BÖBREK HÜCRELİ KANSERLER

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
57
Yaş
36
Coin
256,936
Böbrek kanserleri aslında nadir kanserlerdir. Tüm kanserlerin %3 kadarını oluştururlar.

Ülkemizdeki sıklığı yılda erkeklerde 6,3/100.000 yeni hasta ile 8. sırada iken kadınlarda

3,5/100.000 hasta ile 13. sırada yer almaktadır. Bu durumda Türkiye’de yılda 4.500

civarında yeni hasta beklenmektedir.

Böbrek kanserlerinin sıklığı giderek artmaktadır. Bunun başlıca nedeni hekime daha sık

başvurma ve teşhisteki gelişmeler ile erken evredeki 7 cm altındaki küçük tümörlerin daha

belirti vermeden tespit edilmesidir. İleri yaş hastalığıdır ve en sık 65 yaş civarında görülür.

Erken yakalandığı zaman küçük tümörlerde cerrahi ile tam şifa elde edilebilirken, hastaların

yaklaşık %35-40'ının ileri evrelerde olması nedeniyle palyatif tedavilere başvurulmaktadır.

İleri evrede genellikle akciğerlere ve kemiklere metastaz yaparlar ve bu aşamada tedavileri

biraz daha güçleşmektedir.

RİSK FAKTÖRLERİ

Bazı faktörler böbrek kanseri riskini artırmaktadır. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar ışığında

sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı, şişmanlık, uzun süreli ağrı kesici kullanımı, kistik

böbrek hastalığı ve birtakım genetik geçişli hastalıklar risk faktörleri olarak ortaya

konmuştur.

Böbrek kanserleri tek tip kanserler olmayıp böbrekte ilk ortaya çıktığı yere göre birtakım

farklılıklar arzederler. En sık görülen türü proksimal tübül epitel hücrelerinden köken alan

şeffaf hücreli tipidir ve yaklaşık %80 oranında görülürler. Genetik olaylar özellikle şeffaf

hücreli tipte önemli rol oynarlar. Hastalarda tümör baskılayıcı von Hippel Lindau (VHL)

geninin tespit edilmesi tedavisinde çığır açmıştır. Bu tür böbrek kanserli hastaların %90'ında

VHL geninde mutasyon tespit edilmiştir. Bu mutasyon sonunda tümör baskılayıcı VHL geni

susturulur, hipoksi ile indüklenen faktör (HIF) birikir ve böbrek tümörleri ortaya çıkar.

BELİRTİLER

Böbrek tümörleri genellikle büyük kitle haline gelmeden belirti vermezler. Eskiden böbrek

kanserleri için klasik üçlü olarak bilinen böğür ağrısı, idrarda kanama ve karında ele gelen

kitle karşımıza daha az sıklıkla çıkmaktadır. Hastaların büyük çoğunluğu başka nedenlerle

yapılan ultrasonografi veya tomografi gibi tetkikler sırasında tesadüfen tespit edilmekte ve

teşhis edilmektedirler. Diğer belirtiler daha nadir olmakla birlikte ateş, kilo kaybı, anemiye

bağlı halsizlik, veya yaygın hastalıkta hastalığın tutulduğu yere bağlı örneğin kemik

metastazlarında kemik ağrısı, akciğer metastazlarında öksürük gibi şikayetlerle gelebilirler.

Teşhis için en sık kontrastlı tomografi (BT) ve ultrasonografi kullanılmaktadır. Karın

bölgesinin manyetik rezonans (MR) ile görüntülemesi veya PET-BT diğer yöntemlerdir.

TEDAVİ

Erken evre kanserlerde kesin tedavi cerrahidir. Böbrek tümörü cerrahisinde çok ciddi

ilerlemeler kaydedilmiştir. Eskiden böbreğin açık ameliyatla tamamen alınması standart

tedavi iken artık günümüzde laparoskopi veya robotik cerrahi rutin olarak uygulanmaktadır.

Özellikle küçük boyutlu tümörlerde böbreğin tamamının alınması gerekmeyebilir. Böbrek

koruyucu cerrahi yapılan hastalarda sonuçlar radikal nefrektomi ile böbreğin total çıkarıldığı

hastalarla hemen hemen aynıdır. Çok büyük olmayan tümörlerde sadece kitlenin etrafında

temiz bir alan bırakarak çıkarılması durumunda böbreği korumak mümkündür. Metastatik

böbrek kanserlerinde de tümörlü böbreğin çıkarılması hastanın yaşamına ciddi katkı

sağlayabiliyor.

Son zamanlarda metastatik böbrek hücreli kanserlerin tedavisinde önemli ilerlemeler

yaşanmaktadır. İleri evre hastalıkta akıllı molekül ilaçlar (tirozin kinaz inhibitörleri) denen

ajanlar sayesinde uzun dönem yaşam süreleri sağlanması mümkün hale gelmiştir. Tirozin

kinaz inhibitörleri (sunitinib, pazopanib, sorafenib ve aksitinib) aynı zamanda tümör

damarlanmasını, yeni damar oluşumunu da bozuyor ve tümörün büyümesini ve daha çok

yayılmasını engellerler. Genellikle tümör boyutunda küçülme olmaksızın büyümesini

engelleyerek etkilerini gösteriyorlar. Bazı durumlarda çok sık olmamakla beraber tümörde

gerileme sağlanabilmektedir. Belli bir süre sonunda bu ilaçlara karşı bir direnç gelişmekte ve

artık etkisiz hale gelmektedirler. Bu durumda ikinci ve üçüncü basamakta mTOR inhibitörleri

devreye girer. Aksitinib adı verilen diğer bir tirozin kinaz inhibitörü ilaç da ülkemizde ikinci

basamak ve sonrasında onaylıdır.

Dünyada artık immünoonkoloji çağı yaşanmaktadır. Böbrek tümörleri de bundan nasibini

almıştır. Böbrek tümörlerinde anti-PD- 1 ajanlar immün sistem üzerinden etki ederler.

Avrupa ve Amerika'da artık ikinci basamak tedavide standart olarak kullanılmaktadırlar

(nivolumab, pembrolizumab). Bu ilaçların ülkemizde ruhsatları ve geri ödemesi henüz

olmadığından hastaların ulaşması kolay değildir.
 
Üst Alt