Anababa ve öğretmenler hiperaktif çocukları tipik olarak şu cümlelerle tanımlarlar.
“Çok hareketli, uzun süre bir yerde oturamaz. Sınıfta çevresiyle fazla ilgili, dersi
dinlemiyor, sık sık yerinden kalkıyor, izin almadan konuşuyor. Düşünmeden hareket
ediyor, yaptıktan sonra üzülüyor, özür diliyor”. Bu tanımlama sadece buzdağının
tepesini anlatmaktadır. Gerçekte bu belirtilere eşlik eden pek çok şey vardır.
Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında bu tanımlama değişir. “Tükenme
noktasındayız. Her gün, her dakika bir sorun yaşıyoruz. Evden kavga dövüş
çıkıyoruz. Eve gelince ödev yapması problem, bizim yönlendirmemiz ve yardımımız
olmadan tamamlayamıyor. Yardım ederken de tartışma çıkıyor. Uyguladığımız hiç bir
şey, ödüller, cezalar işe yaramadı. Yaptıklarının sonuçlarını asla düşünmüyor.
Çevresiyle ilişkileri iyi değil. İstediği bir şey olmadığında çok fazla öfkeleniyor, hemen
tepki veriyor. Ben de ona sık sık bağırmaya hatta vurmaya başladım. İlişkimiz giderek
bozuluyor”.
Başarılı bir müzisyen olan bir anne, okulda ciddi sorunlar yaşayan oğlunu şöyle
tanımlıyordu: “Beyni sanki en yetenekli sanatçılarla dolu ama şefi olmayan bir
orkestra gibi. Farklı müzisyenler sonuca önem vermeden kendi melodilerini çalıyorlar.
Bir uyum yok, hiç bir melodi, canlı bir müzik parçasına dönüşemiyor. Oğlum parlak
fikirler bulmakta hiç zorlanmaz, ama tamamlayabildiği bir şey de yoktur. Özellikle de
okulla ilgili konularda.” Bu annenin benzetmesi çok yerindedir. Beyindeki farklı
sistemler bir orkestranın parçalarına benzer. Bu parçaların uyum içinde çalışabilmesi
için yetenekli bir orkestra şefi gereklidir. Bu görev insan beyninde yürütücü işlevler
olarak da tanımlanan dikkat sisteminin görevidir.
Dikkat sistemi iyi çalışan bir çocuk, sınıfta öğretilenlere dikkat edebilir. Dürtüsel
olarak aklından geçen şeyi yapmak yerine matematik problemini çözmeye çalışır.
Öğrenmesinde, üretkenliğinde ve davranışlarında bir sorun yoktur. Bu sistemin yeterli
çalışmaması gerek öğrenme sürecinde gerekse gündelik yaşamda önemli sorunlara
neden olur.
Dikkat eksikliğinde temel sorun kişinin belirli bir şeyle ilgilenirken o sırada içinden
gelen başka bir şey yapma isteğine engel olamamasıdır. Böylece o anda konsantre
olduğu işi bırakır ve diğer şeye yönelir, bu da dışarıdan dikkatin dağılması olarak
değerlendirilir. Genellikle yarım bırakılan şey kişinin ilgisini çekmeyen, sıkıcı gelen
bir iştir. Aslında sıkıcı bir işle uğraşan herkes yarım bırakıp daha ilgi çekici olana
yönelme isteği duyar. Davranış kontrolü yeterli olan kişiler bu isteklerine engel
olabilirken dikkat eksikliği olan bireyler engel olamazlar. Bunun tam tersi durumlarda
yani fazlaca ilgilerini çeken bir şeylerle uğraşırken dikkatlerini oldukça uzun süre
devam ettirebilirler, çünkü o sırada başka bir şey yapma isteği duymazlar.
“ Bilgisayar başında saatlerce oturabiliyor ama ödev başında en çok 10 dakika. ”
Dikkat eksikliği olan kişiler, ilgilerini normal bireylere göre çok daha hızlı bir şekilde
kaybeder, çabuk sıkılırlar ve hemen daha ilgi çekici bir şeyin arayışı içine girerler.
Sizinle konuşurken bir yandan saçınızı, üstünüzdeki ya da odanızı incelerler.
Böylelikle başkalarının dikkatini çekmeyen ufak tefek ayrıntıları da hızla fark
edebilirler. Bu da bu bireylerin yanlışlıkla “çok dikkatli” olarak nitelendirilmesine neden
olur. Oysa aynı anda pek çok şeyle birden ilgilenme tek bir şeye konsantre olabilmeyi
güçleştiren bir şeydir. Sizin üstünüzdekileri incelerken konuşmanızın bir bölümünü de
kaçırmış olurlar.
“Sınıfta sürekli etrafıyla ilgili, ya kalem açan arkadaşına ya da duvardaki resimlere
bakarken yakalıyorum.”
Dikkatin önemli bir işlevi de uyaranlar arasında seçim yapmak, önemli ve gerekli
olanla önemsiz olanı ayırabilmektir. Derste anlatılan konuya kendini verebilmek için
floresan lambanın sessiz vızıltısı, öğretmenin leylak renkli külotlu çorabı gibi gereksiz
uyaranları elemek gerekir.
Dikkat eksikliği olan çocukların bazıları sınıfta dalar, yorgun görünür hatta uyuklarlar.
Bunun nedeni kısmen gece uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekmeleridir.
Buna uyku-uyarılma dengesizliği denir. Ama daha çok “derste sıkılmak” olarak
yorumlanır. Bu çocuklar için yeni bir şey yapmak ya da hareket etmek onları
uyandırır.
Tutarsızlık, en önemli dikkat eksikliği belirtilerinden birisidir. Aynı dersin sınavından
bir gün en yüksek notu alıp, bir gün boş kağıt verebilirler. Performanslarındaki bu
tutarsızlık hem şaşırtır hem de haksız suçlamalara neden olur. Anababa ya da
öğretmenler “Yapabileceğini biliyoruz, aklına koydun mu yapıyorsun.” Demeye
başlarlar. Bu çocuklar için bir şeyi iyi yapmak sonsuza kadar aleyhlerinde
kullanılabilicek bir delildir. İyi yapamadıkları zaman yeterince çaba göstermemekle ya
da tembellikle suçlanırlar.
