Abdulhamid Hareket Ordusune karşı neden sessiz kalmıştır

SoruCevap

Üye
Çözümler
1
Tepkime
62
Yaş
36
Coin
256,936
Abdulhamid Hareket Ordusune karşı neden sessiz kalmıştır


31 Mart Vak’ası’nın en onemli sonucu hic şuphesiz, 33 sene muddetle devletin siyasetine yon veren II Abdulhamid’in, 31 Mart Olayı ile ilgisi olduğu gerekcesiyle 27 Mart 1909 Salı gunu hal’ edilerek tahttan indirilmesidir II Abdulhamid, hal’ tebliği icin gelen, ekseriyetle gayrı Muslimlerden muteşekkil hal’ heyetini metanetle karşılamış ve hal’i tebliğ gorevini ustlenmiş olan Esat Toptani Paşa’ya yaklaşarak soyle demiştir: “Bu işi ben yapmadım Sebep olanları millet arasın bulsun Ben milletimin iyiliği icin cok calıştım Hepsi mahvoldu Hepsinin ustune sunger cekildi Kaderim boyle imiş Musebbiplerini varsın millet bulsun Yalnız bir ricam var O da hayatımın Cırağan sarayında muhafaza edilmesidir Ben orada hasta biraderimi yıllarca muhafaza ettim Yarın bahceden coluk cocuğumla beraber oraya giderim Zaten yorulmuş idim Hicbir şey istemem ve hicbir şeye karışmam, Milletten bunu rica ederim Mahmut Şevket Paşa ise, Meclisi Milli’ye gondermiş olduğu bir telgrafta II Abdulhamid’in İstanbul’da kalmasının sakıncalı olduğunu ifade etmiştir Nitekim, II Abdulhamid’in 31 Mart Ayaklanması’nın teşvikcisi ve tertipcisi olmadığı, hem tarih vesikalarıyla, hem de hadiselerin akışındaki mantık orgusuyle kesinlik kazanmıştır II Abdulhamid’in bu olayda hic bir etkisinin ve zerre kadar alakasının olmadığı kesin delillerle sabittir

İsyanın başlaması ve Hareket Ordusu’nun gelip olaylara mudahale etmesi karşısında Abdulhamid’in sessiz kalışı da bir nebzeye kadar cevap bekleyen sorulardan biridir Bilindiği uzere, Padişah hem yurutmenin başı, hem de Kanunı Esasi’nin 13 Maddesinde belirtildiği uzere, Orduların başkumandanıydı Başkumandanlığı bu şekilde sabit iken, kendisinden emir almadan bir ordu İstanbul’a nasıl yuruyebiliyordu? Yuz ifadelerinden bile neler duşunduğu sezilebilen Abdulhamid, neden mahremi başkatibi ve Sadrazamı’na hicbir şey soylememişti? Mevcudiyeti 30 000’i bulan Hassa Ordusu Padişah’ın emri doğrultusunda yaşananlara karşı koyabilecekken, neden Hassa Ordusu’na mudahale emri verilmedi? Abdulhamid’in olaylara sessiz kalışını ve bu soruların cevaplarını, olayların orgusunde aramak en doğrusu olsa gerektir

Evvela, Hareket Ordusu’nun İstanbul’a birkac taburdan fazla kuvvet getireceğine, İttihat ve Terakki orgutunun kısa zamanda kuvveden fiile cıkacağına, Abdulhamid’te dahil kimse ihtimal vermemişti Bunun yanı sıra, Hareket Ordusu’nu durdurmak icin KağıthaneAlibeykoy sırtlarında karşılamak gerekiyorken, bu yapılmadığı gibi, Hareket Ordusu’na karşına mukavemet emri bekleyen Nazım Paşa, Abdulhamid tarafından guvenilir bulunmamıştı Cunku Nazım Paşa, daha once surgun edilmiş ve İstanbul’a donmuş bir paşaydı Zira Rıza Nur, Nazım Paşa’nın one atılma cesaretinden yoksun olduğunu şu sozlerle dile getirmektedir: “… Derhal Harbiye Nezaretine gidip Nazım Paşa’yı buldum İttihatcıları hic sevmezdi Askeri pek cok seviyor ve ne soylerse dinliyordu Ben onu pek metin zannederdim Bu sefer dermansız buldum Fikrimi izah ettim… İş işten geciyor Sen şu askeri topla 40000 talimli askerin var Şunları bir hamlede bitir, sonra Abdulhamid’i de hallet İşler duzelsin, dedim Dudakları morardı, titremeye başladı, ben bunu yapamam dedi…

Bunlara ilaveten, Abdulhamid belki Hareket Ordusu kumandanı Mahmud Şevket Paşa’nın tahtı icin verdiği yanıltıcı teminata guvenmiş de olabilirdi Cevat Bey’de Fezlekesi’nde bu nokta uzerinde onemle durmuştur Ote yandan, Mahmud Şevket Paşa, zeki bir strateji izleyerek, Nazım Paşa’yı Yeşilkoy’e davet etmiş, ama bırakmayıp goz hapsine alarak, Hassa Ordusu askerlerinin başına gecmesini engellemiştir

