Yeni Camii’nin bitişiğindeki görkemli Osmanlı kasrı, aslına uygun şekilde restore edilerek 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un eşsiz hazineleri arasına katıldı.
Her şey çok uzaklarda, Kafdağı’nın ardındaki büyüleyici ülkede yaşanır 1001 Gece Masalları’nda… Sultanların, prenseslerin, peri kızlarının, aşıkların, devlerin, cücelerin, kahramanların serüvenleri, masal ülkesinin en renkli köşelerinde gezdirir dinleyicilerini. İşte yanı başımızdaki, hatta içimizdeki İstanbul da; Selçuklu, Bizans ve Osmanlı başta olmak üzere sayısız uygarlığın izleriyle yoğrulmuş zenginlikleriyle Kafdağı’nın ardındaki masallar ülkesinin pabucunu çoktan dama atmış bir keşif cenneti.
Londra’dan Eminönü’ne
Her yıl yüzbinlerce turiste bu duyguları hissettiren İstanbul’un nadide köşelerinden biri olan Hünkâr Kasrı, baştan aşağı yenilenerek kentin masalsı köşeleri arasına katıldı bugünlerde. Mısır Çarşısı, medresesi, hamamı, bahçesi, kasrı ve türbeleriyle dev bir yapı kompleksi olan 350 küsur yıllık külliyeye, ‘Yeni’ adı verilmesine şaşırmamalı. Çünkü, adım başı, binlerce yıllık eserleri karşınıza çıkaran İstanbul’un ta kendisi burası...
İstanbul’a camiler kenti kimliğini kazandıran anıtsal yapılardan biri olan Yeni Camii’nin deniz yönündeki kapısının sol tarafına bitişik olan kasır, tek gözlü taş bir kemerin üzerinde yükseliyor. Yeni Camii Meydanı’nı Bankalar Caddesi’ne bağlayan tarihin geçidin üzerindeki gizemli yapı, yaklaşık dört yıl süren restorasyonunun sonunda nihayet turizme kazandırıldı. Geçtiğimiz günlerde açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan tarihi kasrın, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında ele geçirilen çinilerinin önemli bir bölümü, titiz bir çalışma sonucu yeniden eski yerine monte edildi.
ÇİNİLERİN AYDINLIĞINDA
17. yüzyıl Osmanlı kasırlarının en görkemli örneklerinden biri olan Hünkâr Kasrı, tıpkı bitişiğindeki Yeni Camii gibi, Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu ve Üçüncü Murat’ın eşi Venedik asıllı Safiye Sultan’ın emriyle yaptırılmış. Edirnekâri denilen ahşap üzeri renkli kalem işleri, sedef kakmalı kündekâri kapıları, rengârenk viraylı camları, altın varakla zenginleştirilmiş ahşap oyma saçak altı süslemeleriyle ziyaretçilerini büyüleyen yapı, 17. yüzyılın en gösterişli İznik çinileriyle bezeli. İç mekânın duvarlarında turkuaz, kobalt mavi ve kırmızı renklerde çeşitli çiçek ve bitki motiflerinin resmedildiği 10 binden fazla İznik çinisi kullanılmış. Denize olan yakınlığı nedeniyle Bizans döneminden kalan surların üzerine üç kat olarak inşa edilen kasra, ‘tahterevan yolu’ adı verilen hafif eğimli bir rampa üzerinden ulaşılıyor. Kasır görevlilerinin anlattıklarına bakılırsa, padişah bu rampanın ucuna kadar atıyla tırmanır, buradan iç mekâna adım atarmış. Kasrın içine girildiğinde, duvarları İznik çinileriyle süslü L şeklindeki sofanın ucu, Valide Sultan Dairesi’ne çıkıyor. Altlı üstlü iki pencere dizisiyle aydınlatılan ince uzun holden hünkâr mahfiline açılan kapı, padişahın Yeni Cami’ye geçebilmesi için düzenlenmiş. Padişah ve ailesinin kimi zaman namaz öncesi ya da sonrası, bazen de özel dini günlerde ibadet ve istirahat etmek amacıyla kullandığı kasrın üç odasının en görkemlisi ise Baş Oda. Ahşap oyma tavanın muhteşem kalem işleriyle süslendiği oda, üzerinde ayetler bulunan İznik çinilerinin en güzel örnekleriyle kaplanmış.
