Son konular

Amerika Tarihi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
52
Yaş
36
Coin
256,936
Amerika Bağımsızlık Savaşı
Bu savaş aslında bir bağımsızlık savaşı olarak ortaya çıkmamıştır. Tam tersine 13 İngiliz Kolonisi'nin İngiltere'ye karşı ayaklanmasında vergi meselesi temel sebep olmuştur. Zira 1756-1763 Yedi Yıl Savaşları sonucunda İngiltere

1765'te vergi meselesinden çıkan sürtüşme 1775'lerde iyice dallanıp budaklandı. 1776'ya gelindiğinde Thomas Jefferson'ın kaleminden çıkan Bağımsızlık Beyannamesi'nin ilanı ile 13 Koloni ve İngiltere arasında çıkan çatışma "Bağımsızlık Savaşı" haline gelmiştir.

İnsanların doğuştan yaşama hakkı hürriyet hakkı ve saadetini temin etme gibi başkasına devredilemez hakları vardır. Devletler bu hakları sağlamak için kurulmuştur ve yönetenler her türlü iktidarı yönetilenlerin rızasından alırlar. Eğer herhangi bir hükümet şekli bu gayelere aykırı hareket ederse bu hükümeti değiştirip yerine bir yenisini getirmek milletin hakkıdır. Bu içeriğe sahip Bağımsızlık Beyannamesi demokrasi ve siyaset bilimi açısından ilk defa olarak insanların doğuştan sahip oldukları hak ve hürriyetleri ve demokrasinin temel ilkelerini belirlemesi nedeniyle çok önemlidir.

Bu arada savaşın bağımsızlık mücadelesine dönüşmesi üzerine Sevil Berberi ve Figaro'nun Düğünü operalarının yazarı Beaumarchais'in ileri sürdüğü fikirler çevresinde Fransa askeri siyasi ve ekonomik açılardan Amerikalılara yardım etmeye başladı. Fransa bu şekilde İngiltere'den 7 Yıl Savaşları'nın hıncını çıkarmaya çalışıyordu.

1778'de Amerika ve Fransa arasında bir ittifak yapıldı. Bu arada Fransız General Lafayette 1777'den beri yanındaki gönüllü gruplar ile Amerika'da İngilizlere karşı çarpışmakta ve oradaki bağımsızlığa gidişi adım adım gözlemektedir. Amerika'ya yaptığı yardımlar Fransız bütçesini ve ekonomisini altüst etmişse de Amerika 1783 yılında bağımsızlığına kavuşacaktır.



ABD'nin Kuruluşu
Amerika'nın 1492'de keşfinden sonra İspanyollar Portekizliler Fransızlar ve İngilizler bu kıtada toprak sahibi oldular. İngilizler Amerika'daki topraklarını genişlettikten sonra İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerden göçmenler yerleştirerek koloniler kurdu. 18. yüzyıl ortalarında bu kolonilerin sayısı 13'e yükseldi. Koloniler ABD'nin temelini oluşturmuştur.

İngilizlere bağlı olan koloniler İngiliz Kralı'nın tayin ettiği bir vali tarafından yönetiliyor ve bir de meclisleri bulunuyordu. Amerika'da yaşayan bu insanların İngiltere'nin özgür vatandaşlarından farkı yoktu. 1756-1763 yılları arasında İngiltere'nin Avusturya Fransa ve Rusya ittifakıyla yaptığı savaşlar (Yedi Yıl Savaşları) İngiltere'nin maliyesinin bozulmasına neden olmuştur.

İngiltere'nin mali durumunu iyileştirmek amacıyla yeni vergiler koyması bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu kongrede İnsan Hakları Bildirisi kabul edilerek onaylandı.

Fransa İspanya ve Hollanda'dan yardım alan koloniler İngilizleri yendiler. İngilizler barış istemek zorunda kaldı ve Versaille (Versay) Antlaşması imzalandı (1783).
Bu antlaşmaya göre:
*İngilizler 13 sömürgenin bağımsızlığını tanıdılar.
*Antillerden bazı adaları ve Senegal'i Fransa'ya verdiler. Bağımsızlıklarını ilan eden eyaletler içişlerinde serbest olmak şartıyla bir araya gelerek Amerika Birleşik Devletleri'ni kurdular (1787).
ABD'nin Kuruluşunun Sonuçları
*İnsan Hakları Beyannamesi ilan edilerek demokratik bir rejim kurulmuş ve Avrupa'ya örnek olmuştur.
*Avrupa'ya karşı denge unsuru olmuştur.
*Avrupa kültür ve medeniyeti yeni bir yayılma alanı bulmuştur.
*Göçler sonucunda Avrupa'da işsizlik azalmış siyasi ve dini kavgalar önemini kaybetmiştir.


