Kültür tarihimize devlet kuruculuğundan ve istiklâl mücâhidliğinden önce dilbilimci, tarihçi ve halkbilimci olarak geçmiştir. Başkurdistan’ın Çıgay köyünde 1889’da doğmuş ve 1980’lerde Ankara’da ölmüştür. Sağlığında yalnızca beş eseri yayınlanmıştır. Ölümüne yakın günlerde üç bine yakın makalesinden seçmeler yapılarak yayına hazırlanmış ve ilk cildi yayınlanmıştır. Ölümünden sonraki yıllarda da ikinci cildi yayınlanmıştır. Bunlar bin sahifeye yaklaşan hacmı yanında muhtevası ile de Türk milletinin esas ve temel kaynaklarını araştıran, tetkik eden, yorumlayan yazılmamış ve yazılamayacak kadar derin ve tarihî malzemenin yorumları idi.
Başkurt Türklerinden olan böylece büyük bir Türk kültür tarihçisi durumundadır. Rusya’nın Çarlık döneminde Troyitsk’de Resuliye ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğrenim görmüştü (1914). Resuliye Okulu Müdürü Abdurrahman Resuli ve Rusya Türkleri’nin ünlü yazarı, MUALLİM dergisi yayımcısı Hasan Ali Efendi’nin özendirmesi ile Türk folkloru konusunda çalışmaya başladı. Öğretmenlik görevini sürdürmeye başladığı sıralarda bu konuda geniş bir zamana ve imkâna da kavuşmuştur (1915-1923).
Rus istilâsına karşı Başkurdistan’ın bağımsızlığını korumak amacıyla girişilen mücâdeleye etkin bir biçimde katıldı. Bir ara Başkurt Eğitim Bakanlığı Bilim Kurulu üyeliğinde bulundu. Başkurt kadınlarının beşik ninnileri, Ruslarla yapılan mücâdeleleri konu edinen destan parçaları gibi folklor malzemelerini toplarken, Zeki Velidî Togan’ın tavsiyesi üzerine çalışmalarını bütün Türk boylarının folklorunu kapsayacak genişliğe ulaştırdı. Türk destanları (özellikle Kırgızlar’ın Manas Destanı) ve Şaman dini üstüne özgün araştırmalar ortaya koydu. Petrograd (-Leningrad) kitaplıklarında çalışırken pek çok bilimsel kitabı Başkurdistan’a getirmişti. Bağımsızlık savaşı sonunda Türkistan’daki komitenin yardımı ile Zeki Velidî Togan ile birlikde Asya’daki Türkler’in yaşadığı bölgeleri dolaştı. İran ve Afganistan’a, oradan da Hindistan’a ve Avrupa’ya geçti (1924).
Paris ve Berlin’deki bilimsel çalışmalarına, Türkiye’ye geldikten sonra asistan olarak girdiği Türkiyat Enstitüsü’nde devam etti. Zeki Velidî Togan ile Yeni Türkistan dergisini (1927) çıkardı.
Halk Bilgisi Haberleri (1928) dergisinin yayımına katıldı. Türkiye Halk Bilgisi derneği’nin bilimsel komisyonu üyesi iken Erzurum ve Hasankale’de folklor araştırmaları yaptı. Birinci ilmî seyahate ait rapor (1930) bu dönemin ürünüdür. “Yeni Türk” dergisinde ve “Azerbaycan Yurtbilgisi” ile zamanının hemen bütün Türkçü/Milliyetçi dergilerinde pek çok değerli araştırmaları yayınlanmıştır. Çok verimli bir kalemi ve kafası vardı. Şimdiki Türk Dil Kurumu’nun ilk şekli olan ve hemen hepsi de büyük Atatürk’ün istekleri doğrultusunda kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nde vazifeler aldı. Birincisinin ilk umumî kâtibliğini üstlendi. Ruşen Eşref ve Maarif Vekili Reşid Galib’in daveti üzerine Ankara’ya gitti.
Cemiyette ihtisas kâtibi olarak görev aldı. İlmî komisyon ve kılavuz kolu çalışmaları üyesi iken pek çok defa Atatürk ile görüşmüş, Atatürk’ün dil konusunda yaptğı toplantılara ve çalışmalara katılmıştı.
