Korku ve kaygının insanı olumsuz etkilediği düşünülse de var olmamızı ve herhangi bir tehlike karşısında hayatta kalmamızı sağlayan doğal bir duygudur.
Hangimiz bir randevuya yetişmeye çalışırken trafikte sıkışıp kaldığımızda kaygı duymadık? Yetişmesi gereken bir proje üzerinde çalışırken hiç kaygılandınız mı?
Günlük hayatın içinden olan buna benzer örnekleri sıralarsak mutlaka bir ya da birkaçına cevabınız evet olacaktır. Peki bu durumlarda hissettiğiniz kaygının sizi nasıl etkilediğini düşündünüz mü?
Kaygı alarm sistemi gibidir; dış dünyayla uyumumuzu sağlar, tehlikelere karşı uyarıcı ve harekete geçirici bir özelliği vardır.
Randevuya geç kalmakla ilgili kaygı ya da korku hissetmeseniz randevu saatinden önce yola çıkar mıydınız? Proje yetişmediği takdirde patronunuzdan alacağınız olumsuz tepki sizi kaygılandırmasa sadece yetiştirmek için fazla mesai yapar mıydınız?
-Hiç sanmıyorum.
Çocuklarda var olan kaygıyı incelemeden önce biz yetişkinler için kaygının azının bizlere yarar sağlayacağını ancak kaygının çoğunun ise bize zarar getireceğini söylemeden geçmek istemedim.
Kaygı ve korkunun sağlamış olduğu yarar ve zarar çocuklar için de geçerlidir. Sınava hazırlanan bir çocuğun başaramama kaygısı onu çalışmaya teşvik eder ancak bu kaygı yoğun bir şekilde hissedildiğinde sınavdan önce ya da sınav sırasında ellerde titreme, mide bulantısı, baş ağrısı gibi semptomlar çocuğa zarar verir. Kaygının azı yarar çoğu zarar diyebilir miyiz?
Çocukluk çağında gelişimsel olarak beklenen kaygılar vardır; 2 yaş civarındaki çocuğun okul kaygısı, 5 yaş çocuğunun olağanüstü varlıklardan korkması, 12 yaşındaki gencin vücudundaki değişimlerden korkması gibi.
Hiçbir duygunun anormal olmadığı gibi kaygı ve korkunun da ‘anormal’ bir durumu yoktur.
Peki, bir çocuğun kaygılı olduğunu nasıl anlarız?
Kaygılar, üç şekilde kendini belli ederler. Birincisi, düşünce bazlı olandır; çocuk devamlı felaketleştirilmiş senaryolar düşünür. Örneğin, sevdiklerim hastalanabilir, annem ölürse ne yaparım, eve hırsız girip bizi kaçırırsa ne yaparım gibi.
İkincisi, yoğun hissedilen kaygıda beden tepki verir. Okul kaygısı olan bir çocuğun her sabah karnının ağrıması, mide bulantısı hissetmesi gibi.
Üçüncüsü, kaygı davranışlara yansır. Sınav kaygısı olan çocuğun okula gitmeyi reddetmesi, okul kaygısı olan çocuğun evden dışarı çıkmak istememesi gibi.
ÇOCUKLARDA EN SIK GÖRÜLEN KAYGILAR
Ayrılık Kaygısı: Bakım veren kişiden ayrılmak istememe, ayrıldığında hissedilen endişe durumudur. Ayrılık kaygısı 2 yaş civarında başlayabilmektedir.
Özgül Fobi:Herhangi bir objeye veya duruma karşı oluşturulan kaygı ve ya korkudur. Son zamanlarda çocukların korktuğu karakteri belki sizlerde duymuşsunuzdur; MOMO ☺ Kedi, karanlık, şimşek gibi korkuları da bu kategoriye koyabiliriz.
Sosyal Kaygı:Akranlarıyla ya da yetişkinlerle iletişim kurmakta zorlanma ya da kaçınma durumudur. Genellikle çevrede ‘utangaç’ diye tanımlanırlar. Başkalarının ne düşüneceği onlar için çok önemlidir. İletişim halindeyken herhangi bir yanlış yapmama kaygıları yüksektir. Sosyal kaygısı olan çocuklar aynı zamanda sınıf içinde konuşma, sunum yapabilme, kalabalık bir ortamda söz isteme konusunda zorluk yaşarlar.
Genel Kaygı:Her alanda kaygı duyma eğiliminde olan çocukların felaket senaryoları fazladır. Sordukları sorulardan bunu anlamamız mümkün. ‘’Sen ölürsen bana kim bakar?’’, ‘’Deprem olur ve evimiz yıkılırsa nerede yaşarız’’, ‘’Ben hastalanırsam bana kim bakar’’ gibi sorular sormaları muhtemeldir.
Yukarıda bahsettiğim kaygılar çocuklarda en sık görülen kaygılardır. Bunlara ek kaygılar mevcuttur. Her çocuğun kaygısının süresi, onunla baş etme yöntemleri, kaygıya neden olan durumları farklıdır.
Çocuklarınızın kaygıyla baş etmekte zorlandıklarını anladığınız an uzman psikologlardan yardım almanız çocuğunuzun hayat kalitesini arttıracaktır. Unutmadan kaygının azı yarar, çoğu zarar diyebiliriz.
