Son konular

Bizans'ta Dil ve Edebiyat Hakkında Bilgi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
51
Yaş
36
Coin
256,936
bizans edebiyatı - bizans dili - ortaçağ yunancası - bizans edebiyatının özellikleri - romanesk edebiyat

Bizans veya Ortaçağ Yunancası yaklaşık olarak 330-1453 arasında kullanıldı. Bu tarihler, Bizans imparatorluğunun yaşama süresini belirler. Dil açısından, bu dönemde, daha önce beliren eğilimlerin geliştiği görülür. Bu eğilimler XV. yüzyıldan sonra da bir süre devam edecektir.

İmparatorluğun dış siyasetindeki değişkenliğe rağmen, Yunanca konuşulan bölge hemen hemen değişmeden kaldı. Justinianus devrindeki (VI. yy.) yeniden helenleşme, Latin etkisini ancak sınırlayabildi; Latin etkisine, temaslar ve ülkeye yeni gelenlerin kısmi ve değişik süreli işgalleri sonucunda sırayla İslav (VI.-IX. yy.), Venedik (XI.-XV1. yy.). Frank (XIII.-XVI. yy.) etkileri eklendi.

Bu etkiler yalnız kelime hazinesinde değil morfolojide ve kelime yapımında kullanılan yöntemlerde de görülür. Fonetik, daha sonraki grekçenin pek değiştirmeden koruduğu bir biçim aldı: X. yy.da ü’nün i olmasıyla ünlüler dizgesi beş kısa tınıya indi; bir ünlüyle karşılayan i (hattâ bazen e), damaksıllaşarak yod (y) oldu. Morfolojide, günlük kullanım için, bükün örneksemeleri düzenli hale geldi; dativus ve mastar hali X. yy.da kullanılmaya başlandı, ortaçlar çok azaldı. Eşdillerin sınırlarını, hattâ bölgesini çizen lehçe eğilimleri, çeşitli tarihlerde ortaya çıktı ve Bizans halk koine’sinin. dil birliğini bozdu.

Aynı zamanda dilde aşırı özleştirmeciliğe, özellikle birliği pek az sağlanmış yazılı bir koine meydana getirerek klasik güzelliğe baş vurulması, dillerin çatışmasını artırdı. Bizans Yunancası, biçimler, söz dizimi ve kelime hazinesi bakımından çok farklı yapıları kapsar. Bunlar, sözlü dil (bazı kronikçiler ve aziz hayatı yazarları aracılığıyla bu yapının evrimi düzensiz olarak izlenir) ve az çok bilimsel özellikli yazı dilleridir. Bu sonuncular, resmi dairelerde, imparatorluk yazışmalarında, kilise kuruluşlarında, ilahiyatta ve büyük ölçüde de edebiyatta kullanılırdı.

330′dan 1453′e kadar, yunan edebiyatı, kendine özgü çizgiler ortaya koyan ve helenizmin tarihinde ayrı bir çağ meydana getiren bir devlet ve uygarlık çerçevesi içinde gelişti: Bizans imparatorluğu ve başkenti Konstantinopolis ile şüphesiz yunan, ama aynı zamanda da bir Hıristiyan ve doğu uygarlığı olan Bizans uygarlığı. Bu özellikler Bizans’ın meydana getirdiği edebi eserlerde kendini gösterir. Gerçekten, yunan geleneğiyle ilişki sürdürülmüştü. Eskilerin okunması eğitimin temellerinden biriydi ve edebiyat bundan esinlendi.

Bizans’ın düşünce yönünden içinde yaşadığı ve çöküşünden sonra da artakalan, yunan dünyasına ve Avrupa’ya geçen birinci mirası budur. İkincisi ise, çöküşünden önceki dört yüzyıl boyunca işlenen Hıristiyanlık düşüncesidir. Hıristiyanlık, Bizans’ta helenizmin bir ana çizgisi oldu: tıpkı helenizmin kendini Hıristiyanlıkla özdeş kılması gibi. Bu çifte geleneğin sonucu da, edebiyat için, bir yandan geleneksel anlatım biçimlerine saygı gösterilmesi ve dilin arılaştırılması, öte yandan da, edebi türlerde, kaynağını Bizans’tan alan edebiyat anlayışının etkisini duyan bir hiyerarşi ve değişmezliğin ortaya çıkmasıydı. Böyle olmakla birlikte, bazı yazarlarda, ilkelerin katılığına karşı çıkan çabalara da rastlanır: bazı eserlerde belirli bir içtenlik, hayal gücü ve duyarlık görüldüğü gibi, bu eserlerin günlük dile yakın bir ifadeyle yazılmış olması da dikkati çeker.