Hiperaktivite, uzun süre yerinde oturamama, otururken elin ayağın kıpır kıpır olması,
çoğu zaman hareket halinde olma, çok konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Aşırı
hareketli olan çocukların incelendiği çalışmalarda el-kol sallama, bacak sallama,
kıpırdanma, oda içinde dolanma gibi hareketleri normal çocuklara göre 2-8 kat daha
fazla gösterdikleri bulunmuştur. Uykuda bile hareketlilik fazladır. Çok konuşmak da
sık karşılaşılan bir hiperaktivite belirtisidir. Konuşma biçimleri genellikle dağınık,
konudan konuya atlar biçimde ya da sürekli soru sorma şeklindedir. Çoğunlukla
sordukları sorunun yanıtını dinlemezler.
Dürtüselliğin temel nedeni de, bir şey yapmadan önce düşünmek için gereken süreyi
sağlayan sistemin iyi çalışmamasıdır. Yani frenlerinin olmamasıdır. Bu nedenle de
akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar, ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını
görebilirler. Davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve
yönlendirmekte zorluk çekerler. Çünkü tüm bunları yapabilmek için onlara “dur” diyen
merkezlerinde sorun vardır.
“Aklına gelen ilk şeyi yapar ve bu şey genellikle doğru değildir. Bu yüzden başı sık sık
derde giriyor.”
Aslında ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiğini bilirler ama o bildikleri şeyi
uygulayamazlar. Kuralları biliyorlardır, sorarsanız uygun bir biçimde açıklayabilirler,
ama düşünmeden hareket ettikleri için o kuralı yine bozabilirler. Bu durum gerek
anababa gerekse öğretmeni daha çok öfkelendirir. Bu davranışlar bilerek yapılan, ya
da kurallar önemsenmediği için yapılan davranışlar olarak nitelendirilir ve daha
acımasız yöntemlerle ele alınırlar.
Dağınıklık, en sık karşılaşılan belirtilerden birisidir. Dağınıklığın temel nedeni bir şey
yaparken o işe yeterince kendini vermemek ya da başka şeyler düşünmektir. Örneğin
çocuk mutfağa giderken elinde kalemi de vardır, kalemi mutfakta bırakır, bardağı alır
onu da odada bırakır. Tüm bunları yaparken başka şeyler düşündüğünden daha
sonra hatırlamaz. Diğer bir neden de düzenli olamamaktır. Bu kişiler planlı ve düzenli
olamadıkları için bu dağınıklık yaşamın tüm alanına yansır. Okula götürülmesi
gereken bir şeyi ya da yapılması gereken bir ödevi ya hatırlamaz ya da son anda
söyler.
Yazı yazmak, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar için oldukça zor
bir iştir. Düşünceleri düzgün biçimde kağıda dökebilmek için yavaşlamak, plan
yapmak, düşünceleri organize etmek bu arada da noktalama, imla, dilbilgisi kuralları
gibi pek çok ayrıntıya dikkat edebilmek gerekir. Yazı yazmak bir çocuğun beyninin
idare edebileceği en büyük orkestralardan biridir ve iyi çalışan bir şef olmadan
başarıya ulaşılamaz.
DEHB olan çocuklar çok duyarlı olmalarına ve başkaları tarafından kabul görmeyi çok
istemelerine rağmen sosyal ilişkilerde güçlükler yaşarlar. Sosyal ipuçlarını yanlış
değerlendirdikleri, yapacakları şeyin sonucunu düşünmeden yaptıkları, söyleyecekleri
şeyin karşıdakini nasıl etkileyeceğini düşünmeden söyledikleri için kişiler arası
ilişkilerde sorunlar ortaya çıkar.
Okul başarısızlıkları, aile arkadaş ilişkilerinin iyi olmaması, sürekli uyarılmaları ve
eleştirilmeleri gibi nedenlerle bu çocuklar zaman içinde kendilerine olan saygı ve
güvenlerini kaybederler. “Yaramaz, başarısız, istenmeyen kişi” kimliğini üstlenir,
kendilerini kötü biri olarak kabul ederler. Daha sonra da bu kimliğe uygun davranışlar
göstermeye başlayabilirler. Başarısızlıklar karşısında çabuk vazgeçme, uğraşmama
gibi özgüvenin azlığını gösteren yakınmalar başlar. Çevrelerinden sıkça eleştiri ve
olumsuz geri bildirim aldıkları için sevilmediklerini düşünürler. Eleştiriye karşı çok
duyarlıdırlar ve en ufak bir eleştiriye aşırı öfkeyle karşılık verebilirler.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunda Temel Sorun Nedir ?
Bir yılanın üzerine basarsanız sizi sokar. Yılan bunu yapmadan önce düşünmez. Yani
aklından “Bu kişiyi sokayım mı sokmayayım mı, daha önce biri benim üzerime
bastığında ne yapmıştım, sonucu ne olmuştu, bu kişiyi sokarsam sonucu ne olur ?”
gibi düşünceler geçmez. Herhangi bir kontrol yoktur. Ancak insan beyninde bir şey
yapmadan önce durup düşünmeyi sağlayan bir sistem vardır. Bu sistem geçmiş
deneyimleri kullanarak, geleceği de ön görerek, davranışları planlamayı ve bunun için
de yanıtı bir süre durdurabilmeyi sağlar. Herhangi bir olaya tepki vermeden önce
durup düşünebilme yetisi insanları diğer türlerden ayıran en önemli özelliklerden
birisidir.
