Üriner sistem taş hastalığı antik dönemlerden itibaren insanları etkilemektedir. En eski olarak Mısır’da, MÖ 4800 yıllarından kalma bir erkek iskeletinde mesane taşı bulunduğu arkeolojik çalışmalar sonucunda ortaya konulmuştur. Günümüzde, hayat boyu taş hastalığına yakalanma şansı %1-15 arasında değişmektedir. Ülkemiz taş hastalığı için endemik bir bölgedir. Özellikle Güney ve Güneydoğu bölgesinde taş hastalığı görülme sıklığı daha fazladır. Bu durumun, sıcak iklime bağlı sıvı kaybının fazla olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Taş hastalığı erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülmektedir. Taş hastalığı gelişiminde ailesel ve çevresel faktörlerin etkisi söz konusudur. Vücut ağırlığı fazla, sıvı tüketimi az olan kişilerde taş oluşma riski daha fazladır. Ayrıca taş hastalığı hiperparatirodizm, Gut hastalığı gibi sistemik hastalıklara da eşlik edebilmektedir. Böbrek ve idrar yollarında anatomik bozukluğu olan kişiler taş hastalığına daha yatkındırlar. Taş oluşumu için birçok kimyasal mekanizmalar tanımlanmıştır. En sık kalsiyum oksalat, kalsiyum fosfat, sistin, ürik asit ve enfeksiyon (magnezyum-amonyum-fosfat) taşları görülmektedir.
Taş hastalığında en sık belirti yan ağrısıdır. Ağrı, çoğu zaman çok şiddetli ve keskin tarzda olup renal kolik olarak adlandırılır. Bazen künt vasıfta ağrı da görülebilir. Ağrı kasık bölgesine, erkekte testise ve kadında vajinal bölgeye vurabilir. İdrarda kanama, yanma, sık idrar çıkma, ateş, bulantı ve kusma gibi şikayetler de eşlik edebilir. Bazen taşlar hiç belirti vermeden uzun süre sessizce kalabilirler. Tanıda öykü, fizik muayene, idrar ve kan tahlilleri ile birlikte direk röntgen, ultrasonografi ve kontrastsız bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Taş hastalığının tedavisinden sonra elde edilen taş örneklerinin analiz edilmesi, taş tipini tespit etmek için önemlidir. Taş tipi sistin, ürik asit veya enfeksiyon taşı olan, aile öyküsü olan, sık tekrarlayan ve çocuk hastalarda ileri metabolik değerlendirmeler yapılmalıdır.
Taş hastalığında tedavi taşın yerine, büyüklüğüne, taşın tipine, ağrı ve idrar yollarında tıkanıklık durumuna göre değişiklik göstermektedir. Böbrek taşlarının tedavisinde; küçük ve böbreğe zarar vermeyen taşlar tedavisiz izlenebilir. 2 cm’den küçük taşlar genellikle Vücut Dışı Şok Dalgaları ile Taş Kırma (ESWL) veya Retrograd intrarenal cerrahi (RIRC) yöntemleri ile tedavi edilebilir. Bu işlemleri birlikte veya birkaç seans uygulamak gerekebilir. 2 cm.’den büyük taşlar için Perkütan nefrolitotomi (PNL) ameliyatı daha başarılı sonuçlar vermektedir. Üreter taşlarının tedavisinde; ESWL ve rigid/fleksible üreteroskopi yöntemleri başarılı şekilde uygulanan tedavi yöntemleridir. Tıkanıklıkların tedavisi için geçici süreler ile DJ stent veya nefrostomi kateterleri uygulanabilmektedir.
Taş hastalığı tekrarlayabilen bir hastalıktır. Bu nedenle üroloji uzmanı tarafından düzenli olarak takip yapılmalıdır. Tekrarların önlenmesi için sıvı alımının arttırılması, uygun diyet ve egzersiz önemli yer tutmaktadır. Günlük sıvı saatlere yayarak alınmalıdır. Kişinin uyanık olduğu saatlerde, saatte bir bardak su içmesi önerilmektedir. Bu da günde yaklaşık 2-3 litreye denk gelmektedir. Limon ve portakal suyunun taş oluşumunu önleyebildiği bilinmektedir. Diyette; taşın tipine göre diyet farklılık göstermekle beraber süt ve süt ürünlerinin, yeşil renkli sebze ve meyvelerin, kakao içeren gıdaların, asitli içeceklerin, alkolün, çayın, çerezlerin ve tuzun fazla tüketilmemesi önerilmektedir.
Taş hastalığında en sık belirti yan ağrısıdır. Ağrı, çoğu zaman çok şiddetli ve keskin tarzda olup renal kolik olarak adlandırılır. Bazen künt vasıfta ağrı da görülebilir. Ağrı kasık bölgesine, erkekte testise ve kadında vajinal bölgeye vurabilir. İdrarda kanama, yanma, sık idrar çıkma, ateş, bulantı ve kusma gibi şikayetler de eşlik edebilir. Bazen taşlar hiç belirti vermeden uzun süre sessizce kalabilirler. Tanıda öykü, fizik muayene, idrar ve kan tahlilleri ile birlikte direk röntgen, ultrasonografi ve kontrastsız bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Taş hastalığının tedavisinden sonra elde edilen taş örneklerinin analiz edilmesi, taş tipini tespit etmek için önemlidir. Taş tipi sistin, ürik asit veya enfeksiyon taşı olan, aile öyküsü olan, sık tekrarlayan ve çocuk hastalarda ileri metabolik değerlendirmeler yapılmalıdır.
Taş hastalığında tedavi taşın yerine, büyüklüğüne, taşın tipine, ağrı ve idrar yollarında tıkanıklık durumuna göre değişiklik göstermektedir. Böbrek taşlarının tedavisinde; küçük ve böbreğe zarar vermeyen taşlar tedavisiz izlenebilir. 2 cm’den küçük taşlar genellikle Vücut Dışı Şok Dalgaları ile Taş Kırma (ESWL) veya Retrograd intrarenal cerrahi (RIRC) yöntemleri ile tedavi edilebilir. Bu işlemleri birlikte veya birkaç seans uygulamak gerekebilir. 2 cm.’den büyük taşlar için Perkütan nefrolitotomi (PNL) ameliyatı daha başarılı sonuçlar vermektedir. Üreter taşlarının tedavisinde; ESWL ve rigid/fleksible üreteroskopi yöntemleri başarılı şekilde uygulanan tedavi yöntemleridir. Tıkanıklıkların tedavisi için geçici süreler ile DJ stent veya nefrostomi kateterleri uygulanabilmektedir.
Taş hastalığı tekrarlayabilen bir hastalıktır. Bu nedenle üroloji uzmanı tarafından düzenli olarak takip yapılmalıdır. Tekrarların önlenmesi için sıvı alımının arttırılması, uygun diyet ve egzersiz önemli yer tutmaktadır. Günlük sıvı saatlere yayarak alınmalıdır. Kişinin uyanık olduğu saatlerde, saatte bir bardak su içmesi önerilmektedir. Bu da günde yaklaşık 2-3 litreye denk gelmektedir. Limon ve portakal suyunun taş oluşumunu önleyebildiği bilinmektedir. Diyette; taşın tipine göre diyet farklılık göstermekle beraber süt ve süt ürünlerinin, yeşil renkli sebze ve meyvelerin, kakao içeren gıdaların, asitli içeceklerin, alkolün, çayın, çerezlerin ve tuzun fazla tüketilmemesi önerilmektedir.