Stresin Nedenleri
Stres Selye'nin (1974) ifadesiyle vücudumuzun herhangi bir "taleb"e karşı verdiği genel bir cevaptır. Bu yaklaşım içinde, oluşabilecek "talepler' strese neden olan olaylar olarak düşünülecek olursa, iki türde olaydan bahsedilebilir. Birinci tipteki olaylar yüksek beyin fonksiyonlarını pas geçip direkt olarak stres reaksiyonunun oluşmasına neden olabilirler. Amfetamin, kafein ve nikotin gibi maddeler herhangi bir algı gerektirmeden otomatik reaksiyon oluştururlar ki, bu tür uyaranlar stresin biyojen nedenleri olarak adlandırılmaktadır (Everly, 1989). Öte yandan psikososyal nedenler gerçekten olmuş veya hiç gerçekleşmemiş olaylardır. Bu tipteki olaylar dolaylı yönden stres reaksiyonuna neden olmaktadırlar. Çünkü olayın kendisi değil nasıl algılandığı reaksiyonun asıl sebebidir. Tanımadığınız bir insanın ölümüne şahit olmak üzücü fakat geçici bir durum olabilirken, aynı ölümün sizin yüzünüzden olduğu düşüncesi, üzüntünün çok daha uzun süreli olmasını sağlayabilir. Verilen iki durumda da aynı vaka söz konusu iken, ikinci durumu muhakeme ediliş tarzı verilen reaksiyonun daha yoğun ve krorıik olmasını getirebilir. Stresle mücadele konusunda işte bu hayat olayları ve bunlara bakış tarzı ön plana çıkmaktadır.
Stres ReaksiyonlarıSelye (1974), Genel Adaptasyon Sendromu olarak tanımladığı strese karşı reaksiyon verme sürecini "Alarm" durumu ile başlatmaktadır. Bu aşamada herhangi bir olayın meydana gelmesiyle homeostatik düzen bozulmaktadır. Bu düzensizliğe henüz hazır olunmadığından, bünye kısa bir süre alarm durumuna geçer ve tekrar denge durumuna gelebilmek için işlemler başlatır. İkinci aşama "Direnç" olarak adlandırılmıştır. İşleme giren savunma mekanizmaları meydana gelen olaya karşı koyabilmek için enerji ve güç sağlarlar. Bu destek sayesinde en basit anlamda kendimizi korumamıza yarayan "savaş ya da kaç" reaksiyonu için zemin hazırlanmış olur.Üretilen herhangi bir davranış sonrası olay hala dengeyi tehdit edici özelliğini gösteriyorsa üretilen davranış tekrarlanır veya değiştirilir. Ancak tüm çabalar sonucu tehdit ortadan kalkmıyorsa bünye üçüncü aşama olan "Tükenme" durumuna geçebilir, zira yeni bir davranış için gerekli enerji rezervleri sonsuz değildir. Selye bünyenin söz edilen standart reaksiyonundan bahsederken Lazarus (1991 ) reaksiyonun verilip verilmeyeceğini, verilecekse ne çeşit olacağının belirlendiği iki aşamalı bir psikolojik süreci vurgulamaktadır. Birinci aşamada olayla karşılaşan kişi bunun amaçları ile ne kadar ilgili olduğunu değerlendirir. Olayla amaçlar arasında bir ilgi bulunmuyorsa bir reaksiyon verme gereği ortadan kalkar. Ancak olay amaçlarla ilgili ise olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğu değerlendirilir. Olumlu bir olayda yani amaca ulaşmayı kolaylaştırdığı algılanan olayda olumlu duygular ortaya çıkar. Olumsuz değerlendirilen durumda ise ikinci aşamadaki değerlendirme sağlığın korunması veya kaybedilmesi açısından önem taşır. Olumsuz olaya karşı direnme veya yok etme gücü olduğunu, bunu yapabilecek potansiyeli olduğu değerlendirmesini yapan bir kişi, meydana gelen olumsuz olay sonunda olumsuz duygular hissetmeyebilir. Birinci bölümde açıklanan araştırmada ambulans personelinin fazla stres hissetmediklerini belirtmesi bu faktöre bağlı olarak açıklanabilir. Karşılaşacağı stresli durumları bilen, bunlarla karşılaşsa bile üstesinden gelebilmek için gerekli eğitimle donanmış ve eğitimini beceriye dönüştürebilmiş bir kimse artık stresli durumla mücadele edebilme cesaretini ve gayretini gösterir.
