Aşkını Gizleyip İffetini Muhafaza Eden Cennetliktir?
Aşık olmak konusunda dinimizin ölçüleri nelerdir? Aşkını gizlemek şehit sevabı verir mi?
Efendimiz Bir Hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki:
"Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek ölen şehiddir." (bk. Kenzu’l-ummal, h. No: 6999-7000; Hakim, Hatib)
"Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin günahlarını, Allahü teala affedip Cennetine koyar." (İbni Asakir)
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi insanı kör ettiği için, insanın kendisini günah işlemekten alıkoyması zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
"Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir." (Deylemi)
"Aşkını gizleyip iffetini muhafaza ederek ölen şehittir"mealindeki hadis, Hz. Aişe (ra) ve İbn Abbas’tan gelen rivayetlere dayanmaktadır. Bu konudaki rivayetleri zayıf gören alimlerin yanında sahih kabul eden alimler de vardır(bk. El-Makasıdu’l-hasene, 1/658).
Bilindiği üzere, aşk denilen aşırı sevgi duygusu, duygusal şehevi arzulardan çok farklı bir gerçektir. Genellikle aşk, kişinin iradesi dışında, insanın kalbine-davetsiz misafir olarak- gelip yerleşen bir olgudur. Bu işte, muhatabın gerçek güzelliğinden ziyade, gönlün kabulüne göre izafi bir güzellik söz konusudur. Gözü kör olan aşkın cazibesine kapılan kişinin gözünde, sırf sevgilisinin güzelliği vardır. Bazen cinnete varan bir durum söz konusu olabilir ve akıl tamamen bloke edilebilir.
İnsanın iradesi dışında gelip kalbini kemiren aşk olgusu aynı zamanda –imtihanın bir versiyonu olarak- bir nevi kalbi/ruhi bir hastalık olarak da kabul edilebilir.
Bir hadis-i şerifte
“İç hastalıklarından ötürü ölen kimse şehittir.”(Kenzu’l-Ummal, h.no: 11191)
buyurulmuştur. Deyim yerinde ise, bu hadisteki iç hastalıklar organiktir. Aşktan dolayı oluşan iç hastalık ise ruhi/kalbidır. Aşka, kalbi/manevi olmakla beraber bazen insanın kemiklerini eritecek kadar organik hastalıklara da sebep olabilir.
Bazı rivayetlerde “gizleme” kaydı yoktur. Fakat bütün rivayetlerde “iffeti koruma” kaydı vardır. Bu da gösteriyor ki, aşkın en belirgin özelliği, nefsani değil, kalbi olmasıdır.
Maddi ve manevi “iç hastalıklar” ortak paydasında birleşen bu iki hastalığın da aynı sonuç doğurması en makul olanıdır. Aşkın bu meziyetinin önemli bir sebebi de, iffetle devam ettiği takdirde, zamanla sahibini gerçek vuslata kavuşturan bir araç olmasıdır.
Pek çok aşık, maşukunun üzerindeki fanilik damgasını gördükten sonra, Hz. İbrahim (as) gibi “Ben biraz görünüp, arkasından kaybolan fani maşukları sevmem.” demiş, mecazi sevgililer yerine hakiki sevgili olan Allah’a yönelmiştir. İnsanın gönlünü fani sevdalardan alıp, baki bir yare sevdalı yapan aşk gibi nurani bir iksir, içinde şahadet şerbetini barındırmaya sezadır.
Ayrıca aşk, genellikle, muhatabın güzelliğine bakmaksızın ve insanın iradesi dışında gönülde meydana gelen coşkun bir sevgi potansiyelidir ki, bir açıdan –imtihan için verilen- bir musibettir. Böyle bir sevgi potansiyelini hazmederek, onu nefsin kötü emellerine alet etmeden sabreden bir kimsenin bu tavrı Allah’a olan saygısının bir yansımasıdır.
Allah’ın rızasını kazanma adına, belki de en zor bir musibete katlanmış, en zor bir imtihana tabi tutulmuş, en meşakkatli bir hayata talim etmiş bir kimsenin bu fedakarlığına karşı, Rahman ve Rahim olan Allah’ın kendisini bir nevi şahadet rütbesiyle taltif etmesinde garipsenecek bir şeyin olmadığını düşünüyoruz.
Suda boğulan, yıkım altında ölen, iç organların hastalığından ölen kimseler de birer şehit kabul edilmiştir. Şüphesiz, bu gibi kimselerin şehitlik mertebesi, Allah yolunda cihat ederken öldürülen kimsenin kazandığı şehitlik mertebesiyle aynı değildir. Velayetler arasında mertebeler olduğu gibi, şehitlikler arasında da dereceler vardır.