Hangimiz bir randevuya yetişmeye çalışırken trafikte sıkışıp kaldığımızda kaygı duymadık? Yetişmesi gereken bir proje üzerinde çalışırken hiç kaygılandınız mı?
Günlük hayatın içinden olan buna benzer örnekleri sıralarsak mutlaka bir ya da birkaçına cevabınız evet olacaktır. Peki bu durumlarda hissettiğiniz kaygının sizi nasıl etkilediğini düşündünüz mü?
Kaygı alarm sistemi gibidir; dış dünyayla uyumumuzu sağlar, tehlikelere karşı uyarıcı ve harekete geçirici bir özelliği vardır.
Randevuya geç kalmakla ilgili kaygı ya da korku hissetmeseniz randevu saatinden önce yola çıkar mıydınız? Proje yetişmediği takdirde patronunuzdan alacağınız olumsuz tepki sizi kaygılandırmasa sadece yetiştirmek için fazla mesai yapar mıydınız?
-Hiç sanmıyorum.
Çocuklarda var olan kaygıyı incelemeden önce biz yetişkinler için kaygının azının bizlere yarar sağlayacağını ancak kaygının çoğunun ise bize zarar getireceğini söylemeden geçmek istemedim.
Kaygı ve korkunun sağlamış olduğu yarar ve zarar çocuklar için de geçerlidir. Sınava hazırlanan bir çocuğun başaramama kaygısı onu çalışmaya teşvik eder ancak bu kaygı yoğun bir şekilde hissedildiğinde sınavdan önce ya da sınav sırasında ellerde titreme, mide bulantısı, baş ağrısı gibi semptomlar çocuğa zarar verir. Kaygının azı yarar çoğu zarar diyebilir miyiz?
Çocukluk çağında gelişimsel olarak beklenen kaygılar vardır; 2 yaş civarındaki çocuğun okul kaygısı, 5 yaş çocuğunun olağanüstü varlıklardan korkması, 12 yaşındaki gencin vücudundaki değişimlerden korkması gibi.
Hiçbir duygunun anormal olmadığı gibi kaygı ve korkunun da ‘anormal’ bir durumu yoktur.
Peki, bir çocuğun kaygılı olduğunu nasıl anlarız?
Kaygılar, üç şekilde kendini belli ederler. Birincisi, düşünce bazlı olandır; çocuk devamlı felaketleştirilmiş senaryolar düşünür. Örneğin, sevdiklerim hastalanabilir, annem ölürse ne yaparım, eve hırsız girip bizi kaçırırsa ne yaparım gibi.
İkincisi, yoğun hissedilen kaygıda beden tepki verir. Okul kaygısı olan bir çocuğun her sabah karnının ağrıması, mide bulantısı hissetmesi gibi.
Üçüncüsü, kaygı davranışlara yansır. Sınav kaygısı olan çocuğun okula gitmeyi reddetmesi, okul kaygısı olan çocuğun evden dışarı çıkmak istememesi gibi.
ÇOCUKLARDA EN SIK GÖRÜLEN KAYGILAR
Ayrılık Kaygısı: Bakım veren kişiden ayrılmak istememe, ayrıldığında hissedilen endişe durumudur. Ayrılık kaygısı 2 yaş civarında başlayabilmektedir.
Özgül Fobi:Herhangi bir objeye veya duruma karşı oluşturulan kaygı ve ya korkudur. Son zamanlarda çocukların korktuğu karakteri belki sizlerde duymuşsunuzdur; MOMO ☺ Kedi, karanlık, şimşek gibi korkuları da bu kategoriye koyabiliriz.
Sosyal Kaygı:Akranlarıyla ya da yetişkinlerle iletişim kurmakta zorlanma ya da kaçınma durumudur. Genellikle çevrede ‘utangaç’ diye tanımlanırlar. Başkalarının ne düşüneceği onlar için çok önemlidir. İletişim halindeyken herhangi bir yanlış yapmama kaygıları yüksektir. Sosyal kaygısı olan çocuklar aynı zamanda sınıf içinde konuşma, sunum yapabilme, kalabalık bir ortamda söz isteme konusunda zorluk yaşarlar.
Genel Kaygı:Her alanda kaygı duyma eğiliminde olan çocukların felaket senaryoları fazladır. Sordukları sorulardan bunu anlamamız mümkün. ‘’Sen ölürsen bana kim bakar?’’, ‘’Deprem olur ve evimiz yıkılırsa nerede yaşarız’’, ‘’Ben hastalanırsam bana kim bakar’’ gibi sorular sormaları muhtemeldir.
Yukarıda bahsettiğim kaygılar çocuklarda en sık görülen kaygılardır. Bunlara ek kaygılar mevcuttur. Her çocuğun kaygısının süresi, onunla baş etme yöntemleri, kaygıya neden olan durumları farklıdır.
Çocuklarınızın kaygıyla baş etmekte zorlandıklarını anladığınız an uzman psikologlardan yardım almanız çocuğunuzun hayat kalitesini arttıracaktır. Unutmadan kaygının azı yarar, çoğu zarar diyebiliriz.