Benlik, Kişilik Ve Kimlik nedir
Benlik, Kişilik Ve Kimlik hakkında bilgi
Benlik, Kişilik Ve Kimlik
Benlik (self), aslında insan zihninin sosyal tecrübelerle formlanan ve potansiyel haldeki yapısal bütünlüğüdür. Kimlik ise, sosyal olarak şekillenmiş bu potansiyelin iradî bir kararlılıkla dışa yansıyan halidir.[1] Fizikî çevre, sağlık şartları, biyolojik miras gibi diğer faktörlerin yanı sıra, tüm sosyal faktörler, benliğin oluşumuna katılırlar. Bunların yanı sıra gurup tecrübesi ve ferdîn kendine has olan tecrübesi de kişiliğin gelişmesini devam ettirir.
Benliğin gelişmesi süreci, sosyal hayata paralel olarak, ferdîn tüm hayatı boyunca devam etmektedir. Bu açıdan değerlendirince, benliğin esasında, sosyal faktörlerin sürekli işlendiği ve neticede davranış biçimlerinin oluşturulduğu bir alan olduğu söylenebilir. Benliğin algılanması müşahede ve yansıma yoluyla olmaktadır. Kişi kendini diğer insanların gözleriyle görüp, benliğini onların kendisine olan tepki, tutum ve davranışlarından çıkardığı sonuçla algılar ve bunlar, kendini - algılama (self - perception) yoluyla fert tarafından yorumlanarak belli bir kimlik yaratılır. Böylece rol veya kimliği “kişinin bir sosyal durumda veya sosyal rolde obje olarak benliğe yüklediği [şuurlu] anlamlar olarak görebiliriz”.
Bu noktada bir problem ortaya çıkmaktadır. Acaba fert, toplumun ona karşı olan düşünce ve davranışlarını olduğu gibi alarak benliğini oluşturmakta mıdır, yoksa belli bir düşünce ve yorum süzgecinden geçirmekte midir? İlk olarak, mutlaka belli bir yargılama sürecinin var olduğu ileri sürülebilir. Ancak, fertteki bu değerlendirme süreci de zaten toplum tarafından daha önceden terkip edilmiş olan öğeler kullanılarak işletilmektedir. Ferdîn, toplumda belirlenmiş olan sosyal normların, ve dolayısıyla benliğinin dışında, objektif (benliğinde mevcut olmayan unsurlarla) bir değerleme yapması beklenemez. Bu durumda, ferdîn kendi varlığını anlamlandırmasının, ona bir isim veya kimlik vermesinin toplumsal normlara bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
Kimlik ve kişilik kavramları çoğu yerde eşanlamlı kullanılabileceği gibi, analizimizde kapsam bakımından bazı anlam farklılıkları vurgulanmaktadır. Kimlikte esas olarak dışa karşı yansıtılan belli bir cephe, bir tür tutum söz konusudur. Kimlik, daha ziyade topluma dönük sosyal bir veçhedir. Kişilik, iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhedir. Kişilikte benliği meydana getiren temel öğeler esastır. Kimlik, bir tür planlanmış davranış veya yüklenilmiş rol olduğundan, alternatiflerden bir diğeri tercih edilebilir, herhangi bir sosyal durumda bir başka kimlik sergilenebilir. Kişilik ise, psikolojik bir hâl olduğundan, iradî olarak bir diğer alternatif ile kolaylıkla değiştirilemez. Serde dilen kimliği değiştirmek, düzenlemek veya başka tür bir ayarlama yapmak temelde ferdîn kontrolü altındadır. Burada söz konusu sosyal durumun veya çevre şartlarının yön veren belirleyiciliğine ve uyarıcılığına da ayrıca dikkat edilmelidir. Bu farklılık sergilenen tutum ve davranışlarda izlenebilir. Ancak kimlik olarak ifade edilen öğeler aslında kişilik temellerinden kaynaklandığından, bağımsız değildirler. Yani ferdîn çok fazla bir seçeneği yoktur. İşte bu kısmî ve sınırlı saha, daha başlangıçta kişilik alanının unsurlarını oluşturur. Böylece kişilik, öğrenilmiş olan sosyal bilgilerle ve bunların yerleşikliğinin, ve birbirleriyle olan ilişkilerinin, güçlülüğü ölçüsünde hâkimdir. Öğrenilen değişik bir bilginin zihindeki mevcut şahsiyeti ve kimliği oluşturan sistemi değiştirebilmesi için çok güçlü ve önemli olması gerekir.