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulurken (1935), Atatürk kendisinden fakültede doğu Türk lehçelerini incelemesini ve bu konuda ders vermesini istedi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1944’e kadar profesörlük yapan , Türk lehçelerinin özellikleri ve tasnifi Türkolojinin tarihçesi, Orhon ve Yenisey yazıtları, Kırgızcanın genel özellikleri ve Manas Destanı gibi konularda dersler verdi. Bu dersleri de “Türkoloji ders Hülâsaları” adlı kitabında toplayarak yayınladı (1936).
Ayrıca Güneş Dil Teorisi üzerinde de durmuş, bu teorinin temel özelliklerini ve kurallarını açıklamış, bazı Türkçe ve Islavca kelimeleri bu teoriye göre çözümlemişti. 1944 yılında unvan ve kadrosu kaldırılan İnan tercüman ve okutman olarak 1955’e kadar görevde kaldı.
Bu arada Türk Dil Kurumu’nda başuzman olarak da çalışıyordu. Şaman dininin genel özelliklerini belgesel olarak ortaya koyuyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma Kurulu’nda çalışırken Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çevirileri üzerinde önemle duran, hurafelerin kökeni üzerinde bir araştırma da yazan İnan, 1964’den sonra Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde uzman olarak çalışmıştır.
Onun 1980’lerdeki ölümüne kadar Türk kültür tarihinin çok önemli ve bilinmeyen konularında durmadan çalıştığına arkasında bıraktığı birbirinden emsalsiz eserleri en güçlü tanıklardır. Eserlerinin ve makalelerinin sayısı binleri buluyor.
MİSYONU
Cumhuriyet’in kültür temelinde harcı bulunan adam , Cumhuriyetimiz’in temelleri atılırken kurulan dil ve tarih kurumlarında, üniversitelerimizin kuruluş ve teşkilâtlanmalarında da çok önemli roller almıştır. Atatürk’ün bir akademi gibi çalışan Çankaya toplantılarının en devamlı ilim adamlarından birisi de o idi.
Aynı zamanda büyük bir istiklâl savaşçısı, devlet adamı ve Türk dili ve kültürü âlimi olan İnan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde Atatürk’ün çevresinde yer alan isimlerdendir. , Cumhuriyetimiz’in temelleri atılırken kurulan dil ve tarih kurumlarında, üniversitelerimizin kuruluş ve teşkilâtlanmalarında da çok önemli roller almıştır. Atatürk’ün bir akademi gibi çalışan Çankaya toplantılarının en devamlı ilim adamlarından birisi de o idi.
ABDÜLKADİR İNAN’IN TEMEL ESERİ: ‘TARİHDE VE BUGÜN ŞAMANİZM’
Türk Tarih Kurumu yayınları arasında birkaç kere basılan bu ünlü eser kendi dönemine kadar konu ile ilgili yayınlar arasında başköşeyi alır. Bu eserin de Atatürk’ün ilgisi ve teşviki ile uzun araştırmalar sonucunda hazırlandığını söylerdi. Türk ve Batı kaynaklarında Şamanizm ile ilgili hemen her eser incelenmiş ve çok iyi bildiği Rusça yanında üç Batı dilindeki literatürü de inceleyerek yazıldığı için bugüne kadar bir benzeri bile yazılamamıştır.
Çünkü rahmetli hoca hiç açık nokta bırakmamacasına konuya hakim bir durumda kalmıştır. Türkçemizde Şamanizm konusunda Atanaş Manof’dan M. Türker Acaroğlu’nun yaptığı ve 1930’lu yıllarda rahmetli Yaşar Nabi Nayır’ın ilk Varlık Yayınları arasında çıkan eserinden başka bir eser bulunmadığı göz önüne alınırsa, ’ın bu eseri hazırlayıp yayınlamasındaki isabet de ortaya çıkar.
’ın eseri bize Türkler’in en eski inançlarında ve ibadetlerinde bile İslâma çok yakın ve yatkın bulunduklarını göstermektedir.
