Akabe Meselesi (Olayı) Hakkında Bilgi
Hicaz demiryolunun güneye doğru iler­lemesi ile Süveyş Kanalı’nın tehdit altına gireceğinden kuşkulanan ingilizlerin, ka­nalın güvenliğini sağlamak için Türkler’i buradan uzak tutmak amacıyla, Mısır ve Osmanlı toprakları arasında kesin bir sı­nır çizmek isteğinde direnmeleri yüzünden çıkmış bir siyasî olay.
1841 fermanı gereğince Mısır toprakları, Akdeniz kıyısında el-Ariş ile Süveyş arasın­da çekilecek bir çizginin batısında kalmak­la beraber, sonradan Hidiv’in ricası üze­rine Bâbıâli, Mısır ulaşımının güvenliği için Tur-i Sina Yarımadası’nın bazı yerlerinde Mısır jandarması bulunmasına izin vermiş­ti. Osman Paşa’nın Hicaz Valiliği zamanın­da, içlerinde Akabe Kalesi de bulunan böl­geden Mısır jandarması çıkarılarak yeri­ne Osmanlı askeri yerleştirilmişti, ingiliz­ler bu olayı hoş görmemişler ve Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın tahta geçmesi ile İs­tanbul’dan gönderilen fermanda, sözü ge­çen yerlerin, Mısır topraklarından sayılma­masına itiraz ederek fermanın okunmasını geciktirmişlerdir.
Bunun üzerine sadrazam Cevad Paşa, 8 Nisan 1892 tarihinde hıdi­ve bir telgraf çekerek Mısır topraklarının 1841 fermanına bağlı haritada gösterilmiş olduğunu, bu defa Hicaz iline verilen Aka­be ile başka yerlerin Mısır’a ait olmadığı­nı, bununla beraber Tur-i Sina yarımadası’nda statüko muhafaza edilerek burala­rın eskisi gibi Mısır tarafından emanet ola­rak yönetilmesinin uygun görüldüğünü be­lirtmiştir. Bu telgrafa rağmen, Kahire’de- ki ingiliz başkonsolosu hidive bir önerge vererek Tur-i Sina Yarımadası’nın batısına çekilecek bir çizgi olarak göstermiş ve bu­nun Bâbıâli ile yapılacak resmî bir anlaş­mada Kesin olarak belirlenmesi gereği üzerinde durmuştur. Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra sunî olarak yaratılan ‘ve tabiî sınırlara aykırı düşen geniş bir Tur- i Sina yarımadası anlamı üzerinde İngiliz­’ler direnmişlerdir. Hicaz demiryolu Man’a geldiği zaman bu işi kesin bir sonuca bağ­layarak Türkler’in Süveyş’e yaklaşmaları­nı önlemek amacıyla harekete geçen in­giliz hükümeti, 1906 yılı başlarında Akabe
Körfezi kıyılarında Tabe ve daha başka yerlerin işgali için Mısır askeri göndermiş, fa­kat Akabe komutanı Rüştü Paşa, Mışır as­kerinin Firavun Adası’ ndan Tabe’ye çıkma­sına engel olmuştur. Bunun üzerine şubat ortalarında Tabe’ye gönderilen bir ingiliz savaş gemisi de Rüştü Paşa’nın azimli davranışı karşısında hiçbir iş görememiş­tir. ingiliz hükümeti, bu yerlerde Osmanlı askerinin bulunuşunu protesto etmiş ve eğer sınır hattı hakkında herhangi bir şüp­he varsa, karma bir komisyon tarafından sınırın tesbit edilmesi fikrini ileri sürmüş­tür.
Birçok şikâyetler üzerine Bâbıâli me­selenin incelenmesi için iki subayı Mısır’a göndermiş, fakat bunlar Tabe’nin Akabe tahkimli mevkii çerçevesi içinde bir yer ol­duğuna kanaat getirerek, burada Osmanlı askerinin bulunmasını tabiî gördüklerin­den, görüşmelere girişmeksizin geri dön­müşlerdir. Bundan sonra aynı meselenin görüşülmesine memur ediîen Mısır komi­seri Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Hidiv’le yaptığı bir görüşmede Tur-i Sina Yarıma­dası’nın sınırı olarak Refah’tan Süveyş’e ve Süveyş’ten Akabe’ye bir hat çizilmesi­ni öne sürmüş, fakat Hidiv bu hattın Re­fah’tan başlayarak kuzeydoğuya doğru Akabe halicinin üç mil batısında denize ulaşması isteğinde direnmiştir.
