Yapılan pek çok araştırma, çocukların hem fiziksel hem de psikolojik açıdan sağlıklı gelişimi için doğumdan itibaren sabit bir bakımverenle (anne, baba, bakıcı, büyükanne, büyükbaba gibi) süreklilik içeren sevecen bir ilişki içinde bulunmasının şart olduğunu göstermektedir (Bowlby, 1980; Brazelton, 2000; Erikson, 1987 ve Greenspan, 1999). Ancak günümüzde, annenin iş hayatına dönme zorunluluğu, güvenilir bir bakıcı bulamama, kreşlerdeki bakımın yetersizliği gibi sebeplerle pek çok çocuk süreklilik içeren sevecen bir ilişki deneyiminden mahrum kalmakta ve gelişimsel açıdan dezavantajlı duruma düşmektedir.
Bu durumun bilincinde olan çoğu anne, işe dönme kararını verirken fazlasıyla zorlanır ve genelde yoğun suçluluk duygusu yaşar. Bebekleri için en iyisinin ne olduğunu öğrenmek isteyen bu annelerin aklında “Bebeğimi bırakıp işe başlamak için en doğru zaman ne zamandır?”, “Kreşe başlatmak için doğru yaş hangisidir?” gibi sorular vardır. Aslında, çocuk bakımını düzenleme ve işe geri dönme konusundaki kararlarınızı belirleyecek tek ve net bir kural maalesef ki bulunmamaktadır. Her aile kendine özgü şartlar içinde yaşamaktadır ve en iyi çözümün ne olduğu aileden aileye farklılık gösterir.
Gelişimsel açıdan baktığımızda, şartların mükemmel olduğu bir dünyada yaşamın ilk yılları boyunca anne ve/veya babanın evde olup günün büyük kısmını bebekleriyle birlikte geçirmeleri gerekirdi. Ama gerçek hayat koşulları, sosyal ve ekonomik baskılar, kadının iş hayatındaki rolü bu idealle çatışmaktadır. Bebeğiniz, kendiniz ve aileniz için en iyi olan arasındaki dengeyi bulmaya çalışmak başlı başına bir iş haline gelmiştir.
Sizin için en iyisinin ne olduğu ile bebeğiniz için en iyisinin ne olduğu birbirine bağlıdır. Durumunuzla ilgili ne hissettiğiniz ve stresle nasıl başa çıktığınız bebeğinizle olan ilişkiniz açısından çok önemlidir. Eğer evde olmak ve işe dönmemek size büyük bir hayal kırıklığı ya da mutsuzluk yaşatıyorsa, çocuğunuzla evde doğru şekilde etkileşim kuramayabilirsiniz. Eğer işe dönmek ve bebeğinizin bakımını bir başkasıyla paylaşmak size büyük bir kayıp hissi yaşatıyorsa, bu da bebeğinizle olan ilişkinizi etkileyecektir. En önemli olan şey, yaptığınız seçimle rahat edebilecek olmanızdır. Size yanlış gelen bir şeyi yürürlüğe koymanızın kimseye faydası olmaz.
Bununla beraber; anneliğin büyük bir iş olduğunu, belli bir zaman aralığına indirgemenin ya da iş saatlerinin arasına sıkıştırmanın çok kolay olmadığını bilmeniz önemlidir. Yapılan araştırma ve gözlemler annelik rolünde ılımlı ve ölçülü olmanın kilit nokta olduğunu göstermektedir. Haftalık 40 saati aşan iş temposunun hem anneye hem bebeğe çok fazla geldiği kanıtlanmıştır. Diğer taraftan kendini çocuğuna tamamen bağlayan, çocuktan uzak vakit hiç geçirmeyen annelerin de en sonunda bunaldığı görülmektedir. Yarım zamanlı işler ya da iş saatleri konusunda esneklik en az suçluluk yaratan ve en fazla tatmin sağlayan seçenek gibi gözükmektedir. Ama maalesef ki çoğu iş yarım zamanlı yapılamamaktadır ve bazen ailenin finansal durumu her iki ebeveynin de tam zamanlı çalışmasını gerektirmektedir. Eğer ebeveynlerden biri için iş saatlerini azaltma fırsatı varsa, yaşamın ilk yıllarında bu fırsatı değerlendirmenizi ısrarla tavsiye ederim.
Pek çok anne, mükemmel çocuk yetiştirmeyi garantileyecek tek bir seçenek olduğuna inanmak ister. Kendine güvenen, ayrılma problemi ya da güvensizlikleri olmayan bir çocuk hayal eder. Maalesef ki bir çocuğun sürekli olarak iyiliğini garantileyecek bir formül yoktur. “Anne mutlu olursa çocuk da mutlu olur.” ya da “İlk 3 yıl evde olursam çocuğum için her şey mükemmel olacak” gibi basit cevapların olabileceğine inanmak istesek de bilmeliyiz ki ebeveynin işle ilgili tercihi ne olursa olsun bütün çocuklar yaşamlarının belli zamanlarında zorlanır ve mücadele yaşarlar. Anne ve çocuk arasındaki özel bağın çok farklı koşullarda ve pek çok fırtınaya rağmen gelişmeye devam ettiğini bilmek gerekir. Çalışan anneler de evde olan anneler de çocuklarıyla sağlıklı, sevecen ve güçlü bir ilişki sürdürebilirler. Bebeğinizdeki ve kendinizdeki sevebilme kapasitesini asla küçümsemeyin.
