zeberus1234
Üye
Büyük velîlerden. İsmi Ali olup, babasının adı Yahyâ'dır. Nesebi Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine dayanır. 1630 (H.1040) senesinde Suriye'nin Hama şehrinde doğdu.
Babası Yahyâ bin Ahmed, onun doğduğu gece rüyâsında Abdülkâdir-i Geylânî'yi gördü. Elinde etrâfı aydınlatan bir kandil vardı. Abdülkâdir-i Geylânî;
"Ey Yahyâ, Ali'yi al!" deyip ona elinde etrafa ışık saçan kandili verdi. Yahyâ Efendi sabahleyin kalkınca, hanımını uyanmış ve divanın üstünde oturuyor gördü. Hanımına;
"Bak anlatacaklarımı tasdik et. Sakın şüphe etme!" deyip, rüyâda gördüklerini olduğu gibi anlattı. Sonra;
"Eğer bir erkek çocuğumuz olursa ismini Ali koyacağız!" dedi. Sabaha karşı Ali Geylânî doğdu.
Ali bin Yahyâ, sâlih ve âbid bir insan olarak yetişti. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi, tecvîd üzere okudu. Fıkıh, hadîs, mantık, lügat, sarf, nahiv ilimlerini ve tasavvuf yolunun edebini zamânın büyük âlimlerinden öğrendi. Birçok âlimden icâzet aldı. İnce ve derin meseleleri öğrenmeye çok meraklı idi. İlim ve fazîlet ehli dâhil küçük büyük herkes onu severdi. Akıl, zekâ, fazîlet, verâ ve dindarlık bakımından derecesi çok yüksekti. Âkıl bâliğ olmadan, babası ile berâber hacca gitti. Hacdan önce, Medîne-i münevveredeHarem denilen yerde iken, rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü.Resûl-i ekrem ona; "Yâ Ali! Bu sene haccedersin. Hama ve Humus'taki nakîblik vazîfesini sen üzerine alırsın." buyurdu.Bir süre sonraAli Geylânî nakîblik vazîfesine tâyin edildi. Bir süre bu görevde kaldıktan sonra, Şam bölgesinde Kâdiriyye yolunu insanlara anlatmak için nakîblikten ayrıldı.
Ali Geylânî, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, iyi ve kötü ahlâkın neler olduğunu öğretti. Sayısız talebe yetiştirdi. Misâfirlerine çok ikrâmda bulunurdu. 1679 (H.1090) senesinde hacca giderken Dımeşk'a uğradı. Yanında çoluk çocuğu da bulunuyordu.Şam halkı ve ileri gelenleri, onları büyük bir hürmet ve ikrâm içerisinde karşıladı. Şamdaki âlim, meşâyih ve askerlerden onun yanına gelmeyen hiç kimse kalmadı. Bu sırada Dımeşk vâlisi Osman Paşa da ona lâzım gelen hürmeti gösterdi. Hacdan sonra memleketi Hama'ya döndü. Bir müddet sonra Trablus, Şam ve Haleb'e gitti. Uğradığı her yerde ikrâm ve iltifât gördü. Sonra tekrar döndüğü Hama'da 1701 (H.1113) senesinde vefât etti. Ali Geylânî aynı zamanda edîb idi. Bülûğ-ül-Bugye fî Şerhi Manzûmet-il-Hilye, Er-Rıhlet-ül-Mekkiyye adlı eserleri ile şiirlerinin toplandığı bir dîvânı vardır.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.7, s.259
2) Silk-üd-Dürer; c.3, s.246
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.763
4) Îzâh-ul-Meknûn; c.1, s.196
5) El-A'lâm; c.5, s.32
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.297
Babası Yahyâ bin Ahmed, onun doğduğu gece rüyâsında Abdülkâdir-i Geylânî'yi gördü. Elinde etrâfı aydınlatan bir kandil vardı. Abdülkâdir-i Geylânî;
"Ey Yahyâ, Ali'yi al!" deyip ona elinde etrafa ışık saçan kandili verdi. Yahyâ Efendi sabahleyin kalkınca, hanımını uyanmış ve divanın üstünde oturuyor gördü. Hanımına;
"Bak anlatacaklarımı tasdik et. Sakın şüphe etme!" deyip, rüyâda gördüklerini olduğu gibi anlattı. Sonra;
"Eğer bir erkek çocuğumuz olursa ismini Ali koyacağız!" dedi. Sabaha karşı Ali Geylânî doğdu.
Ali bin Yahyâ, sâlih ve âbid bir insan olarak yetişti. Küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi, tecvîd üzere okudu. Fıkıh, hadîs, mantık, lügat, sarf, nahiv ilimlerini ve tasavvuf yolunun edebini zamânın büyük âlimlerinden öğrendi. Birçok âlimden icâzet aldı. İnce ve derin meseleleri öğrenmeye çok meraklı idi. İlim ve fazîlet ehli dâhil küçük büyük herkes onu severdi. Akıl, zekâ, fazîlet, verâ ve dindarlık bakımından derecesi çok yüksekti. Âkıl bâliğ olmadan, babası ile berâber hacca gitti. Hacdan önce, Medîne-i münevveredeHarem denilen yerde iken, rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü.Resûl-i ekrem ona; "Yâ Ali! Bu sene haccedersin. Hama ve Humus'taki nakîblik vazîfesini sen üzerine alırsın." buyurdu.Bir süre sonraAli Geylânî nakîblik vazîfesine tâyin edildi. Bir süre bu görevde kaldıktan sonra, Şam bölgesinde Kâdiriyye yolunu insanlara anlatmak için nakîblikten ayrıldı.
Ali Geylânî, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, iyi ve kötü ahlâkın neler olduğunu öğretti. Sayısız talebe yetiştirdi. Misâfirlerine çok ikrâmda bulunurdu. 1679 (H.1090) senesinde hacca giderken Dımeşk'a uğradı. Yanında çoluk çocuğu da bulunuyordu.Şam halkı ve ileri gelenleri, onları büyük bir hürmet ve ikrâm içerisinde karşıladı. Şamdaki âlim, meşâyih ve askerlerden onun yanına gelmeyen hiç kimse kalmadı. Bu sırada Dımeşk vâlisi Osman Paşa da ona lâzım gelen hürmeti gösterdi. Hacdan sonra memleketi Hama'ya döndü. Bir müddet sonra Trablus, Şam ve Haleb'e gitti. Uğradığı her yerde ikrâm ve iltifât gördü. Sonra tekrar döndüğü Hama'da 1701 (H.1113) senesinde vefât etti. Ali Geylânî aynı zamanda edîb idi. Bülûğ-ül-Bugye fî Şerhi Manzûmet-il-Hilye, Er-Rıhlet-ül-Mekkiyye adlı eserleri ile şiirlerinin toplandığı bir dîvânı vardır.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.7, s.259
2) Silk-üd-Dürer; c.3, s.246
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.763
4) Îzâh-ul-Meknûn; c.1, s.196
5) El-A'lâm; c.5, s.32
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.297