Fetal programlama kavramı, anne karnındaki bir fetüsün karşılaştığı olumsuz çevresel koşulların, sağlık ve hastalık risklerini ilerleyen yaşamında oluşturabileceği hipotezine dayanmaktadır. Yani, bu hipoteze göre, anne karnındaki dönemde yaşanan yetersiz beslenme gibi faktörler, bebeğin doğum sonrası yaşamında belirli hastalıklara ya da sağlık sorunlarına yatkınlık oluşturabilir.

Barker hipotezi ise fetal programlama konseptine ışık tutan bir başka teori olarak karşımıza çıkar. Bu hipotez, İngiltere'de yapılan gözlemler sonucunda ortaya atılmış ve bebeklik döneminde yaşanan olumsuz koşulların ilerleyen yaşlarda bazı kronik hastalıklara (özellikle koroner kalp hastalığı gibi) yol açabileceğini ileri sürmektedir.

Fetal malnütrisyon terimi ise anne karnındaki bebek gelişiminin yavaş olması ve bu dönemde beslenmenin yetersiz olması durumunu ifade etmektedir. Bu durum, bebeğin vücut ve organ gelişiminin istenilen düzeyde olmayabileceği anlamına gelir.

Pregestasyonel ise gebelik öncesi anlamına gelir. Pregestasyonel diyabet ise gebelik öncesi dönemde diyabet teşhisi konmuş bireyleri tanımlar. Tip 1 diyabetik hastalar ya da insülin direnci olan Tip 2 diyabetik hastalar, gebelik öncesinde diyabet tanısı almış olabilirler.

Thrifty gen hipotezi ise çevresel koşulların insanların genlerini nasıl etkileyebileceğini inceleyen bir teoridir. Bu hipoteze göre, zorlu çevresel koşullara maruz kalan topluluklar, yiyecek kaynaklarında büyük değişiklikler yaşayanlar, obezite ve Tip 2 diyabete yatkın olabilirler.

Son olarak, yavaş fetal büyüme terimi, bebeğin anne karnında beklenen büyüklüğe ulaşamadığı durumu ifade eder. Bu durum, bebeğin normalden daha küçük olduğu anlamına gelir. Thrifty gene kavramı ise 1962 yılında ortaya atılan ve obeziteye yatkınlığı olan bireylerde "tutumluluk" geni olarak anılan geni tanımlar. Bu gen, vücudun olası bir kıtlık durumunda stok yapmasını sağlayabilir.