Bu durumun bilincinde olan çoğu anne, işe dönme kararını verirken fazlasıyla zorlanır ve genelde yoğun suçluluk duygusu yaşar. Bebekleri için en iyisinin ne olduğunu öğrenmek isteyen bu annelerin aklında “Bebeğimi bırakıp işe başlamak için en doğru zaman ne zamandır?”, “Kreşe başlatmak için doğru yaş hangisidir?” gibi sorular vardır. Aslında, çocuk bakımını düzenleme ve işe geri dönme konusundaki kararlarınızı belirleyecek tek ve net bir kural maalesef ki bulunmamaktadır. Her aile kendine özgü şartlar içinde yaşamaktadır ve en iyi çözümün ne olduğu aileden aileye farklılık gösterir.
Gelişimsel açıdan baktığımızda, şartların mükemmel olduğu bir dünyada yaşamın ilk yılları boyunca anne ve/veya babanın evde olup günün büyük kısmını bebekleriyle birlikte geçirmeleri gerekirdi. Ama gerçek hayat koşulları, sosyal ve ekonomik baskılar, kadının iş hayatındaki rolü bu idealle çatışmaktadır. Bebeğiniz, kendiniz ve aileniz için en iyi olan arasındaki dengeyi bulmaya çalışmak başlı başına bir iş haline gelmiştir.
Sizin için en iyisinin ne olduğu ile bebeğiniz için en iyisinin ne olduğu birbirine bağlıdır. Durumunuzla ilgili ne hissettiğiniz ve stresle nasıl başa çıktığınız bebeğinizle olan ilişkiniz açısından çok önemlidir. Eğer evde olmak ve işe dönmemek size büyük bir hayal kırıklığı ya da mutsuzluk yaşatıyorsa, çocuğunuzla evde doğru şekilde etkileşim kuramayabilirsiniz. Eğer işe dönmek ve bebeğinizin bakımını bir başkasıyla paylaşmak size büyük bir kayıp hissi yaşatıyorsa, bu da bebeğinizle olan ilişkinizi etkileyecektir. En önemli olan şey, yaptığınız seçimle rahat edebilecek olmanızdır. Size yanlış gelen bir şeyi yürürlüğe koymanızın kimseye faydası olmaz.
Bununla beraber; anneliğin büyük bir iş olduğunu, belli bir zaman aralığına indirgemenin ya da iş saatlerinin arasına sıkıştırmanın çok kolay olmadığını bilmeniz önemlidir. Yapılan araştırma ve gözlemler annelik rolünde ılımlı ve ölçülü olmanın kilit nokta olduğunu göstermektedir. Haftalık 40 saati aşan iş temposunun hem anneye hem bebeğe çok fazla geldiği kanıtlanmıştır. Diğer taraftan kendini çocuğuna tamamen bağlayan, çocuktan uzak vakit hiç geçirmeyen annelerin de en sonunda bunaldığı görülmektedir. Yarım zamanlı işler ya da iş saatleri konusunda esneklik en az suçluluk yaratan ve en fazla tatmin sağlayan seçenek gibi gözükmektedir. Ama maalesef ki çoğu iş yarım zamanlı yapılamamaktadır ve bazen ailenin finansal durumu her iki ebeveynin de tam zamanlı çalışmasını gerektirmektedir. Eğer ebeveynlerden biri için iş saatlerini azaltma fırsatı varsa, yaşamın ilk yıllarında bu fırsatı değerlendirmenizi ısrarla tavsiye ederim.
Pek çok anne, mükemmel çocuk yetiştirmeyi garantileyecek tek bir seçenek olduğuna inanmak ister. Kendine güvenen, ayrılma problemi ya da güvensizlikleri olmayan bir çocuk hayal eder. Maalesef ki bir çocuğun sürekli olarak iyiliğini garantileyecek bir formül yoktur. “Anne mutlu olursa çocuk da mutlu olur.” ya da “İlk 3 yıl evde olursam çocuğum için her şey mükemmel olacak” gibi basit cevapların olabileceğine inanmak istesek de bilmeliyiz ki ebeveynin işle ilgili tercihi ne olursa olsun bütün çocuklar yaşamlarının belli zamanlarında zorlanır ve mücadele yaşarlar. Anne ve çocuk arasındaki özel bağın çok farklı koşullarda ve pek çok fırtınaya rağmen gelişmeye devam ettiğini bilmek gerekir. Çalışan anneler de evde olan anneler de çocuklarıyla sağlıklı, sevecen ve güçlü bir ilişki sürdürebilirler. Bebeğinizdeki ve kendinizdeki sevebilme kapasitesini asla küçümsemeyin.