Atatürk Nasıl Başarı Kazandı
Mustafa Kemal Atatürk nasıl başarılı oldu
Atatürk’ün hayatına bakıldığında her konuda başarılı olduğu görülmektedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk iyi bir teşkilatçı olarak uzak görüşlülükle gelecekte neyin, nasıl olabileceğini hesaplıyor, amacını belirliyor, sonra bu amaca ulaşabilmek için adım adım ilerliyor. Bunu yaparken her zaman görece de olsa yetkili unvanlara sahip oluyor, yada bu unvanların kendisine verilmesini sağlıyor. Kendisiyle uyum içinde çalışacak insanlardan ekip oluşturmaya gayret ediyor.
Mondros mütarekesi sonrası İstanbul ve ülke yer yer işgal edilince Milli Mücadele’nin çekirdeğini oluşturma çabası içine giriyor, Anadolu’da mevcut askeri güçlerin (kolorduların) başına yakından tanıdığı, meziyetlerini bildiği komutanların getirilmesine çalışıyor, bu bağlamda Kazım Karabekir Paşa Erzurum, Ali Fuat Cebesoy Paşa Ankara kolordu komutanlıklarına atanmıştır.
I-Atatürk’ün her zaman bir unvanı olmuştur.
1-Ulusal sınırlar içinde toprak bütünlüğüne ve Millet’in birliğine dayalı bağımsız bir Türk Devlet’inin kurulması amacına yönelik olarak çalışabilmek gayesiyle Anadolu’ya gitme çareleri ararken, işgal kuvvetlerince Samsun ve yöresinde yaşayan Rumlar’a Müslümanlarsa yapılan saldırıların hemen önlenmesi istenince Osmanlı Hükümeti tarafından (kendisinin de yönlendirilmesiyle) Anadolu’da bulunan askeri kuvvetlere ve idari birimlere emir verme yetkisine de haiz olarak görevlendirilip 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında “3.ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa’dır.”
Ordu müfettişi unvanını Milli Mücadele’nin teşkilatlandırılması, milletin uyandırılması yolunda sonuna kadar kullanmıştır. Bu unvanla Anadolu’daki tüm askeri ve idari makamlara emirler yayınlamış bildirimlerde bulunmuş yurt savunması amacıyla kurulmuş derneklerle de temaslarını yoğunlaştırmıştır.
Önce geriye çağrılmış, sonra emirlerinin dinlenmemesi istenmiş, sonra da görevinden alınmış, o da aynı gün askerlikten istifa etmiştir.
2- Askerlikten istifa ettiğinde toplanma aşamasına gelmiş olan Erzurum Kongresi’nce başkan olarak seçilir. Unvanı Erzurum Kongresi Başkanı Mustafa Kemal’dir.
3- Erzurum Kongresi kararlarını yürütmek üzere seçilen Temsilciler Kurulu’nun üyesi ve sözcüsüdür. Artık Temsilciler Kurulu adına konuşmaktadır.
4- Sivas Kongresi başkanlığına seçilmiştir ve yine Temsilciler Kurulu’nun sözcüsüdür. Temsilciler Kurulu adına emirler vermekte, bildirimlerde bulunmakta görüşmeler yapmaktadır.
5- 23 Nisan 19202de Ankara’da toplanan TBMM’nin Başkanlığına seçilmiştir. Artık o Anadolu2da fiilen kurulmuş olan Türk Devleti’nin de başkanıdır.
6- TBMM tarafından Başkomutan olarak görevlendirilir. Sakarya Zaferi’nden sonra gene TBMM tarafından Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verilmiştir. Artık “Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır.”
7- 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildiğinde aynı gün oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
8- 26 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen kanunla “ATATÜRK” soyadı verilmiştir. Vefatına kadar “Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” unvanını kullanmıştır.
Görüldüğü gibi Milli Mücadele’ye atıldığında çok kısa bir süre (19 Mayıs-8 Temmuz 1919) Osmanlı Devleti’nin Ordu Müfettişi unvanını kullanmış, sonra hep Millet’in oluşturduğu kongreler ve TBMM tarafından verilen unvanlara sahip olmuştur.
II-Fedalardır, sabırlıdır, sabırla şartların uygun hale gelmesini beklemeyi bilmektedir.