Birinci dönem (IV.-VI. yy.) helenizmden bizantinizme geçişi gösterir. Bu döneme haklı olarak «ön-Bizans» denir, çünkü edebiyatta, Hıristiyanlık ilhamının yanısıra, antik payenliğin son gösterilerini temsil eden bir payen düşünce hareketi de görülür. IV. yy.da büyük hatip ve ilâhiyatçı kilise büyükleriyle (Kappadokia’lılar ve İoannes Khrysostomos) büyük güç kazanan Hıristiyan edebiyatı, V. yy.da dini dogmayı anlatmaya ve savunmaya yöneldi: İskenderiyeli Kyrillos, Antakya’lı Nestorios taraftarlarına şiddetle karşı gelir; dini olaylar yazarlığını Sokrates, Sozomenos ve Theodoretos gibi bilginler temsil eder.

Hıristiyanlık, duygusal ve romanesk edebiyata Athenais Eudoksia ile girmeye başlar. Öte yandan, payen düşünceler, varlığını şiir türlerinde olduğu gibi IV. ve V. yy. felsefe ve söz sanatı okullarında da sürdürür. Syrianos, Proklos, Hypatia gibi yeni Eflatun’cular, İulianos Apostat’ın ortaya attığı yeni rönesansı sürdürür. Birçok çömez hatip Himerios, Themistios ve Libanios’un çevresinde toplandı. Tarih, Anaksagoras, Eunapios, Olympiodoros, Zosimos, Bizanslı Stephanos ile kroniğe ve övgücülüğe yöneldi. Epik şiir izmirli Quintus, Nonnos, Koluthos, Museion ile gelişti, lirik eser olarak yalnız kısa manzum hicviyeler meydana getirdi.

Roman, Akhilleus Tatios, Lampsakos’lu Khariton ve Longus ile parladı. Fakat, filozoflarda yeni dine karşı bir akım olarak kalan payenlik, diğer düşünce alanlarında Hıristiyanlıkla bağdaştı. Dine paralel bir akım yaratan payenlik, VI. yy.ın ortadan kaldıracağı eskiçağ düşüncesinin son parıltısı oldu.

İkinci dönemde (VI.-XI. yy.) Bizans düşüncesi kendine has özelliğiyle açığa çıkar; VI. yy.da parlaklık gösterir, VII. ve VIII. yy.da sabitleşir, sonra da IX. ve X. yy.da yeniden gelişir. Çok zengin olan dini edebiyat, üç biçime girer: Bizanslı Leontios ile doktrinci ve ilâhiyatçı, Moskhos ye İoannes Klimakhos ile öğretimli veya çileci, en ünlüsü Romanos olan ilâhi ve melodi yazarlarıyla nazımcı olur. Tarihte ise, din duygusu, dindışı tarihe bile damgasını vurmuştur.

Kilise tarihiyle imparatorluk tarihi aynı gelişmenin iki ayrı görünüşüdür: bu zamanın en ilginç tarihçisi Prokopios’tur. Kronih, Miletos’lu Esykhios ve özellikle de Malalas ile, daha halka yayılmış bir tür haline gelir. VII. yy.da, dini edebiyat, Ortodoksluğu, tek tanrıcılık ve ikonoklazm sapkınlığına karşı korumaya önem verir. Günah çıkarıcı Maksimos, devrinin en büyük ilâhiyatçısıdır, onu Sina’lı Anastas izler. Mistik akım, azizler üzerine yazılar (Neapolis’li Leontios) ve ilâhiler (Damaskos’lu Andreas) meydana getirdi. VIII. yy.da Nikephoros ve Studion’lu Theodoros tasvirciliği savundu.

