gün boyu keder çoğaltır
yol uzatır
çekilir kabuğuna
yine de sever
kim ölü, kim diri
hayatın anlamsız kargaşasında
kimin neden sevdiği belli mi
sever işte, yalnızca sever
başındaki kavak yellerine de sormayın
hazan vurunca dalları, kaç yaprak düşer
kaçının aklı başından gider
kimin nasıl delirdiği belli mi
vardır herkesin bir öyküsü
defne ağaçlarını düşündüm
düşündüm direnişi
babamı
ben çocukken de kocamandım diyordu
anlatıyordu yüreğini
koca koca taşlar taşırmış temeli sağlam olsun diye
keskin ve sivri ucuyla malanın, saf sevgiler sürermiş
dökülmesin duvarlarının sıvası
aç kalmasın, açıkta kalmasın diye
şimdi kutsal sevgiler girdaplaşan siste
kırılmış binlerce hayat parçacıkları kendine küs
sahralardan kumlar taşıyoruz su niyetine
suya inen bir ceylan olsan ki ne
avcılar kralı olmuş adaların
hangi deniz kurutur mayalanmış yangınımızı
eksik kalmış öykülerinde kan
ve kazara arkamızı döndüğümüz an
vuruluyorsak sırtımızdan
adı kalleş olduğundandır insan sanılan
ve binlerce vurulan
bazen lodosa tutulmuş kuru bir yaprak
bazen kırılmış bir ses adı konulmamış tinde
bazen de doruklarda erimeyen kar
ah o sevdalılar
hangi yandan dönüp baksam hep aynı girdaptalar
her birinin ayrı öyküsü vardır kanatır içimi
karanlık küreler içindeyim
açmadan gidiyorum sararmış sayfaları
bölerek acıların uykularını
görüyorum gözyaşlarını
kirpiklerden dökülen buzları görüyorum
hep birileri kandırıyor birilerini
yazdım öykülerini
siz asıl gözlerimdeki çılgınlıkları görün
görün bakışlarımda yıkanan ölüleri
dökülsün diye lanetli yüzleri
namlusuna koyuyorum nişan aldığım tüfeğin
kuruyan yüreklerde bulanık yakarışları dünya malına
ve sessiz haykırışları duyuyorum
yolculuğa çıkmışlar yozların kehanetine
çaput bağlayıp tapmışlar ağaçlara
görüyorum aç gözlüleri
ve namlusuna koyuyorum nişan aldığım tüfeğin
el uzatıyorum
hırkalar örüyorum sevginin tezgahında
insana, insanlığa yüz görümlüğü
gülenle bir, ağlayanla birim
dönün bakın bütün iyiliklerde parmak izlerim
suçluysam eğer boynum kıldan ince
asın beni
yol uzatır
çekilir kabuğuna
yine de sever
kim ölü, kim diri
hayatın anlamsız kargaşasında
kimin neden sevdiği belli mi
sever işte, yalnızca sever
başındaki kavak yellerine de sormayın
hazan vurunca dalları, kaç yaprak düşer
kaçının aklı başından gider
kimin nasıl delirdiği belli mi
vardır herkesin bir öyküsü
defne ağaçlarını düşündüm
düşündüm direnişi
babamı
ben çocukken de kocamandım diyordu
anlatıyordu yüreğini
koca koca taşlar taşırmış temeli sağlam olsun diye
keskin ve sivri ucuyla malanın, saf sevgiler sürermiş
dökülmesin duvarlarının sıvası
aç kalmasın, açıkta kalmasın diye
şimdi kutsal sevgiler girdaplaşan siste
kırılmış binlerce hayat parçacıkları kendine küs
sahralardan kumlar taşıyoruz su niyetine
suya inen bir ceylan olsan ki ne
avcılar kralı olmuş adaların
hangi deniz kurutur mayalanmış yangınımızı
eksik kalmış öykülerinde kan
ve kazara arkamızı döndüğümüz an
vuruluyorsak sırtımızdan
adı kalleş olduğundandır insan sanılan
ve binlerce vurulan
bazen lodosa tutulmuş kuru bir yaprak
bazen kırılmış bir ses adı konulmamış tinde
bazen de doruklarda erimeyen kar
ah o sevdalılar
hangi yandan dönüp baksam hep aynı girdaptalar
her birinin ayrı öyküsü vardır kanatır içimi
karanlık küreler içindeyim
açmadan gidiyorum sararmış sayfaları
bölerek acıların uykularını
görüyorum gözyaşlarını
kirpiklerden dökülen buzları görüyorum
hep birileri kandırıyor birilerini
yazdım öykülerini
siz asıl gözlerimdeki çılgınlıkları görün
görün bakışlarımda yıkanan ölüleri
dökülsün diye lanetli yüzleri
namlusuna koyuyorum nişan aldığım tüfeğin
kuruyan yüreklerde bulanık yakarışları dünya malına
ve sessiz haykırışları duyuyorum
yolculuğa çıkmışlar yozların kehanetine
çaput bağlayıp tapmışlar ağaçlara
görüyorum aç gözlüleri
ve namlusuna koyuyorum nişan aldığım tüfeğin
el uzatıyorum
hırkalar örüyorum sevginin tezgahında
insana, insanlığa yüz görümlüğü
gülenle bir, ağlayanla birim
dönün bakın bütün iyiliklerde parmak izlerim
suçluysam eğer boynum kıldan ince
asın beni