Kişilik Yapısı ve Stres İlişkisi
Olaylara bakış açısının geçmişte benzer olaylarda yaşanan tecrübeler sonunda kemikleştiği ve kişiliğin bir parçası olduğu düşünülebilir. Belli bir tarzda gelişen bazı kişilik yapılarının çoğu zaman kişiyi stresin olumsuz etkilerine yatkınlaştırabileceği bildirilmektedir. Bunlar arasından mükemmeliyetçi kişilik ve öğrenilmiş karamsarlık tipik örneklerdir. Kendisi hakkında devamlı mükemmel beceri ve sonuçlar bekleyen bir insan (mükemmelliyetçilik), yaşayacağı hayal kırıklıkları nedeniyle olumsuz reaksiyonlar gösterebilir veya meydana gelen olumsuz olaylar kişinin hep kendinden kaynaklanan sebeplere atfedilir ve olayların devamlı bu şekilde süreceğine inancı (öğrenilmiş karamsarlık) depresyon yaratabilir. Diğer taraftan Kobasa (1979) tanımladığı mücadeleci kişilik yapısındaki stresle başa çıkmada etkili olabilen üç olumlu özellikten bahsetmektedir. Bu özelliklerden ilki olayları bir tehdit olarak değil kendini geliştirebilme fırsatı olarak görebilmektir. İnsanın sahip olduğu değerleri hayat boyu geliştirebilme potansiyeli vardır. Bu potansiyelin varlığına inanan insanlar yeni ve tehditkar durumları kaçma veya hostil davranışlar göstererek atlatmak yerine bu olayları mücadele gücü nispetinde yaşamayı ve bir daha aynı olayla karşılaşıldığında daha tecrübeli olmayı yeğleyebilirler. İkinci özellik meşgul olunan işin bir anlam ifade etmesidir. İşin bir anlam ifade edebilmesi için daha önceden yapılmış olan planlar içinde yer alması gerekir. Dolayısıyla bu özelliğe sahip olan insan planları dahilinde ilerlemekte ve anlamlı bir iş üzerinde çaba sarf eden ve bu onlarda olumlu hisler uyandırır. Üçüncü özellik ise içinde bulunulan şartların kontrol edilebileceğine ait inançtır. Bu özellik birinci bölümde açıklanan araştırmada da desteklendiği gibi stresle mücadelede oldukça önemli rol oynamaktadır. Stres veren durum mücadele edilmedikçe hayatı kısıtlayan bir faktör olabilir. Kısıtlılıklar amaçlara gem vurduğundan olumsuz duygular uyandırır. Halbuki kişinin yaşadığı çevreye etki edebileceğini hissetmesi olumlu bir duygudur.
Stresle Mücadele
Stresle etkin mücadele direkt olarak stres kaynağının tanımının doğru yapılmasına ve doğru reaksiyonun verilmesine bağlıdır. Birinci bölümde kontrol algısının, hissedilen stres seviyesi ile ilişkili olduğundan bahsedilmişti. Bu yüzden psikososyal stres kaynaklarını kontrol edilebilirlikleri açısından da inceleyerek daha etkin mücadele yapabilmek mümkün olabilir
1. Kontrol edilemeyen psikososyal kaynaklar
Bu kategoriye verilebilecek en tipik örnek trafikte yaşanan sıkıntılardır. Kimi insan kendisini tehlikeli bir şekilde sollayan bir aracı araç sahibine bir ders vermek amacı ile takip edip tehlikeli bir şekilde sollar. Bu tür bir ders verme amacı ile trafik kuralları dışında yapılan hatalı sollamalar diğer araç sahibini kızdırmaktan başka bir işe yaramadığı gibi hatalı sollamaların sayısını arttırmaktadır. Ancak ders verme girişiminde olan kişi durumu kendisinin kontrol edebileceği ve değiştirebileceği bir durum olarak gördüğünden yanlış bir tanım yapmakta ve yanlış bir müdahalede bulunmaktadır. Trafik içerisinde sizin hakkınızın yenmemesini, hayatınızın başkaları tarafından tehlikeye atılmamasını sağlayacak durum herkesin kurallara uyması ile mümkündür. Bu olaylarda insanın kontrol edebileceği şeyler kendi uyumu ile kısıtlıdır, başkalarının trafik kurallarına uymadığını görerek aynı uyumsuzluklarla müdahale etmek daha fazla uyum getirmez. O halde bu