Beni yakından tanıyanların bildiği bir sözüm vardır: “Hayatta en çok kendime acımam” ... Eğer acısaydım, bugün sahip olduklarıma ulaşamazdım. Gerek aile içinde gerekseiş ve sosyal hayatımda ‘sert’ olduğumu söylerler. Sert olduğumu düşünmek bir yana, insanlara hak ettikleri gibi muamele ettiğimi düşünüyorum.Bulunduğum şirkette yönetici pozisyonunda çalışıyorum.
Birkaç gün önce çalışanlardan biri ile sorun yaşadım. Önemli bir proje için toplantı düzenlemiştik. Katılacak olantüm personelin haberi olmasına rağmen içlerinden biri geç kaldı. Açıklaması ise; gebe olan eşinin doğum sancısının başladığını sandıkları ancak hastaneye gittiklerinde bunun doğum sancısı olmadığını öğrendiğiydi. Hata üstüne hata yapmıştı yani. Cezasını çekmesi gerektiğini düşündüm ve üstlerimi haberdar ettim. Gerekeni yaptıklarına inanıyorum çünküaptal yerine koyulmaya hiç tahammülüm yoktur. Bu olaydan eşime bahsederken aklıma babamla yaşadığımız bir anım geliyor. Sekiz yaşımdaydım. Babaannemden kalan vazonun salonun tam ortasındaki sehpanın üzerinde tüm gösterişiyle durduğu günlerden birinde, arkadaşımla yasak olan bu odaya girme cüretini göstermiştik. Beklenen oldu ve oyun oynarken vazo kırıldı. Babamın eve gelişini ve vazonun kırık halini görüşünü unutamıyorum. Annemin engellemek istemesine rağmen akşam vakti beni pijamalarımla kapının dışına koydu. Aynı hatayı tekrar yapmamam için cezalandırılmam gerekiyordu. O kapıda kaç dakika beklediğimi hatırlamıyorum ama ne kadar utandığımı hatırlıyorum. İşe yaramıştı. Bir daha aynı hatayı yapmadım.
Siz de etrafınızdaki insanların ve yeri geldiğinde kendinizin, yaptığınız hatalar nedeni ile net bir şekilde cezalandırılması gerektiğini düşünüyorsanız, bu yaşantının sebeplerinden biri“cezalandırıcılık” şeması…
Bu şema sizin yapılan yanlışlara karşı tahammülsüz olmanıza sebep olur. Karşınızdaki kişinin niyeti iyi olsa bile bunu fark edemeyebilirsiniz. Yaşama iyi uyum sağlayan yetişkinler olabilmemiz için çocukluğumuzda ihtiyacımız olan belli noktaların karşılanması halinde olumlu etkilerin ortaya çıktığını görüyoruz. Yani mükemmel olması gerekmiyor. Bir çocuğun gelişimi için neye ihtiyacı vardır sorusunun cevabında, aslında her insanın karşılanmasına muhtaç olduğu bir takım evrensel ihtiyaçlar yatıyor.
Bir çocuğun öncelikle güvende hissetmeye, özerkliğe, özsaygıya, kendini ifade etmeye, gerçekçi sınırlara ve başkaları ile bağlılık hissetmeye ihtiyacı vardır. Bunlar karşılanırsa çocuğun psikolojisi sağlıklı ilerler. Eğer eksik kalırsa; karşılanmamış bu ihtiyaçların zedeleyici etkisi ile oluşan erken dönem uyumsuz şemalar yaşam boyu gelişirler. Kendimizle ilgili değiştirilmesi zor çekirdek inançlarımızdır. Çocuklukta başlayan ve yaşam boyu tekrar eden özyıkıcı kalıplardır. İşte bunlardan biri de“cezalandırıcılık” şeması… Şemanız nedeni ile çoğu zaman kendinizi de cezalandırırsınız. Kendi yaptığınız yanlışların da bedeli olması gerektiğini düşünürsünüz.
Örneğin fazla kilolu olan ve aynı zamanda “cezalandırıcılık” şeması olan bir birey kiloları nedeni ile kendisine istediği kıyafetleri almama cezası verebilir. Eğer kusurlu hissediyorsanız kendinizi cezalandırmanız olasıdır. Çocukluğunuzda sizi cezalandıran ebeveyniniz sanki yanı başınızdaymış gibi kendinize ya da bir başkasına cezalandırıcı sözler sarf ederken bulabilirsiniz kendinizi. İnsanların cezalandırılmaları neticesinde yaptıkları hataları tekrarlamayacaklarını düşünürsünüz. Oysa ki her insan hata yapabilir. Önemli olan bu hataların sebeplerini bulmak ve açıklamaya çalışmaktır. Üstelik insanları cezalandırma, kişiler arası ilişkilerinizde bozulmaya yol açacaktır. “Cezalandırıcılık” şemasının kökenleri ne olabilir? Çocukluğunuzda ebeveyniniz sizi herhangi bir yanlışınızda cezalandırmış, bunun yanlış yapmamanızı sağlayacak bir yol olduğunu öğretmiş, kısacası cezalandırılmayı hak ettiğinizi öğretmiştir. Bu ebeveyn siz büyüseniz bile yanınızdan sözleri ve hissettirdikleri ile ayrılmayıp size yaşam boyu eşlik edecektir. Şemanızla mücadele ederken çocukluğunuzdan bu yana sizi saran bir öğreti ile mücadele ettiğinizi unutmayın.