1- Anadolu’ya çıktığında Osmanlı Devleti’nin Ordu Müfettişi unvanlı bir generalidir. Gittiği her yerde törenle karşılanıp uğurlanmakta, alkışlanmakta itibar görmektedir. Tüm bunlardan kendi isteğiyle vazgeçerek “BAĞIMSIZ BİR TÜRK DEVLETİ” kurma amacının gerçekleşeceği inancıyla “MİLLET’İN SİNESİNDE BİR FERT OLARAK MÜCADELE EDECEĞİM” diyebilmesi kimsenin kolay kolay göze alamayacağı büyük bir fedekarlıkdır.
2- Sabırlıdır. Milli Mücadele’nin en buhranlı günlerinde (düzenli ordu kurulup güçlenene kadar) çetelerden, çete reislerinden yararlanmasını bilmiştir. Bunlardan hem düşmanın ilerlemesini, onların kaprislerine, düzensizliklerine, emir dinlemezliklerine katlanmış hatta onları Milli Mücadele’nin kahramanları olarak tanımıştır. Giresunlu Topal Osman Ağa, Demirci Mehmet Efe, Çerkez Ethem bunlara örnektir.
3- Atatürk İstanbul’u çok seviyor olmasına rağmen ayrıldığı 16 Mayıs 1919’dan 1927 yılına kadar İstanbul’a gitmemiştir. Bazılarının, özellikle Batılı Devletler2in yeni Türk Devleti’nin de başkentli olarak İstanbul’u görmeye devam ettiklerini, o tarihlere kadar Ankara’da sefarethane açmamakta direndiklerini görünce uzun yıllar Ankara’yı adeta tek başına beklemiştir. Ne zaman ki Ankara yeni Devlet’in başkenti olarak herkes tarafından kabul edilmiş ancak o zaman İstanbul’u ziyaret etmiştir.
4- Saltanat ve hilafetin kaldırılması sırasında acele etmemiş, şartların uygun hale gelmesini beklemiştir.
Mudanya Ateşkes Antlaşma’ndan sonra toplanacak olan uluslar arası barış konferansına Ankara’nın yanında İstanbul Hükümeti de davet edilince ikibaşlı bir Devlet görüntüsünü engellemek amacıyla TBMM tarafından önce Saltanat kaldırılmış, sadece Halife olarak seçilen kişinin de iktidar ortağı gibi davranışlar göstermesi üzerine hilafet kurumuna da son verilmiştir.
III- İşini iyi yapan bilgili, birikimli, yetenekli ve güvenilir kişileri kritik görevlerde uzun süre tutmuştur.
1- Kurtuluş Savaşı süresince din adamı ve Ankara Müftü’sü olarak büyük
hizmetler veren, bu nedenle sevip saydığı Rıfat Börekçi Hoca’yı Hilafet’in kaldırılması sonrası Diyanet İleri Başkanlığı’na getirmiş, hoca bu görevde vefat edinceye kadar (1941) kalmıştır.
2- Birinci Dünya Savaşı sırasında birlikte çalıştığı yetenek ve özelliklerini
yakından bilip tanıdığı İsmet İnönü’yü ondan daha üst rütbeli komutanlar olduğu halde Milli Mücadele’de Batı Cephesi komutanı olarak atamış, tüm gücüyle desteklenmiş, zaferin kazanılması üzerine önce Mudanya Mütarekesi’nde sonra Lozan Konferansı’nda Türkiye temsilcisi olarak görev almasını sağlamış, İnönü’de bu görevleri başarıyla sonuçlandırmıştır.
İnönü Cumhuriyet döneminde çok uzun süre Atatürk’ün Başbakan’ı olarak görev ifa etmiş ve toplumda “ikinci adam” olarak kabul görmüştür.
3- Kurtuluş Savaşı sonrası Türk silahlı Kuvvetleri’ni Genel Kurmay Başkanı olarak
Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’yı emanet etmiş, paşa bu görevde yaş haddinden emekli oluncaya kadar (1944) kalmıştır.
IV-Kararlı ve cesurdur.
Atatürk bir konuda karar verene kadar hemen herkese danışıyor, konuyla ilgili yazılar, kitaplar okuyor, adeta kılı kırk yarıyor, özenle şartlarını oluşturuyor sonra da sonuçlandırana kadar kararlılıkla ve cesaretle takip ediyor.