durumda şöyle bir soru akla gelir: Başkalarının bana yaptığı haksızlıkların neden olduğu öfke kaygı gibi olumsuz duygularla bütün günümün rezil olmasına izin mi vermem gerekir? Buradaki kilit nokta, olaylar müdahalelerle olumlu yönde değiştirilemiyorsa, olumsuz duygularla baş etmenin yolunun öğrenilebileceğidir. Yani başkalarının bize haksızlık etmesi gibi bir stres kaynağını o anda belki engelleyemeyiz ama duygularımıza olan hakimiyetimizle günün rezil olmasını değiştirebiliriz. Bu konu duygularla baş etme olarak aşağıda incelenecektir
2. Kontrol edilebilen psikososyal kaynaklar
Yukarıda bahsedilen trafikte seyreden diğer araçların kurallara uymaması gibi bir stres kaynağına o anda müdahale etmek kontrolümüzün dışındadır, bununla beraber bazı stres kaynaklarına direki olarak müdahale edebilir ve stres kaynağı olmaktan çıkarabiliriz. Bu duruma tipik bir örnek olarak alınan fazla sorumluluklardan dolayı aşırı çalışmak zorunda kalmayı verebiliriz. Bazı insanlar sorumlulukların kendilerine aşırı derecede yüklenmesini istemezler ama bir otorite figürü kendilerine yeniden bir iş verince "hayır' da diyemezler. Strese sebep olan otorite figürleri ile ilişki tarzı sosyal beceri kazanımları ile daha az stres verici hale getirilebilir. Girişkenlik ve sosyal beceri eğitimleri ileride detaylı bir şekilde incelenecektir. Psikososyal stres kaynakları ile aslında stres vermeyebilecek bir olayın yanlış algılanması sonucunda da karşılaşılmaktadır. Bu durumda kaynağın kendisi değil algılanış tarzı strese neden olmaktadır. Bu tür durumlardaki stresle mücadele için durumu çeşitli yönleriyle muhakeme edebilmenin öğrenilmesi iyi bir yol olabilmekledir.
Olumsuz Duygularla Mücadele
Duygularımız hayatımızın renkleridir. Olumsuz duygularımız uzun süreli ve çok yoğun olmadıkları sürece hayatımıza anlam katarlar. Bununla beraber yaşanan anlık ve çok yoğun olumsuz duygular davranışlarımızı yönlendirdiği zaman, olumsuz duygunun daha uzun sürelerde devam etmesini sağlar. Yoğun yaşanan duygularda genellikle görülen tipik bir özellik vücudun uyarılma seviyesinin artışıdır. Uyarılmışlığın çok yüksek olduğu ve yapılması gereken işin komplike olduğu durumlarda performansın düştüğü bilinmektedir. Yaşanan durumun uyarılmışlık seviyesini arttırması sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile ilgilidir ve bu sistemin temel görevi, durumla başa çıkılabilmek için yeterli gücü sağlamaktır. Uyarılmışlık seviyesi kızgınlık ve öfke gibi duygularda ne kadar yüksekte ise, insan o anda ürettiği gücü boşaltma ihtiyacı hissedebilir. Bu gücü kavga etmek, karşıdakini sindirmek gibi davranışlara dönüştürme muhtemeldir. Bununla beraber bu tür davranışlar da durumdaki olumsuz duyguların yatışmasını getiremezler. Dolayısıyla uyarılma seviyesini çok yukarılara taşıyan olaylarda soğuk kanlılığın korunması ve kendimizi koruyacak kararların bu anda alınarak davranışlarımıza aktarılması oldukça yararlı olabilir. Bu manevra bir nevi semptom tedavisi olarak düşünülebilir. Yani eğer bir hastalık varsa en etkin mücadele hastalığın kaynağının ortadan kaldırılması olabilir. Bununla beraber kaynağa ulaşamadığımız veya etkileyemediğimiz durumlarda, hastalıkla ortaya çıkan semptomları hedef alan bir tedavi uygulamak mantık kazanır. Stresle mücadele de kaynağın üzerinde çalışmıyorsak kaynağın neden olduğu semptomlar (burada aşırı uyarılmışlık) seçilerek müdahale yapılabilir. O halde burada önem kazanan soru uyarılmışlık seviyesine nasıl müdahalede bulunulacağıdır.
