Aşık Pervani hakkında bilgi, Aşık Pervani kimdir, Aşık Pervani eserleri,Karadeniz yöresinde çok sayıda halk şairi yetişmiştir. Sahil kesiminde mani, türkü ve destan söyleyen, kemençe ve tulum-zurna çalan şairler iç kesimlerde ise saz eşliğinde koşma, destan ve güzelleme söyleyen şairler çoğunluktadır.
Sadece Artvin ve ilçelerinde 160 dan fazla şair yetişmiş olup bunların 60 dan fazlası halk şairidir. işte Aşık Pervani de bunlardan biridir.
5 Mart 1931 tarihinde Yusufeli'nin Havuzlu (Okar) köyünde doğan İsmail Çelik, 19. yüzyıl halk şairlerinden İkrari'nın torunudur. Babası Ali, annesi Ayşe olup, kendi köyünde çiftçilikle geçinirken köyün mazrası olan Satol Yaylasında çift sürerken uykusu geliyor. Bir yabanı armut (panta) ağacının gölgesinde yatıp uyuya kalıyor. Rüyasında Hızır, İlyas ve Kutup Nebi onu Mısır'ın Kenan ilinde asıl adı Ayşe, mahlası ''Nazlıhan'' olan bir kızı gösteriyorlar. Pirlerin elinden bade içen İsmail onlarla yedi deryayı dolaşıyor. Bir susuz değirmen görüp bu değirmenin kime ait olduğunu soruyor:
-Bu değirmen Narmanlı Sümmani'ye aittir. Yedi deryanın suyu bu değirmenden geçerdi. Kendisi öldü ve değirmen de artık dönmüyor, diyorlar. Sonra yeni yapılmış bir değirmen gösteriyorlar. Bu değirmenin kime ait olduğunu soruyor:
-Oğlum bu değirmenin sahibi yoktur, diyorlar. O da:
-İhtiyar baba, bu değirmen benim olmaz rnı? diye soruyor. Pir diyor ki:
-Ya oğlum, bu değirmen senin için yapılmıştır. On iki hicapta ''perdede'' bu
değirmenin taşları sanki kanat bağlamıştır. Bundan öteye yol yoktur. Bundan ötesi karanlıktır... diyor. İsmail bakıyor ki değirmenin taşları sanki kanat bağlamış, öyle hızla dönüyor ki, şaşırıyor o anda:
-Ne güzel dönüyor, ayni pervanaye benziyor, deyince pırlerden biri ona hitaben:
-Bundan sonra senin aşıklar arasında adın Pervani'dir diyor. İsmail'e mantık ve imla öğrettikten sonra, Nazlıhan'ı ona, onu Nazlıhan'a nişanlıyorlar ancak Hızır Nebi:
-Oğlum Pervani, eyvah ki göreceğin bundan ibarettir. Sana bundan sonra sevdiğine kavuşmak kısmet değildir deyip: ''Size destur demişiz'' diyorlar ve kız oradan ayrılıp gitmeğe, Pervani de arkasından şiir söylemeğe başlıyor :
Dön beri dön beri yüzün göreyim
Bir dakika karşımda durda öyle git
Eyledin cismimi hep kızıl yara
Derin yaralarım sar da öyle git,
Sevdiceğim ben karında ötüştüm
Şirin dudu gibi lisan konuştum
Göründün gözüme elimden kaçtın
Bana bir teselli ver de öyle git.
Bir telini vermem yüz bin liraya
Neylerim ki perde geçti araya
Cismimi düşürdün kızıl yaraya
Yarama bir derman sar da öyle git
PERVANİ'nin elden gitti cananı
Gönül feryat eder eyler figanı
Sevdiceğim bulam nerede seni
Bari bir nişane ver de öyle git.
diye seslenince, Nazlıhan durup ona karşılık veriyor:
Dinle ey sevdiğim sefil Pervani
Sana cemalimi görmek haramdır
Erenler ki bize haram dediler
Dünyada murada ermek haramdır
Bu dünyada deremezsin gülümü
Sümbüller kuşattı sağ ve solumu
Sırma saçlarımı, ince belimi
İnce beli sana sarmak haramdır
Ara, görmek için düş gurbet ele
Ben bir gülüm senin gibi bülbüle
Sen bir bülbül oldun şol gonca güle
Sana gonca gülü dermek haramdır,
Od düştü de yakar benim içimi
Sevdiceğim affeyle gel suçumu
Gerdana dökülen sırma saçımı
Senin için teli örmek haramdır
Nazlıhan'ım bir murada eremem
Haram derler pirler burda duramam
Bu dünyada cemalini göremem
Sana bir nişane vermek haramdır.
Bu koşmayı söyledikten sonra kaybolur. İsmail, uyandığı zaman gece yarısı olmuş, çifte koştuğu iki öküz de uzaklaşmıştır. Henüz 18 yaşında olan İsmail köyüne dönünce Osman adlı bir marangoza dut ağacından bir saz yapmasını söylüyor, Osman Usta da:
-Sen düğünlerde zurna çalardın, ne zaman saz çalmayı öğrendin? diye takılıyor ama dut ağacından da bir saz yapıyor.
