Yüzyıllardır tanınan depresyon, bilişsel, psikomotor ve psikofizyolojik alanlarla ilgili olan semptomlar kümesidir. Dolayısıyla depresyonda klinik belirtiler oldukça değişken bir dağılım göstermesi söz konusu olacaktır. Zira depresif belirtiler, depresyon hastalığı dışında pek çok durumda da görülebileceği gibi depresyonu olan pek çok hastada da bazı depresyon belirtileri söz konusu olabilir. Bu çalışmada depresyonun belirtileri, görülme sıklıkları, türleri, tanı ölçütleri, nörofizyolojik etkilerini seyir eden bir olgu sunulmuştur.
DEPRESYONU ANLAMAK
Çoğumuz hayatımızın bazı dönemlerinde kendimizi üzgün hissedebiliriz. Bir sınavdan başarısız olduğumuz zaman, olumsuz bir iş görüşmesinin ardından yada romantik bir ilişkinin bitmesi veya travmatik bir yaşantı sonrası ruh halimizde depresif duygu durum bozuklukları yaşanabilir. Bunun gibi vakalarda meydana gelen duygu durum bozuklukları yoğun ve şiddetli yaşanan uyumsuzlukları da beraberinde getirir. Özellikle kişiler arası ilişkilerde ve iş performansında ciddi sorunlara yol açar.
Depresyon, çökkün duygu durumunun beraberinde uyaranlara karşı ilginin azalması ve hayattan zevk alamama gibi durumlardan oluşan bir bozukluktur. Bu bozukluk aslında bir beyin bozukluğudur. Yani beynin ön taraflarında, şakak bölgesinde ve alın bölgesinde çıkan bir rahatsızlıktır. Dolayısıyla depresyon sadece üzgün ruh hali demek değildir. Depresyon aynı zamanda birçok bilişsel, davranışsal ve duygusal belirtiyi de beraberinde getirir. Depresyonun genel belirtileri: hareketlerde yavaşlama, iştah bozukluğu, uyku bozukluğu, enerji kayı, ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri, dikkatini toplayamama, unutkanlık gibi belirtilerdir. Net bir depresyon tanısı için bu belirtileri hemen her gün, günün büyük bir bölümünde, en az iki hafta süre ile yaşanıyor olması gerekir.
DEPRESYONUN GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Depresyon her yaş her cinsiyet ve her kesimden insanda görülebilir.
Erkelerde görülme sıklığı ortalama % 2-3 iken, kadınlarda görülme sıklığı % 5-9 arasındadır. Kadınlarda görülme sıklığı 2-3 kat daha fazladır.
Ortalama başlangıç yaşı 30 dur.
Yaşam boyu görülme sıklığı %17-25 arasındadır.
DEPRESYON İÇİN RİSK ETKENLERİ
Ailede depresyon öyküsünün olması
Stresör yaşam olayları
Kadın cinsiyeti, çocuk doğurma, doğum sonrası etmenler
Daha önce depresyon geçirmiş olmak
Sosyal desteğin kısıtlı olması
Madde kullanımı
Depresyon riskini arttırır.
DEPRESYONUN NÖROFİZYOLOJİK ETKİLERİ
Son zamanlardaki nörolojik araştırmalar, anterior prefontal korteksin –sağ değil- sol taraftaki hasarların genellikle depresyona yol açtığı yönündeki erken bulgulardan yola çıktı (örneğin, Davidson, 2000; Robinson &Dawnhill, 1995). Bu da beyin hasarı söz konusu olmayan depresyon hastalarının da aynı bölgedeki beyin etkinliğinin düşük düzeyde olabileceği gösterir. Depresif kişilerde her iki beyin yarımküresindeki elektroenselografik (EEG) etkinlikleri ölçüldüğünde, beynin profontal bölgelerinin iki tarafındaki EEG etkinliğinde bir asmetri olduğu saptanmıştır (Davidson ve diğerleri, 2002; Davidson ve diğerleri, 2009). Depresyonda prefontal korteksin sol tarafındaki görece düşük etkinliğin, pozitif duygulanım ve ödüllendirici uyarıcılara yaklaşma davranışlarının azalması ile ilgili olduğu düşünülürken, sağ tarafındaki artan etkinliğin de kaygı belirtilerinin artması ve tehlikeli bilgilere yönelik tetikte olma durumunun yükselmesi ile bağlantılı, olumsuz duygulanımın artması ile ilgili olabileceği düşünülüyor (Pizzagalli ve diğerleri, 2002).
