zeberus1234
Yeni Üye
Depresyonun bazı ceşitleri aileseldir; bu da, depresyona yonelik biyolojik yatkınlığın kalıtsal olabileceğini gosterir Ozellikle Bipolar Bozukluk icin bu durum gecerli gibi gorulmektedir Her bir neslin aile uyelerinde bipolar bozukluk gorulen aileler araştırılmıştır Araştırmacılar, soz konusu hastalığı olanların, hastalığa yakalanmayanlardan daha farklı bir genetik yapısı olduğunu bulmuşlardır Ancak, bunun tersi gecerli değildir Yani, bipolar bozukluğa yatkın bir genetik yapıya sahip olan herkesin bu hastalığa yakalanması soz konusu değildir Acıkca goruluyor ki, muhtemelen stresli bir ortam gibi, bir takım ek faktorler, hastalığın başlamasında ve koruyucu faktorler de hastalığın onlenmesinde rol oynamaktadır
Major depresyonun da, bipolar I ve II’de olduğu kadar guclu bir şekilde olmasa da, bazı ailelerde nesiller boyu gorulduğu ortaya cıkmaktadır Aslında major Depresyon, ailesinde hic depresyon oykusu bulunmayan kişilerde de gorulebilmektedir
Genellikle dışsal bir olayın depresyon episodunu başlattığı soylenebilir Ciddi bir kayıp, kronik bir hastalık, zorlu bir ilişki, maddi sorunlar veya yaşam tarzında istenmeyen herhangi bir değişiklik depresif bir donemin başlamasını tetikleyebilir Sıklıkla genetik, psikolojik ve cevresel faktorlerin bir araya gelmesi depresif bir bozukluğun ortaya cıkmasında rol oynar Depresyonun gelişmesine katkıda bulunan Stres faktorleri bazen bazı grupları diğerlerinden daha fazla etkiler Orneğin, daha sıklıkla ayrımcılıktan etkilendiğini hisseden azınlık grupları orantısız bir şekilde temsil edilirler Sosyoekonomik olarak dezavantajlı gruplar, avantajlı gruplarla karşılaştırıldığında, daha yuksek depresyon oranlarına sahiptirler Amerika Birleşik Devletlerine gelen gocmenler, ozellikle de dil acısından izole olduklarında, depresyon gelişimine daha yatkın olabilmektedir
Etnik kokenden bağımsız olarak erkeklerin; işsizlik, boşanma, duşuk sosyoekonomik statunun depresif etkilerine karşı ozellikle hassas oldukları ve stresle baş etme acısından cok az iyi yonteme sahip oldukları gorulmektedir Cocukken veya sevgilisi tarafından fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara maruz kalan kadınlar da Depresif Bozukluk geliştirmeye yatkındır Başka erkeklerle cinsel ilişki yaşayan erkekler, hayat arkadaşları olmadığında, kendilerini eşcinsel olarak tanımlayamadıklarında ya da birden fazla kez eşcinsel karşıtı şiddetin mağduru olmuşlarsa depresyona acık olabilmektedirler Ancak, coğunlukla kadın ve erkeğin depresyon acısından benzer risk faktorlerine sahip olduklarını soylemek mumkundur
Evrendeki hicbir şey insan beyni kadar karmaşık ve buyuleyici değildir Beynin icerisinde dolaşan 100’den fazla kimyasal, norokimyasallar veya norotransmiterler (sinir ileticileri) olarak bilinir Fakat araştırmalarımızın ve bilgimizin coğu bu norokimyasal sistemlerden dordu uzerine odaklanmaktadır: norepinefrin, Serotonin, dopamin ve asetilkolin Yeni binyılda, yeni keşiflerin yapılmasının ardından, adı gecen bu dort norokimyasal maddenin, 20 yuzyılın “kara safra, sarı safra, balgam ve kan dortlusu olarak gorulmesi muhtemeldir
