Cahit Sıtkı Tarancı, Hayatı ve yapıtları

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
57
Yaş
36
Coin
256,936
Cahit Sıtkı Tarancı

Cahit Sıtkı Tarancı 4 Ekim 1910'da Diyarbakır'ın Camii kebir mahallesinde doğdu. Asıl adı "Hüseyin Cahit" -tir. "Nümune-i Terakki-i Hamidi Mektebi-i İptidaisinde başladığı İlk öğrenimini "Mektebi-i Sultani’ nin iptidai kısmında tamamladı. İlk okuldan sonra İstanbul'a gelerek, Orta öğrenimine Kadıköye'de Saint Joseph Lisesi'nde ve Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Ziya Osman Saba ile dostluğu bu yıllarda sıra arkadaşlığı olarak başlamıştır. Liseden sonra mülkiye mektebine gitti ancak başarılı olamadı. Yüksek ticaret okuluna yazıldı, bu arada cumhuriyet gazetesinde hikayeleri çıkmaya başlamıştı. Buradaki öğrenimini tamamlamadan kazandığı parayla Paris’te öğrenim görmeye gitti. İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü. Askerliğini yaptıktan sonra Anadolu Ajansı ve Çalışma Bakanlığı'nda çevirmen olarak çalıştı. 1953 Aralık ayında ağır bir hastalığa yakalandı. Türkiye'de tedavisi sonuç vermeyince Viyana'ya götürüldü. 13 Ekim 1956'da, 46 yaşında, zatülcenp hastalığından, orada hastanede öldü. Cenazesi 26 ekim tarihinde Ankara'da toprağa verildi. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Şiirde ses, anlam ve biçim bütünlüğü arar. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, ama hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık,kaçış, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. "Sanat için sanat" ilkesine bağlı kalmıştır. Batıya yönelen şiirimizde öncelikli bir yeri vardır, şiirinde divan etkisi yoktur, daha çok halk şiirinden yararlandığı söylenilebilir (Karacaoğlan’a yaklaşan deyişleriyle). İlk şiirlerinde fransız ozanların etkileri görülür.


Tüm Bunlara bir açılım kazandırmak umuduyla Orhan Veli hareketine katılır ancak aradığını bulamadığı için sonra vazgeçer.


Düzyazıya ise pek eğilmemiştir, hikayelerinin toplandığı belli bir kitabı da yoktur. Ancak ziya Osman Saba’ya yazdığı mektuplar 'Ziya'ya Mektuplar' adı altında kitaplaştırılmıştır.
Yazın Yaşamı


Yazmaya okul yıllarında başladığını söyleyen Tarancı, şöyle demektedir: "Edebiyata karşı duyduğum heves Fransız Mektebine kadar gider. Annemden uzakta bulunmam, mektepteki yabancı ve kasvetli hava zaten mariz olan ruhumu büsbütün karartmıştı. Annem yazdığı uzun mektuplarda bu karanlıkları biraz da sınıfta okuduğumuz edebî parçalardan ilham alarak, parlak kelimeler, göz kamaştırıcı teşbihler ve süslü cümlelerle anlatmaya çalışıyordum".


Tarancı, ilk şiirinin, "yirmi kadar manzumesini götürdüğü ve tek bir manzumeyi seçen" Halit Fahri (Ozansoy) tarafından Servet-i Fünun dergisinde yayımlandığını belirtmekte ve "imzamı gördüğüm gün yirmi dört senelik hayatımda bir işini bir daha bilemeyeceğim bir esvinç içinde idim" demektedir. Muhit dergisinde de şiirler yayımlayan (1930) Tarancı, sonraki yıllarda Varlık, İstanbul, Doğuş, Yaratış gibi dergilerde yazı hayatını sürdürmüştür.


Takma adlarla ve imzasıyla ara sıra öykü de yazan, ama bunları şair kimliğine yakıştıramayan Tarancı, yaşamının sonuna kadar eksilmez bir aşkla şiire bağlı kalmıştır.


Tarancı, "Otuz Beş Yaş" adlı şiiriyle C.H.P. Yarışması'nda birincilik kazanmıştır (1946).



Yapıtları
Şiir:

Ömrümde Sükut (1933), Otuz Beş Yaş (1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957).

Düzyazı:

Ziya'ya Mektuplar (1957 - Z.O. Saba'ya yazdığı mektuplar). Şairin gazetelerde kalmış 22 öyküsünü Selahattin Öner'i toplamıştır: C.S. Tarancı'nın Hikâyeciliği ve Hikâyeleri (1976)
 

Similar threads

Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Necm suresi ilk beş ayet üzerinde olacak. Bu ayetler örnek gösterip, Kur’an’ın diğer ayetlerine gözlerini yumarak görmezden gelenler, atalarının rivayet batıl inançlarına delil yaratabilmek adına, bakın ne diyorlar...
Cevaplar
1
Görüntüleme
11
Üst Alt