Sadece Artvin ve ilçelerinde 160 dan fazla şair yetişmiş olup bunların 60 dan fazlası halk şairidir. işte Aşık Pervani de bunlardan biridir.
5 Mart 1931 tarihinde Yusufeli'nin Havuzlu (Okar) köyünde doğan İsmail Çelik, 19. yüzyıl halk şairlerinden İkrari'nın torunudur. Babası Ali, annesi Ayşe olup, kendi köyünde çiftçilikle geçinirken köyün mazrası olan Satol Yaylasında çift sürerken uykusu geliyor. Bir yabanı armut (panta) ağacının gölgesinde yatıp uyuya kalıyor. Rüyasında Hızır, İlyas ve Kutup Nebi onu Mısır'ın Kenan ilinde asıl adı Ayşe, mahlası ''Nazlıhan'' olan bir kızı gösteriyorlar. Pirlerin elinden bade içen İsmail onlarla yedi deryayı dolaşıyor. Bir susuz değirmen görüp bu değirmenin kime ait olduğunu soruyor:
-Bu değirmen Narmanlı Sümmani'ye aittir. Yedi deryanın suyu bu değirmenden geçerdi. Kendisi öldü ve değirmen de artık dönmüyor, diyorlar. Sonra yeni yapılmış bir değirmen gösteriyorlar. Bu değirmenin kime ait olduğunu soruyor:
-Oğlum bu değirmenin sahibi yoktur, diyorlar. O da:
-İhtiyar baba, bu değirmen benim olmaz rnı? diye soruyor. Pir diyor ki:
-Ya oğlum, bu değirmen senin için yapılmıştır. On iki hicapta ''perdede'' bu
değirmenin taşları sanki kanat bağlamıştır. Bundan öteye yol yoktur. Bundan ötesi karanlıktır... diyor. İsmail bakıyor ki değirmenin taşları sanki kanat bağlamış, öyle hızla dönüyor ki, şaşırıyor o anda:
-Ne güzel dönüyor, ayni pervanaye benziyor, deyince pırlerden biri ona hitaben:
-Bundan sonra senin aşıklar arasında adın Pervani'dir diyor. İsmail'e mantık ve imla öğrettikten sonra, Nazlıhan'ı ona, onu Nazlıhan'a nişanlıyorlar ancak Hızır Nebi:
-Oğlum Pervani, eyvah ki göreceğin bundan ibarettir. Sana bundan sonra sevdiğine kavuşmak kısmet değildir deyip: ''Size destur demişiz'' diyorlar ve kız oradan ayrılıp gitmeğe, Pervani de arkasından şiir söylemeğe başlıyor :
Dön beri dön beri yüzün göreyim
Bir dakika karşımda durda öyle git
Eyledin cismimi hep kızıl yara
Derin yaralarım sar da öyle git,
Sevdiceğim ben karında ötüştüm
Şirin dudu gibi lisan konuştum
Göründün gözüme elimden kaçtın
Bana bir teselli ver de öyle git.
Bir telini vermem yüz bin liraya
Neylerim ki perde geçti araya
Cismimi düşürdün kızıl yaraya
Yarama bir derman sar da öyle git
PERVANİ'nin elden gitti cananı
Gönül feryat eder eyler figanı
Sevdiceğim bulam nerede seni
Bari bir nişane ver de öyle git.
diye seslenince, Nazlıhan durup ona karşılık veriyor:
Dinle ey sevdiğim sefil Pervani
Sana cemalimi görmek haramdır
Erenler ki bize haram dediler
Dünyada murada ermek haramdır
Bu dünyada deremezsin gülümü
Sümbüller kuşattı sağ ve solumu
Sırma saçlarımı, ince belimi
İnce beli sana sarmak haramdır
Ara, görmek için düş gurbet ele
Ben bir gülüm senin gibi bülbüle
Sen bir bülbül oldun şol gonca güle
Sana gonca gülü dermek haramdır,
Od düştü de yakar benim içimi
Sevdiceğim affeyle gel suçumu
Gerdana dökülen sırma saçımı
Senin için teli örmek haramdır
Nazlıhan'ım bir murada eremem
Haram derler pirler burda duramam
Bu dünyada cemalini göremem
Sana bir nişane vermek haramdır.
Bu koşmayı söyledikten sonra kaybolur. İsmail, uyandığı zaman gece yarısı olmuş, çifte koştuğu iki öküz de uzaklaşmıştır. Henüz 18 yaşında olan İsmail köyüne dönünce Osman adlı bir marangoza dut ağacından bir saz yapmasını söylüyor, Osman Usta da:
-Sen düğünlerde zurna çalardın, ne zaman saz çalmayı öğrendin? diye takılıyor ama dut ağacından da bir saz yapıyor.