Aklımıza gelen bir şeyi yapmadan önce bunun uygun olup olmadığına karar
verebilmek için öncelikle yanıtımızı belirli bir süre boyunca durdurmamız gerekir. Bu
süreç bazen bir kaç saniye bazen günlerce sürebilir ve pasif değil aktif bir süreçtir. Bu
sistemin iyi çalışması birden fazla merkezin uyumlu bir şekilde işlemesiyle mümkün
olur. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde bu sistemde sorun
vardır. Bir şey yapmadan önce düşünmeleri için gerekli süre boyunca
durmalarını sağlayan sistem iyi çalışmaz. Yani frenleri yoktur. Bu nedenle de
akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar, ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını
görebilirler.
Davranışlarımızı nasıl kontrol ederiz ?
Davranışları kontrol edebilmenin ilk basamağı o hareketi yapmadan önce durmaktır
yani frene basmaktır. Frene bastığımız süre boyunca belirli aşamalardan geçerek
karar veririz. Bu aşamalar ve DEHB olan bireylerde bu aşamaların nasıl işlediği
aşağıda açıklanacaktır:
Kendi kendine konuşma: Bir şey yaparken bunun uygun olup olmadığını gözden
geçirirken kendi kendimize konuşuruz. Bunu otomatik olarak ve içimizden yaparız,
hatta yaptığımızın farkına bile varmayız. Bu özellik yine sadece insanlarda vardır.
Diğer türler dillerini sadece başkalarıyla iletişim için kullanırken, insanlar kendi
kendileriyle de iletişim için kullanırlar. Kişinin kendisiyle konuşması okul öncesi
dönemde (3-5 yaş arasında) başlar. Bu dönemde çocuklar bunu yüksek sesle
yaparlar. İlkokulda sessiz bir şekilde yapılır, daha sonra da konuşma olmaksızın
düşünce düzeyinde otomatik olarak gerçekleşir. Davranışların kontrolünü, belirli
kurallara uyabilmeyi sağlayan en önemli basamaklardan birisi de budur. Birisi bizden
bir şey yapmamızı istediğinde önce bunu kendimize sorar, sonra yaparız. DEHB
olan bireyler bir şey yapmadan önce duramadıkları için bu becerileri yeterince
gelişemez ya da yaşıtlarından daha geç gelişir. Yani bir şey yapmadan önce kendi
kendilerine “Acaba yapsam mı?” sorusunu sormayı alışkanlık haline
getirmemişlerdir.
“Arkadaşlarının yap dediği şeyi doğru olup olmadığını düşünmeden hemen yapıyor.
O sırada birisi ona bu yaptığının uygun olup olmadığını sorsa doğru cevabı bilebilir
ama bu soruyu kendi kendisine hiç sormuyor.”
“ Sanki rüzgara kapılmış bir tüy gibi, rüzgar nereden eserse oraya gidiyor.”
Geçmişi dikkate alma: Bir davranışın uygun olup olmadığına karar verirken gerekli
olan basamaklardan birisi de geçmişi hatırlama, göz önünde bulundurma becerisidir.
Yapılan hatalardan ders alma ya da geçmişteki başarıları örnek alma denilen şey
budur. Bu beceri 3-5 yaş arasında gelişmeye başlar ve giderek olgunlaşır. DEHB
olan bireylerin belleklerinde sorun yoktur yani yaşadıkları olayların çoğunu hatırlarlar.
Ancak bu deneyimlerini kullanmak için gerekli zamanları olmadığından bu becerileri
de gelişmez ya da geç gelişir.
“Defalarca ceza aldı ama aynı davranışı yine yapıyor, üstelik davranışının doğru
olmadığını biliyor, hatta özür diliyor ama aynı hatayı yine yapıyor. Bu da beni
çıldırtıyor”
“Freni olmayan bir arabada daha önceki kazalarınızı hatırlasanız bile duramazsınız”.
Geleceği öngörebilme ve planlayabilme: Davranışların sonucunu önceden tahmin
edebilmek insanlara özgü en gelişmiş yetilerden birisidir. Bu beceri 3-5 yaşlar
arasında gelişmeye başlar. Bu beceriye sahip olan bir birey yapacağı şeyin
sonucunun olumsuz olacağını önceden sezip, o şeyi yapmaktan vazgeçebilir. DEHB
olan bireylerin akıllarına bir şey yapmak geldiğinde geleceği öngörecek zamanları
olmadığından, yapacağı şeyin sonucu olumsuz bile olsa duramazlar. Dolayısıyla
davranışların sonucunu öngörebilme becerileri yeterince gelişemez.
“Freni olmayan bir arabada bir uçuruma doğru hızla gittiğinizi görseniz bile
duramazsınız.”
DEHB olan bireyler davranışlarını geleceği düşünerek yönlendiremezler. Geçmiş ya
da gelecek onların radar sistemlerine girmez, bakış açıları içinde yer almaz. Bu
onların geleceği umursamadıkları, önemsemedikleri anlamına gelmez. Ancak bir şeyi
yaparken geleceği göz önünde bulunduracak süreleri yoktur, sadece o anda
yaptıkları şeye odaklanmışlardır. Sanki gelecek yokmuş gibi davranırlar. Bu sadece
bir gün ömrü kaldığını bilen bir insanın, o gününü dilediği gibi yaşamasına
benzetilebilir.
Gerçekle hissedileni birbirinden ayırabilmek: Yaşanan olayların bir gerçek boyutu
bir de bizim o olaya ilk duygusal tepkimiz yani olayı algılamamız vardır. İlk duygusal
tepki kişiden kişiye değişir ve her zaman doğru değildir. Bu tepkiyi hemen
göstermeden önce durup, olayı daha gerçekçi, akılcı bir şekilde gözden geçirmek
gerekir. Örneğin yolda giderken tanıdığımız bir insan bize selam vermeden geçerse
bunu görmemezlikten gelme, önemsememe olarak mı yoksa o kişinin dalgınlığı
olarak mı yorumluyoruz ? Her iki yorumlama iki farklı tepki doğurur. Doğru tepkiyi
verebilmek için önce ilk duygusal tepkiyi frenleyebilmek ve bu süre içinde düşünmek
ya da gözlem yapmak gerekir.
