Anadolu Selçuklu Devletinde Sanat ve Tarihi Eserler
ANADOLU SELÇUKLU SANATI
XI. yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu’da Büyük Selçuklular’in Iran’da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir. Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir.
Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir.
CAMILER
Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu. Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir. Anadolu Selçuklulari’na ait en eski camii XII. yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii’dir. Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir. Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II. Kiliç Arslan’in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir.
I. Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari’nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir. Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran’da uyguladiklari plâna dayanmaktadir. Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii’dir.
Kayseri Hunad Hatun Camii ise II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir. Amasya’daki Burmali Minare Camii’nin II. Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir. Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir. Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii’ni hatirlatan bir plâna sahiptir. Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari’na ait kiymetli eseler arasinda yer alir.
XIII. yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir. Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid.
2- Medreseler
Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy’deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey’de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya’da Vezir Sahip Ata’nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay’da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir. Anadolu’da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir.
Kayseri’deki Çifte Medrese I. Giyaseddin Keyhüsrev’in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun’un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205). I. Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18′de Sivas’ta yaptirilan Sifahane’de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi. Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir. Anadolu’daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya’daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir. Aksehir’deki Tas Medrese 1250′de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir. Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi. Sivas’ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir. Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata’nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir. Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir. Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir. Bunlarin disinda 1270′te Tokat’taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir. Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu’da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir.
KÜMBET VE TÜRBELER
Anadolu Selçuklulari tarafindan yapilan kümbetler Büyük Selçuklu mimarisinin bir uzantisi olarak kabul edilmektedir. Çok mütevazi ölçüde yapilmakla beraber mimarî bakimdan inanilmaz bir zenginlige sahiptir. XII. yüzyilda insa edilen ilk kümbetler önceleri sadece tugladan daha sonra ise tastan yapilmaya baslanmistir. Sekil olarak sekiz, on, oniki köseli veya silindirik gövde üzerine piramit yahut külahli kümbetler basta olmak üzere dilimli gövdeli kümbetler, kare planli ve kubbeli, ya da dikdörtgen plan üzerine tonozlu türbeler olarak karsimiza çikmaktadir. Distan bakildiginda bir kule seklinde görünen kümbet genelde iki katlidir. Birinci kata birkaç merdivenle çikilir. Burada sanduka mezar bulunur. Asil mezar ise alt katta yani toprak seviyesinin altinda mumyalik denilen bölümdedir. Üst katta bulunan sanduka sembolik bir mezar seklindedir. Burasi daha çok bir ziyaretgâh veya mescit seklinde düsünülebilir.
Kümbetler çogu zaman bagimsiz bir mimarî eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bagli olarak insa edilmistir. Erzurum’da Yakutiye Medresesi‘ne bagli olarak insa edilen kümbet (1310) tas isçiliginin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyilda yapilan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kiliç Arslan kümbeti zamanimiza kadar kalmistir. Kayseri’deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykâvus’un 1217 tarihinde Sivas’ta yaptirdigi Dâru’s-sifa’nin saginda bulunan türbenin üzerinde tugla kubbenin örttügü mekân üstünde distan on kenarli bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tugla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozoik sanatinin daha sonra ulasacagi parlak gelismenin ilk isaretleri olarak kabul edilebilir. Isparta Atabey’de Medreseye bagli olarak yapilan Ertokus Kümbedi (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, distan piramit külahla örtülü bir yapidir. I. Alaeddin Keykubâd’in emirlerinden Ali Tusî’nin sagliginda Tokat’ta yaptirdigi türbe (1234)’de distan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri’deki II. Giyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitisen kösesine sonradan eklenmistir. Kayseri’deki Çifte Kümbet ise Alâeddin Keykubâd’in hanimi Melike Adiliye için 1247′de yaptirilmistir. Amasya’da Torumtay’in 1266′da yaptirdigi Gök Medrese Camiine bitisik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapi üzerine tugladan sekizgen bir gövde ve kivrimli bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürûcirdî’nin türbesi Sivas Bürûciyye Medresesi içerisindedir. Amasya’daki Torumtay türbesi (1278) digerlerinden farkli bir özellik arz eder.