Tarihe kadın eli
1940’lı yıllardan bu yana sayısız kez restorasyon sürecinden geçen, ancak ilgisizlik nedeniyle defalarca soyulup kaderine terk edilen yapı, İstanbul Ticaret Odası tarafından üstlenilen restorasyon masraflarıyla yok olmaktan kurtulmuş. Mimar Hatice Karakaya başkanlığında, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 40 kişilik uzman bir ekip tarafından restore edilen kasra, 8 milyon TL’nin üzerinde para harcanmış. 1663 yılından bu güne varlığını koruyan zarif yapının taşıyıcı sisteminde meydana gelen hasar, restorasyon çerçevesinde ortadan kaldırılmış. Buna bağlı olarak yatay, dikey ve diyagonal bağlantı elemanlarında yenileme çalışmaları yapılmış. Zamanın ağır tahribatı nedeniyle ahşap özelliğini yitiren kısımlar elden geçirilerek eksik kapı ve kepenklerin yerine yenileri yerleştirilmiş. Sağlam kalan bölümlerdeki ahşap türünün aynısı kullanılarak, bozulan dokular yeniden oluşturulmuş. Kündekâri stiliyle çivi kullanılmadan yapılmış ahşap aksamlar, orijinaline sadık kalınarak tamir edilmiş. Sedef kakmalar ve abanoz kaplamalar, işinin ehli eller tarafından sabırla bezenmiş. Restorasyon çalışması tamamlanan ahşap alanlar, cila ve özel ilaçlarla koruma altına alınmış. Neredeyse tümüyle yok olan kurşun kaplama çatı, aslına uygun şekilde yün izolasyon sistemi kullanılarak yenilenmiş. Kasrın yer döşemesi, tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi toprak üzerine altıgen tuğla ile kaplanmış.
HÜNKÂR KASRI müze oluyor
Hünkâr Kasrı, artık 24 saat özel güvenlik kameralarıyla izlenen bir kültür mekânı. Kasrın uzun soluklu ve titiz restorasyon süreci, tahtırevan yolunun her iki tarafındaki duvarlara asılan fotoğraflarla belgelenmiş. Kimi kaynaklarda Osmanlı padişahlarının yazlık sarayı olarak nitelenen kasrın zemin katındaki tek göz odacıklar, dükkân ve atölye olarak kullanılıyor bugün. Her iki yöne meyilli bir çatı ile üzeri örtülü olan rampanın orta yerindeki bir kapıdan, taş konsollar üzerine oturtulmuş bir balkona geçiliyor. Kasrın gözalıcı saçakaltı süslemelerinin en yakından izlenebileceği nokta da burası. İnce uzun balkon, dışarıdan ilk bakışta göze çarpan taş kemerin üzerinde ne olduğunun da yanıtını veriyor. Kasrın ikinci katını meydana getiren bu bölümde, saray eşrafına hizmet eden görevlilerin odalarının yanı sıra, mutfak ve erzak odası bulunuyor. Mutfaktaki dev yağ küpü ve taş lavabo o yıllardan günümüze kalmış. Kasrı, Yeni Cami’ye bağlayan taş kemerin dış yüzünün tam ortasına yapıştırılan çini parçası, iç mekândaki çini zenginliğinin ipucunu veriyor sanki. Kasrın sedef kakmalı kapıları ise Osmanlı ağaç işçiliğinin en zarif örneklerinden. Padişahın dinlenme yeri olarak bilinen Baş Oda, daha iyi manzara vermesi amacıyla denize dik olarak yerleştirilmiş. Çini ocaklarla ısıtılan kasrın sürpriz mekânlarından biri de Bizans Kulesi. Bizans surlarıyla çevrili açık alanın önümüzdeki günlerde bir kafeteryaya dönüştürülmesi hedefleniyor. Osmanlı sivil mimarisinin şaheseri olarak anılan kasrın, çeşitli sergilerle zenginleştirilerek müze olarak hizmete açılması planlanmış. Ziyarete açılış zamanının ise yaz sezonu olacağını öğreniyoruz yetkililerden. Hem İstanbul’un güzelliğine bir kez daha tanıklık etmek hem de kentin siluetine katılan bu özel mekânı tanımak için yolunuzu düşürmelisiniz Hünkâr Kasrı’na. Kendinizi sultan gibi hissedeceksiniz!..