Bir olay karşısında ilk hissedilen duygunun bizi yönlendirmesine izin vermemek,
gerçek boyutu görebilmek için zamana ihtiyaç vardır. Normalde 2-4 yaşlar arasında
gelişmeye başlayan bu beceri, DEHB olan bireylerde düşünme zamanları olmadığı
için gelişmez ya da geç gelişir. DEHB olan bireyler kaç yaşında olurlarsa olsunlar
olaylar karşısında hemen ilk duygusal tepkilerini gösterirler. Bu nedenle çok duygusal
ve yaşıtlarına göre olgunlaşmamış bireyler olarak tanımlanırlar. Örneğin DEHB olan 8
yaşındaki bir çocuk yemekten önce çikolata yemesine izin verilmedi diye öfke
nöbetine tutulabilir, oysa böyle bir tepki ancak 3-4 yaşındaki çocuklar için normal
kabul edilebilir.
“Çocuğumun hayır kelimesine olan duyarlılığını keşfettiğimde sırf onu denemek için
benden bir şey istediği bir anda “Hayır, yapabilirsin” dedim. Her zamanki gibi
tepinmeye başladı. Çünkü hayır kelimesini duymuş ve devamını dinlemeden tepkisini
göstermişti.”
Sonuç olarak, DEHB olan bireylerde davranışların kontrolünü sağlayan bu
becerilerin yeterince gelişememiş olmasının temel nedeni bu işlevleri için
gerekli zamanı sağlayan sistemin çalışmaması yani frenlerinin olmamasıdır. Bu
kişiler davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve yönlendirmekte
zorluk çekerler.
DEHB kalıtsal bir bozukluktur
Yaygın olarak kabul edilmekte olan görüşe göre, davranış kontrolünü sağlayan fren
sistemlerinin iyi çalışmıyor olmasının nedeni anababadan alınan genlerdir. Bu tanıyı
alan bireylerin aileleriyle yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre, DEHB olan
çocukların anne babalarında benzer belirtiler olma oranı normal çocuklara oranla 2-8
kat fazla, kardeşlerinde benzer belirtilerin görülme olasılığı 2-3 kat fazladır.
Uygun olmayan anababa tutumları, aile içinde stres ve çatışma olması, eğitim
sistemindeki aksaklıklar gibi faktörler DEHB’ye neden olmazlar. Ama DEHB’ye
eşlik eden motivasyon düşüklüğü, karşı gelme, hırçınlık, saygısızlık gibi belirtilerin
ortaya çıkmasında ve var olan DEHB belirtilerinin karmaşıklaşmasında önemli rol
oynarlar. Bu nedenle tedavide varsa bu sorunların da ele alınması önemlidir.
DEHB Nasıl Tedavi Edilir ?
1. Farmakolojik tedaviler (ilaç tedavisi)
2. Anne baba eğitimi
3. Okulla işbirliği
4. Çocuğun bireysel tedavisi ( Çocuğun gereksinimine göre bilişsel davranışçı
teknikler, ders çalışma becerileri, sosyal beceri eğitimi vb)
Bu sorunun tedavisi için kullanılmakta olan ilaçlar bir şey yapmadan önce durmayı
sağlayan sistemi uyarırlar, yani fren merkezini çalıştırırlar. Böylece normalde zaten
olması gereken düşünme süresi kazanılır. Bundan sonra kontrol çocuğun elindedir.
Dersi dinlemek istiyorsa, ilaç daha dikkatli dinlemeye yardımcı olacaktır. Ama
arkadaşıyla konuşmayı tercih ediyorsa ilaç buna engel olamaz. Evde ders çalışmak
üzere masa başına oturursa daha verimli çalışabilir ve akademik başarısını
yükseltebilir. Ama ilaç aldıktan sonra televizyonun karşısında vakit geçirmeye devam
ederse sadece dizileri daha iyi öğrenmiş olur. Çocuğun söz dinlemesi ve uyumlu
olması ise anababa ve öğretmenle aralarındaki sıcak, sevecen ilişkiye bağlıdır. Bunu
sağlayabilmek için anababa ve öğretmenlerin bu sorunun doğasını iyi anlamaları ve
nasıl davranmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekir.
İlaçların kullanıldığı süre içinde, davranış kontrolü için gerekli olan geçmişi göz
önünde bulundurma ve geleceği ön görebilme gibi becerilerin gelişme şansı olur. Bu
becerilerin iyi bir şekilde gelişebilmesi sadece ilaçlarla olmaz. İlaçların kazandırdığı
durup düşünme süresinin iyi kullanılabilmesi için uygun ortam ve uygun
yönlendirmenin sağlanması gerekir. Bu da anababanın ve öğretmenin eğitimi ve
çocuğun bireysel terapisi gibi çok yönlü bir tedavi sistemi ile başarılır.
İlaçlar bu sorun kişinin yaşamını önemli ölçüde etkileyecek boyutta ise kullanılır.
Sorunların çözümü için tek başına yeterli olmazlar.
İlaç, anababa eğitimi, çocuğun bireysel terapisi, okulla işbirliği gibi çok yönlü bir tedavi sistemi ile %80-90 başarıya ulaşılır.
Her zaman akılda tutulması gereken şey her çocuğun kendine özgü olduğudur.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların bazıları aşırı hareketlidir,
bazısı değildir. Kimisinin davranış problemleri vardır, kimileri sadece dikkatini
toplamada ve başladığı işi bitirmede zorluk çekerler. Tanısı, eşlik eden diğer
sorunları, aile ve çevrenin özellikleri, bulunduğu okulun özellikleri bir bütün olarak göz
önünde bulundurularak her çocuk için özel bir tedavi programı hazırlanmalıdır.