KÖSK VE SARAYLAR
Anadolu Selçuklu sultanlarinin yaptirdigi saray ve köskler oldukça mütevazi yapilardir. Kaba tas ve tugladan yapdiklari için uzun ömürlü olamamislardir. II. Kiliç Arslan’in yaptirdigi II. Kiliç Arslan Köskü’nün günümüzde sadece dogu cephesindeki duvari kalmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan tamir ettirildigi için onun adini alan kösk kare bir mekân üzerine yerlestirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd Beysehir gölü kiyisinda Kubadâbâd adiyla meshur bir saray yaptirdi. Yine ayni hükümdar Kayseri’de Keykubâdiye adiyla bilinen yazlik bir saray yaptirmisti. Keykubadiye sarayi bir kaynaktan çikan sularin olusturdugu küçük gölün kuzey tarafinda siralanmis üç köskten ibarettir. Muhtemelen 1224-1226 yillari arasinda yapilmistir. Kayseri Erkilet yakininda Hizir Ilyas adiyla bilinen Selçuklu köskü de muntazam kesme tastan saglam bir yapidir. Yine Kayseri Argincik köyünde Haydar Bey adiyla meshur bir Selçuklu köskü bulunmaktadir.
DIL VE EDEBIYAT
XIII. yüzyil Anadolu Selçuklulari’nin siyasî bakimdan büyük sikintilari maruz kaldigi bir dönem olmasina ragmen Türk edebiyatinin ilk kuvvetli gelismesi de yine bu dönemde olmustur. Bu dönemde yetisen büyük mutasavviflarin kismen Arapça ve büyük bir çogunlukla Farsça olarak kaleme aldiklari ilmî ve edebî eserler yaninda Selçuklu hükümdarlari ve ileri gelen devlet adamlari için kaleme aldiklari eserler de vardir. Iste Anadolu’da islâm kültür hayatinin büyük bir gelisme gösterdigi XIII. yüzyilda Ahmed b. Muhammed et-Tûsi I. Izzeddin Keykâvus adina, Kelile ve Dimne’yi, Kadi Siraceddin Urmevî Mesud b. Izzeddin Keykâvus adina Kistasü’l-adalet fî kavaidi’s-saltanat’i, Muhammed b. Mahmûd da Siyasetnâme tarzinda bir eser yazmistir. Ibn Bibî de Anadolu Selçuklu tarihinin baslica kaynaklarindan olan el-Evâmirül’lGAlaiyye’yi bu dönemde telif etmistir.
Anadolu Selçuklullari daha ilk zamanlardan itibaren sûfîlere karsi büyük bir saygi göstermistir. Tasavvuf erbabinin Selçuklu sultanlari ve devlet adamlarindan gördükleri yakin ilgi muhtelif yerlerdeki Sûfîlerin akin akin Anadolu’ya gelmelerine sebep olmustur. Bu dönemde Fahreddin-i Irakî, Seyh Neicmeddin Daye, Sadeddin-i Fergani ve Mevlâna gibi Islâm aleminin taninmis simalari Anadolu’daki sehirlerde yasiyorlardi.
Mevlâna Celâleddin-i Rûmi Farsça yazmakla beraber Anadolu’da gelismekte olan Islâmi Türk edebiyati üzerinde sürekli etki yapmistir. Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’in oglu olan Mevlâna Belh’te dogmus ve 1273′te burada ölmüstür. Eserleri arasinda Muineddin Pervane’ye ithaf ettigi Fîhî Mâfih, Mesnevî ve Divan-i Kebîr sayilabilir.