1- Cumhuriyet’in ilanı öncesi, istifa eden Bakanlar Kurulu’nun meclis tarafından yeniden seçilememesi ve kriz halini alması üzerine çözüm bulunması için kendisine başvurulduğunda zaten aklında olan ve uzun süredir üzerinde çalıştığı yönetimin CUMHURİYET olarak ilan edilmesi konusunu gündeme getirip TBMM’ni de ikna ederek Cumhuriyet’in kabul edilmesini sağlamıştır.
2- Atatürk örnek olmak, askerin maneviyat ve cesaretini yükseltmek için taarruzlarda hep en önde, kargaşa ve karışıklığı önlemek için geri çekilmelerde hep en geride yani her zaman tehlikenin en yakınında olmuştur.
3- Atatürk sonunu bilmediği maceralara atılmaz. Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra ona doğduğu şehri Selanik’i de alıverelim denildiğinde “….alırız ama Misak-ı Milli sınırları dışında Türk Milleti’ni tehlikeye atmam” demiştir.
4- Hatay sorununun çözümü için uzun süre büyük çaba sarfetmiştir. Hastalığının ileri safhada olduğu bir dönemde konu ile ilgili duyarlılığını ve kararlılığını göstermek amacıyla Mersin’de büyük bir askeri geçit töreni düzenletir. Kendisi, askerleri tren penceresinde durarak izlemekte ve selamlamaktadır. Oysa ayakta duramayacak kadar rahatsızdır, iki kolunda ki yaveri bulunakta ve onlara dayanmaktadır. Törenin sonlarına doğru rahatsızlığı artar, resmi geçidin daha kısa sürede sona ermesi için marş marş komutunu ilettirir.
V-Gerçekçidir.
1- Sakarya Savaşı öncesi TBMM tarafından Meclis’in yetkilerine de haiz olarak (vereceği emirler yasa hükmünde) Başkomutan olarak görevlendirildiğinde “Ulusal Vergi Emirleri” adı altında yayınladığı emrin 1.maddesinde “Yurtta her ev kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlanıp her ilçede bulunan vergi kuruluna teslim edecek” demektedir. Halktan istediği, hakkın elinde olan, verebileceği, yahut üretebileceği şeylerdir. Milletini tanıyor, milletin imkanını biliyor. Atatürk işte bu kadar gerçekçidir.
2- Gerçekçiliği Türk Milleti tarifinde de açık olarak görülmektedir.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURAN TÜRK HALKINA TÜRK MİLLETİ denir” demiştir. Gene “MİLLET, DİL, KÜLTÜR, ÜLKÜ BİRLİĞİ İLE BİRBİRİNE BAĞLI VATANDAŞLARIN OLUŞTURDUĞU TOPLULUKTUR.” Demektedir. Görüldüğü gibi tarif ırk esasına dayanmayıp ülkede yaşayan tüm bireyleri kapsayıcı niteliktedir. Kimse kimseye üstün görülmemekte tüm vatandaşların eşit olduğu açıkça ifade edilmektedir.
VI- Atatürk rehberdir, yol göstericidir, öğretmendir, liderdir, önderdir.
En çok eleştirilen konuların başında gelen akşam sofraları aslında devlet işlerinin, memleket meselelerinin görüşüldüğü, tartışıldığı, çözüm arandığı toplantılardır.
Bu toplantılara davet edilmeden katılabilenler sadece Fevzi Çakmak Paşa, Başbakan İsmet İnönü ve Celal Bayar’dır.
Bunun dışındakiler o gün ele alınacak konunun özelliğine göre seçilerek çağrılmaktadır.
Toplantılara ilişkin olarak 1925 ten ölümüne kadar Çankaya Köşkü’nde “sofracıbaşı” görevinde bulunan İbrahim Ergüven şunları söylemektedir.
“ATATÜRK’ÜN SOFRASI, SOFRADAN ÇOK BİR OKULA BENZERDİ. SOFRAYI HAZIRLARKEN NASIL ÇİÇEKLE SÜSLEMEYİ İHMAL ETMEZSEM TABAKLARIN, BIÇAKLARIN YANINA MUTLAKA BİRER BLOKNOT İLE KALEM YERLEŞTİRMEYİ DE HİÇ UNUTMAZDIM. YEMEK ODASININ BİR KÖŞESİNDE DE OKULLARDAKİ GİBİ KARATAHTA BULUNURDU. TEBEŞİRİYLE, SİLGİSİYLE O DA SOFRANIN BİR PARÇASIYDI.”
