Bir Ziyaret ve Sayfiye Mekanı....HARPUT
Sultan Fatih'in soyundan gelen dedeler ile Meryem Ana'ya atfedilmiş kiliselerin aynı tepe üzerinde yükseldiği Harput; Doğu Anadolu'nun en heyecan verici panoramasının zirvesinde kurulu bir ziyaret ve sayfiye mekânı günümüzde.
Bir rivayete göre Mansur Baba'ya ait türbe, şehrin zaptı sırasında yıkılıp harap olur ve Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından arazisi satın alınır. Zamanla yeri unutulmuş Mansur Baba'nın keşfiyse bakın nasıl anlatılır: Vaktiyle caminin önündeki mezarlığa bitişik evlerden birinde oturan Şahende Kadın, rüyasında ak sakallı, nurani çehreli bir zat görür, zat kızgın bir sesle, “üzerime su döker durursunuz, ya yerimi değiştirin ya evinizi değiştirin” diye ihtarda bulunur. Rüyaya aldırış etmeyen kadın, aynı rüyayı birkaç kez daha görünce, ihtara cevaben, “ Ben yaşlı bir kadınım, bu kadar işin altından nasıl kalkarım?” diye serzeniş eder. Zat, “Beyzadeye haber ver” cevabını verdiğinde, Şahende Kadın korkuyla uyanır. Sabah Beyzade'ye varıp da evin yakınlarında kazı yaptırınca, bir lahit bulunur. İşte tam oraya 10 gün içinde bu yapı kondurulur…
VE RİVAYETLER…
Birkaç yüzyıl önceyi soruşturduğunuzda, Sultan Abdülaziz'in şerefine verilen 'Mamuret-ül Aziz' ismini ve bundan türetilmiş olan 'Elaziz' kelimesini duyarsınız. Bu da Elazığ'ın bugünkü ismini çağrıştırır. Şehir isimlerinin söylene söylene değiştiğine dair hikâye şablonundan şu sonuca varıyorum ki, Harput aslında eski Elazığ'ın ta kendisi. Kuzeyde Erzurum'dan, güneyde Halep'e kadar olan bölgeye hâkimiyet kuran bir merkez haline gelmiş. Harput, sadece bu kent ve etrafındaki bölgenin ilk yerleşimlerinden biri olmakla kalmamış, aynı zamanda bir eyalet başkenti; tarihsel dinamiklerin bir sonucu olarak daha geniş bir bölgenin de kültürel ve ticari merkezi olmuş. Zaten bilinen şu ki, merkez 1800'lerin ortasında bugünkü Elazığ'ın kurulu olduğu Ağavat'a taşınmış. Yani Harput'un yıldızı sönerken, Elazığ'ın yıldızının parlamaya başladığı bir dönem başlamış.
BİR ZİYARET MERKEZİ
Bugün sadece Elazığlılar değil, tüm Doğu Anadolu ve hatta Orta Anadolu'dan gelenler için bir doğa ve inanç ziyareti mekânı, göl manzarasıyla çevrili bir sayfiye yeri Harput. Kesme taştan inşa edilmiş gövdesiyle Mansur Baba türbesi, tüm Anadolu'ya yayılmış sekizgen yerleşim planlı, külah çatılı mimari eserlerden sadece birisi.
İLK GELENLER
İlk yerleşen Hurriler'den, Hitit ve Asur egemenliğinden bahsediliyor pek çok farklı kaynakta. M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu'ya yerleşen Urartuların merkezlerinden biri haline geliyor kent. İki kıta arasındaki düğüm noktalarından birine hâkim konumu; Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Araplar arasında el değiştiren bir yer haline getiriyor bölgeyi. İçinde yaşadığımız çağda sokaklarında yürürken gördüğümüz eserlerin çoğu, 1071 sonrasında kurulan hâkimiyetin, bölgeye bıraktığı kültürel mirasın izlerini taşıyor. 1085'de Oğuzlar'ın Çubuklar Boyu tarafından fethedilen Harput, bugün de en çok Anadolu Selçuklu ve Osmanlı geleneğiyle imar edilmiş bir kültür merkezi kimliğiyle karşımızda.