Bugünkü dünyamızda yalnızca Yakutistan’da Şamanizm yaşamaktadır. Şamanizm konusu ve Şamanlık bundan yıllarca önce yalnızca Ziya Gökalp’in eserlerinde ve özellikle kısa bir bölüm halinde yer almıştır.
Ayrıca yine ’ın İslâmiyetdeki batıl inançlar konusunda yaptığı bir başka araştırma da Diyanet Yayınları arasında küçük bir kitap halinde yayınlanmıştı. Bu hacmı küçük ve fakat muhtevası büyük eserin de yeniden yayınlanması bugün için büyük bir ihtiyaç ve zarurettir. Ayrıca yine İnan hocanın Türkçe Kur’an tercümeleri konusundaki sistematik, bilimsel eserinin de taşıdığı öneme binaen yeniden basılması lâzımdır.
Bu küçük eser de Diyanet Yayınları’ndandır. İlk yayınlanmasının üzerinden otuz yıl kadar uzun bir zaman diliminin geçmesine karşın bu eser de yeniden bir daha yayın sahasına çıkarılmamıştır. Bu esere de çok büyük bir ihtiyaç vardır. İki büyük cilt halinde yayınlanan araştırmalarına gelince: Bu iki cildin de Türk Tarih Kurumu Yayınları arasındaki baskısı çok az bir miktarda basılmıştır. Keza mevcudu da kalmamıştır. Gerek bu iki araştırma kitabının ve gerekse Şamanizm’in yeniden yayınlanması çok iyi olacaktır.
Bizden hatırlatması.
Orada Mustafa Kemal Paşa var
Ord. Prof. Dr. Hikmet Bayur rahmetliden dinlemiştim: Atatürk’ün Çankaya’daki akademik sohbetlerinde bulunulduğu sıralarda, konuşmalar çok uzun sürer ve bazen uyuklarmış. Bir defasında Cemal Paşa’dan konuşulurken de böyle olmuş. Atatürk’e hazır bulunanların işareti ile uyuklayan Abdülkadir Bey gösterilmiş. Atatürk, kendisine seslenerek:
“- Abdülkadir Bey, bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Diye sorulunca, hazret birden bire kendine gelir. Hiç bir duraksama yapmadan der ki:
“- Ben onun büyüklüğünü Türkistan’dan bilirim...”
Herkes birbirine bakar: Bu adam neler saçmalıyor, diye.
Atatürk ise oralı olmadan devam eder:
“- E, ... Anlat bakalım, nasıl?
Abdülkadir Bey devam eder:
“- Biz istiklâlimizi ilân etmiş, Ruslarla çarpışıp dururken çıktı geldi. Vara yoğa işimize karışmaya başladı. Biz kendisine çıkıştık:
“- Senin buralarda ne işin var? Biz kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz. Sen Anadolu’ya gitsene? Hem orada biliyorsun bir istiklâl savaşı veriliyor. Yunanlılar Kütahya, Afyon ve Bursa’yı aldılar. Eskişehir de düştü. Türk’ün son kalesi Ankara üzerine yürümeye hazırlanıyorlar. Ankara da düştü mü, anavatan istiklâlini kaybetti mi Türkistan’ın, Başkurdistan’ın istiklâlinin ne kıymeti kalır ki? Senin yerin orasıdır. Türklüğün son mücadelesinin yapıldığı topraklardır!...”
İşte bize o çıkışmamız üzerine verdiği cevaptan onun büyüklüğünü anlamıştım. Bize:
“- Orada Mustafa Kemal Paşa var!...” dedi.
Elbette, huzurda bulunanlar ’ın bu defa uyumadığını, bütün konuşmaları büyük bir dikkatle izlediğini anlamakla mahcub olmuşlar ve bu arada gözleri yaşarmıştı.
