Pedagog Adem Güneş
Cezasız çocuk terbiyesi olur mu?
Katıldığım bir konferansta bir anne yanımdaki kalabalığın dağılmasını bekledikten sonra, biraz da mahcup bir eda ile yanıma yaklaştı.
Kırk yaşlarına yakın annenin gözleri doluydu. Titrek bir sesle, “Bana lütfen yardım edin. Çocuklarıma karşı çok sert davranıyorum, çocuklarım yanlış yaptığında çok çabuk öfkeleniyor ve hemen şiddete başvuruyorum. Ama artık kullandığım şiddet öyle bir hal aldı ki, ne çocuklar “dayak”tan korkuyor, ne de ben kullandığım şiddetin önüne geçebiliyorum.
Çok zaman sinirlerime hakim olamıyor, vurduğum tokatların tesiri ile, burunlarının, ağızlarının kanadığını görüyorum. Çocukları yatırdıktan sonra ancak kendime gelebiliyorum, o zaman da vicdan azabından kıvranıyorum…
onlar uyuduktan sonra o masum yüzlerine bakıyor, elbiselerini kokluyor, oyuncaklarını döşüme basıp ağlıyorum. Ama ertesi gün, içimdeki canavar tekrar uyanıyor, ne kadar şiddet uygulamayacağım diye dirensem de bir yerde kontrolümü yine kaçırıyorum… Lütfen bana yardım edin, ” diyerek karşımda ağlamaktan konuşamaz hale gelmişti.
Bir başka anne, “Eşimle ne zaman kavga etsek, hırsımı çocuklardan çıkartıyorum. Halbuki bunun çok saçma olduğunu da biliyorum. Ama aklım, duygularıma hakim olamıyor. Yanlış olduğunu bildiğim halde, eşimle olan kavgalar beni şiddet uygulamaya itiyor” demiştir.
Yukarıdaki iki örnekte de görüldüğü gibi, şiddet bir defa başladığında durdurulması çok zordur. Anne bilinçli bir yol izlemedikçe, yada profesyonel bir yardım almadıkça, şiddet bataklığına çırpınmaya devam edip duracaktır.
Şiddet – Morfin, Ceza – Esrar gibidir
Şiddet uyuşturucu madde bağımlılığında “morfin” gibidir. Hiçbir uyuşturucu bağımlısı birdenbire morfin kullanmaya başlamaz. Morfinden önceki aşamalar vardır.
Tıpkı bunun gibi, “şiddet morfini” kullanmaya başlayan annenin bu tehlikeli yolculuktaki ilk durağı çocuklarına uyguladığı “ceza”lardır. Ceza ise, “esrar” gibidir. Daha az zararlı gibi görünen, ama, bir gün “keşke bulaşmasaydım bu işe” dedirttirecek kadar tehlikeli bir bağımlılıktır.
Madde bağımlılığı gibi, şiddet ve ceza da insan bünyesinde psikolojik bir bağımlılık oluşturur. Hiçbir bağımlı kendi halinden memnun değildir. Anne, bir yandan bu bağımlılığın kendine ve çocuklarına verdiği cezayı görecek ve pişman olacak, diğer yandan da kendine hakim olamayıp aynı davranışları sergilemeye devam edecektir.
Ne yazık ki, günümüzde çocuk terbiyesinde en çok başvurulan “davranış değiştirme” metodu “ceza”dır. Ama etrafınıza bir bakın lütfen, “ceza” alarak “adam olmuş” bir çocuk görüyor musunuz? Göremezsiniz zira ceza almak ve ceza vermek onur kırıcıdır. Ceza, çok defa düzelebilecek bir davranışın, çocuğun içinde gizlenip bir gün yeniden hortlamasına sebep olabilecek bir “baskı” yöntemidir.
Ceza, çok defa düzelebilecek bir davranışın, çocuğun içinde gizlenip, bir gün yeniden hortlamasına sebep olabilecek bir “baskı” yöntemidir.
Ancak ve ne yazık ki, çocuk terbiyesinde çok rahatlıkla ve çok sıklıkla kullanılmaktadır. Çocuklarına karşı ceza kullanan anne, çocuğunu düşürdüğü durumu eğer bilmiş olsa idi, sanırım ki yılandan kaçar gibi, şiddet ve cezadan kaçacaktı.
