Aile, toplumun temel yapı taşı ve çekirdeğidir. Anne, baba, çocuklar ve hatta azalmakla birlikte büyükanne, dede gibi büyüklerin birlikte yaşadığı, birbirleriyle iletişim kurdukları, birbirlerine bazı duygularla “bağlandıkları” bir kurumdur. “birbirlerine bazı duygularla bağlandıkları” kurum derken kısaca “bağlanma” kavramına değinmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
İnsan hayatta kalabilmek için aynı zamanda bir başkasının varlığına da ihtiyaç duyar. Bu açıdan bakıldığında insanın kurduğu en temel ilişki bebekken annesi ve sonra babası ile kurmaya başladığı ilişkidir. Bu ilişkide bebeğin güvenli bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarının tutarlı bir şekilde, koşulsuz sevgi ve şefkat ile karşılanması önemlidir. Bu en temelde karşılıklı kurulan ilişki öyle değerlidir ki çocuğun ilerleyen yaşlarında ve büyüyüp yetişkin olduğunda kuracağı ilişkilerin, iletişimin yapıtaşı olacaktır. Yani anne babamızın bizimle kurduğu ilişki bizim çocuğumuzla ilişkimizi, çocuğumuzun da kendi çocukları ile kuracağı ilişkiyi yani nesiller boyu aktarılan ilişkiyi etkiler.
Aile içi ilişkilerde anne baba olarak birbirimizle ve çocuğumuzla kurduğumuz ilişkinin empatik bir yerden olması önemlidir. Bazen çocuklarımızın davranışlarını anlamlandırmak, uygun tepkileri verebilmek zordur. Örneğin gün içerisinde okulda arkadaşı ile sorun yaşayan çocuğumuz akşam eve geldiğinde iş birliğinden uzak, hırçın görünüyor, kolayca karşı geliyor olabilir. Bu davranışların altına ne olduğunu anlamak önemlidir. Anlamadığımızda bize karşı geldiğini düşünerek kızma, bağırma ya da görmezden gelme ihtimalimiz yüksektir. Yani “sorun gibi görünen” bir davranış gördüğümüzde tepki vermeden önce davranışın ötesinde olanı görebilmek kıymetlidir. “Karşımdaki şu an ne hissediyor? Bu davranış ile bana aslında ne söylüyor? Şimdi ihtiyacı olan şey ne?” sorularını o an kendimize sorabilmek işleri hem ebeveyn hem çocuk açısından kolaylaştıracaktır. Ancak bunları yapmak her zaman bizler için kolay değildir. Bunun için bizim de kendimizi iyi tanımamız, kendi ihtiyaçlarımızı görüyor ve karşılıyor olmamız iyi olacaktır. Anne babanın çocukları ile geçirdikleri keyifli vakitler gibi birbirleriyle ya da tek başlarına keyif veren rahatlatan bir şeylere vakit ayırmaları da önemlidir.
Anne ve baba olarak, birbirimizi ve çocuklarımızı iyi tanımamız, onları farklı bir insan olmaya zorlamadan, tüm duygularıyla kabul edebilmemiz (öfke, sinir, üzüntü vs), bu duygularını yaşayabilmesine fırsat sunmamız da çok değerlidir. Çünkü çocuklarımız kendine güvenmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek için koşulsuz sevildiklerini ve kabul edildiklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar. Bizler bazen onları ya da onlarla yaşadığımız bazı durumları kabul etmekte zorlanırız. Böyle kabul etmekte zorlandığımız durumlarda da bunun bizim için ne ifade ettiğinin ve ne hissettiğimizin farkında olmamız da önemlidir. Çünkü biz yetişkinler bugünü geçmişimizde olanlarla karıştırabiliyoruz. Geçmişin gölgesinde birbirimize ve çocuklarımıza önyargılı yaklaşabiliyoruz. Bunun farkında olmadığımızda ise eşimizle ya da çocuklarımızla aramızda ortaya çıkan sorunlara anlam vermekte ve bu sorunlarla baş etmekte, uygun tepkileri vermekte zorlanabiliyoruz. Kendimizi giderek hayalini kurduğumuz ebeveyn çocuk ilişkisinden uzaklaşırken bulabiliyoruz.