DEPRESYON TÜRLERİ
MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK
Majör depresif bozukluk, yaşam kalitesini bozabilir ve bazı fonksiyon bozukluklarına sebebiyet verebilir. Ayrıca majör depresyon duygu durumunun yanında bedeninde çökkünlük hissi yaşaması durumudur. ‘Majör depresyon DSM-IV tanı kriterleri şu şekildedir;
2 Haftalık dönem işlevsellik değişikliği ile birlikte aşağıdakilerin 5 inin bulunması, en az birinin Depresif duygudurum ya da ilgi kaybı ya da zevk alamama olması gerekir
1. Her gün gün boyu süren depresif duygudurum ( Üzgün, boşlukta hissetme,ağlamaklı görünüm)
2. Her gün ve gün boyu süren etkinliklere ilgide azalma, eskisi kadar zevk alamama
3. Önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımı
4. İnsomnia ya da hipersomnia ( Uykusuzluk ya da aşırı uyuma)
5. Psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (davranışlarda aşırı artma ya da gerileme)
6. Yorgunluk, bitkinlik ve enerji kaybının olması
7. Değersizlik, aşırı ya da ugun olmayan suçluluk duygularının(sanrısal=gerçek dışı yargı) olabilir
8. Düşüncesini yoğunlaştırmada azalma ya da kararsızlık
9. Yineleyen ölüm düşünceleri ( İntiharla ilgili)
B. Bu semptomlar karışık tekrarlamanın tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.
C. Bu semptomlar madde kullanımına /Genel Tıbbi duruma bağlı değildir.
D. Kayıptan 2 aydan fazla süren semptomlar, yas ile daha iyi açıklanamaz.’
DİSTİMİK BOZUKLUK
‘Distimik bozuklukluğun genel olarak hafif ya da orta yoğunlukta olduğu düşünülse de en önemli özelliği kronik olmasıdır. Distimik bozukluk tanısı için bireyin en az 2 yıl boyunca günün büyük bir bölümünde sürekli olarak depresif duygu durumu sergiliyor olması gerekir (çocuk ve ergenlerde 1 yl).’
‘Distimi oldukça yaygındır ve yaşam boyu görülme sıklığı %2,5 ile 6 arasında olduğu düşünülmektedir (Kessler, Berglund ve diğerleri, 2005a). Distiminin ortalama süresi 4-5 yıl kadardır fakat 20 yıl ya da daha uzun bir süre de devam edebilir (Keller ve diğerleri, 1997; Klein ve diğerleri, 2006).’
‘Distimi genellikle ergenlik dönemlerinde başlar ve tedaviye başvuranların %50’ sinden fazlasında başlangıç yaşı 21 yaşın altında olan hatalardır. Yapılan on yıllık bir çalışmada erken başlangıçlı distimi görülen 97 kişiyi kapsayan bir çalışmada hastaların % 74’ünün on yıl içerisinde iyileştiği ancak iyileşenlerin %71’inde durumun nüksettiği ve nüksetmenin yaklaşık 3yıl süren izleme döneminde gerçekleştiği gözlemlenmiştir ( Klein ve diğerleri, 2006).’
Distimik bozukluk major depresif bozukluk ile birçok noktada örtüşmesine rağmen depresif belirtilerin daha subjektif olması ile bu bozukluktan ayrılır. ‘Distimik bozukluğun DSM-IV tanı kriterleri şu şekildedir;
Kişinin kendi öznel bildirimi ya da başkalarının gözlemiyle belirlenen, en az 2 yıldır çoğu gün ve günün çoğu zamanında sürmekte olan depresif duygudurum
B. Depresifken aşağıdakilerden en az 2 ya da daha fazlasının bulunması
1) İştahsızlık ya da aşırı yeme
2) Uykusuzluk ya da aşırı uyku
3) Düşük enerji düzeyi ya da bitkinlik
4) Düşük benlik değer duygusu
5) Konsantrasyon zayıflığı ya da karar verme güçlüğü
6) Umutsuzluk duyguları
C.Bozukluğun 2 yıllık bir süresi içinde, A ve B ölçütlerindeki belirtilerin olmadığı 2 aydan uzun süren bir dönem yoktur
D.Bozukluğun ilk 2 yılı içinde major depresif bir dönem bulunmamaktadır; yani bozukluk kronik depresif bozukluk ya da kısmi düzelmeli major depresif bozuklukla daha iyi açıklanmamaktadır
E.Manik, hipomanik ya da karma bir dönem hiç geçirilmemiş ve siklotimik bozukluk tanı ölçütleri hiçbir zaman karşılanmamış olmalıdır.