Ceza ne alanı, ne de vereni memnun eder
Ceza -yanlış olarak- öylesine yayın bir terbiye metodu olarak kullanıldığına şahit olmaktayız ki, bazen neden şiddet toplumu olduğunu araştırmaya bile gerek kalmadığını hissediyoruz.
Ceza sosyal hayatta kabul görmektedir ki, cezasız bir terbiye artık neredeyse düşünülemez hale gelmiştir.
Ceza ve cezanın oluşturduğu ruhtaki dalgalanmaları ilerleyen satırlarda ele alacağız, ancak burada şu hususa değinmeden edemeyeceğiz, ister fiziksel ceza, ister materyal ceza ve ister duygusal ceza asıl tesirini, çocuğun ruhunda oluşturur. Annesinden küçük bir tokat yiyen çocuk, yediği dayağın fiziksel acısı ile ağlamaz.
Çocuk o dayak sırasında ruhunda aldığı yara ve duygularındaki ezilmenin tesiri ile ağlar. Tıpkı, eşinden dayak yiyen bir kadın gibi. Eşinden “sadece bir tokat” yiyen kadın, acaba tokadın acısı ile mi eşine karşı bir soğukluk hisseder? Eşinin kendisini dövmesinin acısı ile mi uzun bir süre eşi ile konuşmak dahi istemez? Hayır, dayak yiyen eş, kırılan onuru, yok sayılan kimliği ile kocasına karşı soğukluk hisseder.
Her ne kadar dayakçı eş, “Ya ne var bunda altı üstü bir tokat attık, sanki çok mu acıdı, bu kadar abartmaya gerek yok?” derken, ne kadar “duygusuzca” bir yaklaşım sergiliyorsa, tıpkı bunun gibi, çocuğuna bir tokat atan anne, “Niye bas bas bağırıyorsun ki, usulca bir defa vurdum, abartmaya gerek yok” demesi de o derece duygusuzca bir yaklaşımdır.
Annesinden küçük bir tokat yiyen çocuk, yediği dayağın fiziksel acısı ile ağlamaz. Çocuk o dayak sırasında ruhunda aldığı yara ve duygularındaki ezilmenin tesiri ile ağlar.
Ceza nedir, cezanın çocuk terbiyesinde yeri nedir?
Ceza, kelime anlamı olarak, yapılan bir davranış karşısında karşılık vermek, yada mukabelede bulunmak olsa da, bilinen anlamı ile ceza, işlenilen bir kabahat karşılığında, kabahati işleyen kişiye, fiziksel, ruhsal veya psikolojik güç kullanmaya verilen isimdir.
Ceza kısa vadeli çözümdür. Yanlış yapan çocuk, ceza baskısı ile geçici olarak durdurulabilir. Ama çocuğun bu durduruluşu, arzu ettiği davranıştan vazgeçmesi anlamına asla gelmez.
Yukarıdaki annelerin çocuklarına uyguladığı şiddet örneğini ele alacak olursak, bahsi geçen iki annenlerin çocukları ile aralarında bir sevgi problemi yok.
İki anne de çocuğunu çok sevdiğini söylemişti. Yani anneler çocuklarını döverlerken, onları sevmedikleri için değil aksine onları “çok sevdikleri için” dövmektedirler. Bu iki anne şiddet uygulamaya ilk önce masum cezalar ile başladıklarını belirtmişlerdir. Sonra masum cezalar, ağır cezaları, ağır cezalar, daha ağır cezaları, daha ağır cezalar da şiddeti doğurmuştu.
O halde şu soruyu sormadan edemeyeceğiz, “Madem ki, ceza böylesine tehlikeli bir silahtır, o halde neden hemen hemen her annenin başvurduğu bir terbiye aracıdır?”
Anne, eğer ceza vererek terbiye etmeye çalıştığı çocuğunun, çocuğu içinde yaşadığı depremi görebilseydi, çocuğuna ceza vermekte bu kadar rahat davranmazdı.
Ceza’nın tesiri hemen görülmediği için, anne, ileride karşısına çıkacağı tehlikeden habersiz ceza vermeye, cezadan yardım almaya devam edip duruyor. Ceza’nın bir çocuğun dünyasında hangi duygusal değişiklikleri yaptığını ilerleyen satırlarda göreceğiz.