Melih Uslu-İzzet Keribar
Her şey çok uzaklarda, Kafdağı’nın ardındaki büyüleyici ülkede yaşanır 1001 Gece Masalları’nda… Sultanların, prenseslerin, peri kızlarının, aşıkların, devlerin, cücelerin, kahramanların serüvenleri, masal ülkesinin en renkli köşelerinde gezdirir dinleyicilerini. İşte yanı başımızdaki, hatta içimizdeki İstanbul da; Selçuklu, Bizans ve Osmanlı başta olmak üzere sayısız uygarlığın izleriyle yoğrulmuş zenginlikleriyle Kafdağı’nın ardındaki masallar ülkesinin pabucunu çoktan dama atmış bir keşif cenneti.
Londra’dan Eminönü’ne
Her yıl yüzbinlerce turiste bu duyguları hissettiren İstanbul’un nadide köşelerinden biri olan Hünkâr Kasrı, baştan aşağı yenilenerek kentin masalsı köşeleri arasına katıldı bugünlerde. Mısır Çarşısı, medresesi, hamamı, bahçesi, kasrı ve türbeleriyle dev bir yapı kompleksi olan 350 küsur yıllık külliyeye, ‘Yeni’ adı verilmesine şaşırmamalı. Çünkü, adım başı, binlerce yıllık eserleri karşınıza çıkaran İstanbul’un ta kendisi burası...
İstanbul’a camiler kenti kimliğini kazandıran anıtsal yapılardan biri olan Yeni Camii’nin deniz yönündeki kapısının sol tarafına bitişik olan kasır, tek gözlü taş bir kemerin üzerinde yükseliyor. Yeni Camii Meydanı’nı Bankalar Caddesi’ne bağlayan tarihin geçidin üzerindeki gizemli yapı, yaklaşık dört yıl süren restorasyonunun sonunda nihayet turizme kazandırıldı. Geçtiğimiz günlerde açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan tarihi kasrın, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında ele geçirilen çinilerinin önemli bir bölümü, titiz bir çalışma sonucu yeniden eski yerine monte edildi.
ÇİNİLERİN AYDINLIĞINDA
17. yüzyıl Osmanlı kasırlarının en görkemli örneklerinden biri olan Hünkâr Kasrı, tıpkı bitişiğindeki Yeni Camii gibi, Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu ve Üçüncü Murat’ın eşi Venedik asıllı Safiye Sultan’ın emriyle yaptırılmış. Edirnekâri denilen ahşap üzeri renkli kalem işleri, sedef kakmalı kündekâri kapıları, rengârenk viraylı camları, altın varakla zenginleştirilmiş ahşap oyma saçak altı süslemeleriyle ziyaretçilerini büyüleyen yapı, 17. yüzyılın en gösterişli İznik çinileriyle bezeli. İç mekânın duvarlarında turkuaz, kobalt mavi ve kırmızı renklerde çeşitli çiçek ve bitki motiflerinin resmedildiği 10 binden fazla İznik çinisi kullanılmış. Denize olan yakınlığı nedeniyle Bizans döneminden kalan surların üzerine üç kat olarak inşa edilen kasra, ‘tahterevan yolu’ adı verilen hafif eğimli bir rampa üzerinden ulaşılıyor. Kasır görevlilerinin anlattıklarına bakılırsa, padişah bu rampanın ucuna kadar atıyla tırmanır, buradan iç mekâna adım atarmış. Kasrın içine girildiğinde, duvarları İznik çinileriyle süslü L şeklindeki sofanın ucu, Valide Sultan Dairesi’ne çıkıyor. Altlı üstlü iki pencere dizisiyle aydınlatılan ince uzun holden hünkâr mahfiline açılan kapı, padişahın Yeni Cami’ye geçebilmesi için düzenlenmiş. Padişah ve ailesinin kimi zaman namaz öncesi ya da sonrası, bazen de özel dini günlerde ibadet ve istirahat etmek amacıyla kullandığı kasrın üç odasının en görkemlisi ise Baş Oda. Ahşap oyma tavanın muhteşem kalem işleriyle süslendiği oda, üzerinde ayetler bulunan İznik çinilerinin en güzel örnekleriyle kaplanmış.