Aşık olmak konusunda dinimizin ölçüleri nelerdir? Aşkını gizlemek şehit sevabı verir mi?
Efendimiz Bir Hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki:
"Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek ölen şehiddir." (bk. Kenzu’l-ummal, h. No: 6999-7000; Hakim, Hatib)
"Aşkını gizleyip, iffetini muhafaza ederek, sabredenin günahlarını, Allahü teala affedip Cennetine koyar." (İbni Asakir)
Demek ki, dinimizde iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah işlememeye sabretmek, çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi insanı kör ettiği için, insanın kendisini günah işlemekten alıkoyması zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
"Ümmetimin üstün olan kimseleri, aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir." (Deylemi)
"Aşkını gizleyip iffetini muhafaza ederek ölen şehittir"mealindeki hadis, Hz. Aişe (ra) ve İbn Abbas’tan gelen rivayetlere dayanmaktadır. Bu konudaki rivayetleri zayıf gören alimlerin yanında sahih kabul eden alimler de vardır(bk. El-Makasıdu’l-hasene, 1/658).
Bilindiği üzere, aşk denilen aşırı sevgi duygusu, duygusal şehevi arzulardan çok farklı bir gerçektir. Genellikle aşk, kişinin iradesi dışında, insanın kalbine-davetsiz misafir olarak- gelip yerleşen bir olgudur. Bu işte, muhatabın gerçek güzelliğinden ziyade, gönlün kabulüne göre izafi bir güzellik söz konusudur. Gözü kör olan aşkın cazibesine kapılan kişinin gözünde, sırf sevgilisinin güzelliği vardır. Bazen cinnete varan bir durum söz konusu olabilir ve akıl tamamen bloke edilebilir.
İnsanın iradesi dışında gelip kalbini kemiren aşk olgusu aynı zamanda –imtihanın bir versiyonu olarak- bir nevi kalbi/ruhi bir hastalık olarak da kabul edilebilir.
Bir hadis-i şerifte
“İç hastalıklarından ötürü ölen kimse şehittir.”(Kenzu’l-Ummal, h.no: 11191)
buyurulmuştur. Deyim yerinde ise, bu hadisteki iç hastalıklar organiktir. Aşktan dolayı oluşan iç hastalık ise ruhi/kalbidır. Aşka, kalbi/manevi olmakla beraber bazen insanın kemiklerini eritecek kadar organik hastalıklara da sebep olabilir.
Bazı rivayetlerde “gizleme” kaydı yoktur. Fakat bütün rivayetlerde “iffeti koruma” kaydı vardır. Bu da gösteriyor ki, aşkın en belirgin özelliği, nefsani değil, kalbi olmasıdır.
Maddi ve manevi “iç hastalıklar” ortak paydasında birleşen bu iki hastalığın da aynı sonuç doğurması en makul olanıdır. Aşkın bu meziyetinin önemli bir sebebi de, iffetle devam ettiği takdirde, zamanla sahibini gerçek vuslata kavuşturan bir araç olmasıdır.
Pek çok aşık, maşukunun üzerindeki fanilik damgasını gördükten sonra, Hz. İbrahim (as) gibi “Ben biraz görünüp, arkasından kaybolan fani maşukları sevmem.” demiş, mecazi sevgililer yerine hakiki sevgili olan Allah’a yönelmiştir. İnsanın gönlünü fani sevdalardan alıp, baki bir yare sevdalı yapan aşk gibi nurani bir iksir, içinde şahadet şerbetini barındırmaya sezadır.
Ayrıca aşk, genellikle, muhatabın güzelliğine bakmaksızın ve insanın iradesi dışında gönülde meydana gelen coşkun bir sevgi potansiyelidir ki, bir açıdan –imtihan için verilen- bir musibettir. Böyle bir sevgi potansiyelini hazmederek, onu nefsin kötü emellerine alet etmeden sabreden bir kimsenin bu tavrı Allah’a olan saygısının bir yansımasıdır.
Allah’ın rızasını kazanma adına, belki de en zor bir musibete katlanmış, en zor bir imtihana tabi tutulmuş, en meşakkatli bir hayata talim etmiş bir kimsenin bu fedakarlığına karşı, Rahman ve Rahim olan Allah’ın kendisini bir nevi şahadet rütbesiyle taltif etmesinde garipsenecek bir şeyin olmadığını düşünüyoruz.
Suda boğulan, yıkım altında ölen, iç organların hastalığından ölen kimseler de birer şehit kabul edilmiştir. Şüphesiz, bu gibi kimselerin şehitlik mertebesi, Allah yolunda cihat ederken öldürülen kimsenin kazandığı şehitlik mertebesiyle aynı değildir. Velayetler arasında mertebeler olduğu gibi, şehitlikler arasında da dereceler vardır.