Deccal Ve Süfyan
Ahirzamanla alakalı rivayetlerde geçen önemli şahıslar: Deccal, Mehdi ve Hz. İsa... Birincisi din, iman, ahlak, fazilet ve insanlık namına ne varsa tahrip eden, istibdat, zulüm ve terör estiren, diğerleri de ona karşı çetin bir mücadele veren üç insan...
İşte Deccalın icraatını ortaya döktüğü böyle korkunç bir dönemde Mehdi ve İsa (a.s.) iştiyakla beklenmeye başlar. Bu manevi kurtarıcılar inançsızlığa büyük darbeler indirerek inananlar için en büyük dayanak; güç, moral ve ümit kaynağı olurlar.
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hem Büyük Deccal, hem de İslam Deccalı Süfyan'dan bahsetmiştir. Halbuki bunların özellikleri, sıfatları ayrı ayrıdır. Rivayetlerde bir sınırlama olmadığı, mutlak bırakıldığı için birkısım ravi ve alimler birini diğerine karıştırmış, birini öteki zannetmişlerdir. Bu bakımdan müteşabih hadis hükmüne geçmektedir.
Deccal
Rivayetlerde Deccalın çıkışı, kainatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (a.s.m.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır. "Hz. Adem'in yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccaldan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur."(1) buyurmakla da, onun tahribatının dehşet ve büyüklüğünü nazara vermiştir. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise onun şerrinin şeytandan daha etkili olduğunu bildirirler.(2) Sadece Resûl-i Ekremin (a.s.m.) değil, istisnasız bütün peygamberlerin ümmetlerini ondan sakındırması,(3) Firavunların, Nemrudların fitnesinin onun fitnesi yanında küçük kalacağına dikkatleri çekmek içindir.
Deccalın şerri öylesine büyüktür ki, Peygamberimizin bildirdiğine göre o çıktığında, korkudan, onun şerrinden kurtulmak için insanlar dağlara kaçma zorunda kalacaklardır.(4)
Şer ve fitnesinin büyüklüğü, dehşeti sebebiyledir ki, Allah Resûlü çoğu zaman olduğu gibi, ana hatlarıyla İslamın bir özetini verdiği Veda Haccında okuduğu Veda Hutbesinde de Deccaldan bahsetmeyi gerekli görmüş, diğer peygamberler gibi, o da ümmetini uyarmıştır.(5)
Deccal, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Sözlüklerde verilen manaya göre Deccal, "yalancı, hilekar; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."
Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, “yalancı, dalalete sürükleyici"(6) özelliğine dikkat çekilmiştir.
Deccal, aldatıcı ve inkarcı, dehşetli fitne dolaplarını döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları imansız yaparak hem dünya, hem de ebedi hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. O, ateizme, ahlaksızlığa, yalana dayanan saltanatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle, temsil ettiği kafirane ve münafıkane sistemiyle birlikte yürütür.
Deccala, “Mesih” kelimesi eklenerek Mesih-i Deccal da denilir. Onun bu ünvanla anılmasının sebebi, gözlerinden birinin silik olmasıdır. Sözlüklerde Mesihe değişik bir çok manalar verilmiştir. Deccala sıfat olabilecek tarzdaki bu manalardan bir kısmı şöyledir: Yüzünün bir tarafında kaşı ve gözü olmayan, yaratılıştan bozuk, kötü, uğursuz, yalancı, çok öldüren.