Dikkat edilirse kağıt, kalem, tebeşir, karatahta sofranın tamamlayıcı öğesidir. Devleti yönetenlerle, ele alınan konuyu bilenler ve konuyla ilgili olanlar sofra başında, karatahta karşısında toplanmakta adeta ders yapmaktadırlar. Diğer bir deyişle sofra adeta bir okul görevi ifa etmektedir.
Atatürk’e bütün isteklerine ulaşma başarısına sırrı sorulduğunda, “BEN BİR İŞTE NASIL BAŞARILI OLACAĞIMI DÜŞÜNMEM. O İŞTE NELER ENGEL OLUR DİYE DÜŞÜNÜRÜM. ENGELLERİ KALDIRDIM MI, İŞ KENDİLİĞİNDEN YÜRÜR” cevabını vermiştir.
Hiç şüphe yok ki Atatürk büyük bir önderdir. Önder, toplumu bir yerden başka bir yere götürendir. Yaptıklarını başkasına beğendirmek için değil doğrusu o olduğu için yapmıştır. O sadece kabul edilebilecekleri değil yaptıklarını da kabul ettirmiş milleti arkasına alabilmiştir.
Yenilgilerle, devamlı göçlerle perişan olmuş, millici, hilafetçi denilerek ve muhtelif etnik gruplara mensup olduğu oluşan ve devamlı olarak birbirleri ile didişen, savaşan insanımızı “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”, tasada ve sevinçte birlik olan TÜRK MİLLET’ini oluşturup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Kaynaklar:
1- Atatürk Gazi M.Kemal, Söylev, basıma hazırlayan Ord.Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Cilt I-II, Çağdaş Yayınlar 1983.
2- Atay Fatih Rıfkı, Çankaya, İst. 1980 S.179-206.
3- Bozdağ İsmet, Atatürk’ün Evrensel Boyutları, Kültür Bakanlığı, Atatürk Dizisi 28.
4- Cumhurbaşkanlığı Tarihi, 1923-2005, Cumhurbaşkanlığı, Ankara, 29 Ekim 2005.
5- Mumcu Ahmet, Prof.Dr.TC. İnkılap Tarihi, MEB Devlet Kitapları İst. 1982.
6- Kır Mustafa, Polis Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık 2000, Sayı 25.
Mustafa Kemal Atatürk nasıl başarılı oldu
Atatürk’ün hayatına bakıldığında her konuda başarılı olduğu görülmektedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk iyi bir teşkilatçı olarak uzak görüşlülükle gelecekte neyin, nasıl olabileceğini hesaplıyor, amacını belirliyor, sonra bu amaca ulaşabilmek için adım adım ilerliyor. Bunu yaparken her zaman görece de olsa yetkili unvanlara sahip oluyor, yada bu unvanların kendisine verilmesini sağlıyor. Kendisiyle uyum içinde çalışacak insanlardan ekip oluşturmaya gayret ediyor.
Mondros mütarekesi sonrası İstanbul ve ülke yer yer işgal edilince Milli Mücadele’nin çekirdeğini oluşturma çabası içine giriyor, Anadolu’da mevcut askeri güçlerin (kolorduların) başına yakından tanıdığı, meziyetlerini bildiği komutanların getirilmesine çalışıyor, bu bağlamda Kazım Karabekir Paşa Erzurum, Ali Fuat Cebesoy Paşa Ankara kolordu komutanlıklarına atanmıştır.
I-Atatürk’ün her zaman bir unvanı olmuştur.
1-Ulusal sınırlar içinde toprak bütünlüğüne ve Millet’in birliğine dayalı bağımsız bir Türk Devlet’inin kurulması amacına yönelik olarak çalışabilmek gayesiyle Anadolu’ya gitme çareleri ararken, işgal kuvvetlerince Samsun ve yöresinde yaşayan Rumlar’a Müslümanlarsa yapılan saldırıların hemen önlenmesi istenince Osmanlı Hükümeti tarafından (kendisinin de yönlendirilmesiyle) Anadolu’da bulunan askeri kuvvetlere ve idari birimlere emir verme yetkisine de haiz olarak görevlendirilip 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında “3.ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa’dır.”
Ordu müfettişi unvanını Milli Mücadele’nin teşkilatlandırılması, milletin uyandırılması yolunda sonuna kadar kullanmıştır. Bu unvanla Anadolu’daki tüm askeri ve idari makamlara emirler yayınlamış bildirimlerde bulunmuş yurt savunması amacıyla kurulmuş derneklerle de temaslarını yoğunlaştırmıştır.