’ın büyük bir Türk milliyetçisi olduğunu kaydetmeye lüzum görmüyorum. Fakat aynı zamanda onun büyük bir Türk kültür tarihçisi ve araştırmacısı olduğu noktasında herkes fikir birliği içindedir. Araştırdığı ve yayınladığı konuların hemen her biri Türk millî kültürünün hiç bilinmeyen ya da çok az bilinen bir konusunu aydınlığa çıkarmıştır. Onun “Tarihde ve Bugün şamanizm” gibi, “Manas Destanı” gibi pek çok eseri vardır ki hemen her zaman okunan ve aranan eserlerindendir. Ayrıca, metinde zikrettiğimiz gibi iki büyük cilt halinde yayınlanan yüzlerce araştırması da onun adının Türk milleti ile beraber yaşayacağının en güzel kanıtıdır.
Başkurt Türklerinden olan böylece büyük bir Türk kültür tarihçisi durumundadır. Rusya’nın Çarlık döneminde Troyitsk’de Resuliye ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğrenim görmüştü (1914). Resuliye Okulu Müdürü Abdurrahman Resuli ve Rusya Türkleri’nin ünlü yazarı, MUALLİM dergisi yayımcısı Hasan Ali Efendi’nin özendirmesi ile Türk folkloru konusunda çalışmaya başladı. Öğretmenlik görevini sürdürmeye başladığı sıralarda bu konuda geniş bir zamana ve imkâna da kavuşmuştur (1915-1923).
Rus istilâsına karşı Başkurdistan’ın bağımsızlığını korumak amacıyla girişilen mücâdeleye etkin bir biçimde katıldı. Bir ara Başkurt Eğitim Bakanlığı Bilim Kurulu üyeliğinde bulundu. Başkurt kadınlarının beşik ninnileri, Ruslarla yapılan mücâdeleleri konu edinen destan parçaları gibi folklor malzemelerini toplarken, Zeki Velidî Togan’ın tavsiyesi üzerine çalışmalarını bütün Türk boylarının folklorunu kapsayacak genişliğe ulaştırdı. Türk destanları (özellikle Kırgızlar’ın Manas Destanı) ve Şaman dini üstüne özgün araştırmalar ortaya koydu. Petrograd (-Leningrad) kitaplıklarında çalışırken pek çok bilimsel kitabı Başkurdistan’a getirmişti. Bağımsızlık savaşı sonunda Türkistan’daki komitenin yardımı ile Zeki Velidî Togan ile birlikde Asya’daki Türkler’in yaşadığı bölgeleri dolaştı. İran ve Afganistan’a, oradan da Hindistan’a ve Avrupa’ya geçti (1924).
Paris ve Berlin’deki bilimsel çalışmalarına, Türkiye’ye geldikten sonra asistan olarak girdiği Türkiyat Enstitüsü’nde devam etti. Zeki Velidî Togan ile Yeni Türkistan dergisini (1927) çıkardı.
Halk Bilgisi Haberleri (1928) dergisinin yayımına katıldı. Türkiye Halk Bilgisi derneği’nin bilimsel komisyonu üyesi iken Erzurum ve Hasankale’de folklor araştırmaları yaptı. Birinci ilmî seyahate ait rapor (1930) bu dönemin ürünüdür. “Yeni Türk” dergisinde ve “Azerbaycan Yurtbilgisi” ile zamanının hemen bütün Türkçü/Milliyetçi dergilerinde pek çok değerli araştırmaları yayınlanmıştır. Çok verimli bir kalemi ve kafası vardı. Şimdiki Türk Dil Kurumu’nun ilk şekli olan ve hemen hepsi de büyük Atatürk’ün istekleri doğrultusunda kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nde vazifeler aldı. Birincisinin ilk umumî kâtibliğini üstlendi. Ruşen Eşref ve Maarif Vekili Reşid Galib’in daveti üzerine Ankara’ya gitti.
Cemiyette ihtisas kâtibi olarak görev aldı. İlmî komisyon ve kılavuz kolu çalışmaları üyesi iken pek çok defa Atatürk ile görüşmüş, Atatürk’ün dil konusunda yaptğı toplantılara ve çalışmalara katılmıştı.
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulurken (1935), Atatürk kendisinden fakültede doğu Türk lehçelerini incelemesini ve bu konuda ders vermesini istedi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1944’e kadar profesörlük yapan , Türk lehçelerinin özellikleri ve tasnifi Türkolojinin tarihçesi, Orhon ve Yenisey yazıtları, Kırgızcanın genel özellikleri ve Manas Destanı gibi konularda dersler verdi. Bu dersleri de “Türkoloji ders Hülâsaları” adlı kitabında toplayarak yayınladı (1936).