Bir hadis-i şerifte ondan, “Mesihü'd-Dalale," “Sapıklık Mesihi” diye söz edilir.(7)
Süfyan
Bir hadis-i şerifte, “ahirzamanda bir adam çıkacak ve ona Süfyan denilecek”(8) buyurulmaktadır. Mahiyeti ise : "Sahih hadislerde bildirildiğine göre ahirzamanda gelecek ve ümmete karanlık günler yaşatacak, şeair-i İslamiyeyi tahribe çalışacak dehşetli ve münafık bir şahıstır."(9)
çoğu kere onun harikalıklarından bahsedilir. Bu arada komutanlığına da dikkat çekilir.(10)
Büyük Deccal, dinsizliği program edinip daha çok Hıristiyanlığa savaş açarken, İslam Deccalı Süfyan, Allah katında yegane hak din olan İslama hem de açıkça savaş açmaktadır. Onun için de daha dehşetli görülmüştür. Elbette, yürürlükten kalkmış ve tahrif edilmiş bir dini terk etmek hak, ebedi ve hükmü devam eden bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmayacaktır.(11)
Deccal hakkında tevatür var
İlim adamlarının çoğu Deccal hakkında tevatür bulunduğunu, inkarının mümkün olmadığını söylerler.(12) Hatta bu konuda Allame Şevkani, Beklenen Mehdi, Deccal ve Mesih Hakkında Gelen Rivayetlerin Tevatür Derecesine Ulaştığının Açıklanması adında bir kitap bile yazmıştır. Şevkani, bu eserinde Mehdi ve İsa Aleyhisselamın inişi hakkındaki hadislerin olduğu gibi Deccal hakkında rivayet edilen hadislerin de tevatüre ulaştığını anlatır.(13)
İbni Mende, Deccalın çıkışına inanmanın vacip olduğunu söyler.(14) Onun geleceğini inkar etmek ise en azından dalalettir.
Süfyanla ilgili hadis var mıdır?
Şüphesiz. Hem de pek çok vardır. Yoktur demek ya cehaletten, ya da kasıttan kaynaklanır. Bediüzzaman, mahkemede savcının, "Süfyan'la ilgili hadis yoktur" şeklindeki iddiasını cevaplandırırken bu gerçeğe dikkat çekmişti:
"'Süfyan'a dair hiçbir hadis yoktur; varsa mevzûdur' diyen müddei, hiç hadis kitaplarını okumadığı, belki Kur'an'ın sûrelerinin ne kadar olduğunu bilmediği halde, biri bir milyon, diğeri beş yüz bin hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed İbni Hanbel ve İmam-ı Buhari gibi müçtehidlerin, böyle külli ve umûmi bir tarzda cesaret edemedikleri halde, o müddei, külli bir sûrette ve umûmi bir tarzda 'Süfyan hakkında hiçbir hadis yoktur, varsa mevzûdur' demesiyle, haddinden binler defa tecavüz edip, büyük bir hatayı irtikab etmiş. Farz-ı muhal olarak, hadis de olmasa, ümmet-i İslamiyede bir hakikat-i içtimaiye ve müteaddit defalar eseri görülmüş, vaki ve hak bir hadise-i istikbaliyedir."(15)
Deccalların sayısı çoktur. Her asrın deccalları vardır. Bir hadis-i şeriften bunların sayısının otuzu bulacağını öğreniyoruz.(16)
Bunlar arasında ahirzaman deccallarının ap ayrı yeri vardır. çünkü daha dehşetlidirler. Bunlar da iki tanedir. Biri, büyük Deccal'dır, dünya çapında çıkar; diğeri de İslam Deccalıdır. Buna —ki Hz. Ali(17) ve birkısım ehl-i tahkik Süfyan demişlerdir(18) ve Hz. Ali hep bu Deccalden bahsetmiştir.(19) Süfyan Müslümanlar içinde çıkacak ve aldatmakla iş görecektir.
Deccalla ilgili Buhari ve Müslim dahil birçok hadis kitabında çokça sahih hadis bulunmaktadır. Doğrusu Deccalın vasıfları ve icraatı hariç geleceğiyle ilgili hiçbir tartışma bulunmamaktadır.
öyleyse Deccalın geleceği ne kadar kesinse Mehdi'nin gelişi de o ölçüde kaçınılmazdır. çünkü zehir panzehirsiz düşünülemez. Nemrudu Hz. İbrahim'siz, firavunu Hz. Musa'sız düşünemeyeceğimiz gibi Deccalı da Mehdisiz düşünemeyiz. Deccal varsa Mehdi de vardır.
Hiç akıl kabul eder mi ki, Deccal meydanı boş bulup alabildiğine at oynatsın, maddi ve manevi istediği her türlü tahribatı yapsın, batılları yerleştirmeye çalışsın da onun karşısında duracak, onunla mücadele edecek, tahribatını engelleyip hakkın yerleşmesini sağlayacak kimseler bulunmasın. Bunu akılla, mantıkla, ilimle, dinle bağdaştırmak mümkün değil, adetullaha da ters düşer. Bediüzzaman'ın dediği gibi, "Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit veya bir halife-i zişan veya bir kutb-u azam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş, din-i Ahmediyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor; ahirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddit, hem hakim, hem Mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat–ı nuraniyi gönderecek ve o zat da Ehl-i Beyt-i Nebeviden olacaktır.”(20)
----------------------------
(1) Müslim, Fiten: 126.