Benlik ve kimlik kavramlarının analizleri pek çok perspektif tarafından ana tema olarak ele alınmıştır. Bunlardan ikisi, sosyal psikolojik ve yapısal perspektifler, birbirini tamamlamaktadırlar. Sosyal psikoloji, benliğin değişken, yenilenen özelliklerini; yapısalcı ekol ise devamlılık ve tekrar edici özelliklerini vurgulamaktadırlar. Benlik, uzun süredir sosyal psikolojideki sembolik etkileşimci (symbolic interactionist) yaklaşımın merkezi teması olmasına rağmen bunu doğrudan ampirik araştırmada kullanan çok az şey yapılmıştır. Netice itibariyle henüz benliğin amaca göre düzenlenmiş fenomeninin sınıflanmasıyla ilgili fikir birliği sağlanamamıştır.
Bu eksiklik bilgi sosyolojisinde de vardır. Bilgi sosyolojisinde özellikle yaygın kimlik tipinin nasıl ortaya çıktığı araştırmalıdır. Bu konu, teknolojinin büyük ölçüde etkinliğinin söz konusu olduğu çağımızda ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü, bilgi bu araçlar vasıtasıyla kasıtlı olarak bazı amaçlar doğrultusunda şekillendirilmektedir. Başka bir deyişle, siyasî ve iktisadî odaklar bilgiyi belirlemektedirler. Muhtelif bilgi yayılış kanalları kontrol edilerek bir yandan mevcut kültür ve kimlik özellikleri ortadan kaldırılmakta, diğer yandan meydana gelen boşluk yukarıda sözü edilen odakların amaçlarına uygun olarak doldurulmaktadır. Kültürel kaynaklarla olan ilişkiler koparılarak kültürsüzleştirilen ve kimliksizleştirilen kesimler, popüler kültür, kültürel çoğulculu gibi kavramlar çerçevesinde yabancılaştırılmaktadırlar.
[1]Bilinç, şuûr ve İrade kavramları genellikle aynı anlamları ifade etmelerine rağmen, bir sosyal normun kimlik öğesi olarak yansıtılması sürecini işaret etmek amacıyla farklı anlamlar yüklenerek ele alınmaktadır.
Bilinç: Bir şeyin basit anlamıyla bilinmesi halidir. Anlam boyutu diğer şeylerle olan basit farklara dayalıdır. Şu anda saatin üç olduğunu bilmek buna bir örnek teşkil eder. Şuur: Söz konusu bilginin nasıl değerlendirileceğinin ve işleneceğinin de bilinmesi seviyesidir. Bilginin sübjektif anlamları değerlendirmeye tâbi tutulur. Daha geniş bir çerçevede mevcut bilgiye özel anlamlar yüklenmeye başlar. Bu durumda durağanlıktan çıkış ve hareketlilik hali söz konusudur. Saatin üç olduğunu bilmek aynı zamanda belli bir zamanda ve mekanda olunduğunu da hissettiriyorsa bu bir şuur seviyesidir. İrade: İşlemden geçmiş anlamlı bilginin hâkim olarak fiil ve sonuca ulaşması halidir. Bu zamana ve mekâna bağlı olarak bir değerlendirme yapmak ve harekete geçerek bilgi neticesi bir fiili sonuca ulaştırmak bilgide şuur seviyesidir. Mevcut bilgi bir tür kontrol gücü oluşturmaktadır. Saat üçte belli bir işin yapılması, bir amacın gerçekleştirilmesi gibi.