“Çok hareketli, uzun süre bir yerde oturamaz. Sınıfta çevresiyle fazla ilgili, dersi
dinlemiyor, sık sık yerinden kalkıyor, izin almadan konuşuyor. Düşünmeden hareket
ediyor, yaptıktan sonra üzülüyor, özür diliyor”. Bu tanımlama sadece buzdağının
tepesini anlatmaktadır. Gerçekte bu belirtilere eşlik eden pek çok şey vardır.
Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında bu tanımlama değişir. “Tükenme
noktasındayız. Her gün, her dakika bir sorun yaşıyoruz. Evden kavga dövüş
çıkıyoruz. Eve gelince ödev yapması problem, bizim yönlendirmemiz ve yardımımız
olmadan tamamlayamıyor. Yardım ederken de tartışma çıkıyor. Uyguladığımız hiç bir
şey, ödüller, cezalar işe yaramadı. Yaptıklarının sonuçlarını asla düşünmüyor.
Çevresiyle ilişkileri iyi değil. İstediği bir şey olmadığında çok fazla öfkeleniyor, hemen
tepki veriyor. Ben de ona sık sık bağırmaya hatta vurmaya başladım. İlişkimiz giderek
bozuluyor”.
Başarılı bir müzisyen olan bir anne, okulda ciddi sorunlar yaşayan oğlunu şöyle
tanımlıyordu: “Beyni sanki en yetenekli sanatçılarla dolu ama şefi olmayan bir
orkestra gibi. Farklı müzisyenler sonuca önem vermeden kendi melodilerini çalıyorlar.
Bir uyum yok, hiç bir melodi, canlı bir müzik parçasına dönüşemiyor. Oğlum parlak
fikirler bulmakta hiç zorlanmaz, ama tamamlayabildiği bir şey de yoktur. Özellikle de
okulla ilgili konularda.” Bu annenin benzetmesi çok yerindedir. Beyindeki farklı
sistemler bir orkestranın parçalarına benzer. Bu parçaların uyum içinde çalışabilmesi
için yetenekli bir orkestra şefi gereklidir. Bu görev insan beyninde yürütücü işlevler
olarak da tanımlanan dikkat sisteminin görevidir.
Dikkat sistemi iyi çalışan bir çocuk, sınıfta öğretilenlere dikkat edebilir. Dürtüsel
olarak aklından geçen şeyi yapmak yerine matematik problemini çözmeye çalışır.
Öğrenmesinde, üretkenliğinde ve davranışlarında bir sorun yoktur. Bu sistemin yeterli
çalışmaması gerek öğrenme sürecinde gerekse gündelik yaşamda önemli sorunlara
neden olur.
Dikkat eksikliğinde temel sorun kişinin belirli bir şeyle ilgilenirken o sırada içinden
gelen başka bir şey yapma isteğine engel olamamasıdır. Böylece o anda konsantre
olduğu işi bırakır ve diğer şeye yönelir, bu da dışarıdan dikkatin dağılması olarak
değerlendirilir. Genellikle yarım bırakılan şey kişinin ilgisini çekmeyen, sıkıcı gelen
bir iştir. Aslında sıkıcı bir işle uğraşan herkes yarım bırakıp daha ilgi çekici olana
yönelme isteği duyar. Davranış kontrolü yeterli olan kişiler bu isteklerine engel
olabilirken dikkat eksikliği olan bireyler engel olamazlar. Bunun tam tersi durumlarda
yani fazlaca ilgilerini çeken bir şeylerle uğraşırken dikkatlerini oldukça uzun süre
devam ettirebilirler, çünkü o sırada başka bir şey yapma isteği duymazlar.
“ Bilgisayar başında saatlerce oturabiliyor ama ödev başında en çok 10 dakika. ”
Dikkat eksikliği olan kişiler, ilgilerini normal bireylere göre çok daha hızlı bir şekilde
kaybeder, çabuk sıkılırlar ve hemen daha ilgi çekici bir şeyin arayışı içine girerler.
Sizinle konuşurken bir yandan saçınızı, üstünüzdeki ya da odanızı incelerler.
Böylelikle başkalarının dikkatini çekmeyen ufak tefek ayrıntıları da hızla fark
edebilirler. Bu da bu bireylerin yanlışlıkla “çok dikkatli” olarak nitelendirilmesine neden
olur. Oysa aynı anda pek çok şeyle birden ilgilenme tek bir şeye konsantre olabilmeyi
güçleştiren bir şeydir. Sizin üstünüzdekileri incelerken konuşmanızın bir bölümünü de
kaçırmış olurlar.
“Sınıfta sürekli etrafıyla ilgili, ya kalem açan arkadaşına ya da duvardaki resimlere
bakarken yakalıyorum.”
Dikkatin önemli bir işlevi de uyaranlar arasında seçim yapmak, önemli ve gerekli
olanla önemsiz olanı ayırabilmektir. Derste anlatılan konuya kendini verebilmek için
floresan lambanın sessiz vızıltısı, öğretmenin leylak renkli külotlu çorabı gibi gereksiz
uyaranları elemek gerekir.
Dikkat eksikliği olan çocukların bazıları sınıfta dalar, yorgun görünür hatta uyuklarlar.
Bunun nedeni kısmen gece uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekmeleridir.
Buna uyku-uyarılma dengesizliği denir. Ama daha çok “derste sıkılmak” olarak
yorumlanır. Bu çocuklar için yeni bir şey yapmak ya da hareket etmek onları
uyandırır.
Tutarsızlık, en önemli dikkat eksikliği belirtilerinden birisidir. Aynı dersin sınavından
bir gün en yüksek notu alıp, bir gün boş kağıt verebilirler. Performanslarındaki bu
tutarsızlık hem şaşırtır hem de haksız suçlamalara neden olur. Anababa ya da
öğretmenler “Yapabileceğini biliyoruz, aklına koydun mu yapıyorsun.” Demeye
başlarlar. Bu çocuklar için bir şeyi iyi yapmak sonsuza kadar aleyhlerinde
kullanılabilicek bir delildir. İyi yapamadıkları zaman yeterince çaba göstermemekle ya
da tembellikle suçlanırlar.