XIII. yüzyilda Anadolu’da yasayan ve özellikle halk kitleleri üzerinde çok tesirli olan sahsiyetlerden biri de Haci Bektas-i Veli’dir. O islâmî ilimlere ve tasavvuf esaslarina vakif bir âlim idi. XIII. yüzyilda Türkçe eser yazan sairler arasinda Hoca Ahmed Fakih, Seyyâd Hamza, Sultan Veled, Hoca Dehânî ve Yunus Emre’dir. Mevlâna’nin oglu Sultan Veled Divan, Ibtidânâme, Rebâbnâme ve Intihânâme gibi eserlerini babasinin etkisinde kalarak yazmistir.
Hoca Ahmed Fakih XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu’da büyük söhrete kavusan Türk seyhlerindendir. O yasca Mevlâna’dan büyük olup babasi Sultanü’l-ulema Bahaeddin Veled’den fikih tahsil etmis, sonra ilâhî cezbeye kapilarak kitaplarini yakip daga çikmis ve Bahaeddin Veled’in ölümünden sonra geri dönmüstür. Ahmed Fakih‘in günümüze intikal eden iki eseri Çarhnâme ile Kitab-i Mesâcidi’s-serîfe’dir. Bunlar Anadolu Türkçesinin en güzel örneklerini teskil eder.
Seyyâd Hamza dinî ve tasavvufî siirleriyle Ahmed Fakih’i takip etmistir. Türk tasavvuf edebiyatinin gelismesinde büyük bir tesiri olan Seyyâd Hamza’nin eserleri ve hatirasi bu siir tarzinda güçlü simalarin yetismesini saglamistir. Seyyâd Hamza’nin Anadolu’da köy köy dolasarak dinî-tasavvufî siir ve hikayelerle halki aydinlattigi söylenebilir. Yusuf u Züleyha adli mesnevisi meshurdur.
Hoca Dehhânî de Horasan’dan Anadolu’ya gelen sairlerden olup Sultan III. Alâeddin Keykubad’a bir kaside sunmus ve günümüze ulasmayan manzum bir Selçuknâme yazmistir. Dehhanî daha çok din disi konularda yazmistir. XIII. yüzyil sonlariyla XIV. yüzyil baslarinda yasayan Yunus Emre ile Anadolu’da yetisen tasavvufî Türk edebiyatinin en büyük temsilcisidir. Daha sonraki dönemlerde yasayan pek çok edip ve sair onun etkisi altinda kalmistir. Yunus Emre’nin Divan’i ile Risâletü’n-nushiyye adli bir mesnevisi vardir. O Türkçe divan sahibi ilk sairdir. Yunus siirlerini aruz ve hece vezniyle yazmistir. Yunus emre ilâhî aski yasamis ve duygularini siirlerinde dile getirmis, Islâma bagli, tarikat yoluyla halka ulasmis bir büyük insandir. Türkçe’nin ifade gücünü isbatlamis büyük bir dil ustasidir. Türk halki arasinda en çok sevilen ve siirleri Anadolu’da zevkle okunan Yunus Emre aradan asirlar geçtigi halde canliligi ve güzelligini kaybetmeyen siirleriyle Islâmî Türk edebiyatinin en seçkin temsilcisidir
Alıntı
ANADOLU SELÇUKLU SANATI
XI. yüzyildan itibaren Türk göçlerine sahne olan Anadolu’da Büyük Selçuklular’in Iran’da gerçeklestirdikleri Türk-Islâm mimarisiyle Anadolu kültürünün kaynasmasindan olusan yeni bir sanat anlayisinin ürünü olan kiymetli eserler vücuda getirilmistir. Bu eserler daha sonraki yillarda Beylikler ve Osmanli mimarisine temel teskil etmistir.
Anadolu Selçuklu sanat eserleri incelendiginde bunlari etkileyen baslica faktörlerin Islâm inanci, Islam öncesine kadar uzanan Türk kültürü ve nihayet yerli kültürler oldugu söylenebilir.