ASYA'NIN DOĞAL BAHÇESİ
1852 yılında açılan misyonerlik okulu ve bir süre sonra öğretime başlayan Amerikan Koleji, Harput'un o dönemde çok önemli bir kültür ve eğitim merkezi olduğunu gösteriyor. Doğu'yu tanımlayan buğulu Batı methiyelerinden payını alan Harput, Amerikalılar tarafından “Asya'nın Doğal Bahçesi” olarak anılıyormuş.
AÇIK HAVA MÜZESİ
Urartular'dan kalma kaleden Süryani kilisesine, medresesinden camilerine, hamamı, eski evleri, kümbetleri ve mezar taşlarıyla her adımda bir eserle karşılaşacağınız ve 'açık hava müzesi' tabirini her şeyiyle hak eden eski bir kent burası. Elazığ Ovası'nı geride bırakarak yavaş yavaş yükselen asfalt yolun sonunda, göreceğiniz eski Harput evleri, gerçekten köklü bir tarihi adımlamak üzere olduğunuzu size haber verirken, virane görüntüleriyle de içinizi acıtıyorlar. Gölgesinde oturan amcaların “Osmanlı ile yaşıt bunlar oğlum” diyerek övündükleri ulu çınarları, samimi halkı ve tarihi atmosferiyle köklü bir Anadolu Kasabası burası. İlk kalıntılarının Urartular'a tarihlendiği bir yerleşimin sokaklarında yürüyorsunuz artık.
KARTAL YUVASI
Üzerinde yükselmekte olduğu kayalık tepenin de verdiği görkemli görüntüsüyle Harput Kalesi, içinizi ürperten ulaşılmazlık hissiyle karşılıyor sizi. Burası gerçekten bir 'kartal yuvası'.
Burçlardaki yüksek manzarasıyla ünlü Urartular'dan kalma kalede, bugün yer yer restorasyon ve kazı çalışmaları devam ediyor. Kaleye görkemini ve aslında Harput'a stratejik önemini veren kayalık tepe, hemen doğu yüzünde bambaşka bir güzelliğin yeşermesine ve serpilmesine olanak tanımış. Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi, M.Ö. 149'a tarihli bir inanç yapısı. En sonuncusu 1262 yılında olmak üzere üç büyük onarım geçiren eser, son kez 1999'da restore edildi. Bugün, ibadet ve ziyarete açık halde tutuluyor. Kaleden sonra Harput'taki en eski eser olma unvanını taşıyor.
ULU CAMİ
Kilisenin 1262 yılındaki restorasyonundan bir müddet önce inşa edilen Ulu Cami, Artuklu Sultanı Fahrettin Karaaslan'ın adıyla anılıyor. Yana doğru bel vermiş, eğik tuğla minaresiyle Harput'un simgelerinden biri… Minarenin üzeri, Anadolu Türk İslam mimarisi izlerini taşıyan süslemelerle bezeli; caminin iç mekânı ise kalın taş duvarlarla dikdörtgen planı örten çatı sistemi ve bunları taşıyan kemerlerle örülü. Ulu bir çınarın gölgelediği avlusuyla Kurşunlu Camii'nin inşası ise 1730 yılına dayanıyor. Söylenceye göre çınar, cami inşası bittiği gün dikilmiş, yani her ikisi de neredeyse üç yüz yaşında. IV. Murat'ın Ulu Cami'ye hediyesi olarak bilinen abanoz ağacından yapılı minber, bugün Kurşunlu'da duruyor. Sarahatun Camii, Alacalı Camii, Ağa Camii de ziyaret rotanız içinde olması gereken yüzlerce yıllık duraklar. Harput Merkez'deki Ahi Musa Mescidi, bir lokanta olarak hizmet veren Cimşit Bey Hamamı, Arap Baba, seyir restoranları da diğer ziyaret noktaları…
KUDRET BUZLARI
Arguvan sırtlarından başlayıp doğuya doğru, Tunceli kıyıları boyunca tüm göl sahilini geçecek, sac kavurma ve çayın da eşliğinde manzaranın tadını çıkaracaksınız. Buzluk Mağarası, size, şifalı olduğuna inanılan 'kudret buzları'nı sunacak. Keban Gölü'nün maviliğine ve koyların güzelliğine bir Akdeniz kentinin Kalesi'nden bakmıyorsunuz. Yaşı binlerle ölçülen Harput'tasınız. Ve Harput hala yaşıyor. Binlerce yıllık bir çınar gibi…
Sultan Fatih'in soyundan gelen dedeler ile Meryem Ana'ya atfedilmiş kiliselerin aynı tepe üzerinde yükseldiği Harput; Doğu Anadolu'nun en heyecan verici panoramasının zirvesinde kurulu bir ziyaret ve sayfiye mekânı günümüzde.