(2) Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
(3) Buhari, Fiten: 26; Müslim, Fiten: 101.
(4) Müslim, Fiten: 125; Tirmizi, Kitabü'l-Menakıb: 70.
(5) Buhari, Kitabü'l-Meğazi: 64.
(6) Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I-VI (Kahire: 1313), 5:372.
(7) el-Heytemi, Mecmaü'z-Zevaid-I-VIII (Beyrut: 1403/1982), 7:348.
(8) Hakim en-Nisaburi, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, I-IV (Beyrut: Daru'l-Marife, ts.), 4:520; Kenzü'l-Ummal, 14:272.
(9) Alaeddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindi, Kenzü'l-Ummal (Beyrut: 1989), 11:125; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhu'l-Beyan fi Tefsiri'l-Kur'an, I-X (İstanbul: 1330), 8:197.
(10) Müslim, Fiten: 125.
(11) Nursi, Sözler, s. 158.
(12) el-Münavi, Feyzü'l-Kadir (Beyrut: 972), 3:537; Said Havva. el-Essas fi's-Sünne-İslam Akàidi. çev. M. Ahmed Varol, Orhan Aktepe v.d. (İstanbul: Aksa Yayın-Pazarlama, 1992), 9:335.
(13) Sıddık Hasan Han, el-İzaa, s. 114; Said Havva, el-Essas fi's-Sünne, 9:335-336.
(14) Sarıtoprak, A.g.e., s. 67.
(15) Şualar, s. 360.
(16) Buhari, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.
(17) Gazali, İhyaü Ulûmiddin, 1:59
(18) Berzenci, el-İşaa fi Eşrati's-Saa, s. 95-99; Muhtasar u Tezkireti'l-Kurtubi, s. 133-134; Şualar, s. 501, 504.
(19) Şualar, s. 501.
(20) Mektûbat, s. 425
Ahirzamanla alakalı rivayetlerde geçen önemli şahıslar: Deccal, Mehdi ve Hz. İsa... Birincisi din, iman, ahlak, fazilet ve insanlık namına ne varsa tahrip eden, istibdat, zulüm ve terör estiren, diğerleri de ona karşı çetin bir mücadele veren üç insan...
İşte Deccalın icraatını ortaya döktüğü böyle korkunç bir dönemde Mehdi ve İsa (a.s.) iştiyakla beklenmeye başlar. Bu manevi kurtarıcılar inançsızlığa büyük darbeler indirerek inananlar için en büyük dayanak; güç, moral ve ümit kaynağı olurlar.
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hem Büyük Deccal, hem de İslam Deccalı Süfyan'dan bahsetmiştir. Halbuki bunların özellikleri, sıfatları ayrı ayrıdır. Rivayetlerde bir sınırlama olmadığı, mutlak bırakıldığı için birkısım ravi ve alimler birini diğerine karıştırmış, birini öteki zannetmişlerdir. Bu bakımdan müteşabih hadis hükmüne geçmektedir.
Deccal
Rivayetlerde Deccalın çıkışı, kainatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (a.s.m.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır. "Hz. Adem'in yaratılışından itibaren Kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccaldan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur."(1) buyurmakla da, onun tahribatının dehşet ve büyüklüğünü nazara vermiştir. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise onun şerrinin şeytandan daha etkili olduğunu bildirirler.(2) Sadece Resûl-i Ekremin (a.s.m.) değil, istisnasız bütün peygamberlerin ümmetlerini ondan sakındırması,(3) Firavunların, Nemrudların fitnesinin onun fitnesi yanında küçük kalacağına dikkatleri çekmek içindir.
Deccalın şerri öylesine büyüktür ki, Peygamberimizin bildirdiğine göre o çıktığında, korkudan, onun şerrinden kurtulmak için insanlar dağlara kaçma zorunda kalacaklardır.(4)
Şer ve fitnesinin büyüklüğü, dehşeti sebebiyledir ki, Allah Resûlü çoğu zaman olduğu gibi, ana hatlarıyla İslamın bir özetini verdiği Veda Haccında okuduğu Veda Hutbesinde de Deccaldan bahsetmeyi gerekli görmüş, diğer peygamberler gibi, o da ümmetini uyarmıştır.(5)
Deccal, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Sözlüklerde verilen manaya göre Deccal, "yalancı, hilekar; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."
Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, “yalancı, dalalete sürükleyici"(6) özelliğine dikkat çekilmiştir.
Deccal, aldatıcı ve inkarcı, dehşetli fitne dolaplarını döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları imansız yaparak hem dünya, hem de ebedi hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. O, ateizme, ahlaksızlığa, yalana dayanan saltanatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle, temsil ettiği kafirane ve münafıkane sistemiyle birlikte yürütür.
Deccala, “Mesih” kelimesi eklenerek Mesih-i Deccal da denilir. Onun bu ünvanla anılmasının sebebi, gözlerinden birinin silik olmasıdır. Sözlüklerde Mesihe değişik bir çok manalar verilmiştir. Deccala sıfat olabilecek tarzdaki bu manalardan bir kısmı şöyledir: Yüzünün bir tarafında kaşı ve gözü olmayan, yaratılıştan bozuk, kötü, uğursuz, yalancı, çok öldüren.
Bir hadis-i şerifte ondan, “Mesihü'd-Dalale," “Sapıklık Mesihi” diye söz edilir.(7)
Süfyan
Bir hadis-i şerifte, “ahirzamanda bir adam çıkacak ve ona Süfyan denilecek”(8) buyurulmaktadır. Mahiyeti ise : "Sahih hadislerde bildirildiğine göre ahirzamanda gelecek ve ümmete karanlık günler yaşatacak, şeair-i İslamiyeyi tahribe çalışacak dehşetli ve münafık bir şahıstır."(9)
çoğu kere onun harikalıklarından bahsedilir. Bu arada komutanlığına da dikkat çekilir.(10)
Büyük Deccal, dinsizliği program edinip daha çok Hıristiyanlığa savaş açarken, İslam Deccalı Süfyan, Allah katında yegane hak din olan İslama hem de açıkça savaş açmaktadır. Onun için de daha dehşetli görülmüştür. Elbette, yürürlükten kalkmış ve tahrif edilmiş bir dini terk etmek hak, ebedi ve hükmü devam eden bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmayacaktır.(11)
Deccal hakkında tevatür var
İlim adamlarının çoğu Deccal hakkında tevatür bulunduğunu, inkarının mümkün olmadığını söylerler.(12) Hatta bu konuda Allame Şevkani, Beklenen Mehdi, Deccal ve Mesih Hakkında Gelen Rivayetlerin Tevatür Derecesine Ulaştığının Açıklanması adında bir kitap bile yazmıştır. Şevkani, bu eserinde Mehdi ve İsa Aleyhisselamın inişi hakkındaki hadislerin olduğu gibi Deccal hakkında rivayet edilen hadislerin de tevatüre ulaştığını anlatır.(13)
İbni Mende, Deccalın çıkışına inanmanın vacip olduğunu söyler.(14) Onun geleceğini inkar etmek ise en azından dalalettir.
Süfyanla ilgili hadis var mıdır?
Şüphesiz. Hem de pek çok vardır. Yoktur demek ya cehaletten, ya da kasıttan kaynaklanır. Bediüzzaman, mahkemede savcının, "Süfyan'la ilgili hadis yoktur" şeklindeki iddiasını cevaplandırırken bu gerçeğe dikkat çekmişti:
"'Süfyan'a dair hiçbir hadis yoktur; varsa mevzûdur' diyen müddei, hiç hadis kitaplarını okumadığı, belki Kur'an'ın sûrelerinin ne kadar olduğunu bilmediği halde, biri bir milyon, diğeri beş yüz bin hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed İbni Hanbel ve İmam-ı Buhari gibi müçtehidlerin, böyle külli ve umûmi bir tarzda cesaret edemedikleri halde, o müddei, külli bir sûrette ve umûmi bir tarzda 'Süfyan hakkında hiçbir hadis yoktur, varsa mevzûdur' demesiyle, haddinden binler defa tecavüz edip, büyük bir hatayı irtikab etmiş. Farz-ı muhal olarak, hadis de olmasa, ümmet-i İslamiyede bir hakikat-i içtimaiye ve müteaddit defalar eseri görülmüş, vaki ve hak bir hadise-i istikbaliyedir."(15)
Deccalların sayısı çoktur. Her asrın deccalları vardır. Bir hadis-i şeriften bunların sayısının otuzu bulacağını öğreniyoruz.(16)
Bunlar arasında ahirzaman deccallarının ap ayrı yeri vardır. çünkü daha dehşetlidirler. Bunlar da iki tanedir. Biri, büyük Deccal'dır, dünya çapında çıkar; diğeri de İslam Deccalıdır. Buna —ki Hz. Ali(17) ve birkısım ehl-i tahkik Süfyan demişlerdir(18) ve Hz. Ali hep bu Deccalden bahsetmiştir.(19) Süfyan Müslümanlar içinde çıkacak ve aldatmakla iş görecektir.