CAMILER
Anadolu Selçuklulari müslüman bir devlet olup halkin büyük çogunlugunu müslümanlar olusturuyordu. Bu bakimdan diger Islâm devlet ve hanedanlarinda görüldügü gibi camiler mimarî eserlerin basinda yer alir. Anadolu Selçuklulari’na ait en eski camii XII. yüzyilin ortalarinda yapildigi bilinen Konya Alâeddin Camii’dir. Anadolu Selçuklu sanatinin bir saheseri olan bu cami, daha sonraki dönemlerde yapilan tamirat ve degisikliklerle günümüze kadar intikal edebilmistir. Sivas Ulu Camii ise 1197 yilinda II. Kiliç Arslan’in ogullarindan Kutbeddin Meliksah zamaninda Kizil Arslan tarafindan yaptirilmistir.
I. Alâeddin Keykubâd tarafindan yaptirilan Nigde Alaeddin Camii Anadolu Selçuklulari’nin klasik cami mimarisinin bütün orijinal özelliklerini bünyesinde toplamaktadir. Yine Alâeddin Keykubâd tarafindan 1224 yilinda yaptirildigi anlasilan Malatya Ulucamii Büyük Selçuklularin Iran’da uyguladiklari plâna dayanmaktadir. Ayni sultan dönemine ait olan baska bir eser de Afsin AshabGi Kehf Camii’dir.
Kayseri Hunad Hatun Camii ise II. Giyaseddin Keyhüsrev zamaninda tamalanmistir. Sultan II. Izzeddin Keykâvus zamaninda yaptirilan Kayseri Haci Kiliç Camii de bir külliye seklinde plânlanmis ve cami medreseyle kaynasmistir. Amasya’daki Burmali Minare Camii’nin II. Giyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlandigi bilinmektedir. Sinop Ulu Camii ise Muineddin Süleyman Pervâne tarafindan yaptirilmistir. Amasya valisi Seyfeddin Torumtay tarafindan yaptirilan Gök Medrese Camii Divrigi Ulu Camii’ni hatirlatan bir plâna sahiptir. Bünyan Ulu Camii, Aksehir Ulu Camii ve Develi Ulu Camii de Anadolu Selçuklulari’na ait kiymetli eseler arasinda yer alir.
XIII. yizyilda yapilan Selçuklu mescidlerinden bazilari da söyle siralanabilir. Konya Tas Mescid, Konya Sirçali Mescid, Konya Karatay Mescidi, Konya Hoca Hasan Mescidi, Konya Beyhekim Mescidi, Konya Tahir ile Zühre Mescidi, Alanya Akçebe Sultan Mescidi, Aksehir Küçük Ayasofya Mescidi, Aksehir Güdük Minare Mescidi, Harput Alaca Mescid.
2- Medreseler
Anadolu Selçuklulari zamaninda yapilan medreseler arasinda Afyon Boyaliköy’deki Kubbeli Medrese (1210), Isparta Atabey’de Ertokus Medresesi (1224), Konya Karatay Medresesi (1251), Konya’da Vezir Sahip Ata’nin yaptirdigi Ince Minareli Medresesi (1260-1265), Afyon Çay’da Tas Medrese, Kirsehir Cacabey Medrese (1272-1273) sayilabilir. Anadolu’da Selçuklu mimarisinin orijinal bir eseri olarak kabul edilen Kubbeli Medreseler Osmanli camii mimarisine zemin hazirlamis, hankâhlar, zaviyeler ve tekkeler hep bu plân esas alinarak gerçeklestirilmistir.