Farklı noropsikiyatrik hastalıkların, beynin belirli yerlerinde bulunan bu norokimyasalların fazla ya da eksik olmasıyla ilişkili olduğu gorulmektedir Orneğin, beyin tabanında dopaminin olmaması Parkinson hastalığına neden olmaktadır Alzheimer demansının (Bunama) da beyindeki asetilkolin seviyesinin duşuk olması ile ilişkili olduğu gorulmektedir Bağımlılık hastalıkları ise dopamin norokimyasalının etkisi altındadır Başka bir deyişle, kullanılan uyuşturucular ve alkol, beyinde dopamin salgılatarak etkisini gostermektedir Dopamin, hoşa giden bir duygu olan oforiye (aşırı mutluluk hali) neden olur Ancak uyuşturucu ya da alkolun tekrar tekrar alınması dopamin sisteminin hassasiyetini ortadan kaldırır, bu da, sistemin uyuşturucunun ve alkolun etkilerine alışması anlamına gelir Dolayısıyla, kişi aynı seviyede keyif alabilmek icin daha fazla uyuşturucu ya da alkole ihtiyac duyar Bu nedenle, bağımlı olan kişi giderek daha fazla madde kullanır ama daha az keyif alır ve giderek daha depresif hale gelir
Ceşitli tıbbi durumlar icin kullanılan bir takım ilacların, diğerlerine kıyasla, yan etki olarak depresyona neden olma ihtimalleri daha yuksektir Ozellikle Yuksek tansiyon, kanser, nobet, aşırı yoğunluktaki ağrıyı tedavi etmek ve doğum kontrolunu sağlamak icin kullanılan ilaclar depresyona yol acabilir Uyku ilacları ile Alkolizm ve anksiyeteyi (kaygı) tedavi etmek amacıyla kullanılan ilaclar gibi bazı psikiyatrik ilaclar bile depresyonun ortaya cıkmasına katkıda bulunabilir
Pek cok ruh sağlığı durumu veya gelişimsel bozukluklar de depresyonla ilişkilendirilir Anksiyetesi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), madde kullanımı ve gelişimsel bozuklukları olan kişiler depresyona girmeye daha yatkın olabilirler
Şizofreninin farklı turleri de beynin belirli alanlarındaki (cok fazla) dopamin ve (kotu bir şekilde duzenlenen) serotonin dengesizliği ile ilişkilidir Son olarak, depresif bozuklukların değişen beyin serotonin ve norepinefrin sistemleriyle ilişkili olduğu gorulmektedir Adı gecen norokimyasalların her ikisi de depresyondaki kişilerde daha duşuk olabilir Lutfen şunu aklınızdan cıkarmayın; depresyon, soz konusu norokimyasalların anormal oluşundan “kaynaklanmaktan ziyade, bunlarla “ilişkilidir, cunku beyindeki norokimyasal seviyelerinin duşuk olmasının mı depresyona neden olduğu, yoksa depresyonun beyindeki norokimyasalların duşuk seviyede olmasına mı yol actığı tam olarak bilinmemektedir
Bildiğimiz şey şu; norepinefrin veya serotonin seviyelerini değiştiren bazı ilaclar depresyon semptomlarını hafifletebilmektedir Bu iki norokimyasal sistemin ikisine de etki eden bazı ilacların daha iyi veya daha hızlı bir performans gosterdiği gorulmektedir Depresyonun tedavisinde kullanılan diğer ilaclar temel olarak diğer norokimyasal sistemlere etki ederler Depresyonun en guclu tedavi yontemi olan Elektrokonvulsif Tedavi (EKT) ise kesinlikle belirli bir norotransmiter sistemine ozgu değildir EKT daha ziyade, bir nobet yaratarak, muhtemelen norokimyasalların hepsinin cok buyuk miktarlarda salınmasını tetikleyen genel bir beyin aktivitesi oluşturmaktadır
Kadınlar erkeklere gore iki kat daha fazla depresyona girme ihtimaline sahiptirler Ancak, bilim adamları bu farkın nedenini bilmemektedir Psikolojik faktorler de bir kişinin depresyona olan yatkınlığına katkıda bulunur Dolayısıyla, bebeklik doneminde surekli mahrumiyet, fiziksel ya da cinsel istismar, belirli kişilik ozelliklerinin bir araya gelmesi ve yetersiz baş etme yontemlerinin (uyumsuz baş etme mekanizmaları) hepsi, kalıtsal yatkınlık olsun ya da olmasın, depresif bozuklukların sıklığını ve şiddetini arttırabilir
Maternalfetal (annebebek) stresin depresyon uzerindeki etkisi gunumuzde heyecan verici bir araştırma alanıdır Gebelik doneminde annenin stres altında olmasının, ozellikle genetik yatkınlık da varsa, cocuğun erişkin yaşamında depresyona acık olma ihtimalini yukseltebileceği gorulmuştur Annenin dolaşımında olan stres hormonlarının gebelik sırasında fetusun beyin gelişimini etkileyebileceği duşunulmektedir Fetal beyin gelişimindeki bu değişiklik, cocuğun erişkin yaşamında depresyon riskine yatkın olmasına neden olacak şekilde ortaya cıkmaktadır Bunun ne şekilde gercekleştiğini acıklamak icinse hala daha fazla araştırmaya ihtiyac vardır Bu durum yine, buradaki ornekte annenin stresinin bebek uzerindeki etkisinde olduğu gibi, genetik yatkınlık ile cevresel stres arasındaki karmaşık etkileşime işaret etmektedir