Hiperaktivite, uzun süre yerinde oturamama, otururken elin ayağın kıpır kıpır olması,
çoğu zaman hareket halinde olma, çok konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Aşırı
hareketli olan çocukların incelendiği çalışmalarda el-kol sallama, bacak sallama,
kıpırdanma, oda içinde dolanma gibi hareketleri normal çocuklara göre 2-8 kat daha
fazla gösterdikleri bulunmuştur. Uykuda bile hareketlilik fazladır. Çok konuşmak da
sık karşılaşılan bir hiperaktivite belirtisidir. Konuşma biçimleri genellikle dağınık,
konudan konuya atlar biçimde ya da sürekli soru sorma şeklindedir. Çoğunlukla
sordukları sorunun yanıtını dinlemezler.
Dürtüselliğin temel nedeni de, bir şey yapmadan önce düşünmek için gereken süreyi
sağlayan sistemin iyi çalışmamasıdır. Yani frenlerinin olmamasıdır. Bu nedenle de
akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar, ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını
görebilirler. Davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve
yönlendirmekte zorluk çekerler. Çünkü tüm bunları yapabilmek için onlara “dur” diyen
merkezlerinde sorun vardır.
“Aklına gelen ilk şeyi yapar ve bu şey genellikle doğru değildir. Bu yüzden başı sık sık
derde giriyor.”
Aslında ne yapmaları ya da yapmamaları gerektiğini bilirler ama o bildikleri şeyi
uygulayamazlar. Kuralları biliyorlardır, sorarsanız uygun bir biçimde açıklayabilirler,
ama düşünmeden hareket ettikleri için o kuralı yine bozabilirler. Bu durum gerek
anababa gerekse öğretmeni daha çok öfkelendirir. Bu davranışlar bilerek yapılan, ya
da kurallar önemsenmediği için yapılan davranışlar olarak nitelendirilir ve daha
acımasız yöntemlerle ele alınırlar.
Dağınıklık, en sık karşılaşılan belirtilerden birisidir. Dağınıklığın temel nedeni bir şey
yaparken o işe yeterince kendini vermemek ya da başka şeyler düşünmektir. Örneğin
çocuk mutfağa giderken elinde kalemi de vardır, kalemi mutfakta bırakır, bardağı alır
onu da odada bırakır. Tüm bunları yaparken başka şeyler düşündüğünden daha
sonra hatırlamaz. Diğer bir neden de düzenli olamamaktır. Bu kişiler planlı ve düzenli
olamadıkları için bu dağınıklık yaşamın tüm alanına yansır. Okula götürülmesi
gereken bir şeyi ya da yapılması gereken bir ödevi ya hatırlamaz ya da son anda
söyler.
Yazı yazmak, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar için oldukça zor
bir iştir. Düşünceleri düzgün biçimde kağıda dökebilmek için yavaşlamak, plan
yapmak, düşünceleri organize etmek bu arada da noktalama, imla, dilbilgisi kuralları
gibi pek çok ayrıntıya dikkat edebilmek gerekir. Yazı yazmak bir çocuğun beyninin
idare edebileceği en büyük orkestralardan biridir ve iyi çalışan bir şef olmadan
başarıya ulaşılamaz.
DEHB olan çocuklar çok duyarlı olmalarına ve başkaları tarafından kabul görmeyi çok
istemelerine rağmen sosyal ilişkilerde güçlükler yaşarlar. Sosyal ipuçlarını yanlış
değerlendirdikleri, yapacakları şeyin sonucunu düşünmeden yaptıkları, söyleyecekleri
şeyin karşıdakini nasıl etkileyeceğini düşünmeden söyledikleri için kişiler arası
ilişkilerde sorunlar ortaya çıkar.
Okul başarısızlıkları, aile arkadaş ilişkilerinin iyi olmaması, sürekli uyarılmaları ve
eleştirilmeleri gibi nedenlerle bu çocuklar zaman içinde kendilerine olan saygı ve
güvenlerini kaybederler. “Yaramaz, başarısız, istenmeyen kişi” kimliğini üstlenir,
kendilerini kötü biri olarak kabul ederler. Daha sonra da bu kimliğe uygun davranışlar
göstermeye başlayabilirler. Başarısızlıklar karşısında çabuk vazgeçme, uğraşmama
gibi özgüvenin azlığını gösteren yakınmalar başlar. Çevrelerinden sıkça eleştiri ve
olumsuz geri bildirim aldıkları için sevilmediklerini düşünürler. Eleştiriye karşı çok
duyarlıdırlar ve en ufak bir eleştiriye aşırı öfkeyle karşılık verebilirler.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunda Temel Sorun Nedir ?
Bir yılanın üzerine basarsanız sizi sokar. Yılan bunu yapmadan önce düşünmez. Yani
aklından “Bu kişiyi sokayım mı sokmayayım mı, daha önce biri benim üzerime
bastığında ne yapmıştım, sonucu ne olmuştu, bu kişiyi sokarsam sonucu ne olur ?”
gibi düşünceler geçmez. Herhangi bir kontrol yoktur. Ancak insan beyninde bir şey
yapmadan önce durup düşünmeyi sağlayan bir sistem vardır. Bu sistem geçmiş
deneyimleri kullanarak, geleceği de ön görerek, davranışları planlamayı ve bunun için
de yanıtı bir süre durdurabilmeyi sağlar. Herhangi bir olaya tepki vermeden önce
durup düşünebilme yetisi insanları diğer türlerden ayıran en önemli özelliklerden
birisidir.