Bir rivayete göre Mansur Baba'ya ait türbe, şehrin zaptı sırasında yıkılıp harap olur ve Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından arazisi satın alınır. Zamanla yeri unutulmuş Mansur Baba'nın keşfiyse bakın nasıl anlatılır: Vaktiyle caminin önündeki mezarlığa bitişik evlerden birinde oturan Şahende Kadın, rüyasında ak sakallı, nurani çehreli bir zat görür, zat kızgın bir sesle, “üzerime su döker durursunuz, ya yerimi değiştirin ya evinizi değiştirin” diye ihtarda bulunur. Rüyaya aldırış etmeyen kadın, aynı rüyayı birkaç kez daha görünce, ihtara cevaben, “ Ben yaşlı bir kadınım, bu kadar işin altından nasıl kalkarım?” diye serzeniş eder. Zat, “Beyzadeye haber ver” cevabını verdiğinde, Şahende Kadın korkuyla uyanır. Sabah Beyzade'ye varıp da evin yakınlarında kazı yaptırınca, bir lahit bulunur. İşte tam oraya 10 gün içinde bu yapı kondurulur…
VE RİVAYETLER…
Birkaç yüzyıl önceyi soruşturduğunuzda, Sultan Abdülaziz'in şerefine verilen 'Mamuret-ül Aziz' ismini ve bundan türetilmiş olan 'Elaziz' kelimesini duyarsınız. Bu da Elazığ'ın bugünkü ismini çağrıştırır. Şehir isimlerinin söylene söylene değiştiğine dair hikâye şablonundan şu sonuca varıyorum ki, Harput aslında eski Elazığ'ın ta kendisi. Kuzeyde Erzurum'dan, güneyde Halep'e kadar olan bölgeye hâkimiyet kuran bir merkez haline gelmiş. Harput, sadece bu kent ve etrafındaki bölgenin ilk yerleşimlerinden biri olmakla kalmamış, aynı zamanda bir eyalet başkenti; tarihsel dinamiklerin bir sonucu olarak daha geniş bir bölgenin de kültürel ve ticari merkezi olmuş. Zaten bilinen şu ki, merkez 1800'lerin ortasında bugünkü Elazığ'ın kurulu olduğu Ağavat'a taşınmış. Yani Harput'un yıldızı sönerken, Elazığ'ın yıldızının parlamaya başladığı bir dönem başlamış.
BİR ZİYARET MERKEZİ
Bugün sadece Elazığlılar değil, tüm Doğu Anadolu ve hatta Orta Anadolu'dan gelenler için bir doğa ve inanç ziyareti mekânı, göl manzarasıyla çevrili bir sayfiye yeri Harput. Kesme taştan inşa edilmiş gövdesiyle Mansur Baba türbesi, tüm Anadolu'ya yayılmış sekizgen yerleşim planlı, külah çatılı mimari eserlerden sadece birisi.
İLK GELENLER
İlk yerleşen Hurriler'den, Hitit ve Asur egemenliğinden bahsediliyor pek çok farklı kaynakta. M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu'ya yerleşen Urartuların merkezlerinden biri haline geliyor kent. İki kıta arasındaki düğüm noktalarından birine hâkim konumu; Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Araplar arasında el değiştiren bir yer haline getiriyor bölgeyi. İçinde yaşadığımız çağda sokaklarında yürürken gördüğümüz eserlerin çoğu, 1071 sonrasında kurulan hâkimiyetin, bölgeye bıraktığı kültürel mirasın izlerini taşıyor. 1085'de Oğuzlar'ın Çubuklar Boyu tarafından fethedilen Harput, bugün de en çok Anadolu Selçuklu ve Osmanlı geleneğiyle imar edilmiş bir kültür merkezi kimliğiyle karşımızda.