Major depresyonun da, bipolar I ve II’de olduğu kadar guclu bir şekilde olmasa da, bazı ailelerde nesiller boyu gorulduğu ortaya cıkmaktadır Aslında major Depresyon, ailesinde hic depresyon oykusu bulunmayan kişilerde de gorulebilmektedir
Genellikle dışsal bir olayın depresyon episodunu başlattığı soylenebilir Ciddi bir kayıp, kronik bir hastalık, zorlu bir ilişki, maddi sorunlar veya yaşam tarzında istenmeyen herhangi bir değişiklik depresif bir donemin başlamasını tetikleyebilir Sıklıkla genetik, psikolojik ve cevresel faktorlerin bir araya gelmesi depresif bir bozukluğun ortaya cıkmasında rol oynar Depresyonun gelişmesine katkıda bulunan Stres faktorleri bazen bazı grupları diğerlerinden daha fazla etkiler Orneğin, daha sıklıkla ayrımcılıktan etkilendiğini hisseden azınlık grupları orantısız bir şekilde temsil edilirler Sosyoekonomik olarak dezavantajlı gruplar, avantajlı gruplarla karşılaştırıldığında, daha yuksek depresyon oranlarına sahiptirler Amerika Birleşik Devletlerine gelen gocmenler, ozellikle de dil acısından izole olduklarında, depresyon gelişimine daha yatkın olabilmektedir
Etnik kokenden bağımsız olarak erkeklerin; işsizlik, boşanma, duşuk sosyoekonomik statunun depresif etkilerine karşı ozellikle hassas oldukları ve stresle baş etme acısından cok az iyi yonteme sahip oldukları gorulmektedir Cocukken veya sevgilisi tarafından fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara maruz kalan kadınlar da Depresif Bozukluk geliştirmeye yatkındır Başka erkeklerle cinsel ilişki yaşayan erkekler, hayat arkadaşları olmadığında, kendilerini eşcinsel olarak tanımlayamadıklarında ya da birden fazla kez eşcinsel karşıtı şiddetin mağduru olmuşlarsa depresyona acık olabilmektedirler Ancak, coğunlukla kadın ve erkeğin depresyon acısından benzer risk faktorlerine sahip olduklarını soylemek mumkundur
Evrendeki hicbir şey insan beyni kadar karmaşık ve buyuleyici değildir Beynin icerisinde dolaşan 100’den fazla kimyasal, norokimyasallar veya norotransmiterler (sinir ileticileri) olarak bilinir Fakat araştırmalarımızın ve bilgimizin coğu bu norokimyasal sistemlerden dordu uzerine odaklanmaktadır: norepinefrin, Serotonin, dopamin ve asetilkolin Yeni binyılda, yeni keşiflerin yapılmasının ardından, adı gecen bu dort norokimyasal maddenin, 20 yuzyılın “kara safra, sarı safra, balgam ve kan dortlusu olarak gorulmesi muhtemeldir
Farklı noropsikiyatrik hastalıkların, beynin belirli yerlerinde bulunan bu norokimyasalların fazla ya da eksik olmasıyla ilişkili olduğu gorulmektedir Orneğin, beyin tabanında dopaminin olmaması Parkinson hastalığına neden olmaktadır Alzheimer demansının (Bunama) da beyindeki asetilkolin seviyesinin duşuk olması ile ilişkili olduğu gorulmektedir Bağımlılık hastalıkları ise dopamin norokimyasalının etkisi altındadır Başka bir deyişle, kullanılan uyuşturucular ve alkol, beyinde dopamin salgılatarak etkisini gostermektedir Dopamin, hoşa giden bir duygu olan oforiye (aşırı mutluluk hali) neden olur Ancak uyuşturucu ya da alkolun tekrar tekrar alınması dopamin sisteminin hassasiyetini ortadan kaldırır, bu da, sistemin uyuşturucunun ve alkolun etkilerine alışması anlamına gelir Dolayısıyla, kişi aynı seviyede keyif alabilmek icin daha fazla uyuşturucu ya da alkole ihtiyac duyar Bu nedenle, bağımlı olan kişi giderek daha fazla madde kullanır ama daha az keyif alır ve giderek daha depresif hale gelir