Önce geriye çağrılmış, sonra emirlerinin dinlenmemesi istenmiş, sonra da görevinden alınmış, o da aynı gün askerlikten istifa etmiştir.
2- Askerlikten istifa ettiğinde toplanma aşamasına gelmiş olan Erzurum Kongresi’nce başkan olarak seçilir. Unvanı Erzurum Kongresi Başkanı Mustafa Kemal’dir.
3- Erzurum Kongresi kararlarını yürütmek üzere seçilen Temsilciler Kurulu’nun üyesi ve sözcüsüdür. Artık Temsilciler Kurulu adına konuşmaktadır.
4- Sivas Kongresi başkanlığına seçilmiştir ve yine Temsilciler Kurulu’nun sözcüsüdür. Temsilciler Kurulu adına emirler vermekte, bildirimlerde bulunmakta görüşmeler yapmaktadır.
5- 23 Nisan 19202de Ankara’da toplanan TBMM’nin Başkanlığına seçilmiştir. Artık o Anadolu2da fiilen kurulmuş olan Türk Devleti’nin de başkanıdır.
6- TBMM tarafından Başkomutan olarak görevlendirilir. Sakarya Zaferi’nden sonra gene TBMM tarafından Mareşal rütbesi ve Gazi unvanı verilmiştir. Artık “Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır.”
7- 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildiğinde aynı gün oy birliğiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
8- 26 Kasım 1934 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen kanunla “ATATÜRK” soyadı verilmiştir. Vefatına kadar “Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” unvanını kullanmıştır.
Görüldüğü gibi Milli Mücadele’ye atıldığında çok kısa bir süre (19 Mayıs-8 Temmuz 1919) Osmanlı Devleti’nin Ordu Müfettişi unvanını kullanmış, sonra hep Millet’in oluşturduğu kongreler ve TBMM tarafından verilen unvanlara sahip olmuştur.
II-Fedalardır, sabırlıdır, sabırla şartların uygun hale gelmesini beklemeyi bilmektedir.
1- Anadolu’ya çıktığında Osmanlı Devleti’nin Ordu Müfettişi unvanlı bir generalidir. Gittiği her yerde törenle karşılanıp uğurlanmakta, alkışlanmakta itibar görmektedir. Tüm bunlardan kendi isteğiyle vazgeçerek “BAĞIMSIZ BİR TÜRK DEVLETİ” kurma amacının gerçekleşeceği inancıyla “MİLLET’İN SİNESİNDE BİR FERT OLARAK MÜCADELE EDECEĞİM” diyebilmesi kimsenin kolay kolay göze alamayacağı büyük bir fedekarlıkdır.
2- Sabırlıdır. Milli Mücadele’nin en buhranlı günlerinde (düzenli ordu kurulup güçlenene kadar) çetelerden, çete reislerinden yararlanmasını bilmiştir. Bunlardan hem düşmanın ilerlemesini, onların kaprislerine, düzensizliklerine, emir dinlemezliklerine katlanmış hatta onları Milli Mücadele’nin kahramanları olarak tanımıştır. Giresunlu Topal Osman Ağa, Demirci Mehmet Efe, Çerkez Ethem bunlara örnektir.
3- Atatürk İstanbul’u çok seviyor olmasına rağmen ayrıldığı 16 Mayıs 1919’dan 1927 yılına kadar İstanbul’a gitmemiştir. Bazılarının, özellikle Batılı Devletler2in yeni Türk Devleti’nin de başkentli olarak İstanbul’u görmeye devam ettiklerini, o tarihlere kadar Ankara’da sefarethane açmamakta direndiklerini görünce uzun yıllar Ankara’yı adeta tek başına beklemiştir. Ne zaman ki Ankara yeni Devlet’in başkenti olarak herkes tarafından kabul edilmiş ancak o zaman İstanbul’u ziyaret etmiştir.
4- Saltanat ve hilafetin kaldırılması sırasında acele etmemiş, şartların uygun hale gelmesini beklemiştir.
Mudanya Ateşkes Antlaşma’ndan sonra toplanacak olan uluslar arası barış konferansına Ankara’nın yanında İstanbul Hükümeti de davet edilince ikibaşlı bir Devlet görüntüsünü engellemek amacıyla TBMM tarafından önce Saltanat kaldırılmış, sadece Halife olarak seçilen kişinin de iktidar ortağı gibi davranışlar göstermesi üzerine hilafet kurumuna da son verilmiştir.