F. Bu bozukluk yalnızca, şizofreni, delüzyonel bozukluk gibi kronik psikotik bir bozukluk gidişi sırasında ortaya çıkmamıştır.
G. Bu belirtiler bir maddenin ya da genel bir tıbbi hastalığın doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir
H. Belirtiler klinik olarak anlamlı bir rahatsızlık yaratır ya da sosyal, iş ya da diğer önemli işlev alanlarında bozulmaya neden olur
Erken başlangıç: 21 yaşından önce
Geç başlangıç: 21 yaş ya da daha ileri yaşlarda
ATİPİK DEPRESYON
‘Atipik özellik gösteren hastaların duygu durumlarında potansiyel olumlu olaylara tepki olarak neşelenirler. Atipik depresyon özellikler görülen hastalarda oran olarak kadınlar öne çıkar ve kadınlarda başlangıç yaşı ortalamanın altındadır. Ayrıca intihar düşünceleri de kadınlarda daha sık görülür (Matza ve diğerleri, 20003). Yapılan araştırmalar atipik depresyonun çift kutuplu bozukluğun manik epizotlarla değil, hipomanik epizotlarla bağlantılı hafif bir biçimi ile alakalı olduğunu gösteriyor (Akiskal & Benazzi, 2005).’ Bu durum ayrıca önemli bir belirleyicidir. Çünkü atipik özellikler sergileyen birçok depresif hastanın aksine, tercihen farklı antidepresanlara yanıt verebilir-monoamin oksidaz inhibitörleri.
Atipik depresyonun varlığından söz edebilmek için aşağıdaki belirtilerden iki ya da daha fazlasının görülmesi gerekmektedir. Bunlar;
Ciddi kilo alma ya da iştahın artması
Hipersomni (aşırı derecede uyuma)
Kurşun felci (kol ya da bacaklarda ağrı hissi)
İlişkiler arası reddedilmeye akut hassasiyet örüntüsünün uzun süredir görülüyor olması.
MANİK DEPRESYON VEYA BİPOLAR DEPRESYON
Bipolar depresyon bazen manik depresyon olarak da adlandırılabilir. Bipolar depresyonda hemen herkesin yaşayabileceği üzgün ruh halinde biraz ve isteksiz olma halinden biraz daha farklıdır. Bipolar depresyonda depresif duygu durumları uzun süre devam eder ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Ağır depresif bozukluklarının %10-15’i bipolar bozukluğa dönüşür. En kötü sonuç özyıkım(intihar) olur.
‘Manik epizot ölçütleri DSM-IV-TR’ye göre şu şeklidedir:
Belirgin bir şekilde anormal ve sürekli artmış, coşkulu ya da sinir duygu durumunun en az 1 hafta sürmesi.
Duygu durumunun bozulma döneminde aşağıdaki belirtilerden üç ya da daha fazlasının ciddi derecede varlık ve süreklilik götermesi:
Kendilik değerinin şişmesi ya da kendini muhteşem görme.
Uyku gereksiniminin azalması (örneğin, 3 saatlik uykudan sonra kendini dinlenmiş hissetme)
Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmayı sürdürme baskısı
Düşüncelerin uçuşması ya da cinsel açıdan hedefe yönelik etkinliğin artması ya da psikomotor ajitasyon
Dikkat dağınıklı, dikkati toplamada güçlük çekme
Mesleki, sosyal ya da cinsel açıdan hedefe yönelik etkinliğin artması ya da psikomotor ajitasyon
Acı verici sonuçlar doğurma potansiyeli yüksek, zevkli etkinliklere aşırı katılma (örneğin çok para harcayarak alışveriş yapma, düşüncesizce cinsel etkinliklerde bulunma ya da mantıksız yatırımlar yapma)’
PSİKOTİK DEPRESYON
Psikotik özellikler gösteren depresyon ağır bir depresyon tablosudur. Hastanın gerçeklik algısı bozulur ve halüsinasyonlar görmeye başlar. Bu bozukluk mesleki yaşantıda ya da sosyal yaşantıda belirgin bozulmalara yol açabilir. Ayrıca hastanın kendisine ya da bir başkasına zarar verme olasılığı olasıdır. İntihar etme olasılığı yüksektir. Dolayısıyla psikotik depresyonda acil tıbbi müdahale zorunludur ve intihar riski nedeniyle hastaneye yatırılması gerektirebilir.