İsyancılar safındaki Selimiye Kumandanı Suleyman Şefik Bey: “eğer Abdulhamid “one atılıp İttihat ve Terakki’yi kapattığını, yeni ve adil bir secim yaptıracağını acıklayarak askerin başına gecseydi Hareket Ordusu durdurulabilirdi demektedir Ancak yanıldıkları nokta, Abdulhamid’in şu aşamada boyle bir harekette bulunabileceğiydi Cunku bu hareket, kardeş kavgasını goze almak ve daha fazla kan dokulmesine sebep olmak demekti Zira, Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girişinden birgun once, Huseyin Husnu Paşa, İstanbul ahalisine hitaben yayınladığı bildiride, kendilerine karşı konulmaması yolunda ikaz ve ihtarda bulunmuştu Bu isteğin, II Abdulhamid tarafından kabul edilmesi ve İstanbul’daki askerlere bu yolda nasihatlerde bulunması dikkatleri celbeden bir durumdur Saray icinde direnmeye kalkışan askerlere karşı Abdulhamid’in bizzat engel olması, “asker zinhar kurşun atmasın, eğer kurşun atacaklarsa ilk once beni vursunlar meyanındaki ikazı da aynı cumledendir

Bazı yazarlar, Abdulhamid’in olaylar icerisine girip mudahale etmemesini, “meşrutiyet yemininden donmuş olacağı gibi basit bir neden ile izah etmektedirler Oysaki daha fazla kardeş kanının dokulmemesi icin tahtını feda eden Abdulhamid icin, bu basit neden cok hafif kalmaktadır Bununla beraber Abdulhamid, gozu kara cetelerle mucadele etmek, sokakları kan golune cevirmek, hatta yabancı devletlerin mudahalesine sebebiyet verecek boyle bir tutumdan ısrarla kacınmıştı Boyle bir tutumu Abdulhamid’in cesaret olgusundan yoksun oluşu ile izah edenler ise, 31 Mart Vak'ası’nın ardından ulkeye hakim olan siyasi duzenin, zihniyet şeklinin ve etkilerinin ağırlıklı olarak gunumuze kadar devam eden bu olayın, İttihatcıların politik tutumuyla ilgisini kurmaktan coğunlukla uzak duran, konu hakkında sağlıklı fikirler beyan etmekten cekinen yazarakademisyen tayfasından ibarettir Elbette işin icinde cesaret olgusu da vardır Lakin bu sureci sadece cesaret olgusu ile izah etmek katiyen mumkun değildir

26 Nisan 1909 gecesi Ortakoy kapısından Beşiktaş Nizamiyesi’ne kadar Yıldız Sarayı tamamen işgal edilmiş, Abdulhamid akıbetini beklemeye koyulmuştu Saraydaki gorevlilerin coğu yakalanmış, saray boşaltılmış, su ve gaz boruları kesilmiş, elektrik motorları durdurulmuş, saraya erzak girişi yasaklanmış ve Yıldız Sarayı karanlıklara mahkUm edilmişti Mutfaklardaki yemek kokusu, yerini işgal ve yağma kokusuna bırakmış, saraya hapsolunanlar bir ekmeğe dahi muhtac olmuşlardı Abdulhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu, biraz katık istiyor, askerler tarafından, “bu akşam da katıksız yiyin cevabını alıyordu Abdurrahman Şeref Bey’in, her gun, “askeri muayyenat dışında iki bin tabla yemek cıkıyor sozlerini duşunursek, Yıldız’ın nasıl aciz bir durumla karşı karşıya olduğunu gorebiliriz

Netice olarak, Abdulhamid’in hala 31 Mart trajedisinin butun sonuclarından mes’ul tutulması, Turkiye’de resmi tarihciliğin zamanla ne olcekte zihni bir problem yarattığını gosteriyor Hadiselerin akış bicimi, bu iddianın aksine isyanın Abdulhamid’i devirmek isteyen Cemiyet tarafından tertip edildiği yolunda tezler ortaya atılmasına sebep olmuştur Selanik’teki Alatini koşkune gonderilmek uzere İstanbul’dan surgun edildikten sonra boşaltılan Yıldız Sarayı’nda vesikaların ve butun değerli taşınmazların sandıklara konarak Harbiye Nezareti’ne goturulmesi, bunlar icindeki sandıklar dolusu jurnalin imha edilmesi, sonradan Yıldız’a ait bir kısım cok kıymetli eşyanın değerinin cok altında fiyatlarla piyasaya duşmesi gibi veriler, bu tezleri beslemektedir Hala Yıldız Sarayı’nın yağma edilmediğini iddia edenlere ise, en guzel cevabı, Abdulhamid’e karşı sert muhalefetiyle bilinen ve “devlet malını deniz addeden Tevfik Fikret, Hanı Yağma(Yağma Sofrası) adlı şiiriyle vermiştir:

“…

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini

Vucudunu, hayatını, umidini, hayalini

Butun ferağı halini, olanca şevki balini

Hemen yutun duşunmeyin haramını, helalini



Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
 

Create an account or login to comment

You must be a member in order to leave a comment

Create account

Create an account on our community. It's easy!

Log in

Already have an account? Log in here.

Üst Alt