Aklımıza gelen bir şeyi yapmadan önce bunun uygun olup olmadığına karar
verebilmek için öncelikle yanıtımızı belirli bir süre boyunca durdurmamız gerekir. Bu
süreç bazen bir kaç saniye bazen günlerce sürebilir ve pasif değil aktif bir süreçtir. Bu
sistemin iyi çalışması birden fazla merkezin uyumlu bir şekilde işlemesiyle mümkün
olur. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan bireylerde bu sistemde sorun
vardır. Bir şey yapmadan önce düşünmeleri için gerekli süre boyunca
durmalarını sağlayan sistem iyi çalışmaz. Yani frenleri yoktur. Bu nedenle de
akıllarına gelen şeyi hemen yaparlar, ancak yaptıktan sonra uygun olup olmadığını
görebilirler.
Davranışlarımızı nasıl kontrol ederiz ?
Davranışları kontrol edebilmenin ilk basamağı o hareketi yapmadan önce durmaktır
yani frene basmaktır. Frene bastığımız süre boyunca belirli aşamalardan geçerek
karar veririz. Bu aşamalar ve DEHB olan bireylerde bu aşamaların nasıl işlediği
aşağıda açıklanacaktır:
Kendi kendine konuşma: Bir şey yaparken bunun uygun olup olmadığını gözden
geçirirken kendi kendimize konuşuruz. Bunu otomatik olarak ve içimizden yaparız,
hatta yaptığımızın farkına bile varmayız. Bu özellik yine sadece insanlarda vardır.
Diğer türler dillerini sadece başkalarıyla iletişim için kullanırken, insanlar kendi
kendileriyle de iletişim için kullanırlar. Kişinin kendisiyle konuşması okul öncesi
dönemde (3-5 yaş arasında) başlar. Bu dönemde çocuklar bunu yüksek sesle
yaparlar. İlkokulda sessiz bir şekilde yapılır, daha sonra da konuşma olmaksızın
düşünce düzeyinde otomatik olarak gerçekleşir. Davranışların kontrolünü, belirli
kurallara uyabilmeyi sağlayan en önemli basamaklardan birisi de budur. Birisi bizden
bir şey yapmamızı istediğinde önce bunu kendimize sorar, sonra yaparız. DEHB
olan bireyler bir şey yapmadan önce duramadıkları için bu becerileri yeterince
gelişemez ya da yaşıtlarından daha geç gelişir. Yani bir şey yapmadan önce kendi
kendilerine “Acaba yapsam mı?” sorusunu sormayı alışkanlık haline
getirmemişlerdir.
“Arkadaşlarının yap dediği şeyi doğru olup olmadığını düşünmeden hemen yapıyor.
O sırada birisi ona bu yaptığının uygun olup olmadığını sorsa doğru cevabı bilebilir
ama bu soruyu kendi kendisine hiç sormuyor.”
“ Sanki rüzgara kapılmış bir tüy gibi, rüzgar nereden eserse oraya gidiyor.”
Geçmişi dikkate alma: Bir davranışın uygun olup olmadığına karar verirken gerekli
olan basamaklardan birisi de geçmişi hatırlama, göz önünde bulundurma becerisidir.
Yapılan hatalardan ders alma ya da geçmişteki başarıları örnek alma denilen şey
budur. Bu beceri 3-5 yaş arasında gelişmeye başlar ve giderek olgunlaşır. DEHB
olan bireylerin belleklerinde sorun yoktur yani yaşadıkları olayların çoğunu hatırlarlar.
Ancak bu deneyimlerini kullanmak için gerekli zamanları olmadığından bu becerileri
de gelişmez ya da geç gelişir.
“Defalarca ceza aldı ama aynı davranışı yine yapıyor, üstelik davranışının doğru
olmadığını biliyor, hatta özür diliyor ama aynı hatayı yine yapıyor. Bu da beni
çıldırtıyor”
“Freni olmayan bir arabada daha önceki kazalarınızı hatırlasanız bile duramazsınız”.
Geleceği öngörebilme ve planlayabilme: Davranışların sonucunu önceden tahmin
edebilmek insanlara özgü en gelişmiş yetilerden birisidir. Bu beceri 3-5 yaşlar
arasında gelişmeye başlar. Bu beceriye sahip olan bir birey yapacağı şeyin
sonucunun olumsuz olacağını önceden sezip, o şeyi yapmaktan vazgeçebilir. DEHB
olan bireylerin akıllarına bir şey yapmak geldiğinde geleceği öngörecek zamanları
olmadığından, yapacağı şeyin sonucu olumsuz bile olsa duramazlar. Dolayısıyla
davranışların sonucunu öngörebilme becerileri yeterince gelişemez.
“Freni olmayan bir arabada bir uçuruma doğru hızla gittiğinizi görseniz bile
duramazsınız.”
DEHB olan bireyler davranışlarını geleceği düşünerek yönlendiremezler. Geçmiş ya
da gelecek onların radar sistemlerine girmez, bakış açıları içinde yer almaz. Bu
onların geleceği umursamadıkları, önemsemedikleri anlamına gelmez. Ancak bir şeyi
yaparken geleceği göz önünde bulunduracak süreleri yoktur, sadece o anda
yaptıkları şeye odaklanmışlardır. Sanki gelecek yokmuş gibi davranırlar. Bu sadece
bir gün ömrü kaldığını bilen bir insanın, o gününü dilediği gibi yaşamasına
benzetilebilir.
Gerçekle hissedileni birbirinden ayırabilmek: Yaşanan olayların bir gerçek boyutu
bir de bizim o olaya ilk duygusal tepkimiz yani olayı algılamamız vardır. İlk duygusal
tepki kişiden kişiye değişir ve her zaman doğru değildir. Bu tepkiyi hemen
göstermeden önce durup, olayı daha gerçekçi, akılcı bir şekilde gözden geçirmek
gerekir. Örneğin yolda giderken tanıdığımız bir insan bize selam vermeden geçerse
bunu görmemezlikten gelme, önemsememe olarak mı yoksa o kişinin dalgınlığı
olarak mı yorumluyoruz ? Her iki yorumlama iki farklı tepki doğurur. Doğru tepkiyi
verebilmek için önce ilk duygusal tepkiyi frenleyebilmek ve bu süre içinde düşünmek
ya da gözlem yapmak gerekir.