Stres Selye'nin (1974) ifadesiyle vücudumuzun herhangi bir "taleb"e karşı verdiği genel bir cevaptır. Bu yaklaşım içinde, oluşabilecek "talepler' strese neden olan olaylar olarak düşünülecek olursa, iki türde olaydan bahsedilebilir. Birinci tipteki olaylar yüksek beyin fonksiyonlarını pas geçip direkt olarak stres reaksiyonunun oluşmasına neden olabilirler. Amfetamin, kafein ve nikotin gibi maddeler herhangi bir algı gerektirmeden otomatik reaksiyon oluştururlar ki, bu tür uyaranlar stresin biyojen nedenleri olarak adlandırılmaktadır (Everly, 1989). Öte yandan psikososyal nedenler gerçekten olmuş veya hiç gerçekleşmemiş olaylardır. Bu tipteki olaylar dolaylı yönden stres reaksiyonuna neden olmaktadırlar. Çünkü olayın kendisi değil nasıl algılandığı reaksiyonun asıl sebebidir. Tanımadığınız bir insanın ölümüne şahit olmak üzücü fakat geçici bir durum olabilirken, aynı ölümün sizin yüzünüzden olduğu düşüncesi, üzüntünün çok daha uzun süreli olmasını sağlayabilir. Verilen iki durumda da aynı vaka söz konusu iken, ikinci durumu muhakeme ediliş tarzı verilen reaksiyonun daha yoğun ve krorıik olmasını getirebilir. Stresle mücadele konusunda işte bu hayat olayları ve bunlara bakış tarzı ön plana çıkmaktadır.
Stres ReaksiyonlarıSelye (1974), Genel Adaptasyon Sendromu olarak tanımladığı strese karşı reaksiyon verme sürecini "Alarm" durumu ile başlatmaktadır. Bu aşamada herhangi bir olayın meydana gelmesiyle homeostatik düzen bozulmaktadır. Bu düzensizliğe henüz hazır olunmadığından, bünye kısa bir süre alarm durumuna geçer ve tekrar denge durumuna gelebilmek için işlemler başlatır. İkinci aşama "Direnç" olarak adlandırılmıştır. İşleme giren savunma mekanizmaları meydana gelen olaya karşı koyabilmek için enerji ve güç sağlarlar. Bu destek sayesinde en basit anlamda kendimizi korumamıza yarayan "savaş ya da kaç" reaksiyonu için zemin hazırlanmış olur.Üretilen herhangi bir davranış sonrası olay hala dengeyi tehdit edici özelliğini gösteriyorsa üretilen davranış tekrarlanır veya değiştirilir. Ancak tüm çabalar sonucu tehdit ortadan kalkmıyorsa bünye üçüncü aşama olan "Tükenme" durumuna geçebilir, zira yeni bir davranış için gerekli enerji rezervleri sonsuz değildir. Selye bünyenin söz edilen standart reaksiyonundan bahsederken Lazarus (1991 ) reaksiyonun verilip verilmeyeceğini, verilecekse ne çeşit olacağının belirlendiği iki aşamalı bir psikolojik süreci vurgulamaktadır. Birinci aşamada olayla karşılaşan kişi bunun amaçları ile ne kadar ilgili olduğunu değerlendirir. Olayla amaçlar arasında bir ilgi bulunmuyorsa bir reaksiyon verme gereği ortadan kalkar. Ancak olay amaçlarla ilgili ise olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğu değerlendirilir. Olumlu bir olayda yani amaca ulaşmayı kolaylaştırdığı algılanan olayda olumlu duygular ortaya çıkar. Olumsuz değerlendirilen durumda ise ikinci aşamadaki değerlendirme sağlığın korunması veya kaybedilmesi açısından önem taşır. Olumsuz olaya karşı direnme veya yok etme gücü olduğunu, bunu yapabilecek potansiyeli olduğu değerlendirmesini yapan bir kişi, meydana gelen olumsuz olay sonunda olumsuz duygular hissetmeyebilir. Birinci bölümde açıklanan araştırmada ambulans personelinin fazla stres hissetmediklerini belirtmesi bu faktöre bağlı olarak açıklanabilir. Karşılaşacağı stresli durumları bilen, bunlarla karşılaşsa bile üstesinden gelebilmek için gerekli eğitimle donanmış ve eğitimini beceriye dönüştürebilmiş bir kimse artık stresli durumla mücadele edebilme cesaretini ve gayretini gösterir.
