haberci
Efsanevi Üye
Ümit Yenişehirli yazdı: Antik dünyanın kirli mirası
Ümit Yenişehirli, Batı dünyasını motive eden inançsal ve fikirsel sermayenin temelinde nelerin olduğunu detaylı bir yazı ile kaleme aldı.
Batı dünyasının; coğrafi keşiflerden bu yana, neredeyse 500 yıldır dünyaya kan ve gözyaşı getirmesinde özellikle antik çağ filozoflarının büyük payı vardı. Milattan önce 3300'lerden başlayarak gelen toplumsal yapıda; tevhit inancından uzak, sınıfsal sömürüye dayalı pagan inançların da etkisiyle fikirler üreten düşünürler, devletleri yönetenleri de etkilemişlerdi.
Bugün de Batı dünyasını motive eden inançsal ve fikirsel sermayenin temelinde neler vardı? Acımasızlığa, hakkı olmayana el koymaya, sadece gücü tanımaya, sömürüye, ahlaksız toplum normlarına ayarlı fikirler kimlerden, nasıl çıkmıştı?
"DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ YUNAN" YALANI
Antik Yunan'daki devletlerde, çok ağır şartlarla işleyen bir sınıfsal yapı vardı. Gücü eline geçiren, diğer daha az güçlülerle birlikte toplumun geri kalan en güçsüz kısmını acımasızca eziyordu
Günümüzde,"demokrasinin beşiği antik Yunan"söylemlerinin aksine, bölgede demokrasi pek de sevilen bir şey değildi. Toplanan Meclisler, kendilerine"seçkin"diyen bir avuç zorbanın işlerini görmekteydi. Bu yaklaşımın ardındaki fikirleri üretenler ise dönemin filozoflarıydı. Mesela Pisagor, "Demokrasi anarşi demektir. Halkı seçkinler yönetmeli." demekteydi.
Sokrates'e göre ise el emeğiyle çalışanlar bilgi edinmeye vakit ayıramazdı, bu nedenle de tek işi bilgi edinmek olan soylu çocuklar bilge olabilir ve ülkeyi yönetebilirdi. Aristo da "köle ruhlu kalabalıklar"olarak tanımladığı halk için en iyi idare biçiminin sert yöntemlere sahip bir krallık olduğunu iddia ediyordu.
DOMUZ KURBAN EDEREK ÇALIŞMALARINA BAŞLAYAN MECLİS
Yunan dünyasında;"köle, kadın, bölgeye dışarıdan gelen ve fakir"değilseniz gayet eşitlikçi bir ortamdasınız demekti. Bu kişilerden oluşan Halk Meclisi ve Beşyüzler Meclisi kanunlar çıkartırdı. Oturum şafak söktükten sonra açılır, önce herkes susar, sonra bir pagan rahip havaya bakar, eğer yağmur yağacak gibiyse veya yağarsa uğursuzluk sayılarak çalışma ertelenirdi. Her şey normalse bir domuz kurban edilerek Meclis çalışmaya başlardı.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİL, ÜSTÜNLERİN HUKUKU
Antik çağlarda, özellikle de Yunan ve Roma'daki hukuk düzeni, sadece varlıklıları gözetmekteydi. Mahkemeye çıkan zenginler, çoğu zaman şahit göstermek zorunda bile değildi, beyanları esastı. Zaten hukuki kişiliği olmadığı için aslında "yok hükmünde"olan kölelerin her şeye rağmen ifadesine gerek duyulduğunda ise onların şahitliği ancak işkence altında alınırsa doğru kabul ediliyordu. Davaların çoğuna Olimpos Dağı'nda oturduklarına inanılan, aralarında Zeus, Afrodit, Apollon gibilerinin de bulunduğu 12 tanrı adına iş gören pagan rahipler bakardı.
HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜ İNSANDIR, HAZ EN TEMEL DUYGUDUR
Yaklaşık 3 bin 500 yıla damgasını vuran, sonrasında ise asırlar boyunca yine etkisini Avrupa'da hâkim kılan Yunan düşüncesine göre, kainatta aslolan insandı. Tanrılar bile ancak insanın beklentileri doğrultusunda kıymete haizdi. Pisagor,"Her şeyin ölçüsü insandır."demekteydi. Uydurulan tanrılar adına uydurulan kutsal metinlerde, insanın özellikle bu dünyadaki rahatı öncelenecek şekilde anlatılar yer alırdı.
YUNAN OLMAYAN HERKES "BARBAR"DI
Antik Yunan'ın putperest dininin yazılı metinleri, filozofların düşünceleri ve sıradan Atinalının kabulüne göre, medeni olan sadece Yunanlılardı. Bu anlayış uyarınca, antik Yunan'ın sınırları dışında kalan her ama herkes"barbar"dı. Bundan dolayı da onlara karşı yapılacak eylemlerde ahlaki bir sorumluluk duymaya gerek yoktu. Ülkeleri istila edilebilir, para ve mallarına el konulabilir, insanlar köle yapılabilirdi. Günümüz tiyatrosuna da etkisinden söz edilen oyun yazarı Aristophanes'e göre de"barbarlar / köleler, son derece adi, haddini bilmez ve yapısal olarak kötüydüler."
EKONOMİ KÖLE SİSTEMİNE DAYALIYDI
Filozofların çoğu tek hedefi bu dünyadaki mutluluktu. Demokritos'a göre mutluluk atomlarla ilgili bir durumdu ve insan, bu atomların istenilen şekilde çalışması için gerekli şartları ne yapıp edip sağlamalıydı. Aristipos ise"Hayatın tek amacı vardı, o da zevk almaktır."diyordu.