Ortodoks ilahiyatı, mezhep ayrılığından önce, bütün ifadesini Damaskos’lu İoannes’te bulur. Kronikçiler (Georgios Pisides, Georgios Sygkellos) insanlık tarihini kutsal tarihe bağlar. Nazımda olduğu kadar (Kassia) nesirde de (Barlaam ile İoasaph’ın romanı) yaratmalar seyrekleşir. IX. yy. edebiyatın canlanmasıyla önem kazanır. Yaratma derin bilgiyle kaynaşır, Hıristiyanlıkla eskiçağ zevki birleşir. Bu devrin en büyük hümanisti Photios’tur. Kronikçiler (Theophanes, Georgios Hamartolos) tarihi felsefeye yönelir.

X. yy. büyük sentezlere ve derlemelere (Symeon Metaphrastes’in yazdığı Azizlerin Hayatı, Kephalas’ın Antoloji’si) elverişli bir ortamdır. Tarih, Symeon Magistros, Kameniatis, Leontios Diakon ve imparator Konstantinos VII Porphyrogennetos ile ahlâkçılığa yönelir; nazım, halk şarkılarının ve destanların doğusuna imkân verir. Dini törenlerden doğma tiyatro oyunlarından meydana gelen ve geleneği XV. yy.a kadar süren halk tiyatrosunun yanında dinden gelen bir tiyatro da doğar, bu devrin en ünlü eseri Acı Çeken İsa’dır.

Üçüncü dönem (XI.-XV. yy.) bir yeniden doğuş devresidir, amacı, XI. ve XII. yy.da edebi faaliyeti yeniden gruplandırmak, sonra XIII. yy.da, İznik prensliği zamanında, onları ayırmak ve en son XIII. yy.dan imparatorluğun yıkılmasına kadar da yeniden toplamaktır. Mezhep ayrılığının çıkması ile, doğu ve batı arasındaki bağ kesinlikle kopar.

İlahiyat, Hıristiyan ve akılcı Psellos ile felsefeye yönelir, yeni ilâhiyatçı Symeon mistiktir, Kekaumenos ise ahlâkçıdır. Bu üç eğilim sırasıyla İtalos, Niketas Stethabos ve Kataphigiotis, Theophylaktos ve Selânikli Eustathios ile sonraki yüzyılda da devam eder. Tarihçilikle Anna Komnenos gibi kral ailesinden kişiler uğraşır. Diğer tarihçiler, imparatorluğun felâketini önceden sezmişe benzer (Mikhael Khoniates ve Niketas Khoniates). Roman türünde eskiçağdan esinlenildi, Hıristiyanlık konularını işleyen veya doğu masallarından alınma eserler verildi.

XIII. yy.da, İznik prensliği zamanında, felsefeyi Nikephoros Blemmydes, Georgios Akropolites ve Theodoros II Laskaris temsil etti. Manzum kahramanlık romanları haçlı seferlerinin etkisindedir («Belthandros ile Khrysantza», «Kallimakos ile Khrysorroe»). İmparatorluğun başka bölgeleri, birtakım edebi hareketlere sahne olur: Trabzon ile Mistra kimi zaman rakip durumdadır, fakat Bizans’ın yıkılışından sonra ikisi de helenizme sığınak olur (1204).

Palaiologos’lar devrinde, yeniden kavuşulan başkentte edebiyatın son parıltıları görülür. Latinlere karşı tutumları ile, Pakhymeres ve Planudes’in adları yeni bir akıma karışır. İlahiyat millileşir, buna karşılık felsefe merakı batıda olduğu kadar doğuda da yayılır. XIV. yy.da bu iki akım Metokhİtes ve Meliteniotes tarafından sürdürülür. Esykhasmos buhranı onları daha çok açığa vurur; Gregorios Palamas, Kavasilas gibi mistiklerce savunulan bu doktrine, Demetrios Kydones karşı çıkar.

XV. yy. felsefe bakımından, Latinlere karşı gelmek (Gemistos Plethon) ve Latin düşüncesine yaklaşmak (Gennadios, Bessarion) arasında bocaladı. Devrin tarihi olayları imparator İoannes VI Kantakuzenos, Nikephoros Gregoros, Dukas ve Phrantzes tarafından anlatıldı. Mora’nın Yunan Kroniği, batının kuvvetli etkisini gösterir. Roman türünde de durum aynıdır (Libistros ile Rodamne’nin Romanı). Bizans imparatorluğu yıkılınca yunan edebiyatı geleneğini sürdürdü, bu edebiyat beş yüzyıl boyunca ulusun simgesi oldu, yeni bir yaratma tarzına yöneldi.

alıntı
 
Üst Alt