Osmanlı hükümeti de, Akabe Körfezi ile Tur-i Sina Yarımadası’nın 1841 fermanı gereğince Mısır toprakları dışında kaldığını, 8 Nisan 1892 tarihli Cevad Paşa telgrafında ise yal­nız Tur-i Sina Yarımadası’nın batı kısmının sözü edildiğini, telgrafın yorumlanması işi­nin ancak Bâbıâli’ye ait bir mesele oldu­ğunu bildirmiştir. Bunun üzerinedir ki git­tikçe sabırsızlanan ingiltere hükümeti, en sonunda Bâbıâli’ye bir ültimatom gönde­rerek (3 Mayıs 1906) 10 gün içinde Tabe1 deki Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilme­sini ve sınır hattının ortak bir komisyonca tesbitini istemiştirAynı zamanda birçok sa­vaş gemilerini Malta’dan Pire’ye gönder­miştir. istanbul’da Fransız ve Rus elçileri tarafından desteklenen bu ingiliz notası­na Bâbıâli, Tur-i Sina üzerinde statükonun bozulmasını hiçbir zaman istemediğini, sadece haklarının korunmasını dilemiş oldu­ğunu, anlaşmazlık konusu olan yerleri iş­gal etmeyeceği hakkında. Mısır hüküme­tinin resmî olarak teminat vermesi üzeri­ne kendisinin de Tabe’yi boşaltmaya ka­rar vererek Mısır memurlarının Osmanlı kurmay subaylarıyla temasa geçmesi ve statükonun korunmasına yarayacak ara çizgisinin belirtilmesi için Hidiv’e yazıldı­ğını bildirmiştir.
Böylece Osmanlı ve Mısır memurları arasında Tur-i Sina Yarıdaması ile Hicaz ili ve Kudüs Sancağı arasında bir yönetim ara çizgisinin belirtilmesi hakkında 1 Ekim 1906 günü Refah’ta bir anlaşma imzalan­mıştır. 8 maddeden ibaret olan bu anlaş­maya göre idarî ayırma çizgisi Tabe’nin ku­zeyinde Tabe burnundan başlayarak ku­zeybatı yönüne doğru uzanmakta ve Ak­deniz kıyısında Refah’ta sona ermektedir.
Hicaz demiryolunun güneye doğru iler­lemesi ile Süveyş Kanalı’nın tehdit altına gireceğinden kuşkulanan ingilizlerin, ka­nalın güvenliğini sağlamak için Türkler’i buradan uzak tutmak amacıyla, Mısır ve Osmanlı toprakları arasında kesin bir sı­nır çizmek isteğinde direnmeleri yüzünden çıkmış bir siyasî olay.
1841 fermanı gereğince Mısır toprakları, Akdeniz kıyısında el-Ariş ile Süveyş arasın­da çekilecek bir çizginin batısında kalmak­la beraber, sonradan Hidiv’in ricası üze­rine Bâbıâli, Mısır ulaşımının güvenliği için Tur-i Sina Yarımadası’nın bazı yerlerinde Mısır jandarması bulunmasına izin vermiş­ti. Osman Paşa’nın Hicaz Valiliği zamanın­da, içlerinde Akabe Kalesi de bulunan böl­geden Mısır jandarması çıkarılarak yeri­ne Osmanlı askeri yerleştirilmişti, ingiliz­ler bu olayı hoş görmemişler ve Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın tahta geçmesi ile İs­tanbul’dan gönderilen fermanda, sözü ge­çen yerlerin, Mısır topraklarından sayılma­masına itiraz ederek fermanın okunmasını geciktirmişlerdir.