POSTPARTUM (DOĞUM SONRASI) DEPRESYON
‘Eski verilere göre annede doğum sonrası majör depresyonun görülme sıklığı daha yüksek bekleniyorken yeni verilere göre yalnızca ‘doğum sonrası hüzün’ yaygındır. Doğum sonrası hüznün tipik belirtileri arasında duygusal değişkenlik, sinirlilik, kolay ağlama ve duygu durumlarında hızlı geçişler olduğundan söz edilebilir. Bu tip belirtiler, doğumu izleyen 10 gün içerisinde kadınları %50 ila %70’inde görülür ve genellikle kendi kendine geçer (APA, DSM-IV-TR, 2000; Miller, 2002; Nolen-Hoeksema & Hilt, 2009).’
‘Hormonların yeniden uyum sağlama süreci (Miller, 2002; O’ Hara ve diğerleri, 1991) ve serotojenik ve nöroadrenerjik işleyişteki değişiklikler (Dornbos ve diğerleri, 2008) doğum sonrası hüzün ve depresyonda rol alabilir. Burada psikolojik bileşenlerinde söz konusu olduğu söylenebilir. Yeni doğum yapmış anne, sosyal destekten yoksunsa, yeni kimliğe ve sorumluluklarına uyum sağlamakta zorlanıyorsa ailede doğum stresine duyarlılığın artmasına sebep olan bir depresyon geçmişi de mevcutsa doğum sonrası hüzün ya da depresyon olasılığı da artar ( Collins ve diğerleri, 2004; Miller, 2002;O’ Hara & Gorman, 2004).’
MEVSİMSEL DEPRESYON
‘Farklı türde bir ritim anormalliği ya da rahatsızlığı da mevsimsel duygulanım bozukluğu sergileyenlerde görülür; bu durumda sorun, büyük oranda çevredeki ışığın toplam miktarına verilen tepkiden kaynaklanıyor olduğu düşünülmektedir ( Oren & Rosenthal, 1992). Bu problemi yaşayan hastalar çoğunlukla sonbahar ve kış aylarında depresyona girer, ilkbahar ve yaz aylarında normale döner ( Goodwin & Jamison, 2007;Howland & Thase, 1999).’
DEPRESYONU ANLAMAK
Çoğumuz hayatımızın bazı dönemlerinde kendimizi üzgün hissedebiliriz. Bir sınavdan başarısız olduğumuz zaman, olumsuz bir iş görüşmesinin ardından yada romantik bir ilişkinin bitmesi veya travmatik bir yaşantı sonrası ruh halimizde depresif duygu durum bozuklukları yaşanabilir. Bunun gibi vakalarda meydana gelen duygu durum bozuklukları yoğun ve şiddetli yaşanan uyumsuzlukları da beraberinde getirir. Özellikle kişiler arası ilişkilerde ve iş performansında ciddi sorunlara yol açar.
Depresyon, çökkün duygu durumunun beraberinde uyaranlara karşı ilginin azalması ve hayattan zevk alamama gibi durumlardan oluşan bir bozukluktur. Bu bozukluk aslında bir beyin bozukluğudur. Yani beynin ön taraflarında, şakak bölgesinde ve alın bölgesinde çıkan bir rahatsızlıktır. Dolayısıyla depresyon sadece üzgün ruh hali demek değildir. Depresyon aynı zamanda birçok bilişsel, davranışsal ve duygusal belirtiyi de beraberinde getirir. Depresyonun genel belirtileri: hareketlerde yavaşlama, iştah bozukluğu, uyku bozukluğu, enerji kayı, ölüm düşünceleri, intihar düşünceleri, dikkatini toplayamama, unutkanlık gibi belirtilerdir. Net bir depresyon tanısı için bu belirtileri hemen her gün, günün büyük bir bölümünde, en az iki hafta süre ile yaşanıyor olması gerekir.
DEPRESYONUN GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Depresyon her yaş her cinsiyet ve her kesimden insanda görülebilir.
Erkelerde görülme sıklığı ortalama % 2-3 iken, kadınlarda görülme sıklığı % 5-9 arasındadır. Kadınlarda görülme sıklığı 2-3 kat daha fazladır.