Kayseri’deki Çifte Medrese I. Giyaseddin Keyhüsrev’in tip medresesiyle kizkardesi Gevher Nesibe Hatun’un sifahanesinden ibaret dört eyvanli bir yapidir (1205). I. Izzeddin Keykâvus tarafindan 1217-18′de Sivas’ta yaptirilan Sifahane’de göz, dahiliye, cild ve ruh hastaliklari tedavi edilirdi. Burada ruh hastaliklarinin musikî ile tedavi edildigi bilinmektedir. Anadolu’daki en önemli medreselerden birini teskil eden Konya’daki Sirçali Medrese (1242), klasik Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasinda yer alir. Aksehir’deki Tas Medrese 1250′de Sahip Ata tarafindan yaptirilmistir. Yine ayni sehirde Huand Medresesi, Siraceddin Medresesi ve Haci Kiliç Medreseleri dinî ilimlerin okutuldugu medreseler idi. Sivas’ta adeta birbirleriyle rekabet edercesine ayni yil (1271) içinde yaptirilan Gök Medrese, Bürûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese abidevî eserler arasinda yer alir. Gök Medrese çifte minareleri mermer portali, çesmesi, süsleme ve köse kuleleriyle Sahip Ata’nin en gösterisli eserleri arasinda yer alir. Gök Medrese Anadolu Selçuklu mimarisinin en gelismis eseridir. Bürûciyye Medresesi Muzaffer Bürücirdî tarafindan, Çifte Minareli Medrese ise Ilhanli veziri Semseddin Cüveynî tarafindan yaptirilmistir. Bunlarin disinda 1270′te Tokat’taki Gök Medrese Muineddin Süleyman Pervane tarafindan yaptirilmistir. Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese veya Hatuniye Medresesi Anadolu’da yaptirilan en büyük medrese oldugu gibi mimarîsi, plâni ve süslemeleriyle ahenkli bir üslüba sahip abidevî bir eserdir.
KÜMBET VE TÜRBELER
Anadolu Selçuklulari tarafindan yapilan kümbetler Büyük Selçuklu mimarisinin bir uzantisi olarak kabul edilmektedir. Çok mütevazi ölçüde yapilmakla beraber mimarî bakimdan inanilmaz bir zenginlige sahiptir. XII. yüzyilda insa edilen ilk kümbetler önceleri sadece tugladan daha sonra ise tastan yapilmaya baslanmistir. Sekil olarak sekiz, on, oniki köseli veya silindirik gövde üzerine piramit yahut külahli kümbetler basta olmak üzere dilimli gövdeli kümbetler, kare planli ve kubbeli, ya da dikdörtgen plan üzerine tonozlu türbeler olarak karsimiza çikmaktadir. Distan bakildiginda bir kule seklinde görünen kümbet genelde iki katlidir. Birinci kata birkaç merdivenle çikilir. Burada sanduka mezar bulunur. Asil mezar ise alt katta yani toprak seviyesinin altinda mumyalik denilen bölümdedir. Üst katta bulunan sanduka sembolik bir mezar seklindedir. Burasi daha çok bir ziyaretgâh veya mescit seklinde düsünülebilir.
Kümbetler çogu zaman bagimsiz bir mimarî eser olmakla beraber bazen de cami ve medreselere bagli olarak insa edilmistir. Erzurum’da Yakutiye Medresesi‘ne bagli olarak insa edilen kümbet (1310) tas isçiliginin en güzel örneklerindendir. XII. yüzyilda yapilan Selçuklu kümbetlerinden sadece II. Kiliç Arslan kümbeti zamanimiza kadar kalmistir. Kayseri’deki Çifte Medrese kümbeti (1206) en eski Anadolu Selçuklu eserlerinden biridir. I. Izzeddin Keykâvus’un 1217 tarihinde Sivas’ta yaptirdigi Dâru’s-sifa’nin saginda bulunan türbenin üzerinde tugla kubbenin örttügü mekân üstünde distan on kenarli bir kümbet yükselmektedir. Bu Anadolu Selçuklu tugla, çini ve mozaik süslemelerin ilk abidevi eseri olup çini mozoik sanatinin daha sonra ulasacagi parlak gelismenin ilk isaretleri olarak kabul edilebilir. Isparta Atabey’de Medreseye bagli olarak yapilan Ertokus Kümbedi (1223) sekizgen gövde üzerine içten kubbe, distan piramit külahla örtülü bir yapidir. I. Alaeddin Keykubâd’in emirlerinden Ali Tusî’nin sagliginda Tokat’ta yaptirdigi türbe (1234)’de distan sekizgen bir kümbet biçiminde yükselmektedir. Kayseri’deki II. Giyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Huand Hatun türbesi (1238) camiin medreseye bitisen kösesine sonradan eklenmistir. Kayseri’deki Çifte Kümbet ise Alâeddin Keykubâd’in hanimi Melike Adiliye için 1247′de yaptirilmistir. Amasya’da Torumtay’in 1266′da yaptirdigi Gök Medrese Camiine bitisik kümbet kesme 70 tastan kare seklinde bir alt yapi üzerine tugladan sekizgen bir gövde ve kivrimli bir piramit içindedir. Muzafferüddin Bürûcirdî’nin türbesi Sivas Bürûciyye Medresesi içerisindedir. Amasya’daki Torumtay türbesi (1278) digerlerinden farkli bir özellik arz eder.