Benlik, Kişilik Ve Kimlik hakkında bilgi
Benlik, Kişilik Ve Kimlik
Benlik (self), aslında insan zihninin sosyal tecrübelerle formlanan ve potansiyel haldeki yapısal bütünlüğüdür. Kimlik ise, sosyal olarak şekillenmiş bu potansiyelin iradî bir kararlılıkla dışa yansıyan halidir.[1] Fizikî çevre, sağlık şartları, biyolojik miras gibi diğer faktörlerin yanı sıra, tüm sosyal faktörler, benliğin oluşumuna katılırlar. Bunların yanı sıra gurup tecrübesi ve ferdîn kendine has olan tecrübesi de kişiliğin gelişmesini devam ettirir.
Benliğin gelişmesi süreci, sosyal hayata paralel olarak, ferdîn tüm hayatı boyunca devam etmektedir. Bu açıdan değerlendirince, benliğin esasında, sosyal faktörlerin sürekli işlendiği ve neticede davranış biçimlerinin oluşturulduğu bir alan olduğu söylenebilir. Benliğin algılanması müşahede ve yansıma yoluyla olmaktadır. Kişi kendini diğer insanların gözleriyle görüp, benliğini onların kendisine olan tepki, tutum ve davranışlarından çıkardığı sonuçla algılar ve bunlar, kendini - algılama (self - perception) yoluyla fert tarafından yorumlanarak belli bir kimlik yaratılır. Böylece rol veya kimliği “kişinin bir sosyal durumda veya sosyal rolde obje olarak benliğe yüklediği [şuurlu] anlamlar olarak görebiliriz”.
Bu noktada bir problem ortaya çıkmaktadır. Acaba fert, toplumun ona karşı olan düşünce ve davranışlarını olduğu gibi alarak benliğini oluşturmakta mıdır, yoksa belli bir düşünce ve yorum süzgecinden geçirmekte midir? İlk olarak, mutlaka belli bir yargılama sürecinin var olduğu ileri sürülebilir. Ancak, fertteki bu değerlendirme süreci de zaten toplum tarafından daha önceden terkip edilmiş olan öğeler kullanılarak işletilmektedir. Ferdîn, toplumda belirlenmiş olan sosyal normların, ve dolayısıyla benliğinin dışında, objektif (benliğinde mevcut olmayan unsurlarla) bir değerleme yapması beklenemez. Bu durumda, ferdîn kendi varlığını anlamlandırmasının, ona bir isim veya kimlik vermesinin toplumsal normlara bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
Kimlik ve kişilik kavramları çoğu yerde eşanlamlı kullanılabileceği gibi, analizimizde kapsam bakımından bazı anlam farklılıkları vurgulanmaktadır. Kimlikte esas olarak dışa karşı yansıtılan belli bir cephe, bir tür tutum söz konusudur. Kimlik, daha ziyade topluma dönük sosyal bir veçhedir. Kişilik, iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhedir. Kişilikte benliği meydana getiren temel öğeler esastır. Kimlik, bir tür planlanmış davranış veya yüklenilmiş rol olduğundan, alternatiflerden bir diğeri tercih edilebilir, herhangi bir sosyal durumda bir başka kimlik sergilenebilir. Kişilik ise, psikolojik bir hâl olduğundan, iradî olarak bir diğer alternatif ile kolaylıkla değiştirilemez. Serde dilen kimliği değiştirmek, düzenlemek veya başka tür bir ayarlama yapmak temelde ferdîn kontrolü altındadır. Burada söz konusu sosyal durumun veya çevre şartlarının yön veren belirleyiciliğine ve uyarıcılığına da ayrıca dikkat edilmelidir. Bu farklılık sergilenen tutum ve davranışlarda izlenebilir. Ancak kimlik olarak ifade edilen öğeler aslında kişilik temellerinden kaynaklandığından, bağımsız değildirler. Yani ferdîn çok fazla bir seçeneği yoktur. İşte bu kısmî ve sınırlı saha, daha başlangıçta kişilik alanının unsurlarını oluşturur. Böylece kişilik, öğrenilmiş olan sosyal bilgilerle ve bunların yerleşikliğinin, ve birbirleriyle olan ilişkilerinin, güçlülüğü ölçüsünde hâkimdir. Öğrenilen değişik bir bilginin zihindeki mevcut şahsiyeti ve kimliği oluşturan sistemi değiştirebilmesi için çok güçlü ve önemli olması gerekir.
