Cezayir Ocağı Hakkında Bilgi
Cezayir Ocağı
Barbaros Hayreddîn Paşanın Osmanlı Devleti hizmetine girmesiyle idaresinde bulunan Cezayir, beylerbeylik olarak kendisine verilmişti. Şehrin muhafazası için de İstanbul’dan 2000 kadar yeniçeri gönderilerek Cezayir Ocağının temeli atıldı (1533). Bu miktar daha sonra 20.000’e kadar yükseltildi.
Bu kuvvetler Cezayir’de Kasriyye denilen yedi kışlada bulunurlardı. Teşkilatları yeniçerilerin bölük teşkilatının aynı olup, bütün zabitlerinin üstünde en büyük zabit olarak yeniçeri ağası vardı. Cezayir Ocağında yeniçerilerden başka Türklerden müteşekkil süvari bölükleri ile yerlilerden kurulu Mahazin
adında başka bir atlı kuvveti de bulunuyordu. Cezayir’de biri beylerbeyine ve diğeri yeniçeri ağasına ait olmak üzere Paşa ve Ağa dîvanları vardı. Kerrase denilen Paşa Dîvanı; hazînedar (defterdar), vekilharc ( gümrük emîni), emîr-i ahûr, beytülmalci, azab ağası, kadı ve yeniçeri ağasından müteşekkildi. Paşa Dîvanı eyalet işlerine ve Ağa Dîvanı da yeniçeri ocağı işlerine bakarlardı. Ancak
Ağa Dîvanı
1618’den îtibaren hükûmet yani beylerbeyine ait işlere karışm Aya başlayınca, valilerin nüfûzu kırıldı. Çok kısa süren bu durumdan sonra reislerin 1671’deki tekrar iktidarı almaları ile “dayılık devri” başladı. İlk dayılar denizciler tarafından seçildiği halde, bir süre sonra yeniden kuvvet kazanan ocaklılar, seçimi
kendileri yapm aya başladılar. Cezayir’de 18. yüzyılda valilerin hiçbir hüküm ve nüfûzları kalmadı. Dayının bir meclis tarafından seçilmesi usûlden ise de çok defa buna uyulmazdı. Dayının, vali ve kendisini seçen meclisle iş görmesi îcab ederken, dayılar mevkilerini sağlamlaştırdıktan sonra kaideye
riayet etmez oldular. Bu bölünme ve merkeze riayetsizlik 17. yüzyılda Cezayir Ocağının donanmasının güçten düşmesine sebebiyet verdi. Nitekim 18. asrın ilk yarısında Cezayir donanması yirmi kadar gemiye sahipti ve bu devirde evvelce
yirmi bin olan Cezayir yeniçerileri de beş bin hatta iki bine kadar düştü. Bu durum, Cezayir’in 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal edilmesine kadar sürdü. Son dönemde artık beylerbeylik makamı tamamen kalkmış, ülke üzerindeki Osmanlı hakimiyeti yeni seçilen dayıya hil’at ve ferman göndererek
onun memuriyetini tasdik etmekten ibaret kalmıştı. Böylece hukûken Osmanlı topraklarından sayılan ve Osmanlı devletinin Akdeniz’de giriştiği deniz savaşlarına katılan Cezayir’in dayıları, zaman zaman bağımsız bir devlet başkanı gibi hareket etmek, hatta dış devletlerle ayrı ayrı antlaşmalar imzalamak imkanı bulmuşlardı.
Cezayir Ocağı
Barbaros Hayreddîn Paşanın Osmanlı Devleti hizmetine girmesiyle idaresinde bulunan Cezayir, beylerbeylik olarak kendisine verilmişti. Şehrin muhafazası için de İstanbul’dan 2000 kadar yeniçeri gönderilerek Cezayir Ocağının temeli atıldı (1533). Bu miktar daha sonra 20.000’e kadar yükseltildi.
Bu kuvvetler Cezayir’de Kasriyye denilen yedi kışlada bulunurlardı. Teşkilatları yeniçerilerin bölük teşkilatının aynı olup, bütün zabitlerinin üstünde en büyük zabit olarak yeniçeri ağası vardı. Cezayir Ocağında yeniçerilerden başka Türklerden müteşekkil süvari bölükleri ile yerlilerden kurulu Mahazin
adında başka bir atlı kuvveti de bulunuyordu. Cezayir’de biri beylerbeyine ve diğeri yeniçeri ağasına ait olmak üzere Paşa ve Ağa dîvanları vardı. Kerrase denilen Paşa Dîvanı; hazînedar (defterdar), vekilharc ( gümrük emîni), emîr-i ahûr, beytülmalci, azab ağası, kadı ve yeniçeri ağasından müteşekkildi. Paşa Dîvanı eyalet işlerine ve Ağa Dîvanı da yeniçeri ocağı işlerine bakarlardı. Ancak
Ağa Dîvanı
1618’den îtibaren hükûmet yani beylerbeyine ait işlere karışm Aya başlayınca, valilerin nüfûzu kırıldı. Çok kısa süren bu durumdan sonra reislerin 1671’deki tekrar iktidarı almaları ile “dayılık devri” başladı. İlk dayılar denizciler tarafından seçildiği halde, bir süre sonra yeniden kuvvet kazanan ocaklılar, seçimi
kendileri yapm aya başladılar. Cezayir’de 18. yüzyılda valilerin hiçbir hüküm ve nüfûzları kalmadı. Dayının bir meclis tarafından seçilmesi usûlden ise de çok defa buna uyulmazdı. Dayının, vali ve kendisini seçen meclisle iş görmesi îcab ederken, dayılar mevkilerini sağlamlaştırdıktan sonra kaideye
riayet etmez oldular. Bu bölünme ve merkeze riayetsizlik 17. yüzyılda Cezayir Ocağının donanmasının güçten düşmesine sebebiyet verdi. Nitekim 18. asrın ilk yarısında Cezayir donanması yirmi kadar gemiye sahipti ve bu devirde evvelce
yirmi bin olan Cezayir yeniçerileri de beş bin hatta iki bine kadar düştü. Bu durum, Cezayir’in 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal edilmesine kadar sürdü. Son dönemde artık beylerbeylik makamı tamamen kalkmış, ülke üzerindeki Osmanlı hakimiyeti yeni seçilen dayıya hil’at ve ferman göndererek
onun memuriyetini tasdik etmekten ibaret kalmıştı. Böylece hukûken Osmanlı topraklarından sayılan ve Osmanlı devletinin Akdeniz’de giriştiği deniz savaşlarına katılan Cezayir’in dayıları, zaman zaman bağımsız bir devlet başkanı gibi hareket etmek, hatta dış devletlerle ayrı ayrı antlaşmalar imzalamak imkanı bulmuşlardı.