Bununla birlikte, ceza günümüzde ne yazık ki “yasal” ve “kabul gören” bir terbiye metodudur. Çocuğuna ceza vererek terbiye etmeye çalışan bir anne, toplumun diğer fertleri tarafından “anormal” bir şey yapıyor olarak değerlendirmez.
Hatta daha da ötesi, çocuğuna ceza veren anneye için, “Vardır elbet bir sebebi” diye sahip çıkılır. Anne ise, bu günkü “şiddet içerikli sosyal yaşantıda” çok rahatlıkla kabul gören bu ceza uygularını sorgulama ihtiyacı bile duymadan uygulamaya devam eder.
Annenin çocuklarına karşı ceza verme yetkisi o kadar doğaldır ki, çocuklar bu konuda “yasal koruma” altına alınma ihtiyacı bile hissedilmemiştir. Avrupa’nın birçok ülkesinde, özellikle fiziksel cezalara karşı çocuklar yasalar ile koruma altına alınsa da, psikolojik ve duygusal cezaların hem tespit edilmesi hem de yasaklanması pratikte imkansızdır.
Bununla birlikte, ceza günümüzde ne yazık ki “yasal” ve “kabul gören” bir terbiye metodudur. Çocuğuna ceza vererek terbiye etmeye çalışan bir anne, toplumun diğer fertleri tarafından “anormal” bir şey yapıyor olarak değerlendirmez. Hatta daha da ötesi, çocuğuna ceza veren anneye için, “Vardır elbet bir sebebi” diye sahip çıkılmaktadır.
Bir suçlunun suçuna ceza vermek için normal şartlarda bir mahkeme heyeti kurulup – bir değil birkaç kişinin kararı ile – ceza verilmesinin mecbur olduğu düşünülürken, çocuklara verilecek cezalarda, ne bir mahkeme, ne de bir heyet ihtiyacı duyulmamaktadır.
Çok defa anne, hem savcı, hem yargıç, hem de hakim olarak, çocuğunu hem yargılamakta, hem de hak ettiğini düşündüğü cezayı tek başına sorunsuzca uygulayabilmektedir
Cezasız çocuk terbiyesi olur mu?
Katıldığım bir konferansta bir anne yanımdaki kalabalığın dağılmasını bekledikten sonra, biraz da mahcup bir eda ile yanıma yaklaştı.
Kırk yaşlarına yakın annenin gözleri doluydu. Titrek bir sesle, “Bana lütfen yardım edin. Çocuklarıma karşı çok sert davranıyorum, çocuklarım yanlış yaptığında çok çabuk öfkeleniyor ve hemen şiddete başvuruyorum. Ama artık kullandığım şiddet öyle bir hal aldı ki, ne çocuklar “dayak”tan korkuyor, ne de ben kullandığım şiddetin önüne geçebiliyorum.
Çok zaman sinirlerime hakim olamıyor, vurduğum tokatların tesiri ile, burunlarının, ağızlarının kanadığını görüyorum. Çocukları yatırdıktan sonra ancak kendime gelebiliyorum, o zaman da vicdan azabından kıvranıyorum…
onlar uyuduktan sonra o masum yüzlerine bakıyor, elbiselerini kokluyor, oyuncaklarını döşüme basıp ağlıyorum. Ama ertesi gün, içimdeki canavar tekrar uyanıyor, ne kadar şiddet uygulamayacağım diye dirensem de bir yerde kontrolümü yine kaçırıyorum… Lütfen bana yardım edin, ” diyerek karşımda ağlamaktan konuşamaz hale gelmişti.
Bir başka anne, “Eşimle ne zaman kavga etsek, hırsımı çocuklardan çıkartıyorum. Halbuki bunun çok saçma olduğunu da biliyorum. Ama aklım, duygularıma hakim olamıyor. Yanlış olduğunu bildiğim halde, eşimle olan kavgalar beni şiddet uygulamaya itiyor” demiştir.
Yukarıdaki iki örnekte de görüldüğü gibi, şiddet bir defa başladığında durdurulması çok zordur. Anne bilinçli bir yol izlemedikçe, yada profesyonel bir yardım almadıkça, şiddet bataklığına çırpınmaya devam edip duracaktır.
