Dilin Doğuşu Hakkında Bilgi

Konuyu Yükselt

SoruCevap

Yeni Üye
Katılım
17 Ocak 2024
Mesajlar
1
Çözümler
1
Tepkime
41
Puanları
318
Yaş
35
Coin
256,935
Dilin Doğuşu

İnsanın nasıl, ne zaman, hangi dili konuştuğu, ilk önce hangi sözcüğü söylediği hep merak edilmiştir. Bu soruların yanıtlanması çok zordur. Yazılı metinler ancak, yakın bir geçmişin aydınlatılmasına olanak vermektedir. En eski belgeler sayılan Sümerce metinler bile bundan 5500 yıl öncesine ışık tutmaktadır. İlk insanlar ise bundan daha önceki dönemlerde yaşamışlardır. Zaten ilk önce dilin birinci kolu sayılan konuş-manın doğduğu, sonra bunun simgesel göstergesi olan yazının kullanıldığı güçlü bir varsayımdır.
Burada belirtilmesi gereken bir konu da dilin doğuşu sorununun insanbilim ve ruhbilim alanındaki araştırmaların sonuçlarından yararlanmakta olduğu, daha çok bu bilim dallarının yardımıyla aydınlatılabileceğidir (Aksan, 1995, s.95). Son zamanlarda dilin doğuşu konusuyla genetikbilim de ilgilenmeye başlamıştır. Bu sorunu DNA'ları inceleyerek yanıtlamaya çalışmaktadır (1998, s. 2). Başkan'ın (1968, s.143) da belirttiği gibi çocuk dili üzerindeki araştırmalar da dilin doğuşunu aydınlatmaya yarayacak ipuçları vermektedir.
Bu konu birçok kişi tarafından ele alınıp incelenmiştir. İsa'dan önce 500 yıl önce yaşamış olan Hintli Yaska'nın, Herakleitos'un çağdaşı Demokritos'un, Romalıların Varro ve Donatus adlı ünlü dilcilerinin bu konuda çalışmalar yaptıkları biln-mektedir. Ortaçağda Arap dilcileri tükenmek bilmeyen çalışma ve tartışmalarıyla, XVIII. yüzyıl düşünürleri ileri sürdükleri düşünceleriyle dillerin türeyişi konusunu aydınlatmaya çalışmışlardır (Gencan, 1979, s.12).
Dille ilgili ilk sistematik görüşlere ise eski Yunan felsefesinde raslanmaktadır. He-rakleitos (İ.Ö. V.yy), akıl ve sözü evrenin ve insanın bilgisinin temel ilkesi olarak belirlerken metafizik bir görüş geliştirir, dil felsefesinin doğa felsefesinden ayrılma-sında öncü olur. "Dili anlamak demek evreni anlamak demektir", (Zıllıoğlu, 1993, s. 123) diyen Herakleitos evrenin anlaşılmasını dilin anlaşılmasına bağlar.
İ.Ö. V. yy.'da Herodot (1973, s. 103) kitabında dilin doğuşu konusunda Mısır hükümdarının yaptığı bir deneyi anlatır: VII. yy.'da Mısır hükümdarı Psammetikos hiçbir şey duymadan büyüyen bir insanın niçin ve hangi dilde konuştuğunu merak etmiştir. Bunu öğrenmek için de bir çobana, rasgele iki tane yeni doğmuş çocuk verir, bunların ağıla konmasını ve büyütülmesini emreder. Çocukların yanında kimse ağzını açıp tek söz söylemeyecek, çocuklar ayrı bir odada kendi başlarına büyüyeceklerdi; çoban, belli saatte keçileri alıp yanlarına götürecek süt içirip iyice doyuracak, sonra kendi işlerine bakacaktı. Yine bir gün çocukların karınlarını doyurmak için odaya giren çoban önünde diz üstü duran iki çocuğun ellerini uzatarak "Bekos!" diye bağırdıklarını görür. Bu durum birkaç gün daha böyle devam edince çoban çocukları hükümdarın huzuruna çırartır. Psammetikos da çocukların "Bekos" dediğini duyar. "Bekos" Phrygia (Frigya ) dilinde "ekmek" demektir. O zaman Psammeti-kos konuşmanın gereksinimden doğduğu ve konuşulan ilk dilin Frigya dili olduğu kanısına varmıştır. Konuşulan ilk dilin Sümerce, Almanca, Fransızca, Türkçe v.b. olduğunu kabul eden görüşler de vardır.
Bu gibi denemeler daha sonraki yıllarda da yapılmıştır. O dönemdeki ilkel denemelerin sonuçlarının doğru olmadığını belirten günümüz bilimsel araştırmalarında ise hiçbir söz duymadan büyüyen bir çocuğun konuşamayacağı yönünde veriler elde edilmiştir.
4. Dilin Türeyişiyle İlgili Kuramlar
Dilin doğuşu konusunda birçok kuram ileri sürülmüştür.
Dilin doğuşuyla ilgili kuramlar şunlardır:
Yansıtma Kuramı:
Bu kuram konuşmanın insanın doğadaki sesleri taklit etmesinden doğduğunu savunur. Hav hav, şırıl şırıl, miyav, me vb. doğada bulunan seslerin insanlar tarafından tekrarlanması konuşmayı oluşturmuştur. Bu kurama göre hav hav sesi köpek, şırıl şırıl sesi su, miyav sesi kedi sözcüklerinin kaynağıdır. Bu ise ancak kökenbilimin sözcüklerin en eski biçimlerini araştırmasıyla kanıtlanabilir. Bu kuram ileri sürüldüğü dönemde Sokrat, Platon gibi düşünürlerin karşıt görüş-leriyle çürütülmeye çalışılmışsa da yandaşlar da bulmuştur.
Ünlem Kuramı:
Bu kuramı ileri süren Demokritos konuşmanın insanın duygusal yapısıyla bağlan-tısı olduğunu savunmuştur. Bu kuramın diğer temsilcileri: Epicuros, Lucretus, Vi-co, Rousseau'dur. 1970'lerde bir Sovyet bilim adamı da bu kuramı savunur. Bu kurama göre dilin temeli, insanın ilkel coşkularının bilinçsiz anlatımlarıdır. İlkel insan, coşkusunu bir takım davranışlarla dışa vururken, bu davranışların coşkusunu anlatmaya yetmediği yerde sesler çıkartmaya başlamıştır. İşte bu sesler gelişerek dili oluşturmuştur.