Deccalla ilgili Buhari ve Müslim dahil birçok hadis kitabında çokça sahih hadis bulunmaktadır. Doğrusu Deccalın vasıfları ve icraatı hariç geleceğiyle ilgili hiçbir tartışma bulunmamaktadır.
öyleyse Deccalın geleceği ne kadar kesinse Mehdi'nin gelişi de o ölçüde kaçınılmazdır. çünkü zehir panzehirsiz düşünülemez. Nemrudu Hz. İbrahim'siz, firavunu Hz. Musa'sız düşünemeyeceğimiz gibi Deccalı da Mehdisiz düşünemeyiz. Deccal varsa Mehdi de vardır.
Hiç akıl kabul eder mi ki, Deccal meydanı boş bulup alabildiğine at oynatsın, maddi ve manevi istediği her türlü tahribatı yapsın, batılları yerleştirmeye çalışsın da onun karşısında duracak, onunla mücadele edecek, tahribatını engelleyip hakkın yerleşmesini sağlayacak kimseler bulunmasın. Bunu akılla, mantıkla, ilimle, dinle bağdaştırmak mümkün değil, adetullaha da ters düşer. Bediüzzaman'ın dediği gibi, "Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslamiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit veya bir halife-i zişan veya bir kutb-u azam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş, din-i Ahmediyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. Madem adeti öyle cereyan ediyor; ahirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddit, hem hakim, hem Mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat–ı nuraniyi gönderecek ve o zat da Ehl-i Beyt-i Nebeviden olacaktır.”(20)
----------------------------
(1) Müslim, Fiten: 126.
(2) Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
(3) Buhari, Fiten: 26; Müslim, Fiten: 101.
(4) Müslim, Fiten: 125; Tirmizi, Kitabü'l-Menakıb: 70.
(5) Buhari, Kitabü'l-Meğazi: 64.
(6) Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I-VI (Kahire: 1313), 5:372.
(7) el-Heytemi, Mecmaü'z-Zevaid-I-VIII (Beyrut: 1403/1982), 7:348.
(8) Hakim en-Nisaburi, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, I-IV (Beyrut: Daru'l-Marife, ts.), 4:520; Kenzü'l-Ummal, 14:272.
(9) Alaeddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindi, Kenzü'l-Ummal (Beyrut: 1989), 11:125; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhu'l-Beyan fi Tefsiri'l-Kur'an, I-X (İstanbul: 1330), 8:197.
(10) Müslim, Fiten: 125.
(11) Nursi, Sözler, s. 158.
(12) el-Münavi, Feyzü'l-Kadir (Beyrut: 972), 3:537; Said Havva. el-Essas fi's-Sünne-İslam Akàidi. çev. M. Ahmed Varol, Orhan Aktepe v.d. (İstanbul: Aksa Yayın-Pazarlama, 1992), 9:335.
(13) Sıddık Hasan Han, el-İzaa, s. 114; Said Havva, el-Essas fi's-Sünne, 9:335-336.
(14) Sarıtoprak, A.g.e., s. 67.
(15) Şualar, s. 360.
(16) Buhari, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.
(17) Gazali, İhyaü Ulûmiddin, 1:59
(18) Berzenci, el-İşaa fi Eşrati's-Saa, s. 95-99; Muhtasar u Tezkireti'l-Kurtubi, s. 133-134; Şualar, s. 501, 504.
(19) Şualar, s. 501.
(20) Mektûbat, s. 425