III- İşini iyi yapan bilgili, birikimli, yetenekli ve güvenilir kişileri kritik görevlerde uzun süre tutmuştur.
1- Kurtuluş Savaşı süresince din adamı ve Ankara Müftü’sü olarak büyük
hizmetler veren, bu nedenle sevip saydığı Rıfat Börekçi Hoca’yı Hilafet’in kaldırılması sonrası Diyanet İleri Başkanlığı’na getirmiş, hoca bu görevde vefat edinceye kadar (1941) kalmıştır.
2- Birinci Dünya Savaşı sırasında birlikte çalıştığı yetenek ve özelliklerini
yakından bilip tanıdığı İsmet İnönü’yü ondan daha üst rütbeli komutanlar olduğu halde Milli Mücadele’de Batı Cephesi komutanı olarak atamış, tüm gücüyle desteklenmiş, zaferin kazanılması üzerine önce Mudanya Mütarekesi’nde sonra Lozan Konferansı’nda Türkiye temsilcisi olarak görev almasını sağlamış, İnönü’de bu görevleri başarıyla sonuçlandırmıştır.
İnönü Cumhuriyet döneminde çok uzun süre Atatürk’ün Başbakan’ı olarak görev ifa etmiş ve toplumda “ikinci adam” olarak kabul görmüştür.
3- Kurtuluş Savaşı sonrası Türk silahlı Kuvvetleri’ni Genel Kurmay Başkanı olarak
Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’yı emanet etmiş, paşa bu görevde yaş haddinden emekli oluncaya kadar (1944) kalmıştır.
IV-Kararlı ve cesurdur.
Atatürk bir konuda karar verene kadar hemen herkese danışıyor, konuyla ilgili yazılar, kitaplar okuyor, adeta kılı kırk yarıyor, özenle şartlarını oluşturuyor sonra da sonuçlandırana kadar kararlılıkla ve cesaretle takip ediyor.
1- Cumhuriyet’in ilanı öncesi, istifa eden Bakanlar Kurulu’nun meclis tarafından yeniden seçilememesi ve kriz halini alması üzerine çözüm bulunması için kendisine başvurulduğunda zaten aklında olan ve uzun süredir üzerinde çalıştığı yönetimin CUMHURİYET olarak ilan edilmesi konusunu gündeme getirip TBMM’ni de ikna ederek Cumhuriyet’in kabul edilmesini sağlamıştır.
2- Atatürk örnek olmak, askerin maneviyat ve cesaretini yükseltmek için taarruzlarda hep en önde, kargaşa ve karışıklığı önlemek için geri çekilmelerde hep en geride yani her zaman tehlikenin en yakınında olmuştur.
3- Atatürk sonunu bilmediği maceralara atılmaz. Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra ona doğduğu şehri Selanik’i de alıverelim denildiğinde “….alırız ama Misak-ı Milli sınırları dışında Türk Milleti’ni tehlikeye atmam” demiştir.
4- Hatay sorununun çözümü için uzun süre büyük çaba sarfetmiştir. Hastalığının ileri safhada olduğu bir dönemde konu ile ilgili duyarlılığını ve kararlılığını göstermek amacıyla Mersin’de büyük bir askeri geçit töreni düzenletir. Kendisi, askerleri tren penceresinde durarak izlemekte ve selamlamaktadır. Oysa ayakta duramayacak kadar rahatsızdır, iki kolunda ki yaveri bulunakta ve onlara dayanmaktadır. Törenin sonlarına doğru rahatsızlığı artar, resmi geçidin daha kısa sürede sona ermesi için marş marş komutunu ilettirir.
V-Gerçekçidir.
1- Sakarya Savaşı öncesi TBMM tarafından Meclis’in yetkilerine de haiz olarak (vereceği emirler yasa hükmünde) Başkomutan olarak görevlendirildiğinde “Ulusal Vergi Emirleri” adı altında yayınladığı emrin 1.maddesinde “Yurtta her ev kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlanıp her ilçede bulunan vergi kuruluna teslim edecek” demektedir. Halktan istediği, hakkın elinde olan, verebileceği, yahut üretebileceği şeylerdir. Milletini tanıyor, milletin imkanını biliyor. Atatürk işte bu kadar gerçekçidir.