Ayrıca Güneş Dil Teorisi üzerinde de durmuş, bu teorinin temel özelliklerini ve kurallarını açıklamış, bazı Türkçe ve Islavca kelimeleri bu teoriye göre çözümlemişti. 1944 yılında unvan ve kadrosu kaldırılan İnan tercüman ve okutman olarak 1955’e kadar görevde kaldı.
Bu arada Türk Dil Kurumu’nda başuzman olarak da çalışıyordu. Şaman dininin genel özelliklerini belgesel olarak ortaya koyuyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma Kurulu’nda çalışırken Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çevirileri üzerinde önemle duran, hurafelerin kökeni üzerinde bir araştırma da yazan İnan, 1964’den sonra Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde uzman olarak çalışmıştır.
Onun 1980’lerdeki ölümüne kadar Türk kültür tarihinin çok önemli ve bilinmeyen konularında durmadan çalıştığına arkasında bıraktığı birbirinden emsalsiz eserleri en güçlü tanıklardır. Eserlerinin ve makalelerinin sayısı binleri buluyor.
MİSYONU
Cumhuriyet’in kültür temelinde harcı bulunan adam , Cumhuriyetimiz’in temelleri atılırken kurulan dil ve tarih kurumlarında, üniversitelerimizin kuruluş ve teşkilâtlanmalarında da çok önemli roller almıştır. Atatürk’ün bir akademi gibi çalışan Çankaya toplantılarının en devamlı ilim adamlarından birisi de o idi.
Aynı zamanda büyük bir istiklâl savaşçısı, devlet adamı ve Türk dili ve kültürü âlimi olan İnan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde Atatürk’ün çevresinde yer alan isimlerdendir. , Cumhuriyetimiz’in temelleri atılırken kurulan dil ve tarih kurumlarında, üniversitelerimizin kuruluş ve teşkilâtlanmalarında da çok önemli roller almıştır. Atatürk’ün bir akademi gibi çalışan Çankaya toplantılarının en devamlı ilim adamlarından birisi de o idi.
ABDÜLKADİR İNAN’IN TEMEL ESERİ: ‘TARİHDE VE BUGÜN ŞAMANİZM’
Türk Tarih Kurumu yayınları arasında birkaç kere basılan bu ünlü eser kendi dönemine kadar konu ile ilgili yayınlar arasında başköşeyi alır. Bu eserin de Atatürk’ün ilgisi ve teşviki ile uzun araştırmalar sonucunda hazırlandığını söylerdi. Türk ve Batı kaynaklarında Şamanizm ile ilgili hemen her eser incelenmiş ve çok iyi bildiği Rusça yanında üç Batı dilindeki literatürü de inceleyerek yazıldığı için bugüne kadar bir benzeri bile yazılamamıştır.
Çünkü rahmetli hoca hiç açık nokta bırakmamacasına konuya hakim bir durumda kalmıştır. Türkçemizde Şamanizm konusunda Atanaş Manof’dan M. Türker Acaroğlu’nun yaptığı ve 1930’lu yıllarda rahmetli Yaşar Nabi Nayır’ın ilk Varlık Yayınları arasında çıkan eserinden başka bir eser bulunmadığı göz önüne alınırsa, ’ın bu eseri hazırlayıp yayınlamasındaki isabet de ortaya çıkar.
’ın eseri bize Türkler’in en eski inançlarında ve ibadetlerinde bile İslâma çok yakın ve yatkın bulunduklarını göstermektedir.
Bugünkü dünyamızda yalnızca Yakutistan’da Şamanizm yaşamaktadır. Şamanizm konusu ve Şamanlık bundan yıllarca önce yalnızca Ziya Gökalp’in eserlerinde ve özellikle kısa bir bölüm halinde yer almıştır.