ASYA'NIN DOĞAL BAHÇESİ
1852 yılında açılan misyonerlik okulu ve bir süre sonra öğretime başlayan Amerikan Koleji, Harput'un o dönemde çok önemli bir kültür ve eğitim merkezi olduğunu gösteriyor. Doğu'yu tanımlayan buğulu Batı methiyelerinden payını alan Harput, Amerikalılar tarafından “Asya'nın Doğal Bahçesi” olarak anılıyormuş.
AÇIK HAVA MÜZESİ
Urartular'dan kalma kaleden Süryani kilisesine, medresesinden camilerine, hamamı, eski evleri, kümbetleri ve mezar taşlarıyla her adımda bir eserle karşılaşacağınız ve 'açık hava müzesi' tabirini her şeyiyle hak eden eski bir kent burası. Elazığ Ovası'nı geride bırakarak yavaş yavaş yükselen asfalt yolun sonunda, göreceğiniz eski Harput evleri, gerçekten köklü bir tarihi adımlamak üzere olduğunuzu size haber verirken, virane görüntüleriyle de içinizi acıtıyorlar. Gölgesinde oturan amcaların “Osmanlı ile yaşıt bunlar oğlum” diyerek övündükleri ulu çınarları, samimi halkı ve tarihi atmosferiyle köklü bir Anadolu Kasabası burası. İlk kalıntılarının Urartular'a tarihlendiği bir yerleşimin sokaklarında yürüyorsunuz artık.
KARTAL YUVASI
Üzerinde yükselmekte olduğu kayalık tepenin de verdiği görkemli görüntüsüyle Harput Kalesi, içinizi ürperten ulaşılmazlık hissiyle karşılıyor sizi. Burası gerçekten bir 'kartal yuvası'.
Burçlardaki yüksek manzarasıyla ünlü Urartular'dan kalma kalede, bugün yer yer restorasyon ve kazı çalışmaları devam ediyor. Kaleye görkemini ve aslında Harput'a stratejik önemini veren kayalık tepe, hemen doğu yüzünde bambaşka bir güzelliğin yeşermesine ve serpilmesine olanak tanımış. Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi, M.Ö. 149'a tarihli bir inanç yapısı. En sonuncusu 1262 yılında olmak üzere üç büyük onarım geçiren eser, son kez 1999'da restore edildi. Bugün, ibadet ve ziyarete açık halde tutuluyor. Kaleden sonra Harput'taki en eski eser olma unvanını taşıyor.
ULU CAMİ
Kilisenin 1262 yılındaki restorasyonundan bir müddet önce inşa edilen Ulu Cami, Artuklu Sultanı Fahrettin Karaaslan'ın adıyla anılıyor. Yana doğru bel vermiş, eğik tuğla minaresiyle Harput'un simgelerinden biri… Minarenin üzeri, Anadolu Türk İslam mimarisi izlerini taşıyan süslemelerle bezeli; caminin iç mekânı ise kalın taş duvarlarla dikdörtgen planı örten çatı sistemi ve bunları taşıyan kemerlerle örülü. Ulu bir çınarın gölgelediği avlusuyla Kurşunlu Camii'nin inşası ise 1730 yılına dayanıyor. Söylenceye göre çınar, cami inşası bittiği gün dikilmiş, yani her ikisi de neredeyse üç yüz yaşında. IV. Murat'ın Ulu Cami'ye hediyesi olarak bilinen abanoz ağacından yapılı minber, bugün Kurşunlu'da duruyor. Sarahatun Camii, Alacalı Camii, Ağa Camii de ziyaret rotanız içinde olması gereken yüzlerce yıllık duraklar. Harput Merkez'deki Ahi Musa Mescidi, bir lokanta olarak hizmet veren Cimşit Bey Hamamı, Arap Baba, seyir restoranları da diğer ziyaret noktaları…
KUDRET BUZLARI
Arguvan sırtlarından başlayıp doğuya doğru, Tunceli kıyıları boyunca tüm göl sahilini geçecek, sac kavurma ve çayın da eşliğinde manzaranın tadını çıkaracaksınız. Buzluk Mağarası, size, şifalı olduğuna inanılan 'kudret buzları'nı sunacak. Keban Gölü'nün maviliğine ve koyların güzelliğine bir Akdeniz kentinin Kalesi'nden bakmıyorsunuz. Yaşı binlerle ölçülen Harput'tasınız. Ve Harput hala yaşıyor. Binlerce yıllık bir çınar gibi…