Ceşitli tıbbi durumlar icin kullanılan bir takım ilacların, diğerlerine kıyasla, yan etki olarak depresyona neden olma ihtimalleri daha yuksektir Ozellikle Yuksek tansiyon, kanser, nobet, aşırı yoğunluktaki ağrıyı tedavi etmek ve doğum kontrolunu sağlamak icin kullanılan ilaclar depresyona yol acabilir Uyku ilacları ile Alkolizm ve anksiyeteyi (kaygı) tedavi etmek amacıyla kullanılan ilaclar gibi bazı psikiyatrik ilaclar bile depresyonun ortaya cıkmasına katkıda bulunabilir
Pek cok ruh sağlığı durumu veya gelişimsel bozukluklar de depresyonla ilişkilendirilir Anksiyetesi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), madde kullanımı ve gelişimsel bozuklukları olan kişiler depresyona girmeye daha yatkın olabilirler
Şizofreninin farklı turleri de beynin belirli alanlarındaki (cok fazla) dopamin ve (kotu bir şekilde duzenlenen) serotonin dengesizliği ile ilişkilidir Son olarak, depresif bozuklukların değişen beyin serotonin ve norepinefrin sistemleriyle ilişkili olduğu gorulmektedir Adı gecen norokimyasalların her ikisi de depresyondaki kişilerde daha duşuk olabilir Lutfen şunu aklınızdan cıkarmayın; depresyon, soz konusu norokimyasalların anormal oluşundan “kaynaklanmaktan ziyade, bunlarla “ilişkilidir, cunku beyindeki norokimyasal seviyelerinin duşuk olmasının mı depresyona neden olduğu, yoksa depresyonun beyindeki norokimyasalların duşuk seviyede olmasına mı yol actığı tam olarak bilinmemektedir
Bildiğimiz şey şu; norepinefrin veya serotonin seviyelerini değiştiren bazı ilaclar depresyon semptomlarını hafifletebilmektedir Bu iki norokimyasal sistemin ikisine de etki eden bazı ilacların daha iyi veya daha hızlı bir performans gosterdiği gorulmektedir Depresyonun tedavisinde kullanılan diğer ilaclar temel olarak diğer norokimyasal sistemlere etki ederler Depresyonun en guclu tedavi yontemi olan Elektrokonvulsif Tedavi (EKT) ise kesinlikle belirli bir norotransmiter sistemine ozgu değildir EKT daha ziyade, bir nobet yaratarak, muhtemelen norokimyasalların hepsinin cok buyuk miktarlarda salınmasını tetikleyen genel bir beyin aktivitesi oluşturmaktadır
Kadınlar erkeklere gore iki kat daha fazla depresyona girme ihtimaline sahiptirler Ancak, bilim adamları bu farkın nedenini bilmemektedir Psikolojik faktorler de bir kişinin depresyona olan yatkınlığına katkıda bulunur Dolayısıyla, bebeklik doneminde surekli mahrumiyet, fiziksel ya da cinsel istismar, belirli kişilik ozelliklerinin bir araya gelmesi ve yetersiz baş etme yontemlerinin (uyumsuz baş etme mekanizmaları) hepsi, kalıtsal yatkınlık olsun ya da olmasın, depresif bozuklukların sıklığını ve şiddetini arttırabilir
Maternalfetal (annebebek) stresin depresyon uzerindeki etkisi gunumuzde heyecan verici bir araştırma alanıdır Gebelik doneminde annenin stres altında olmasının, ozellikle genetik yatkınlık da varsa, cocuğun erişkin yaşamında depresyona acık olma ihtimalini yukseltebileceği gorulmuştur Annenin dolaşımında olan stres hormonlarının gebelik sırasında fetusun beyin gelişimini etkileyebileceği duşunulmektedir Fetal beyin gelişimindeki bu değişiklik, cocuğun erişkin yaşamında depresyon riskine yatkın olmasına neden olacak şekilde ortaya cıkmaktadır Bunun ne şekilde gercekleştiğini acıklamak icinse hala daha fazla araştırmaya ihtiyac vardır Bu durum yine, buradaki ornekte annenin stresinin bebek uzerindeki etkisinde olduğu gibi, genetik yatkınlık ile cevresel stres arasındaki karmaşık etkileşime işaret etmektedir