Bu kuramı savunanlar olduğu gibi karşı görüşler de üretenler olmuştur. 1769 yılında Alman Herder "Rousseau'nun söylediğini hayvanlar da yapıyor; ama konuşamıyor-lar." diyerek kuramı çürütmeye çalışmıştır. Herder'e göre, dil düşüncenin ürünüdür. Bu ise sadece insana özgüdür. Dil Tanrı vergisi değildir. Diğer yetenekler gibi bir yetenektir. İnsanlar konuşma yeteneğiyle doğar. İnsanın konuşması düşünce-den, hayvanınki ise içgüdüdendir. Herder, dil-düşünce arasında sıkı bir bağın oldu-ğunu vurgulayarak konuşmanın ünlemlerden doğduğunun kabul edilemeyeceğini belirtir.
İş Kuramı:
Bu kurama göre konuşma insanların birlikte iş yaparken çıkardıkları seslerden doğ-muştur. İş yapılırken tek düzelikten kurtulmak, birlikte çalışmayı güdülemek, canla başla çalışılmasını sağlamak için insanların çıkardıkları "ha, hı, he, ho, hu, eh" gibi birtakım sesler konuşmanın temelini oluşturur. Bu kuram da konuya tam bir açıklık getirememektedir.
Beden Dili Kuramı:
Bu kurama göre insan anlaşmak için el-kol hareketleri yaparken birtakım sesler de çıkartır. İnsan hareketle ses arasında bağlantı kurduğu zaman konuşma doğmuş-tur. Bu kuramın temel dayanağı günümüz insanının bile konuşurken el-kol hareketlerinden yararlanmasıdır. Kuramın savunucularından Sir Richard Paget (Taşer, 1987, s. 32) bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirir: "İnsanı, konuşmaya iten temel neden, elleriyle yeterince konuşamamak değildi; çünkü bu işi vücut hareketleriyle de rahatça yapabiliyordu. Ellerini sürekli avda ve ekim-dikimde kullanacağı araçları yapmakta kullanırken düşüncelerini anlatacak başka yöntemler bulmak, sözgelimi, dil ve dudaklarlarından yararlanmak zorunda kalmıştır. Böylece elle yapılan hareketlerin yerini giderek ağzın, dilin, dudakların hareketleri, hareket biçimleri almıştır."
Toplumsal Denetim Kuramı:
Bu kuram konuşmanın insanın kendi dışındaki kişileri denetim altına alarak kişisel gereksinimlerini karşılama isteği sonucunda doğduğunu ileri sürer. Bu kuramın ilginç yanı şudur: Konuşma, insanın coşkusal deneyleri, yaşamı ile rasgele eyleminden doğ-muştur; bu eylem, simgesel bir yoldan, öteki bireylerin davranışlarını denetim altına almak, kendi kişisel istekleriyle gereksinmelerini doyurmak amacına yöneliktir (Weaver ve Ness, 1957) .
5. Dil-Düşünce Etkileşimi
Ünlü Yunan düşünürü Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım" diyerek düşünme-nin bir varoluş göstergesi olduğunu belirtmektedir. Birçok düşünür ve bilim adamı da düşünmeyi insan ve hayvanı birbirinden ayıran en önemli özellik olarak kabul eder.
Platon, düşünme ve konuşma (dil) eylemlerinin aynı şey olduğunu kabul eder. Bugüne kadar bu konuda birçok değişik görüş ileri sürülmüştür. Kimileri Platon gibi düşünme ve dili birbirinden ayırmazlar. Hançerlioğlu da (1983, s. 25) bu görüşü paylaşmaktadır:
"Dil ve düşünce, insanı insan eden insanca özelliklerin başında geliyor. İnsan, dünyaya açılan ilk ve tek canlıdır. İnsanın dünyaya açılmasını dili ve düşüncesi sağlamıştır. Yirmi milyon yıl önce yaşadığı sanılan maymunla aynı türden gelen çağdaş maymunun bilgisizliğine karşı çağdaş insanın üstün bilgisi, insangillerin ağızlarındaki dili gereği gibi kullanabilmelerinden doğmuştur. Çağdaş maymun, aşağı yukarı, yirmi milyon yıl önceki ortak atamızın deneylerini tekrarlamaktadır. Maymun, çocuğuna yirmi milyon yıllık bir bilgi bırakır. Dil, insangillere, kendisini öteki canlılara pek üstün kılan hızlı bir gelişme sağlamıştır. İnsan, dilini kullandığı günden itibaren yepyeni bir diyalektik gelişmeye başlamıştır. İlk düşünen ilk konuşandı. Konuşmadan düşünme yetisi, uzun bir süre sonra gelişmiştir . Dil ve düşünce, birbirlerini karşılıklı etkileyerek, genel diyalektiğin içinde, çok hızla gelişen özel bir diyalektiğe başlamış bulunmaktadır. İnsan, sözcüklerle özetleyerek dünyanın fizik yükünden kurtulmuştur, bilgi elde edebilmek için harcamak zorunda olduğu gücü ve zamanı kazanmıştır. Artık gitmesi, görmesi, dokunması, bulması, işitmesi, araması, koklaması, tatması gerekmez. Düşünmesi yeter. Dil ve düşünce diyalektiği geçmişle geleceği birleştirmiş, uzağı yakına getirmiştir. Hayvan geçmişini bilemez, insan bilir. Hayvan geleceğini tasarlayamaz, insan tasarlar. İnsan, dillenmesi sayesinde zamanı ve mekanı eline geçirmiştir, başkalarının deneyleriyle eylemde bulunmaktadır. Ralph Waldo Emerson'un dediği gibi, 'Eğitilmiş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez.' Bu başarı, dil-düşünce gücüyle elde edilen insanca bir başarıdır."
"Dil mi düşünceyi doğurmuştur, düşünce mi dili?", sorusunu yanıtlamak güçtür ve yanıtlanması için daha zamana gerek vardır; fakat bu iki işlevin birbirini etkilediği kesindir. Düşünce dille, dil de düşünceyle vardır. Bu iki kavram birbirini etkilemektedir. Dil olmadan düşünce gelişmediği gibi düşüncenin de dili yarattığı bir gerçektir. Kimi zaman düşünceleri anlatacak sözcük bulunamadığı belirtilir. Bunu kişinin içinde bulunduğu duruma bağlamak daha doğru olur. Fiziksel koşullar, kişinin o andaki beyinsel yorgunluğu, ruhsal durumu, kültür düzeyi bu durumda etkili olur.