Amerikan Ekonomisi
Her ekonomik sistemde müteşebbisler ve yöneticiler mal ve hizmet üretmek ve dağıtmak amacıyla doğal kaynakları emeği ve teknolojiyi bir araya getirirler. Buna karşın anılan ögelerin düzenlenme ve kullanılma yöntemleri aynı zamanda bir ulusun politik ideallerini ve kültürünü de yansıtır.

Çok kez Birleşik Devletler'de "kapitalist" bir ekonomi bulunduğu söylenir. Bir Alman ekonomist ve toplumsal kuramcı olan Karl Marx tarafından 19. yüzyılda ortaya atılan bu tanımlamaya göre bu sistemde önemli ekonomik kararların çoğunluğu büyük miktarda paraya ya da sermayeye sahip olan küçük bir grup tarafından alınır.

Marx kapitalist ekonomilerin politik sisteme daha fazla güç tanıyan "sosyalist" düzenlerin karşıtı olduğunu ileri sürmekteydi. Marx ve yandaşlarının inancına göre kapitalist ekonomilerde güç zengin iş adamlarının elinde toplanmakta ve onlar da temelde kârlarını en yüksek düzeye çıkarmaya yönelmekte; buna karşın sosyalist ekonomilerde olasılıkla daha kapsamlı hükümet kontrolü öne çıkarılmakta ve kârdan çok politik amaçlara önem verilmekte sözgelimi toplumun kaynaklarının daha eşit bir biçimde dağıtılması hedef alınmaktadır.

Aşırı biçimde basite indirgenmiş olan bu iki sistemin gerçeğe uyan öğeleri bulunmakla birlikte bunlar günümüzde daha az geçerlidir. Eğer Marx'ın tanımladığı katışıksız kapitalizm var idiyse bile artık yok olmuştur; çünkü güç birikimlerini sınırlamak ve kontrolsuz özel ticari çıkarların neden olduğu toplumsal sorunların çoğuna çözüm getirmek amacıyla ekonomilerine müdahalede bulunmuştur. Bu yüzden özel teşebbüsün yanı sıra hükümetin de önemli bir rol oynadığı Amerikan ekonomisini "karma" bir sistem olarak tanımlamak daha doğru sayılabilir.

Amerikalılar çok kez serbest teşebbüse yönelik inançları ile hükümet yönetimi arasındaki sınırın nereden geçeceği konusunda anlaşamazlarsa da geliştirdikleri karma ekonomi büyük ölçüde başarılı olmuştur.

Bir ülke ekonomik sisteminin ilk öğesi onun doğal kaynaklarıdır. Birleşik Devletler zengin maden kaynaklarına verimli tarım arazisine ve ılımlı bir iklime sahiptir. Bunlara ek olarak Atlas Okyanusu'nda Büyük Okyanus'ta ve Meksika Körfezi'nde uzun kıyıları vardır. Anakaradan kıyılara uzun nehirler akmakta ve ABD-Kanada sınırında bulunan beş büyük göl de (Büyük Göller) ulaştırma için ek olanaklar sağlamaktadır. Anılan yaygın su yolları hem yıllar boyunca ülke ekonomisinin büyümesine yardım etti hem de Amerika'daki 50 eyaleti tek bir ekonomik birim olarak birbirine bağladı.

İkinci öğe ise doğal kaynakları mala dönüştüren emektir. Çalışabilecek işçi sayısı ve daha da önemlisi onların üretkenliği bir ekonominin sağlamlığının belirlenmesinde yardımcı olur. Birleşik Devletler'in tarihi boyunca işgücü giderek büyüdü ve bu da neredeyse kesintisiz bir ekonomik büyümeyi besledi.

1. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasına kadar işçilerin çoğunluğu Avrupa'dan gelen göçmenlerle onların çocukları ve ataları Amerika'ya köle olarak getirilmiş bulunan Afrikalı-Amerikalılardı. 20. yüzyılın başlarında çok sayıda Asyalı Birleşik Devletler'e göç etti ve sonraki yıllarda da Latin Amerikalı göçmenler gelmeye başladı. Birleşik Devletler'de işsizliğin yüksek olduğu bazı dönemler yaşandı ve bazen işgücünün yetersiz kaldığı günler geçtiyse de göçmenler iş olanakların bol bulunduğu zamanlarda gelme eğilimi gösterdiler.