Şiddet – Morfin, Ceza – Esrar gibidir
Şiddet uyuşturucu madde bağımlılığında “morfin” gibidir. Hiçbir uyuşturucu bağımlısı birdenbire morfin kullanmaya başlamaz. Morfinden önceki aşamalar vardır.
Tıpkı bunun gibi, “şiddet morfini” kullanmaya başlayan annenin bu tehlikeli yolculuktaki ilk durağı çocuklarına uyguladığı “ceza”lardır. Ceza ise, “esrar” gibidir. Daha az zararlı gibi görünen, ama, bir gün “keşke bulaşmasaydım bu işe” dedirttirecek kadar tehlikeli bir bağımlılıktır.
Madde bağımlılığı gibi, şiddet ve ceza da insan bünyesinde psikolojik bir bağımlılık oluşturur. Hiçbir bağımlı kendi halinden memnun değildir. Anne, bir yandan bu bağımlılığın kendine ve çocuklarına verdiği cezayı görecek ve pişman olacak, diğer yandan da kendine hakim olamayıp aynı davranışları sergilemeye devam edecektir.
Ne yazık ki, günümüzde çocuk terbiyesinde en çok başvurulan “davranış değiştirme” metodu “ceza”dır. Ama etrafınıza bir bakın lütfen, “ceza” alarak “adam olmuş” bir çocuk görüyor musunuz? Göremezsiniz zira ceza almak ve ceza vermek onur kırıcıdır. Ceza, çok defa düzelebilecek bir davranışın, çocuğun içinde gizlenip bir gün yeniden hortlamasına sebep olabilecek bir “baskı” yöntemidir.
Ceza, çok defa düzelebilecek bir davranışın, çocuğun içinde gizlenip, bir gün yeniden hortlamasına sebep olabilecek bir “baskı” yöntemidir.
Ancak ve ne yazık ki, çocuk terbiyesinde çok rahatlıkla ve çok sıklıkla kullanılmaktadır. Çocuklarına karşı ceza kullanan anne, çocuğunu düşürdüğü durumu eğer bilmiş olsa idi, sanırım ki yılandan kaçar gibi, şiddet ve cezadan kaçacaktı.
Ceza ne alanı, ne de vereni memnun eder
Ceza -yanlış olarak- öylesine yayın bir terbiye metodu olarak kullanıldığına şahit olmaktayız ki, bazen neden şiddet toplumu olduğunu araştırmaya bile gerek kalmadığını hissediyoruz.
Ceza sosyal hayatta kabul görmektedir ki, cezasız bir terbiye artık neredeyse düşünülemez hale gelmiştir.
Ceza ve cezanın oluşturduğu ruhtaki dalgalanmaları ilerleyen satırlarda ele alacağız, ancak burada şu hususa değinmeden edemeyeceğiz, ister fiziksel ceza, ister materyal ceza ve ister duygusal ceza asıl tesirini, çocuğun ruhunda oluşturur. Annesinden küçük bir tokat yiyen çocuk, yediği dayağın fiziksel acısı ile ağlamaz.
Çocuk o dayak sırasında ruhunda aldığı yara ve duygularındaki ezilmenin tesiri ile ağlar. Tıpkı, eşinden dayak yiyen bir kadın gibi. Eşinden “sadece bir tokat” yiyen kadın, acaba tokadın acısı ile mi eşine karşı bir soğukluk hisseder? Eşinin kendisini dövmesinin acısı ile mi uzun bir süre eşi ile konuşmak dahi istemez? Hayır, dayak yiyen eş, kırılan onuru, yok sayılan kimliği ile kocasına karşı soğukluk hisseder.
Her ne kadar dayakçı eş, “Ya ne var bunda altı üstü bir tokat attık, sanki çok mu acıdı, bu kadar abartmaya gerek yok?” derken, ne kadar “duygusuzca” bir yaklaşım sergiliyorsa, tıpkı bunun gibi, çocuğuna bir tokat atan anne, “Niye bas bas bağırıyorsun ki, usulca bir defa vurdum, abartmaya gerek yok” demesi de o derece duygusuzca bir yaklaşımdır.
Annesinden küçük bir tokat yiyen çocuk, yediği dayağın fiziksel acısı ile ağlamaz. Çocuk o dayak sırasında ruhunda aldığı yara ve duygularındaki ezilmenin tesiri ile ağlar.