Kişilik Yapısı ve Stres İlişkisi
Olaylara bakış açısının geçmişte benzer olaylarda yaşanan tecrübeler sonunda kemikleştiği ve kişiliğin bir parçası olduğu düşünülebilir. Belli bir tarzda gelişen bazı kişilik yapılarının çoğu zaman kişiyi stresin olumsuz etkilerine yatkınlaştırabileceği bildirilmektedir. Bunlar arasından mükemmeliyetçi kişilik ve öğrenilmiş karamsarlık tipik örneklerdir. Kendisi hakkında devamlı mükemmel beceri ve sonuçlar bekleyen bir insan (mükemmelliyetçilik), yaşayacağı hayal kırıklıkları nedeniyle olumsuz reaksiyonlar gösterebilir veya meydana gelen olumsuz olaylar kişinin hep kendinden kaynaklanan sebeplere atfedilir ve olayların devamlı bu şekilde süreceğine inancı (öğrenilmiş karamsarlık) depresyon yaratabilir. Diğer taraftan Kobasa (1979) tanımladığı mücadeleci kişilik yapısındaki stresle başa çıkmada etkili olabilen üç olumlu özellikten bahsetmektedir. Bu özelliklerden ilki olayları bir tehdit olarak değil kendini geliştirebilme fırsatı olarak görebilmektir. İnsanın sahip olduğu değerleri hayat boyu geliştirebilme potansiyeli vardır. Bu potansiyelin varlığına inanan insanlar yeni ve tehditkar durumları kaçma veya hostil davranışlar göstererek atlatmak yerine bu olayları mücadele gücü nispetinde yaşamayı ve bir daha aynı olayla karşılaşıldığında daha tecrübeli olmayı yeğleyebilirler. İkinci özellik meşgul olunan işin bir anlam ifade etmesidir. İşin bir anlam ifade edebilmesi için daha önceden yapılmış olan planlar içinde yer alması gerekir. Dolayısıyla bu özelliğe sahip olan insan planları dahilinde ilerlemekte ve anlamlı bir iş üzerinde çaba sarf eden ve bu onlarda olumlu hisler uyandırır. Üçüncü özellik ise içinde bulunulan şartların kontrol edilebileceğine ait inançtır. Bu özellik birinci bölümde açıklanan araştırmada da desteklendiği gibi stresle mücadelede oldukça önemli rol oynamaktadır. Stres veren durum mücadele edilmedikçe hayatı kısıtlayan bir faktör olabilir. Kısıtlılıklar amaçlara gem vurduğundan olumsuz duygular uyandırır. Halbuki kişinin yaşadığı çevreye etki edebileceğini hissetmesi olumlu bir duygudur.
Stresle Mücadele
Stresle etkin mücadele direkt olarak stres kaynağının tanımının doğru yapılmasına ve doğru reaksiyonun verilmesine bağlıdır. Birinci bölümde kontrol algısının, hissedilen stres seviyesi ile ilişkili olduğundan bahsedilmişti. Bu yüzden psikososyal stres kaynaklarını kontrol edilebilirlikleri açısından da inceleyerek daha etkin mücadele yapabilmek mümkün olabilir
1. Kontrol edilemeyen psikososyal kaynaklar
Bu kategoriye verilebilecek en tipik örnek trafikte yaşanan sıkıntılardır. Kimi insan kendisini tehlikeli bir şekilde sollayan bir aracı araç sahibine bir ders vermek amacı ile takip edip tehlikeli bir şekilde sollar. Bu tür bir ders verme amacı ile trafik kuralları dışında yapılan hatalı sollamalar diğer araç sahibini kızdırmaktan başka bir işe yaramadığı gibi hatalı sollamaların sayısını arttırmaktadır. Ancak ders verme girişiminde olan kişi durumu kendisinin kontrol edebileceği ve değiştirebileceği bir durum olarak gördüğünden yanlış bir tanım yapmakta ve yanlış bir müdahalede bulunmaktadır. Trafik içerisinde sizin hakkınızın yenmemesini, hayatınızın başkaları tarafından tehlikeye atılmamasını sağlayacak durum herkesin kurallara uyması ile mümkündür. Bu olaylarda insanın kontrol edebileceği şeyler kendi uyumu ile kısıtlıdır, başkalarının trafik kurallarına uymadığını görerek aynı uyumsuzluklarla müdahale etmek daha fazla uyum getirmez. O