Tarihe kadın eli
1940’lı yıllardan bu yana sayısız kez restorasyon sürecinden geçen, ancak ilgisizlik nedeniyle defalarca soyulup kaderine terk edilen yapı, İstanbul Ticaret Odası tarafından üstlenilen restorasyon masraflarıyla yok olmaktan kurtulmuş. Mimar Hatice Karakaya başkanlığında, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 40 kişilik uzman bir ekip tarafından restore edilen kasra, 8 milyon TL’nin üzerinde para harcanmış. 1663 yılından bu güne varlığını koruyan zarif yapının taşıyıcı sisteminde meydana gelen hasar, restorasyon çerçevesinde ortadan kaldırılmış. Buna bağlı olarak yatay, dikey ve diyagonal bağlantı elemanlarında yenileme çalışmaları yapılmış. Zamanın ağır tahribatı nedeniyle ahşap özelliğini yitiren kısımlar elden geçirilerek eksik kapı ve kepenklerin yerine yenileri yerleştirilmiş. Sağlam kalan bölümlerdeki ahşap türünün aynısı kullanılarak, bozulan dokular yeniden oluşturulmuş. Kündekâri stiliyle çivi kullanılmadan yapılmış ahşap aksamlar, orijinaline sadık kalınarak tamir edilmiş. Sedef kakmalar ve abanoz kaplamalar, işinin ehli eller tarafından sabırla bezenmiş. Restorasyon çalışması tamamlanan ahşap alanlar, cila ve özel ilaçlarla koruma altına alınmış. Neredeyse tümüyle yok olan kurşun kaplama çatı, aslına uygun şekilde yün izolasyon sistemi kullanılarak yenilenmiş. Kasrın yer döşemesi, tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi toprak üzerine altıgen tuğla ile kaplanmış.
HÜNKÂR KASRI müze oluyor
Hünkâr Kasrı, artık 24 saat özel güvenlik kameralarıyla izlenen bir kültür mekânı. Kasrın uzun soluklu ve titiz restorasyon süreci, tahtırevan yolunun her iki tarafındaki duvarlara asılan fotoğraflarla belgelenmiş. Kimi kaynaklarda Osmanlı padişahlarının yazlık sarayı olarak nitelenen kasrın zemin katındaki tek göz odacıklar, dükkân ve atölye olarak kullanılıyor bugün. Her iki yöne meyilli bir çatı ile üzeri örtülü olan rampanın orta yerindeki bir kapıdan, taş konsollar üzerine oturtulmuş bir balkona geçiliyor. Kasrın gözalıcı saçakaltı süslemelerinin en yakından izlenebileceği nokta da burası. İnce uzun balkon, dışarıdan ilk bakışta göze çarpan taş kemerin üzerinde ne olduğunun da yanıtını veriyor. Kasrın ikinci katını meydana getiren bu bölümde, saray eşrafına hizmet eden görevlilerin odalarının yanı sıra, mutfak ve erzak odası bulunuyor. Mutfaktaki dev yağ küpü ve taş lavabo o yıllardan günümüze kalmış. Kasrı, Yeni Cami’ye bağlayan taş kemerin dış yüzünün tam ortasına yapıştırılan çini parçası, iç mekândaki çini zenginliğinin ipucunu veriyor sanki. Kasrın sedef kakmalı kapıları ise Osmanlı ağaç işçiliğinin en zarif örneklerinden. Padişahın dinlenme yeri olarak bilinen Baş Oda, daha iyi manzara vermesi amacıyla denize dik olarak yerleştirilmiş. Çini ocaklarla ısıtılan kasrın sürpriz mekânlarından biri de Bizans Kulesi. Bizans surlarıyla çevrili açık alanın önümüzdeki günlerde bir kafeteryaya dönüştürülmesi hedefleniyor. Osmanlı sivil mimarisinin şaheseri olarak anılan kasrın, çeşitli sergilerle zenginleştirilerek müze olarak hizmete açılması planlanmış. Ziyarete açılış zamanının ise yaz sezonu olacağını öğreniyoruz yetkililerden. Hem İstanbul’un güzelliğine bir kez daha tanıklık etmek hem de kentin siluetine katılan bu özel mekânı tanımak için yolunuzu düşürmelisiniz Hünkâr Kasrı’na. Kendinizi sultan gibi hissedeceksiniz!..
Melih Uslu-İzzet Keribar