KÖSK VE SARAYLAR
Anadolu Selçuklu sultanlarinin yaptirdigi saray ve köskler oldukça mütevazi yapilardir. Kaba tas ve tugladan yapdiklari için uzun ömürlü olamamislardir. II. Kiliç Arslan’in yaptirdigi II. Kiliç Arslan Köskü’nün günümüzde sadece dogu cephesindeki duvari kalmistir. I. Alâeddin Keykubâd tarafindan tamir ettirildigi için onun adini alan kösk kare bir mekân üzerine yerlestirilmistir. I. Alâeddin Keykubâd Beysehir gölü kiyisinda Kubadâbâd adiyla meshur bir saray yaptirdi. Yine ayni hükümdar Kayseri’de Keykubâdiye adiyla bilinen yazlik bir saray yaptirmisti. Keykubadiye sarayi bir kaynaktan çikan sularin olusturdugu küçük gölün kuzey tarafinda siralanmis üç köskten ibarettir. Muhtemelen 1224-1226 yillari arasinda yapilmistir. Kayseri Erkilet yakininda Hizir Ilyas adiyla bilinen Selçuklu köskü de muntazam kesme tastan saglam bir yapidir. Yine Kayseri Argincik köyünde Haydar Bey adiyla meshur bir Selçuklu köskü bulunmaktadir.
DIL VE EDEBIYAT
XIII. yüzyil Anadolu Selçuklulari’nin siyasî bakimdan büyük sikintilari maruz kaldigi bir dönem olmasina ragmen Türk edebiyatinin ilk kuvvetli gelismesi de yine bu dönemde olmustur. Bu dönemde yetisen büyük mutasavviflarin kismen Arapça ve büyük bir çogunlukla Farsça olarak kaleme aldiklari ilmî ve edebî eserler yaninda Selçuklu hükümdarlari ve ileri gelen devlet adamlari için kaleme aldiklari eserler de vardir. Iste Anadolu’da islâm kültür hayatinin büyük bir gelisme gösterdigi XIII. yüzyilda Ahmed b. Muhammed et-Tûsi I. Izzeddin Keykâvus adina, Kelile ve Dimne’yi, Kadi Siraceddin Urmevî Mesud b. Izzeddin Keykâvus adina Kistasü’l-adalet fî kavaidi’s-saltanat’i, Muhammed b. Mahmûd da Siyasetnâme tarzinda bir eser yazmistir. Ibn Bibî de Anadolu Selçuklu tarihinin baslica kaynaklarindan olan el-Evâmirül’lGAlaiyye’yi bu dönemde telif etmistir.
Anadolu Selçuklullari daha ilk zamanlardan itibaren sûfîlere karsi büyük bir saygi göstermistir. Tasavvuf erbabinin Selçuklu sultanlari ve devlet adamlarindan gördükleri yakin ilgi muhtelif yerlerdeki Sûfîlerin akin akin Anadolu’ya gelmelerine sebep olmustur. Bu dönemde Fahreddin-i Irakî, Seyh Neicmeddin Daye, Sadeddin-i Fergani ve Mevlâna gibi Islâm aleminin taninmis simalari Anadolu’daki sehirlerde yasiyorlardi.