2- Gerçekçiliği Türk Milleti tarifinde de açık olarak görülmektedir.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURAN TÜRK HALKINA TÜRK MİLLETİ denir” demiştir. Gene “MİLLET, DİL, KÜLTÜR, ÜLKÜ BİRLİĞİ İLE BİRBİRİNE BAĞLI VATANDAŞLARIN OLUŞTURDUĞU TOPLULUKTUR.” Demektedir. Görüldüğü gibi tarif ırk esasına dayanmayıp ülkede yaşayan tüm bireyleri kapsayıcı niteliktedir. Kimse kimseye üstün görülmemekte tüm vatandaşların eşit olduğu açıkça ifade edilmektedir.
VI- Atatürk rehberdir, yol göstericidir, öğretmendir, liderdir, önderdir.
En çok eleştirilen konuların başında gelen akşam sofraları aslında devlet işlerinin, memleket meselelerinin görüşüldüğü, tartışıldığı, çözüm arandığı toplantılardır.
Bu toplantılara davet edilmeden katılabilenler sadece Fevzi Çakmak Paşa, Başbakan İsmet İnönü ve Celal Bayar’dır.
Bunun dışındakiler o gün ele alınacak konunun özelliğine göre seçilerek çağrılmaktadır.
Toplantılara ilişkin olarak 1925 ten ölümüne kadar Çankaya Köşkü’nde “sofracıbaşı” görevinde bulunan İbrahim Ergüven şunları söylemektedir.
“ATATÜRK’ÜN SOFRASI, SOFRADAN ÇOK BİR OKULA BENZERDİ. SOFRAYI HAZIRLARKEN NASIL ÇİÇEKLE SÜSLEMEYİ İHMAL ETMEZSEM TABAKLARIN, BIÇAKLARIN YANINA MUTLAKA BİRER BLOKNOT İLE KALEM YERLEŞTİRMEYİ DE HİÇ UNUTMAZDIM. YEMEK ODASININ BİR KÖŞESİNDE DE OKULLARDAKİ GİBİ KARATAHTA BULUNURDU. TEBEŞİRİYLE, SİLGİSİYLE O DA SOFRANIN BİR PARÇASIYDI.”
Dikkat edilirse kağıt, kalem, tebeşir, karatahta sofranın tamamlayıcı öğesidir. Devleti yönetenlerle, ele alınan konuyu bilenler ve konuyla ilgili olanlar sofra başında, karatahta karşısında toplanmakta adeta ders yapmaktadırlar. Diğer bir deyişle sofra adeta bir okul görevi ifa etmektedir.
Atatürk’e bütün isteklerine ulaşma başarısına sırrı sorulduğunda, “BEN BİR İŞTE NASIL BAŞARILI OLACAĞIMI DÜŞÜNMEM. O İŞTE NELER ENGEL OLUR DİYE DÜŞÜNÜRÜM. ENGELLERİ KALDIRDIM MI, İŞ KENDİLİĞİNDEN YÜRÜR” cevabını vermiştir.
Hiç şüphe yok ki Atatürk büyük bir önderdir. Önder, toplumu bir yerden başka bir yere götürendir. Yaptıklarını başkasına beğendirmek için değil doğrusu o olduğu için yapmıştır. O sadece kabul edilebilecekleri değil yaptıklarını da kabul ettirmiş milleti arkasına alabilmiştir.
Yenilgilerle, devamlı göçlerle perişan olmuş, millici, hilafetçi denilerek ve muhtelif etnik gruplara mensup olduğu oluşan ve devamlı olarak birbirleri ile didişen, savaşan insanımızı “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”, tasada ve sevinçte birlik olan TÜRK MİLLET’ini oluşturup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır.
Kaynaklar:
1- Atatürk Gazi M.Kemal, Söylev, basıma hazırlayan Ord.Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Cilt I-II, Çağdaş Yayınlar 1983.
2- Atay Fatih Rıfkı, Çankaya, İst. 1980 S.179-206.
3- Bozdağ İsmet, Atatürk’ün Evrensel Boyutları, Kültür Bakanlığı, Atatürk Dizisi 28.
4- Cumhurbaşkanlığı Tarihi, 1923-2005, Cumhurbaşkanlığı, Ankara, 29 Ekim 2005.
5- Mumcu Ahmet, Prof.Dr.TC. İnkılap Tarihi, MEB Devlet Kitapları İst. 1982.
6- Kır Mustafa, Polis Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık 2000, Sayı 25.