Benlik ve kimlik kavramlarının analizleri pek çok perspektif tarafından ana tema olarak ele alınmıştır. Bunlardan ikisi, sosyal psikolojik ve yapısal perspektifler, birbirini tamamlamaktadırlar. Sosyal psikoloji, benliğin değişken, yenilenen özelliklerini; yapısalcı ekol ise devamlılık ve tekrar edici özelliklerini vurgulamaktadırlar. Benlik, uzun süredir sosyal psikolojideki sembolik etkileşimci (symbolic interactionist) yaklaşımın merkezi teması olmasına rağmen bunu doğrudan ampirik araştırmada kullanan çok az şey yapılmıştır. Netice itibariyle henüz benliğin amaca göre düzenlenmiş fenomeninin sınıflanmasıyla ilgili fikir birliği sağlanamamıştır.
Bu eksiklik bilgi sosyolojisinde de vardır. Bilgi sosyolojisinde özellikle yaygın kimlik tipinin nasıl ortaya çıktığı araştırmalıdır. Bu konu, teknolojinin büyük ölçüde etkinliğinin söz konusu olduğu çağımızda ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü, bilgi bu araçlar vasıtasıyla kasıtlı olarak bazı amaçlar doğrultusunda şekillendirilmektedir. Başka bir deyişle, siyasî ve iktisadî odaklar bilgiyi belirlemektedirler. Muhtelif bilgi yayılış kanalları kontrol edilerek bir yandan mevcut kültür ve kimlik özellikleri ortadan kaldırılmakta, diğer yandan meydana gelen boşluk yukarıda sözü edilen odakların amaçlarına uygun olarak doldurulmaktadır. Kültürel kaynaklarla olan ilişkiler koparılarak kültürsüzleştirilen ve kimliksizleştirilen kesimler, popüler kültür, kültürel çoğulculu gibi kavramlar çerçevesinde yabancılaştırılmaktadırlar.
[1]Bilinç, şuûr ve İrade kavramları genellikle aynı anlamları ifade etmelerine rağmen, bir sosyal normun kimlik öğesi olarak yansıtılması sürecini işaret etmek amacıyla farklı anlamlar yüklenerek ele alınmaktadır.
Bilinç: Bir şeyin basit anlamıyla bilinmesi halidir. Anlam boyutu diğer şeylerle olan basit farklara dayalıdır. Şu anda saatin üç olduğunu bilmek buna bir örnek teşkil eder. Şuur: Söz konusu bilginin nasıl değerlendirileceğinin ve işleneceğinin de bilinmesi seviyesidir. Bilginin sübjektif anlamları değerlendirmeye tâbi tutulur. Daha geniş bir çerçevede mevcut bilgiye özel anlamlar yüklenmeye başlar. Bu durumda durağanlıktan çıkış ve hareketlilik hali söz konusudur. Saatin üç olduğunu bilmek aynı zamanda belli bir zamanda ve mekanda olunduğunu da hissettiriyorsa bu bir şuur seviyesidir. İrade: İşlemden geçmiş anlamlı bilginin hâkim olarak fiil ve sonuca ulaşması halidir. Bu zamana ve mekâna bağlı olarak bir değerlendirme yapmak ve harekete geçerek bilgi neticesi bir fiili sonuca ulaştırmak bilgide şuur seviyesidir. Mevcut bilgi bir tür kontrol gücü oluşturmaktadır. Saat üçte belli bir işin yapılması, bir amacın gerçekleştirilmesi gibi.