Ortalama başlangıç yaşı 30 dur.
Yaşam boyu görülme sıklığı %17-25 arasındadır.
DEPRESYON İÇİN RİSK ETKENLERİ
Ailede depresyon öyküsünün olması
Stresör yaşam olayları
Kadın cinsiyeti, çocuk doğurma, doğum sonrası etmenler
Daha önce depresyon geçirmiş olmak
Sosyal desteğin kısıtlı olması
Madde kullanımı
Depresyon riskini arttırır.
DEPRESYONUN NÖROFİZYOLOJİK ETKİLERİ
Son zamanlardaki nörolojik araştırmalar, anterior prefontal korteksin –sağ değil- sol taraftaki hasarların genellikle depresyona yol açtığı yönündeki erken bulgulardan yola çıktı (örneğin, Davidson, 2000; Robinson &Dawnhill, 1995). Bu da beyin hasarı söz konusu olmayan depresyon hastalarının da aynı bölgedeki beyin etkinliğinin düşük düzeyde olabileceği gösterir. Depresif kişilerde her iki beyin yarımküresindeki elektroenselografik (EEG) etkinlikleri ölçüldüğünde, beynin profontal bölgelerinin iki tarafındaki EEG etkinliğinde bir asmetri olduğu saptanmıştır (Davidson ve diğerleri, 2002; Davidson ve diğerleri, 2009). Depresyonda prefontal korteksin sol tarafındaki görece düşük etkinliğin, pozitif duygulanım ve ödüllendirici uyarıcılara yaklaşma davranışlarının azalması ile ilgili olduğu düşünülürken, sağ tarafındaki artan etkinliğin de kaygı belirtilerinin artması ve tehlikeli bilgilere yönelik tetikte olma durumunun yükselmesi ile bağlantılı, olumsuz duygulanımın artması ile ilgili olabileceği düşünülüyor (Pizzagalli ve diğerleri, 2002).
DEPRESYON TÜRLERİ
MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK
Majör depresif bozukluk, yaşam kalitesini bozabilir ve bazı fonksiyon bozukluklarına sebebiyet verebilir. Ayrıca majör depresyon duygu durumunun yanında bedeninde çökkünlük hissi yaşaması durumudur. ‘Majör depresyon DSM-IV tanı kriterleri şu şekildedir;
2 Haftalık dönem işlevsellik değişikliği ile birlikte aşağıdakilerin 5 inin bulunması, en az birinin Depresif duygudurum ya da ilgi kaybı ya da zevk alamama olması gerekir
1. Her gün gün boyu süren depresif duygudurum ( Üzgün, boşlukta hissetme,ağlamaklı görünüm)
2. Her gün ve gün boyu süren etkinliklere ilgide azalma, eskisi kadar zevk alamama
3. Önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımı
4. İnsomnia ya da hipersomnia ( Uykusuzluk ya da aşırı uyuma)
5. Psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (davranışlarda aşırı artma ya da gerileme)
6. Yorgunluk, bitkinlik ve enerji kaybının olması
7. Değersizlik, aşırı ya da ugun olmayan suçluluk duygularının(sanrısal=gerçek dışı yargı) olabilir
8. Düşüncesini yoğunlaştırmada azalma ya da kararsızlık
9. Yineleyen ölüm düşünceleri ( İntiharla ilgili)
B. Bu semptomlar karışık tekrarlamanın tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.
C. Bu semptomlar madde kullanımına /Genel Tıbbi duruma bağlı değildir.
D. Kayıptan 2 aydan fazla süren semptomlar, yas ile daha iyi açıklanamaz.’
DİSTİMİK BOZUKLUK
‘Distimik bozuklukluğun genel olarak hafif ya da orta yoğunlukta olduğu düşünülse de en önemli özelliği kronik olmasıdır. Distimik bozukluk tanısı için bireyin en az 2 yıl boyunca günün büyük bir bölümünde sürekli olarak depresif duygu durumu sergiliyor olması gerekir (çocuk ve ergenlerde 1 yl).’
‘Distimi oldukça yaygındır ve yaşam boyu görülme sıklığı %2,5 ile 6 arasında olduğu düşünülmektedir (Kessler, Berglund ve diğerleri, 2005a). Distiminin ortalama süresi 4-5 yıl kadardır fakat 20 yıl ya da daha uzun bir süre de devam edebilir (Keller ve diğerleri, 1997; Klein ve diğerleri, 2006).’