Aile içi ilişkilerde anlama, empati, sevgi, saygı, kabulün yanı sıra ebeveynlerin çocuklara güvenli sınırlar koyabilmesi çocukların kendini emniyette ve güvende hissetmesini sağlayacak, büyüdükçe çocuğun kendisinin “dur! Hayır!” demesi gereken durumlarda daha kontrollü olmasını, özgüvenli olmasını sağlayacaktır.
İnsan hayatta kalabilmek için aynı zamanda bir başkasının varlığına da ihtiyaç duyar. Bu açıdan bakıldığında insanın kurduğu en temel ilişki bebekken annesi ve sonra babası ile kurmaya başladığı ilişkidir. Bu ilişkide bebeğin güvenli bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarının tutarlı bir şekilde, koşulsuz sevgi ve şefkat ile karşılanması önemlidir. Bu en temelde karşılıklı kurulan ilişki öyle değerlidir ki çocuğun ilerleyen yaşlarında ve büyüyüp yetişkin olduğunda kuracağı ilişkilerin, iletişimin yapıtaşı olacaktır. Yani anne babamızın bizimle kurduğu ilişki bizim çocuğumuzla ilişkimizi, çocuğumuzun da kendi çocukları ile kuracağı ilişkiyi yani nesiller boyu aktarılan ilişkiyi etkiler.
Aile içi ilişkilerde anne baba olarak birbirimizle ve çocuğumuzla kurduğumuz ilişkinin empatik bir yerden olması önemlidir. Bazen çocuklarımızın davranışlarını anlamlandırmak, uygun tepkileri verebilmek zordur. Örneğin gün içerisinde okulda arkadaşı ile sorun yaşayan çocuğumuz akşam eve geldiğinde iş birliğinden uzak, hırçın görünüyor, kolayca karşı geliyor olabilir. Bu davranışların altına ne olduğunu anlamak önemlidir. Anlamadığımızda bize karşı geldiğini düşünerek kızma, bağırma ya da görmezden gelme ihtimalimiz yüksektir. Yani “sorun gibi görünen” bir davranış gördüğümüzde tepki vermeden önce davranışın ötesinde olanı görebilmek kıymetlidir. “Karşımdaki şu an ne hissediyor? Bu davranış ile bana aslında ne söylüyor? Şimdi ihtiyacı olan şey ne?” sorularını o an kendimize sorabilmek işleri hem ebeveyn hem çocuk açısından kolaylaştıracaktır. Ancak bunları yapmak her zaman bizler için kolay değildir. Bunun için bizim de kendimizi iyi tanımamız, kendi ihtiyaçlarımızı görüyor ve karşılıyor olmamız iyi olacaktır. Anne babanın çocukları ile geçirdikleri keyifli vakitler gibi birbirleriyle ya da tek başlarına keyif veren rahatlatan bir şeylere vakit ayırmaları da önemlidir.
Anne ve baba olarak, birbirimizi ve çocuklarımızı iyi tanımamız, onları farklı bir insan olmaya zorlamadan, tüm duygularıyla kabul edebilmemiz (öfke, sinir, üzüntü vs), bu duygularını yaşayabilmesine fırsat sunmamız da çok değerlidir. Çünkü çocuklarımız kendine güvenmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmek için koşulsuz sevildiklerini ve kabul edildiklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar. Bizler bazen onları ya da onlarla yaşadığımız bazı durumları kabul etmekte zorlanırız. Böyle kabul etmekte zorlandığımız durumlarda da bunun bizim için ne ifade ettiğinin ve ne hissettiğimizin farkında olmamız da önemlidir. Çünkü biz yetişkinler bugünü geçmişimizde olanlarla karıştırabiliyoruz. Geçmişin gölgesinde birbirimize ve çocuklarımıza önyargılı yaklaşabiliyoruz. Bunun farkında olmadığımızda ise eşimizle ya da çocuklarımızla aramızda ortaya çıkan sorunlara anlam vermekte ve bu sorunlarla baş etmekte, uygun tepkileri vermekte zorlanabiliyoruz. Kendimizi giderek hayalini kurduğumuz ebeveyn çocuk ilişkisinden uzaklaşırken bulabiliyoruz.
Aile içi ilişkilerde anlama, empati, sevgi, saygı, kabulün yanı sıra ebeveynlerin çocuklara güvenli sınırlar koyabilmesi çocukların kendini emniyette ve güvende hissetmesini sağlayacak, büyüdükçe çocuğun kendisinin “dur! Hayır!” demesi gereken durumlarda daha kontrollü olmasını, özgüvenli olmasını sağlayacaktır.