alıntı
 

Similar threads

  • Soru
Dilin Doğuşu İnsanın nasıl, ne zaman, hangi dili konuştuğu, ilk önce hangi sözcüğü söylediği hep merak edilmiştir. Bu soruların yanıtlanması çok zordur. Yazılı metinler ancak, yakın bir geçmişin aydınlatılmasına olanak vermektedir. En eski belgeler sayılan Sümerce metinler bile bundan 5500 yıl...
Cevaplar
0
Görüntüleme
8
  • Soru
dilin bilimsel tanımı - dilin doğuşu - dilin özellikleri - dilin iletişimsel unsuru Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir araçtır; dil kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlıktır. Dil bir milleti birleştiren, koruyan ve o milletin ortak malı olan sosyal bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
21
  • Soru
Dilin Özellikleri - Dilin Özellikleri Nelerdir - Dilin Özellikleri Hakkında Bilgi Dilin Özellikleri Dil bir anlaşma aracıdır. İnsanlar duygu, düşünce, istek ve kanılarını dil aracılığıyla karşısındaki insanlara anlatmaktadır. . Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmıştır. Dilin ne zaman...
Cevaplar
0
Görüntüleme
3
  • Soru
Dilin Özellikleri - Dilin Özellikleri Nelerdir - Dilin Özellikleri Hakkında Bilgi Dilin Özellikleri Dil bir anlaşma aracıdır. İnsanlar duygu, düşünce, istek ve kanılarını dil aracılığıyla karşısındaki insanlara anlatmaktadır. . Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmıştır. Dilin ne zaman...
Cevaplar
0
Görüntüleme
7
  • Soru
doğal diller - konuşulan diller - halk dilleri - yapay dil - yazı dili - konuşma dili İnsanlar tarafından konuşulan bir dil veya tarihi ve art zamanı bulunan bir dil olan işaret dili Linguistik çerçevesinde doğal dil olarak tanımlanır. Bilişimsel dilbilim içerisinde “doğal bir dilin”...
Cevaplar
0
Görüntüleme
15
Üst Alt