‘Distimi genellikle ergenlik dönemlerinde başlar ve tedaviye başvuranların %50’ sinden fazlasında başlangıç yaşı 21 yaşın altında olan hatalardır. Yapılan on yıllık bir çalışmada erken başlangıçlı distimi görülen 97 kişiyi kapsayan bir çalışmada hastaların % 74’ünün on yıl içerisinde iyileştiği ancak iyileşenlerin %71’inde durumun nüksettiği ve nüksetmenin yaklaşık 3yıl süren izleme döneminde gerçekleştiği gözlemlenmiştir ( Klein ve diğerleri, 2006).’
Distimik bozukluk major depresif bozukluk ile birçok noktada örtüşmesine rağmen depresif belirtilerin daha subjektif olması ile bu bozukluktan ayrılır. ‘Distimik bozukluğun DSM-IV tanı kriterleri şu şekildedir;
Kişinin kendi öznel bildirimi ya da başkalarının gözlemiyle belirlenen, en az 2 yıldır çoğu gün ve günün çoğu zamanında sürmekte olan depresif duygudurum
B. Depresifken aşağıdakilerden en az 2 ya da daha fazlasının bulunması
1) İştahsızlık ya da aşırı yeme
2) Uykusuzluk ya da aşırı uyku
3) Düşük enerji düzeyi ya da bitkinlik
4) Düşük benlik değer duygusu
5) Konsantrasyon zayıflığı ya da karar verme güçlüğü
6) Umutsuzluk duyguları
C.Bozukluğun 2 yıllık bir süresi içinde, A ve B ölçütlerindeki belirtilerin olmadığı 2 aydan uzun süren bir dönem yoktur
D.Bozukluğun ilk 2 yılı içinde major depresif bir dönem bulunmamaktadır; yani bozukluk kronik depresif bozukluk ya da kısmi düzelmeli major depresif bozuklukla daha iyi açıklanmamaktadır
E.Manik, hipomanik ya da karma bir dönem hiç geçirilmemiş ve siklotimik bozukluk tanı ölçütleri hiçbir zaman karşılanmamış olmalıdır.
F. Bu bozukluk yalnızca, şizofreni, delüzyonel bozukluk gibi kronik psikotik bir bozukluk gidişi sırasında ortaya çıkmamıştır.
G. Bu belirtiler bir maddenin ya da genel bir tıbbi hastalığın doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir
H. Belirtiler klinik olarak anlamlı bir rahatsızlık yaratır ya da sosyal, iş ya da diğer önemli işlev alanlarında bozulmaya neden olur
Erken başlangıç: 21 yaşından önce
Geç başlangıç: 21 yaş ya da daha ileri yaşlarda
ATİPİK DEPRESYON
‘Atipik özellik gösteren hastaların duygu durumlarında potansiyel olumlu olaylara tepki olarak neşelenirler. Atipik depresyon özellikler görülen hastalarda oran olarak kadınlar öne çıkar ve kadınlarda başlangıç yaşı ortalamanın altındadır. Ayrıca intihar düşünceleri de kadınlarda daha sık görülür (Matza ve diğerleri, 20003). Yapılan araştırmalar atipik depresyonun çift kutuplu bozukluğun manik epizotlarla değil, hipomanik epizotlarla bağlantılı hafif bir biçimi ile alakalı olduğunu gösteriyor (Akiskal & Benazzi, 2005).’ Bu durum ayrıca önemli bir belirleyicidir. Çünkü atipik özellikler sergileyen birçok depresif hastanın aksine, tercihen farklı antidepresanlara yanıt verebilir-monoamin oksidaz inhibitörleri.
Atipik depresyonun varlığından söz edebilmek için aşağıdaki belirtilerden iki ya da daha fazlasının görülmesi gerekmektedir. Bunlar;
Ciddi kilo alma ya da iştahın artması
Hipersomni (aşırı derecede uyuma)
Kurşun felci (kol ya da bacaklarda ağrı hissi)
İlişkiler arası reddedilmeye akut hassasiyet örüntüsünün uzun süredir görülüyor olması.