Ceza nedir, cezanın çocuk terbiyesinde yeri nedir?
Ceza, kelime anlamı olarak, yapılan bir davranış karşısında karşılık vermek, yada mukabelede bulunmak olsa da, bilinen anlamı ile ceza, işlenilen bir kabahat karşılığında, kabahati işleyen kişiye, fiziksel, ruhsal veya psikolojik güç kullanmaya verilen isimdir.
Ceza kısa vadeli çözümdür. Yanlış yapan çocuk, ceza baskısı ile geçici olarak durdurulabilir. Ama çocuğun bu durduruluşu, arzu ettiği davranıştan vazgeçmesi anlamına asla gelmez.
Yukarıdaki annelerin çocuklarına uyguladığı şiddet örneğini ele alacak olursak, bahsi geçen iki annenlerin çocukları ile aralarında bir sevgi problemi yok.
İki anne de çocuğunu çok sevdiğini söylemişti. Yani anneler çocuklarını döverlerken, onları sevmedikleri için değil aksine onları “çok sevdikleri için” dövmektedirler. Bu iki anne şiddet uygulamaya ilk önce masum cezalar ile başladıklarını belirtmişlerdir. Sonra masum cezalar, ağır cezaları, ağır cezalar, daha ağır cezaları, daha ağır cezalar da şiddeti doğurmuştu.
O halde şu soruyu sormadan edemeyeceğiz, “Madem ki, ceza böylesine tehlikeli bir silahtır, o halde neden hemen hemen her annenin başvurduğu bir terbiye aracıdır?”
Anne, eğer ceza vererek terbiye etmeye çalıştığı çocuğunun, çocuğu içinde yaşadığı depremi görebilseydi, çocuğuna ceza vermekte bu kadar rahat davranmazdı.
Ceza’nın tesiri hemen görülmediği için, anne, ileride karşısına çıkacağı tehlikeden habersiz ceza vermeye, cezadan yardım almaya devam edip duruyor. Ceza’nın bir çocuğun dünyasında hangi duygusal değişiklikleri yaptığını ilerleyen satırlarda göreceğiz.
Bununla birlikte, ceza günümüzde ne yazık ki “yasal” ve “kabul gören” bir terbiye metodudur. Çocuğuna ceza vererek terbiye etmeye çalışan bir anne, toplumun diğer fertleri tarafından “anormal” bir şey yapıyor olarak değerlendirmez.
Hatta daha da ötesi, çocuğuna ceza veren anneye için, “Vardır elbet bir sebebi” diye sahip çıkılır. Anne ise, bu günkü “şiddet içerikli sosyal yaşantıda” çok rahatlıkla kabul gören bu ceza uygularını sorgulama ihtiyacı bile duymadan uygulamaya devam eder.
Annenin çocuklarına karşı ceza verme yetkisi o kadar doğaldır ki, çocuklar bu konuda “yasal koruma” altına alınma ihtiyacı bile hissedilmemiştir. Avrupa’nın birçok ülkesinde, özellikle fiziksel cezalara karşı çocuklar yasalar ile koruma altına alınsa da, psikolojik ve duygusal cezaların hem tespit edilmesi hem de yasaklanması pratikte imkansızdır.
Bununla birlikte, ceza günümüzde ne yazık ki “yasal” ve “kabul gören” bir terbiye metodudur. Çocuğuna ceza vererek terbiye etmeye çalışan bir anne, toplumun diğer fertleri tarafından “anormal” bir şey yapıyor olarak değerlendirmez. Hatta daha da ötesi, çocuğuna ceza veren anneye için, “Vardır elbet bir sebebi” diye sahip çıkılmaktadır.
Bir suçlunun suçuna ceza vermek için normal şartlarda bir mahkeme heyeti kurulup – bir değil birkaç kişinin kararı ile – ceza verilmesinin mecbur olduğu düşünülürken, çocuklara verilecek cezalarda, ne bir mahkeme, ne de bir heyet ihtiyacı duyulmamaktadır.
Çok defa anne, hem savcı, hem yargıç, hem de hakim olarak, çocuğunu hem yargılamakta, hem de hak ettiğini düşündüğü cezayı tek başına sorunsuzca uygulayabilmektedir