Çok kez yerli işçilerden daha düşük ücretler karşılığı çalışmaya hazır bulunmalarına karşın genelde geldikleri ülkelerdekinden çok daha fazla kazanıp refaha kavuştular. Ülke de giderek zenginleşti ve böylelikle daha fazla göçmeni kaldırabilecek düzeye erişti.

Bir ülkenin ekonomik başarısı için emeğin niteliği de (bireylerin ne kadar yoğun çalışmaya razı ve ne kadar becerili oldukları) en az işçi sayısı kadar önemlidir. Birleşik Devletler'in ilk günlerinde görülen sınır bölgeleri yaşantısı çok yoğun çalışmayı gerektiriyordu ve Protestan çalışma ahlâkı olarak bilinen nitelik de bu eğilimi güçlendirmişti.

Teknik eğitim ile meslek eğitimini de içeren öğretime verilen önem ve denemeye ve değişmeye yönelik istek Amerika'nın ekonomik başarısına ayrıca katkıda bulundu. İşgücünün hareketliliği de Amerikan ekonomisinin değişen koşullara uyum sağlama yeteneği açısından önemli oldu.

Doğu Kıyısı'ndaki iş piyasasını göçmenler doldurunca önemli sayıda işçi çok kez ülkenin iç kesimlerinde sürülmeyi bekleyen çiftliklerde çalışmaya gitti. Aynı şekilde 20. yüzyılın ilk yarısında Kuzey'deki endüstrileşmiş kentler de Güney çiftliklerinde çalışan siyah Amerikalıları çekti.

İşgücünün niteliği önemli bir konu olmayı sürdürmektedir. Günümüzde Amerikalılar "insan sermayesi"nin pek çok modern ileri teknoloji endüstrisinde başarı sağlamak için bir anahtar olduğunu düşünmektedir. Bunun sonucu olarak hükümet ileri gelenleri ve iş çevresi yetkilileri bilgisayar ve telekomünikasyon gibi yeni endüstrilerin gereksinim duyduğu türde kıvrak zekâyı ve uyum sağlamaya yatkın beceriyi işçilere kazandıracak öğretim ve eğitimin önemini vurgulamaktadır.

Bunlara karşın doğal kaynaklar ve emek ekonomik sistemin sadece bir kesimini oluşturmaktadır. Bu kaynaklar elden geldiğince etkin bir biçimde düzenlenmeli ve yönlendirilmelidir. Amerikan ekonomisinde piyasadan gelen verilere göre çalışan yöneticiler bu işlevi yerine getirirler.

Amerika'daki geleneksel yönetim yapısını yukarıdan aşağıya uzayan bir komuta zinciri oluşturur; yetki tüm işin düzenli ve etkin bir biçimde yürümesini güvence altına alan yönetim kurulu başkanından başlayıp teşebbüsün çeşitli bölümlerinin eşgüdümünü sağlamakla yükümlü olan daha aşağı düzeydeki yönetim birimlerinden geçer ve fabrikadaki usta başına kadar akar. Çok sayıda iş çeşitli bölümler ve işçiler arasında paylaştırılmıştır.

20. yüzyılın başlarında Amerika'daki bu uzmanlaşma ya da işbölümünün sistematik çözümlemelere dayanan "bilimsel yönetim"i yansıttığı söylenirdi. Teşebbüslerin pek çoğu bu geleneksel yapı içinde çalışmakla birlikte bazıları da yönetim konusunda değişen görüşler benimsedi. Giderek yoğunlaşan küresel rekabetle karşılaşan Amerikan teşebbüsleri özellikle kalifiye işçi çalıştıran ve hızla gelişmek değişmek ve hatta sipariş üzerine mal üretmek zorunda kalan ileri teknoloji endüstrilerinde daha esnek bir örgüt yapısı oluşturmaya çalışmaktadır.

Aşırı hiyerarşinin ve işbölümünün yaratıcılığı önlediği yolundaki inanış her geçen gün daha yoğunlaşmaktadır. Bunun sonucu olarak da pek çok şirket örgüt yapısını "yassıltmış" yönetici sayısını azaltmış ve birkaç iş dalında birden çalışan ekiplere daha fazla yetki aktarmıştır. Doğal olarak yöneticilerin ve ekiplerin bir şeyler üretebilmek için bir teşebbüs olarak örgütlenmeleri gereklidir.