Cezalandırıcı ebeveyne karşı durmanız gerekecek. Sizin ve insanların yanlışları olabileceğini hatırlayın. Cezalandırmanın sonuçlarının herkes için olumlu olmayacağını düşünün. Affetmeyi öğrenin. Affedebilmek güzeldir…
Birkaç gün önce çalışanlardan biri ile sorun yaşadım. Önemli bir proje için toplantı düzenlemiştik. Katılacak olantüm personelin haberi olmasına rağmen içlerinden biri geç kaldı. Açıklaması ise; gebe olan eşinin doğum sancısının başladığını sandıkları ancak hastaneye gittiklerinde bunun doğum sancısı olmadığını öğrendiğiydi. Hata üstüne hata yapmıştı yani. Cezasını çekmesi gerektiğini düşündüm ve üstlerimi haberdar ettim. Gerekeni yaptıklarına inanıyorum çünküaptal yerine koyulmaya hiç tahammülüm yoktur. Bu olaydan eşime bahsederken aklıma babamla yaşadığımız bir anım geliyor. Sekiz yaşımdaydım. Babaannemden kalan vazonun salonun tam ortasındaki sehpanın üzerinde tüm gösterişiyle durduğu günlerden birinde, arkadaşımla yasak olan bu odaya girme cüretini göstermiştik. Beklenen oldu ve oyun oynarken vazo kırıldı. Babamın eve gelişini ve vazonun kırık halini görüşünü unutamıyorum. Annemin engellemek istemesine rağmen akşam vakti beni pijamalarımla kapının dışına koydu. Aynı hatayı tekrar yapmamam için cezalandırılmam gerekiyordu. O kapıda kaç dakika beklediğimi hatırlamıyorum ama ne kadar utandığımı hatırlıyorum. İşe yaramıştı. Bir daha aynı hatayı yapmadım.
Siz de etrafınızdaki insanların ve yeri geldiğinde kendinizin, yaptığınız hatalar nedeni ile net bir şekilde cezalandırılması gerektiğini düşünüyorsanız, bu yaşantının sebeplerinden biri“cezalandırıcılık” şeması…
Bu şema sizin yapılan yanlışlara karşı tahammülsüz olmanıza sebep olur. Karşınızdaki kişinin niyeti iyi olsa bile bunu fark edemeyebilirsiniz. Yaşama iyi uyum sağlayan yetişkinler olabilmemiz için çocukluğumuzda ihtiyacımız olan belli noktaların karşılanması halinde olumlu etkilerin ortaya çıktığını görüyoruz. Yani mükemmel olması gerekmiyor. Bir çocuğun gelişimi için neye ihtiyacı vardır sorusunun cevabında, aslında her insanın karşılanmasına muhtaç olduğu bir takım evrensel ihtiyaçlar yatıyor.
Bir çocuğun öncelikle güvende hissetmeye, özerkliğe, özsaygıya, kendini ifade etmeye, gerçekçi sınırlara ve başkaları ile bağlılık hissetmeye ihtiyacı vardır. Bunlar karşılanırsa çocuğun psikolojisi sağlıklı ilerler. Eğer eksik kalırsa; karşılanmamış bu ihtiyaçların zedeleyici etkisi ile oluşan erken dönem uyumsuz şemalar yaşam boyu gelişirler. Kendimizle ilgili değiştirilmesi zor çekirdek inançlarımızdır. Çocuklukta başlayan ve yaşam boyu tekrar eden özyıkıcı kalıplardır. İşte bunlardan biri de“cezalandırıcılık” şeması… Şemanız nedeni ile çoğu zaman kendinizi de cezalandırırsınız. Kendi yaptığınız yanlışların da bedeli olması gerektiğini düşünürsünüz.
Örneğin fazla kilolu olan ve aynı zamanda “cezalandırıcılık” şeması olan bir birey kiloları nedeni ile kendisine istediği kıyafetleri almama cezası verebilir. Eğer kusurlu hissediyorsanız kendinizi cezalandırmanız olasıdır. Çocukluğunuzda sizi cezalandıran ebeveyniniz sanki yanı başınızdaymış gibi kendinize ya da bir başkasına cezalandırıcı sözler sarf ederken bulabilirsiniz kendinizi. İnsanların cezalandırılmaları neticesinde yaptıkları hataları tekrarlamayacaklarını düşünürsünüz. Oysa ki her insan hata yapabilir. Önemli olan bu hataların sebeplerini bulmak ve açıklamaya çalışmaktır. Üstelik insanları cezalandırma, kişiler arası ilişkilerinizde bozulmaya yol açacaktır. “Cezalandırıcılık” şemasının kökenleri ne olabilir? Çocukluğunuzda ebeveyniniz sizi herhangi bir yanlışınızda cezalandırmış, bunun yanlış yapmamanızı sağlayacak bir yol olduğunu öğretmiş, kısacası cezalandırılmayı hak ettiğinizi öğretmiştir. Bu ebeveyn siz büyüseniz bile yanınızdan sözleri ve hissettirdikleri ile ayrılmayıp size yaşam boyu eşlik edecektir. Şemanızla mücadele ederken çocukluğunuzdan bu yana sizi saran bir öğreti ile mücadele ettiğinizi unutmayın.
Cezalandırıcı ebeveyne karşı durmanız gerekecek. Sizin ve insanların yanlışları olabileceğini hatırlayın. Cezalandırmanın sonuçlarının herkes için olumlu olmayacağını düşünün. Affetmeyi öğrenin. Affedebilmek güzeldir…