halde bu durumda şöyle bir soru akla gelir: Başkalarının bana yaptığı haksızlıkların neden olduğu öfke kaygı gibi olumsuz duygularla bütün günümün rezil olmasına izin mi vermem gerekir? Buradaki kilit nokta, olaylar müdahalelerle olumlu yönde değiştirilemiyorsa, olumsuz duygularla baş etmenin yolunun öğrenilebileceğidir. Yani başkalarının bize haksızlık etmesi gibi bir stres kaynağını o anda belki engelleyemeyiz ama duygularımıza olan hakimiyetimizle günün rezil olmasını değiştirebiliriz. Bu konu duygularla baş etme olarak aşağıda incelenecektir
2. Kontrol edilebilen psikososyal kaynaklar
Yukarıda bahsedilen trafikte seyreden diğer araçların kurallara uymaması gibi bir stres kaynağına o anda müdahale etmek kontrolümüzün dışındadır, bununla beraber bazı stres kaynaklarına direki olarak müdahale edebilir ve stres kaynağı olmaktan çıkarabiliriz. Bu duruma tipik bir örnek olarak alınan fazla sorumluluklardan dolayı aşırı çalışmak zorunda kalmayı verebiliriz. Bazı insanlar sorumlulukların kendilerine aşırı derecede yüklenmesini istemezler ama bir otorite figürü kendilerine yeniden bir iş verince "hayır' da diyemezler. Strese sebep olan otorite figürleri ile ilişki tarzı sosyal beceri kazanımları ile daha az stres verici hale getirilebilir. Girişkenlik ve sosyal beceri eğitimleri ileride detaylı bir şekilde incelenecektir. Psikososyal stres kaynakları ile aslında stres vermeyebilecek bir olayın yanlış algılanması sonucunda da karşılaşılmaktadır. Bu durumda kaynağın kendisi değil algılanış tarzı strese neden olmaktadır. Bu tür durumlardaki stresle mücadele için durumu çeşitli yönleriyle muhakeme edebilmenin öğrenilmesi iyi bir yol olabilmekledir.
Olumsuz Duygularla Mücadele
Duygularımız hayatımızın renkleridir. Olumsuz duygularımız uzun süreli ve çok yoğun olmadıkları sürece hayatımıza anlam katarlar. Bununla beraber yaşanan anlık ve çok yoğun olumsuz duygular davranışlarımızı yönlendirdiği zaman, olumsuz duygunun daha uzun sürelerde devam etmesini sağlar. Yoğun yaşanan duygularda genellikle görülen tipik bir özellik vücudun uyarılma seviyesinin artışıdır. Uyarılmışlığın çok yüksek olduğu ve yapılması gereken işin komplike olduğu durumlarda performansın düştüğü bilinmektedir. Yaşanan durumun uyarılmışlık seviyesini arttırması sempatik sinir sisteminin aktivasyonu ile ilgilidir ve bu sistemin temel görevi, durumla başa çıkılabilmek için yeterli gücü sağlamaktır. Uyarılmışlık seviyesi kızgınlık ve öfke gibi duygularda ne kadar yüksekte ise, insan o anda ürettiği gücü boşaltma ihtiyacı hissedebilir. Bu gücü kavga etmek, karşıdakini sindirmek gibi davranışlara dönüştürme muhtemeldir. Bununla beraber bu tür davranışlar da durumdaki olumsuz duyguların yatışmasını getiremezler. Dolayısıyla uyarılma seviyesini çok yukarılara taşıyan olaylarda soğuk kanlılığın korunması ve kendimizi koruyacak kararların bu anda alınarak davranışlarımıza aktarılması oldukça yararlı olabilir. Bu manevra bir nevi semptom tedavisi olarak düşünülebilir. Yani eğer bir hastalık varsa en etkin mücadele hastalığın kaynağının ortadan kaldırılması olabilir. Bununla beraber kaynağa ulaşamadığımız veya etkileyemediğimiz durumlarda, hastalıkla ortaya çıkan semptomları hedef alan bir tedavi uygulamak mantık kazanır. Stresle mücadele de kaynağın üzerinde çalışmıyorsak kaynağın neden olduğu semptomlar (burada aşırı uyarılmışlık) seçilerek müdahale yapılabilir. O halde burada önem kazanan soru uyarılmışlık seviyesine nasıl müdahalede bulunulacağıdır.