Ayrıca yine ’ın İslâmiyetdeki batıl inançlar konusunda yaptığı bir başka araştırma da Diyanet Yayınları arasında küçük bir kitap halinde yayınlanmıştı. Bu hacmı küçük ve fakat muhtevası büyük eserin de yeniden yayınlanması bugün için büyük bir ihtiyaç ve zarurettir. Ayrıca yine İnan hocanın Türkçe Kur’an tercümeleri konusundaki sistematik, bilimsel eserinin de taşıdığı öneme binaen yeniden basılması lâzımdır.
Bu küçük eser de Diyanet Yayınları’ndandır. İlk yayınlanmasının üzerinden otuz yıl kadar uzun bir zaman diliminin geçmesine karşın bu eser de yeniden bir daha yayın sahasına çıkarılmamıştır. Bu esere de çok büyük bir ihtiyaç vardır. İki büyük cilt halinde yayınlanan araştırmalarına gelince: Bu iki cildin de Türk Tarih Kurumu Yayınları arasındaki baskısı çok az bir miktarda basılmıştır. Keza mevcudu da kalmamıştır. Gerek bu iki araştırma kitabının ve gerekse Şamanizm’in yeniden yayınlanması çok iyi olacaktır.
Bizden hatırlatması.
Orada Mustafa Kemal Paşa var
Ord. Prof. Dr. Hikmet Bayur rahmetliden dinlemiştim: Atatürk’ün Çankaya’daki akademik sohbetlerinde bulunulduğu sıralarda, konuşmalar çok uzun sürer ve bazen uyuklarmış. Bir defasında Cemal Paşa’dan konuşulurken de böyle olmuş. Atatürk’e hazır bulunanların işareti ile uyuklayan Abdülkadir Bey gösterilmiş. Atatürk, kendisine seslenerek:
“- Abdülkadir Bey, bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Diye sorulunca, hazret birden bire kendine gelir. Hiç bir duraksama yapmadan der ki:
“- Ben onun büyüklüğünü Türkistan’dan bilirim...”
Herkes birbirine bakar: Bu adam neler saçmalıyor, diye.
Atatürk ise oralı olmadan devam eder:
“- E, ... Anlat bakalım, nasıl?
Abdülkadir Bey devam eder:
“- Biz istiklâlimizi ilân etmiş, Ruslarla çarpışıp dururken çıktı geldi. Vara yoğa işimize karışmaya başladı. Biz kendisine çıkıştık:
“- Senin buralarda ne işin var? Biz kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz. Sen Anadolu’ya gitsene? Hem orada biliyorsun bir istiklâl savaşı veriliyor. Yunanlılar Kütahya, Afyon ve Bursa’yı aldılar. Eskişehir de düştü. Türk’ün son kalesi Ankara üzerine yürümeye hazırlanıyorlar. Ankara da düştü mü, anavatan istiklâlini kaybetti mi Türkistan’ın, Başkurdistan’ın istiklâlinin ne kıymeti kalır ki? Senin yerin orasıdır. Türklüğün son mücadelesinin yapıldığı topraklardır!...”
İşte bize o çıkışmamız üzerine verdiği cevaptan onun büyüklüğünü anlamıştım. Bize:
“- Orada Mustafa Kemal Paşa var!...” dedi.
Elbette, huzurda bulunanlar ’ın bu defa uyumadığını, bütün konuşmaları büyük bir dikkatle izlediğini anlamakla mahcub olmuşlar ve bu arada gözleri yaşarmıştı.
’ın büyük bir Türk milliyetçisi olduğunu kaydetmeye lüzum görmüyorum. Fakat aynı zamanda onun büyük bir Türk kültür tarihçisi ve araştırmacısı olduğu noktasında herkes fikir birliği içindedir. Araştırdığı ve yayınladığı konuların hemen her biri Türk millî kültürünün hiç bilinmeyen ya da çok az bilinen bir konusunu aydınlığa çıkarmıştır. Onun “Tarihde ve Bugün şamanizm” gibi, “Manas Destanı” gibi pek çok eseri vardır ki hemen her zaman okunan ve aranan eserlerindendir. Ayrıca, metinde zikrettiğimiz gibi iki büyük cilt halinde yayınlanan yüzlerce araştırması da onun adının Türk milleti ile beraber yaşayacağının en güzel kanıtıdır.