Bir olay karşısında ilk hissedilen duygunun bizi yönlendirmesine izin vermemek,
gerçek boyutu görebilmek için zamana ihtiyaç vardır. Normalde 2-4 yaşlar arasında
gelişmeye başlayan bu beceri, DEHB olan bireylerde düşünme zamanları olmadığı
için gelişmez ya da geç gelişir. DEHB olan bireyler kaç yaşında olurlarsa olsunlar
olaylar karşısında hemen ilk duygusal tepkilerini gösterirler. Bu nedenle çok duygusal
ve yaşıtlarına göre olgunlaşmamış bireyler olarak tanımlanırlar. Örneğin DEHB olan 8
yaşındaki bir çocuk yemekten önce çikolata yemesine izin verilmedi diye öfke
nöbetine tutulabilir, oysa böyle bir tepki ancak 3-4 yaşındaki çocuklar için normal
kabul edilebilir.
“Çocuğumun hayır kelimesine olan duyarlılığını keşfettiğimde sırf onu denemek için
benden bir şey istediği bir anda “Hayır, yapabilirsin” dedim. Her zamanki gibi
tepinmeye başladı. Çünkü hayır kelimesini duymuş ve devamını dinlemeden tepkisini
göstermişti.”
Sonuç olarak, DEHB olan bireylerde davranışların kontrolünü sağlayan bu
becerilerin yeterince gelişememiş olmasının temel nedeni bu işlevleri için
gerekli zamanı sağlayan sistemin çalışmaması yani frenlerinin olmamasıdır. Bu
kişiler davranışlarını ortama ve sonuçlarına göre düzenlemekte ve yönlendirmekte
zorluk çekerler.
DEHB kalıtsal bir bozukluktur
Yaygın olarak kabul edilmekte olan görüşe göre, davranış kontrolünü sağlayan fren
sistemlerinin iyi çalışmıyor olmasının nedeni anababadan alınan genlerdir. Bu tanıyı
alan bireylerin aileleriyle yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre, DEHB olan
çocukların anne babalarında benzer belirtiler olma oranı normal çocuklara oranla 2-8
kat fazla, kardeşlerinde benzer belirtilerin görülme olasılığı 2-3 kat fazladır.
Uygun olmayan anababa tutumları, aile içinde stres ve çatışma olması, eğitim
sistemindeki aksaklıklar gibi faktörler DEHB’ye neden olmazlar. Ama DEHB’ye
eşlik eden motivasyon düşüklüğü, karşı gelme, hırçınlık, saygısızlık gibi belirtilerin
ortaya çıkmasında ve var olan DEHB belirtilerinin karmaşıklaşmasında önemli rol
oynarlar. Bu nedenle tedavide varsa bu sorunların da ele alınması önemlidir.
DEHB Nasıl Tedavi Edilir ?
1. Farmakolojik tedaviler (ilaç tedavisi)
2. Anne baba eğitimi
3. Okulla işbirliği
4. Çocuğun bireysel tedavisi ( Çocuğun gereksinimine göre bilişsel davranışçı
teknikler, ders çalışma becerileri, sosyal beceri eğitimi vb)
Bu sorunun tedavisi için kullanılmakta olan ilaçlar bir şey yapmadan önce durmayı
sağlayan sistemi uyarırlar, yani fren merkezini çalıştırırlar. Böylece normalde zaten
olması gereken düşünme süresi kazanılır. Bundan sonra kontrol çocuğun elindedir.
Dersi dinlemek istiyorsa, ilaç daha dikkatli dinlemeye yardımcı olacaktır. Ama
arkadaşıyla konuşmayı tercih ediyorsa ilaç buna engel olamaz. Evde ders çalışmak
üzere masa başına oturursa daha verimli çalışabilir ve akademik başarısını
yükseltebilir. Ama ilaç aldıktan sonra televizyonun karşısında vakit geçirmeye devam
ederse sadece dizileri daha iyi öğrenmiş olur. Çocuğun söz dinlemesi ve uyumlu
olması ise anababa ve öğretmenle aralarındaki sıcak, sevecen ilişkiye bağlıdır. Bunu
sağlayabilmek için anababa ve öğretmenlerin bu sorunun doğasını iyi anlamaları ve
nasıl davranmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekir.
İlaçların kullanıldığı süre içinde, davranış kontrolü için gerekli olan geçmişi göz
önünde bulundurma ve geleceği ön görebilme gibi becerilerin gelişme şansı olur. Bu
becerilerin iyi bir şekilde gelişebilmesi sadece ilaçlarla olmaz. İlaçların kazandırdığı
durup düşünme süresinin iyi kullanılabilmesi için uygun ortam ve uygun
yönlendirmenin sağlanması gerekir. Bu da anababanın ve öğretmenin eğitimi ve
çocuğun bireysel terapisi gibi çok yönlü bir tedavi sistemi ile başarılır.
İlaçlar bu sorun kişinin yaşamını önemli ölçüde etkileyecek boyutta ise kullanılır.
Sorunların çözümü için tek başına yeterli olmazlar.
İlaç, anababa eğitimi, çocuğun bireysel terapisi, okulla işbirliği gibi çok yönlü bir tedavi sistemi ile %80-90 başarıya ulaşılır.
Her zaman akılda tutulması gereken şey her çocuğun kendine özgü olduğudur.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların bazıları aşırı hareketlidir,
bazısı değildir. Kimisinin davranış problemleri vardır, kimileri sadece dikkatini
toplamada ve başladığı işi bitirmede zorluk çekerler. Tanısı, eşlik eden diğer
sorunları, aile ve çevrenin özellikleri, bulunduğu okulun özellikleri bir bütün olarak göz
önünde bulundurularak her çocuk için özel bir tedavi programı hazırlanmalıdır.