Dülger Ahmet - Dülger Ahmet Kimdir - Dülger Ahmet Hayatı
1953′de Artvin’de doğdu. 12 Mart döneminin ardından ODTÜ’de gelişen gençlik mücadelesi içinde öne çıkan, giderek Ankara çapında süren mücadelenin önderlerinden olan Ahmet Pehlivan, AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) Yönetim Kurulu üyesi idi. Bir dönem ODTÜ-ÖTK (Öğrenci Temsilciler Konseyi) Yürütme Kurulu üyeliği de yapan Ahmet Pehlivan, gençlik örgütlenmesinden bölge çalışmalarına geçmiş, Amşin’de, Samsun’da ve Karadeniz’in birçok bölgesinde örgütlenme faaliyetleri yürütmüştü.
Arkadaşı Sedat Göçmen anlatıyor:
“Ahmet, son derece mütevazi bir arkadaştı. Eğitici ve örgütçü yanları çok gelişmişti; birlikte çalıştığı insanlar Ahmet’i müthiş severlerdi.
Ahmet’le ilgili ilginç bir olay hatırlıyorum…
Yanılmıyorsam Samsun’da silah yakalatmıştı. Üstelik önceden tecil edilmiş 10-11 aylık bir cezası daha vardı. Şimdi de bir o kadar alsa iki yıla yakın içerde kalacaktı. Çok canım sıkılmıştı. Ama anladık ki, sahte kimlikle yakalanmış. Şimdi tam olarak hatırlayamıyorum. Artvin nüfusuna kayıtlı Hüseyin Gümüş falan gibi bir isme düzenlenmiş bir kimlik. Hemen atlayıp Artvin’e gittim… Niyetim, mahkeme tarafından Nüfus Müdürlüğü’ne “Böyle biri var mı?” diye yazı yazıldığında olumlu bir cevap gönderilmesini sağlamak… Araştırdık, soruşturduk, nitekim bu isimde birinin olduğunu tespit ettik. Gerçi yine 7 ay yattı ama diğer türlü, durum ortaya çıksa bir yığın soruna yol açacaktı.
Ahmet, cezaevi çıkışı Orta Anadolu’da çalışmaya başladı. 12 Eylül geldiğinde de bu bölgede faaliyet gösteriyordu.”
Arkadaşı Basri anlatıyor:
” 12 Eylül’ün ilk günleriydi… Ankara’dan ayrılıp İç Anadolu’ya gitmemi isteyen arkadaşa bir müddet direndiysem de, sonradan hazırlıklarımı yapıp yola şıktım. Orada, ODTÜ yıllarından bu yana tanıdığım Ahmet Pehlivan’la karşılaşacağımı nereden bilebilirdim? Ahmet Pehlivan benim devrimci olmamda en çok etkisi olan insanlardan biriydi. Beni karşıladıktan sonra 3-4 gün birlikte kaldık ve her zamanki sabrıyla, uzun uzun durumumuzu, bölgeyi, yapacağımız işleri anlattı. Sonraki günlerde farkettim ki, yöredeki her evde çocuğundan yaşlısına herkes Ahmet Pehlivan’ı dilinden düşürmüyor. ‘Sedat Hoca’ şöyle yaptı, ‘Sedat Hoca’ bunu dedi… “Kaldığı evlerde çamaşırını, bulaşığını kendi yıkar, ayrıca ev sahibinin sorunlarına ortak olurdu.
1981 Mayıs’ında Ankara’ya gitti. Hareketin uğradığı dağınıklığı aşmak için onlarca insanla görüştü, konuştu. Kendi durumu da çok kritik olduğu halde, öncelikle bir çok arkadaşın yurt dışına gönderilmesini sağladı. En son kendi yola çıkmıştı. Kızılay’da vedalaşırken sarılmış, mutlaka geri döneceğini söylemişti. Zaten sözünü de tuttu. Bulgaristan sınırında, pasaportundan şüphelenip Ahmet’i gözaltına alan Bulgar polisi, “deveştei olduğu halde niçin ülkesini terkettiğini”sormuş. Ahmet de, “Dimitrov, niye terkettiyse, ben de onun için terkediyorum” demiş.
Bir tek arkadaşıyla buluşmak ve onu Ankara’ya getirmek işin Erzurum’a gittiğini hatırlıyorum. Üstelik ağır kış koşullarında, Doğu Ekspresi ile yola çıkmıştı. Kendisine taksitle lacivert bir takım elbise almış, kravat takmıştı. 30 saatlik yolculuktan sonra, arkadaşıyla buluşamayıp geri döndüğünde bile moralinde en küçük bir bozulma olmamış, yüzündeki gülümseme kaybolmamıştı.
82-83′ün zor koşullarında, Karadeniz yöresinden bir itirafçının 80 sayfalık ifadesini okuduğunda bile hoşgörüsünü elden bırakmamış, sadece acıdığını söylemişti. “Bu insanlara kızmamak gerektiğini, içinde bulundukları koşulları bilmediğimizi” söyleyip bizi sakinleştirmeye çalışırdı.
Kırgerillası oluşturulan dönemde, tekrar yurtdışına çıkmasını isteyenlere yazdığı mektupta, “kesinlikle arkadaşlarını yalnız bırakamayacağını” belirtmişti. Son ana kadar da bu tavrını sürdürdü.”