MANİK DEPRESYON VEYA BİPOLAR DEPRESYON
Bipolar depresyon bazen manik depresyon olarak da adlandırılabilir. Bipolar depresyonda hemen herkesin yaşayabileceği üzgün ruh halinde biraz ve isteksiz olma halinden biraz daha farklıdır. Bipolar depresyonda depresif duygu durumları uzun süre devam eder ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Ağır depresif bozukluklarının %10-15’i bipolar bozukluğa dönüşür. En kötü sonuç özyıkım(intihar) olur.
‘Manik epizot ölçütleri DSM-IV-TR’ye göre şu şeklidedir:
Belirgin bir şekilde anormal ve sürekli artmış, coşkulu ya da sinir duygu durumunun en az 1 hafta sürmesi.
Duygu durumunun bozulma döneminde aşağıdaki belirtilerden üç ya da daha fazlasının ciddi derecede varlık ve süreklilik götermesi:
Kendilik değerinin şişmesi ya da kendini muhteşem görme.
Uyku gereksiniminin azalması (örneğin, 3 saatlik uykudan sonra kendini dinlenmiş hissetme)
Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmayı sürdürme baskısı
Düşüncelerin uçuşması ya da cinsel açıdan hedefe yönelik etkinliğin artması ya da psikomotor ajitasyon
Dikkat dağınıklı, dikkati toplamada güçlük çekme
Mesleki, sosyal ya da cinsel açıdan hedefe yönelik etkinliğin artması ya da psikomotor ajitasyon
Acı verici sonuçlar doğurma potansiyeli yüksek, zevkli etkinliklere aşırı katılma (örneğin çok para harcayarak alışveriş yapma, düşüncesizce cinsel etkinliklerde bulunma ya da mantıksız yatırımlar yapma)’
PSİKOTİK DEPRESYON
Psikotik özellikler gösteren depresyon ağır bir depresyon tablosudur. Hastanın gerçeklik algısı bozulur ve halüsinasyonlar görmeye başlar. Bu bozukluk mesleki yaşantıda ya da sosyal yaşantıda belirgin bozulmalara yol açabilir. Ayrıca hastanın kendisine ya da bir başkasına zarar verme olasılığı olasıdır. İntihar etme olasılığı yüksektir. Dolayısıyla psikotik depresyonda acil tıbbi müdahale zorunludur ve intihar riski nedeniyle hastaneye yatırılması gerektirebilir.
POSTPARTUM (DOĞUM SONRASI) DEPRESYON
‘Eski verilere göre annede doğum sonrası majör depresyonun görülme sıklığı daha yüksek bekleniyorken yeni verilere göre yalnızca ‘doğum sonrası hüzün’ yaygındır. Doğum sonrası hüznün tipik belirtileri arasında duygusal değişkenlik, sinirlilik, kolay ağlama ve duygu durumlarında hızlı geçişler olduğundan söz edilebilir. Bu tip belirtiler, doğumu izleyen 10 gün içerisinde kadınları %50 ila %70’inde görülür ve genellikle kendi kendine geçer (APA, DSM-IV-TR, 2000; Miller, 2002; Nolen-Hoeksema & Hilt, 2009).’
‘Hormonların yeniden uyum sağlama süreci (Miller, 2002; O’ Hara ve diğerleri, 1991) ve serotojenik ve nöroadrenerjik işleyişteki değişiklikler (Dornbos ve diğerleri, 2008) doğum sonrası hüzün ve depresyonda rol alabilir. Burada psikolojik bileşenlerinde söz konusu olduğu söylenebilir. Yeni doğum yapmış anne, sosyal destekten yoksunsa, yeni kimliğe ve sorumluluklarına uyum sağlamakta zorlanıyorsa ailede doğum stresine duyarlılığın artmasına sebep olan bir depresyon geçmişi de mevcutsa doğum sonrası hüzün ya da depresyon olasılığı da artar ( Collins ve diğerleri, 2004; Miller, 2002;O’ Hara & Gorman, 2004).’
MEVSİMSEL DEPRESYON
‘Farklı türde bir ritim anormalliği ya da rahatsızlığı da mevsimsel duygulanım bozukluğu sergileyenlerde görülür; bu durumda sorun, büyük oranda çevredeki ışığın toplam miktarına verilen tepkiden kaynaklanıyor olduğu düşünülmektedir ( Oren & Rosenthal, 1992). Bu problemi yaşayan hastalar çoğunlukla sonbahar ve kış aylarında depresyona girer, ilkbahar ve yaz aylarında normale döner ( Goodwin & Jamison, 2007;Howland & Thase, 1999).’