Mevlâna Celâleddin-i Rûmi Farsça yazmakla beraber Anadolu’da gelismekte olan Islâmi Türk edebiyati üzerinde sürekli etki yapmistir. Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’in oglu olan Mevlâna Belh’te dogmus ve 1273′te burada ölmüstür. Eserleri arasinda Muineddin Pervane’ye ithaf ettigi Fîhî Mâfih, Mesnevî ve Divan-i Kebîr sayilabilir.
XIII. yüzyilda Anadolu’da yasayan ve özellikle halk kitleleri üzerinde çok tesirli olan sahsiyetlerden biri de Haci Bektas-i Veli’dir. O islâmî ilimlere ve tasavvuf esaslarina vakif bir âlim idi. XIII. yüzyilda Türkçe eser yazan sairler arasinda Hoca Ahmed Fakih, Seyyâd Hamza, Sultan Veled, Hoca Dehânî ve Yunus Emre’dir. Mevlâna’nin oglu Sultan Veled Divan, Ibtidânâme, Rebâbnâme ve Intihânâme gibi eserlerini babasinin etkisinde kalarak yazmistir.
Hoca Ahmed Fakih XIII. ve XIV. yüzyilda Anadolu’da büyük söhrete kavusan Türk seyhlerindendir. O yasca Mevlâna’dan büyük olup babasi Sultanü’l-ulema Bahaeddin Veled’den fikih tahsil etmis, sonra ilâhî cezbeye kapilarak kitaplarini yakip daga çikmis ve Bahaeddin Veled’in ölümünden sonra geri dönmüstür. Ahmed Fakih‘in günümüze intikal eden iki eseri Çarhnâme ile Kitab-i Mesâcidi’s-serîfe’dir. Bunlar Anadolu Türkçesinin en güzel örneklerini teskil eder.
Seyyâd Hamza dinî ve tasavvufî siirleriyle Ahmed Fakih’i takip etmistir. Türk tasavvuf edebiyatinin gelismesinde büyük bir tesiri olan Seyyâd Hamza’nin eserleri ve hatirasi bu siir tarzinda güçlü simalarin yetismesini saglamistir. Seyyâd Hamza’nin Anadolu’da köy köy dolasarak dinî-tasavvufî siir ve hikayelerle halki aydinlattigi söylenebilir. Yusuf u Züleyha adli mesnevisi meshurdur.
Hoca Dehhânî de Horasan’dan Anadolu’ya gelen sairlerden olup Sultan III. Alâeddin Keykubad’a bir kaside sunmus ve günümüze ulasmayan manzum bir Selçuknâme yazmistir. Dehhanî daha çok din disi konularda yazmistir. XIII. yüzyil sonlariyla XIV. yüzyil baslarinda yasayan Yunus Emre ile Anadolu’da yetisen tasavvufî Türk edebiyatinin en büyük temsilcisidir. Daha sonraki dönemlerde yasayan pek çok edip ve sair onun etkisi altinda kalmistir. Yunus Emre’nin Divan’i ile Risâletü’n-nushiyye adli bir mesnevisi vardir. O Türkçe divan sahibi ilk sairdir. Yunus siirlerini aruz ve hece vezniyle yazmistir. Yunus emre ilâhî aski yasamis ve duygularini siirlerinde dile getirmis, Islâma bagli, tarikat yoluyla halka ulasmis bir büyük insandir. Türkçe’nin ifade gücünü isbatlamis büyük bir dil ustasidir. Türk halki arasinda en çok sevilen ve siirleri Anadolu’da zevkle okunan Yunus Emre aradan asirlar geçtigi halde canliligi ve güzelligini kaybetmeyen siirleriyle Islâmî Türk edebiyatinin en seçkin temsilcisidir
Alıntı