Sürekli yüceltilen haz duygusu ve buna bağlı olarak olması gereken konfor şartları, ister istemez günlük hayatın devamını sağlayacak birilerini, yani köleleri çok önemli bir ekonomi ve üretim enstrümanı haline getiriyordu.
Özellikle doğu bölgelerine yapılan askeri saldırıların temelinde bölge halklarını köleleştirme vardı. Antik Yunan bu konuda o kadar katıydı ki, normal, hür bir Yunanlı bile geçim darlığı çeker, borçlarını ödeyemezse borçlarına karşılık anında köle yapılabilirdi.
Bu arada, bir dönem Persler karşısında yenilen Atinalılar, Perslerin köleleştirmeye sıcak bakmamalarından dolayı rahat etmişler ancak bir süre sonra Persleri yendiklerinde ise ele geçirdiklerinin tamamını köle yapmışlardı.
KÖLELİK İÇİN PROFESYONEL İNSAN HIRSIZLARI VARDI
Site devletlerinde kölelik öylesine büyük bir ekonomik sistem parçasıydı ki, "bu iş"için profesyonel hırsızlık çeteleri bile kurulmuştu. Bunlar, oluşturdukları ekiplerle, doğuda, merkezi hükümetin koruma imkânlarının gevşek olduğu bölgelerdeki, kendi halinde köylüleri zorbalıkla yerlerinden eder, Atina'ya getirip yüksek fiyatlarla satarlardı. Terk edilen sahipsiz bebekler de doğal köle adayıydı. Bu çocuklar için işe yarayacak yaşa gelinceye kadar yetiştirilmek üzere "köle çiftlikleri"vardı.
ANAERKİLLİĞİN KÖKENİ "ÖZGÜR KADIN"A DAYANMAKTAYDI
M.Ö. 3 bininci asırlarda, Yunanistan'ı çevreleyen İskitya, Galaktophag gibi topluluklarda; kadın, toprak ve mülkiyet ortaktı. Bu bölgelerde kadın, istediği erkekle birleşme özgürlüğüne sahipti. Bu ise doğal olarak nesep sorununa yol açıyordu. Bebekler, rast gele yöntemlerle bir ailenin yanında büyürdü.
EFLATUN: ÇOCUK YAPMAKSIZIN BİRLİKTELİK YAŞANMALI
Sparta'da ise evlerde ortaklaşa karı-koca ilişkisi vardı. Erkek kardeşlerin evinde tek bir kadın yaşamaktaydı.
Kadına böylesi bir hareket alanı tanıyan bu sistem, anaerkil toplum düzeninin oluşmasında da belirleyici olmuştu. Filozof Eflatun da"Kadın vatan sevgisini engeller. Bu nedenle memur ve askerler evlenmemeli. Kadın ise mülkiyet gibi ortak olmalıdır."diyordu."Anneler çocuklarını tanımamalı, çocuk yapmaksızın birleşme özgürlüğü tanınmalı." diyen de yine Eflatun'du.
YUNAN EĞİTİMİ "ÇALMA" ÜZERİNEYDİ
Pagan inançlarıyla heykelciliği ilerleten, tanrılarını da heykeller aracılığıyla"kusursuz"erkek vücutları şeklinde biçimlendiren Atinalılar için vücut geliştirme çok önemliydi. Birçok okul, vücut geliştirmeyi çok önemli bir eğitim dalı olarak görmekteydi. Bu okullarda matematik, felsefe dersleri verilse de iyi not almada atletik bir vücut belirleyiciydi. Gençler, aynı zamanda cesur da olmak için çiftliklere girip hayvan çalma sınavlarına tabi tutulurlardı. Bazen de köle çalma sınavları yapılırdı. Hırsızlık yaparken yakalanmak büyük ayıptı.
ÇIPLAK EĞİTİM ALAN ÖĞRENCİLER
Yunan toplumunda olduğu gibi, eğitim sisteminde de çıplaklık sorun olarak görülmüyordu. Öğrenciler okuldaki kimi anlarda tamamen çıplaktı. Çoğunlukla da içlerini gösteren ince tek parça tunikler giyerlerdi.
Hocaların genç çocuklarla "fazlasıyla yakın" olmaları da bir adetti. Aynı cinsle ilişki ayıplanmaz, aksine gençlerin olgunlaşması için büyüklerden bilgileri öğrenirken, eğitimin bir parçasının da bu tür ilişkiler olduğu savunulurdu.
İYİLİK İYİ DEĞİL, ESAS OLAN BAŞARIYI YAKALAMAK
Yunan toplumunda, dünyanın her yerinde anlaşıldığı manada"iyi bir insan" olmak takdir edilen bir meziyet değildi. İyilik, tek başına işine yaramazdı, aslolan her ilişki ve işte başarı göstermekti. Bu başarıya giden yolda da her şey mübahtı.
İnsanı, yani kendilerini merkeze koydukları için de başarıya giden yolda yarışmak ve kazanmak esastı. Çok fazla alanda her şey bir yarış ve rekabet ortamında ilerlerdi. Bu rekabet ve yakın çevre asabiyeti öyle ileri düzeydeydi ki şehirler şehirlerle, köyler köylerle, semtler semtlerle rekabetin de ötesinde düşmanca tavırlarla birbirini geçmenin kavgasını verirdi.
KAYNAKÇA
- Nahit Bilgin, "Antik Yunan Dünyası", Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004