Bunun üzerine sadrazam Cevad Paşa, 8 Nisan 1892 tarihinde hıdi­ve bir telgraf çekerek Mısır topraklarının 1841 fermanına bağlı haritada gösterilmiş olduğunu, bu defa Hicaz iline verilen Aka­be ile başka yerlerin Mısır’a ait olmadığı­nı, bununla beraber Tur-i Sina yarımadası’nda statüko muhafaza edilerek burala­rın eskisi gibi Mısır tarafından emanet ola­rak yönetilmesinin uygun görüldüğünü be­lirtmiştir. Bu telgrafa rağmen, Kahire’de- ki ingiliz başkonsolosu hidive bir önerge vererek Tur-i Sina Yarımadası’nın batısına çekilecek bir çizgi olarak göstermiş ve bu­nun Bâbıâli ile yapılacak resmî bir anlaş­mada Kesin olarak belirlenmesi gereği üzerinde durmuştur. Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra sunî olarak yaratılan ‘ve tabiî sınırlara aykırı düşen geniş bir Tur- i Sina yarımadası anlamı üzerinde İngiliz­’ler direnmişlerdir. Hicaz demiryolu Man’a geldiği zaman bu işi kesin bir sonuca bağ­layarak Türkler’in Süveyş’e yaklaşmaları­nı önlemek amacıyla harekete geçen in­giliz hükümeti, 1906 yılı başlarında Akabe
Körfezi kıyılarında Tabe ve daha başka yerlerin işgali için Mısır askeri göndermiş, fa­kat Akabe komutanı Rüştü Paşa, Mışır as­kerinin Firavun Adası’ ndan Tabe’ye çıkma­sına engel olmuştur. Bunun üzerine şubat ortalarında Tabe’ye gönderilen bir ingiliz savaş gemisi de Rüştü Paşa’nın azimli davranışı karşısında hiçbir iş görememiş­tir. ingiliz hükümeti, bu yerlerde Osmanlı askerinin bulunuşunu protesto etmiş ve eğer sınır hattı hakkında herhangi bir şüp­he varsa, karma bir komisyon tarafından sınırın tesbit edilmesi fikrini ileri sürmüş­tür.
Birçok şikâyetler üzerine Bâbıâli me­selenin incelenmesi için iki subayı Mısır’a göndermiş, fakat bunlar Tabe’nin Akabe tahkimli mevkii çerçevesi içinde bir yer ol­duğuna kanaat getirerek, burada Osmanlı askerinin bulunmasını tabiî gördüklerin­den, görüşmelere girişmeksizin geri dön­müşlerdir. Bundan sonra aynı meselenin görüşülmesine memur ediîen Mısır komi­seri Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Hidiv’le yaptığı bir görüşmede Tur-i Sina Yarıma­dası’nın sınırı olarak Refah’tan Süveyş’e ve Süveyş’ten Akabe’ye bir hat çizilmesi­ni öne sürmüş, fakat Hidiv bu hattın Re­fah’tan başlayarak kuzeydoğuya doğru Akabe halicinin üç mil batısında denize ulaşması isteğinde direnmiştir.
Osmanlı hükümeti de, Akabe Körfezi ile Tur-i Sina Yarımadası’nın 1841 fermanı gereğince Mısır toprakları dışında kaldığını, 8 Nisan 1892 tarihli Cevad Paşa telgrafında ise yal­nız Tur-i Sina Yarımadası’nın batı kısmının sözü edildiğini, telgrafın yorumlanması işi­nin ancak Bâbıâli’ye ait bir mesele oldu­ğunu bildirmiştir. Bunun üzerinedir ki git­tikçe sabırsızlanan ingiltere hükümeti, en sonunda Bâbıâli’ye bir ültimatom gönde­rerek (3 Mayıs 1906) 10 gün içinde Tabe1 deki Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilme­sini ve sınır hattının ortak bir komisyonca tesbitini istemiştirAynı zamanda birçok sa­vaş gemilerini Malta’dan Pire’ye gönder­miştir. istanbul’da Fransız ve Rus elçileri tarafından desteklenen bu ingiliz notası­na Bâbıâli, Tur-i Sina üzerinde statükonun bozulmasını hiçbir zaman istemediğini, sadece haklarının korunmasını dilemiş oldu­ğunu, anlaşmazlık konusu olan yerleri iş­gal etmeyeceği hakkında. Mısır hüküme­tinin resmî olarak teminat vermesi üzeri­ne kendisinin de Tabe’yi boşaltmaya ka­rar vererek Mısır memurlarının Osmanlı kurmay subaylarıyla temasa geçmesi ve statükonun korunmasına yarayacak ara çizgisinin belirtilmesi için Hidiv’e yazıldı­ğını bildirmiştir.
Böylece Osmanlı ve Mısır memurları arasında Tur-i Sina Yarıdaması ile Hicaz ili ve Kudüs Sancağı arasında bir yönetim ara çizgisinin belirtilmesi hakkında 1 Ekim 1906 günü Refah’ta bir anlaşma imzalan­mıştır. 8 maddeden ibaret olan bu anlaş­maya göre idarî ayırma çizgisi Tabe’nin ku­zeyinde Tabe burnundan başlayarak ku­zeybatı yönüne doğru uzanmakta ve Ak­deniz kıyısında Refah’ta sona ermektedir.