Birleşik Devletler'de anonim şirketlerin yeni bir teşebbüse girişmek için gerekli parayı toplamak ya da mevcut bir teşebbüsü büyütmek konusunda etkili bir araç olduğu kanıtlanmıştır. Anonim şirket hisse senedi sahibi diye bilinen bir grubun gönüllü olarak oluşturduğu karmaşık kurallara ve geleneklere göre yönetilen bir ekonomik teşebbüstür.

Anonim şirketlerin mal ya da hizmet üretebilmek için parasal kaynaklara gereksinimi vardır. Gerekli sermayeyi oluşturmak amacıyla genelde sigorta şirketlerine bankalara emekli sandıklarına bireylere ve diğer yatırımcılara hisse senedi (varlıklarından pay) ya da bono (uzun vadeli borç) satarlar. Özellikle bankalar gibi bazı kurumlar da anonim şirketlere ve diğer teşebbüslere borç verirler. Federal hükümet ve eyalet hükümetleri bu finansman sisteminin güvenliğini ve güvenilirliğini garantilemek ve yatırımcıların sağlıklı karar verebilmelerine yönelik serbest bilgi akışını sağlamak amacıyla ayrıntılı kurallar ve düzenlemeler geliştirmişlerdir.

Gayri safi milli hasıla (GNP) belirli bir yıl üretilen mal ve hizmet düzeyini belirler. Birleşik Devletler'de GNP düzenli bir biçimde artmış ve 1983'te 3 4 trilyon doların üstündeyken 1998'de yaklaşık 8 5 trilyon dolar olmuştur. Bu veriler ekonominin sağlığını ölçmeye yararsa da ulusun durumunu her açıdan ölçemez. Gayrı safi milli hasıla bir ekonominin ürettiği mal ve hizmetlerin piyasa değerini gösterir; fakat bir ulusun yaşam niteliğini ortaya koyamaz. Sözgelimi bireysel mutluluk ve güvenlik temiz bir çevre ve sağlık gibi bazı önemli değişkenler tümüyle bu göstergenin dışında kalır.



DOLAR
Dolar sözcüğü 16. yüzyıldan sonra Alman para birimi olarak kullanılan "Thaler" in değişmiş bir şeklidir. Amerika'nın keşfinden sonra İspanya Kralları tarafından yaratılan gümüş parayı ifade eden "Dolera" dan gelmektedir.

Dolar 22 Haziran 1776'dan beri Amerika Birleşik Devletleri'nin para birimidir. ABD bağımsızlığına kavuşunca dolar gümüş para olarak basılmaya başlandı ve 1786'da ağırlığı 24 3 gram olarak belirlendi.

1792'de billizm (çift lli sistem) uygulanarak tanımın kapsamına altın da alındı; 1 dolar 24 06 gram saf gümüş ve 603 8 miligram saf altına eşit sayıldı. ABD Doları 100 cent'e ayrılmaktadır. Amerikan Doları’ndan türeyen Kanada Doları da aynı şekilde 100 cent'e bölünmüştür.

Altından kaçış karşısında 1837'de tanım değişti. 1849'da Kaliforniya'daki altın yataklarının keşfedilmesinden sonra ise ilk altın dolarlar basıldı. Ne var ki

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Bretton-Woods sistemi dolara bütün uluslararası işlemleri düzenlemek gibi çok önemli bir işlev tanıyarak bu para birimini "anahtar para" durumuna getirdi. Ancak 1971'de ABD sahip olduğu altın rezervleri ile yaratılmış olan dolar hacmi arasındaki açığın büyük boyutlara erişmesi karşısında doların altına konvertibilitesini kaldırdı.



WİLSON İLKELERİ
1918 yılının başında tüm uluslarda savaşa karşı bıkkınlık ve barış özlemleri açıkça görülüyordu. Milyonlarca insan ölmüş açlık ve sefalet tüm Avrupa'yı etkilemişti.

1. Dünya Savaşı'nda ise hangi tarafın kazandığı kesin belli olmamakla beraber barışın esaslarını saptayan "14 Nokta" sını açıkladı.

8 Ocak 1918'de Kongre'ye gönderdiği mesajda barışın ve ondan sonra dünya da demokrasinin ve küçük milletlerin bağımsızlığının esaslarını saptamaya çalışıyordu. Başkan Wilson'un bu çabalarından haberi olan Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanı 27 Aralık 1917'de Fransa'nın savaş amaçlarını açıklarken köle hayatı yaşayan Doğu Halklarına kendi kaderlerini kararlaştırmak hakkını verecek "uluslar prensip" için savaştıklarını belirtiyorlardı.

İngiltere Başbakanı Lloyd George ise 5 ocak 1918'de yaptığı konuşmada Türk Halkı'na dayanan bir Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığına karşı olmadıklarını belirtti. Böylece hem Wilson tatmin edildi hem de İttifak Devletleri savaşmaktan kurtulacaklardı.

Daha sonra eklenenlerle birlikte 27'ye ulaşan bu noktalar 11 Şubat'da Wilson'un bir konuşmasında devletlerin yeni topraklar kazanamayacakları
* Barış antlaşmaları açık olacak.

* Karasuları dışında savaş ve barışta denizlerde mutlak serbesti bulunanak.

* Uluslararası bütün ekonomik engeller kaldırılacak ve eşitlik sağlanacak.

* Ülkelerin silahlanmayı bırakıp yalnızca iç güvenlikleri seviyesine indirilmesi için karşılıklı garanti verilecek.

* Sömürgeler üzerindeki isteklerin serbestçe ve tam yansızlıkla
incelenerek bu bölgeler halkının çıkarların gözönünde tutularak sonuca bağlanması sağlanacak.

* İşgal edilmiş Rus Toprakları boşaltılacak ve Rusya'ya kendi gelişmesini sağlaması için her tür imkan verilecek.

* Belçika'nın egemenlik haklarına dokunulmaksızın boşaltılıp yeniden kurulacak.

* İşgal edilen Fransız Topraklarının boşaltılıp Almanya'nın 1871 yılında
Alsas-Loren'i almakla yaptığı hatanın düzeltilmesi yani bu toprakların tekrar Fransa'ya geri verilmesi ve barışın garanti altına alınması sağlanacak.

* İtalyan sınırları ulusal esaslara göre düzeltilecek.

* Romanya Sırbistan Karadağ Topraklarının boşaltılması- Sırbistan'a denizden serbest bir kapı verilmesi Balkan Devletleri'nin ilişkilerinin ulusallık bakımından Balkan Devletleri'nin siyasal ve ekonomik bağımsızlıkları ve sınırlarının dokunulmazlığı için uluslararası garantiler verilmesi sağlanacak.

* Osmanlı İmparatorhığu'nda Türkler'in oturdukları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması; Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması; Boğazlar'ın uluslararası garanti altında bütün devletlerin ticaret gemilerine açılması sağlanacak. Fransa'dan Hindistan sömürgesini kapmış olsa da bu savaş esnasında oldukça çok para harcamış ve bu açığı gidermek için Amerika'daki kolonilerine ağır vergiler dayatmıştır. Amerika'daki kolonilerin tepkisiyle karşılaştı. 1774'te toplanan 1. Filedelfiya Kongresi'nde İngiltere ile savaşa karar verildi. 2. Filedelfiya Kongresi'nde (1776) 13 sömürge Birleşik Devletler'de ve pek çok diğer ülkede hükümetler boyutları çok ufak olan bu paralar fazla yaygınlaşmadı. 1933-34 yıllarında bütün altın paralar devlete devredilerek altın külçe sistemine geçildi. Bu sistemle altın-dolar paritesi 1 ons altın (yaklaşık 31 g) = 35$ olarak saptandı ve dolanıma sürülecek dolarlar için %25 altın karşılık bulundurma zorunluluğu getirildi. ABD içinde dolarların altına çevrilmesi de yasaklandı ve altın rezervlerinin yalnız dış taleplerin karşılanmasında kullanılması öngörüldü. savaş uzadıkça İtilaf Devletleri'nin kazanacağı görülüyordu. 1917 yılında Almanya ve Avusturya'nın barış girişimleri ile İtilaf Devletleri'nin barış koşullarını ağırlaştırmak istemeleri yüzünden başarılamamıştı. İşte bu ortam içerisinde Başkan Wilson Fransa'nın istila amacı gütmedigini Türklerin başkentinde kökleri savaş tazminatı alınamayacağını açıklanmasıyla özet olarak şu esasları belirliyordu: tarihsel esaslara göre dostça düzenlenmesi
 
Üst Alt