Darbe sonrası, Devrimci Yol hareketinin ağır darbeler yediği dönemin ardından, Ankara ve İstanbul’da hareketin dışarda kalmış insanlarıyla ilişki kurmaya çalıştıysa da yeterli sonuç alamadı; bunun üzerine sahte pasaportla yurtdışına çıktı. Almanya’ya karayoluyla gitmeyi düşünüyordu, ama Bulgar polisi, pasaportunun sahte olduğunu anladı ve Bulgaristan’da gözaltına alındı. Olaya Almanya’dan müdahale edilmesi üzerine Bulgaristan’dan geçişine izin verildi. Bir süre Almanya’da kaldıktan sonra, bir grup arkadaşıyla birlikte Filistin’e geçti. Buradaki kamplarda askeri eğitimin yanısıra o sürecin önemli köşetaşlarından sayılan; devrimci hareketin toparlanması, Cunta’ya karşı mücadele, Türkiye, dünya, sosyalizm, demokrasi konulu tartışmalar içinde yer aldı. Bu tartışmalar sonucunda belirlenen politikalar doğrultusunda arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’ye girerek Karadeniz’den Malatya’ya uzanan kırsal alanda gerilla mücadelesi oluşturmaya çalıştı. O dönemde gerçekleşen direnişin önderlerinden biriydi.
Bir arkadaşı anlatıyor:
“Ahmet Pehlivan, bir çok olumlu özelliği bir arada taşıyan bir insandı. Geleceğe olan umudunu hiç kaybetmemişti. Bütün enerjisini, yaşamını harekete adamıştı. Son derece mütevaziydi; kendinden bahsetmekten hoşlanmazdı. Evli olduğunu bile çok kimse bilmezdi. Bir dönem yurtdışına çıkmış olmaktan hep üzüntü duyardı, kalıp ne pahasına olursa olsun mücadele etmek gerektiğini düşünürdü. Herkes ona “Hoca” derdi. En büyük zevki balık tutmaktı. Dağda iken küçük derelerde, ırmaklarda, sulara girer çıkar, hele birkaş kişiyi de heveslendirip suya soktuysa, saatlerce bağırış-çağırış içinde balık tutmaya uğraşırlardı. Tuttuğu balıkları özenle temizler, kızartırdı, sonra oturulup hep birlikte yenirdi. En önemli ilkesi, hiç bir koşulda teslim olmamaktı. Nitekim olmadı da..”
1984 Haziranı’nda Tokat-Sivas sınırında bir dağ köyünde Ayhan Gökvelioğluyla birlikte öldürüldü. Operasyon güçleri köye geldiğinde arkadaşları ile toplantı halindeydiler.
Sarıldıkları evden çatışarak çıktılar. Önce Ahmet Pehlivan vuruldu, bir süre sonra da Ayhan Gökvelioğlu… Diğerleri; ölenlerin silahlarını da alarak kuşatmadan kurtuldular.
Alıntı
1953′de Artvin’de doğdu. 12 Mart döneminin ardından ODTÜ’de gelişen gençlik mücadelesi içinde öne çıkan, giderek Ankara çapında süren mücadelenin önderlerinden olan Ahmet Pehlivan, AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) Yönetim Kurulu üyesi idi. Bir dönem ODTÜ-ÖTK (Öğrenci Temsilciler Konseyi) Yürütme Kurulu üyeliği de yapan Ahmet Pehlivan, gençlik örgütlenmesinden bölge çalışmalarına geçmiş, Amşin’de, Samsun’da ve Karadeniz’in birçok bölgesinde örgütlenme faaliyetleri yürütmüştü.
Arkadaşı Sedat Göçmen anlatıyor:
“Ahmet, son derece mütevazi bir arkadaştı. Eğitici ve örgütçü yanları çok gelişmişti; birlikte çalıştığı insanlar Ahmet’i müthiş severlerdi.
Ahmet’le ilgili ilginç bir olay hatırlıyorum…
Yanılmıyorsam Samsun’da silah yakalatmıştı. Üstelik önceden tecil edilmiş 10-11 aylık bir cezası daha vardı. Şimdi de bir o kadar alsa iki yıla yakın içerde kalacaktı. Çok canım sıkılmıştı. Ama anladık ki, sahte kimlikle yakalanmış. Şimdi tam olarak hatırlayamıyorum. Artvin nüfusuna kayıtlı Hüseyin Gümüş falan gibi bir isme düzenlenmiş bir kimlik. Hemen atlayıp Artvin’e gittim… Niyetim, mahkeme tarafından Nüfus Müdürlüğü’ne “Böyle biri var mı?” diye yazı yazıldığında olumlu bir cevap gönderilmesini sağlamak… Araştırdık, soruşturduk, nitekim bu isimde birinin olduğunu tespit ettik. Gerçi yine 7 ay yattı ama diğer türlü, durum ortaya çıksa bir yığın soruna yol açacaktı.
Ahmet, cezaevi çıkışı Orta Anadolu’da çalışmaya başladı. 12 Eylül geldiğinde de bu bölgede faaliyet gösteriyordu.”
Arkadaşı Basri anlatıyor:
” 12 Eylül’ün ilk günleriydi… Ankara’dan ayrılıp İç Anadolu’ya gitmemi isteyen arkadaşa bir müddet direndiysem de, sonradan hazırlıklarımı yapıp yola şıktım. Orada, ODTÜ yıllarından bu yana tanıdığım Ahmet Pehlivan’la karşılaşacağımı nereden bilebilirdim? Ahmet Pehlivan benim devrimci olmamda en çok etkisi olan insanlardan biriydi. Beni karşıladıktan sonra 3-4 gün birlikte kaldık ve her zamanki sabrıyla, uzun uzun durumumuzu, bölgeyi, yapacağımız işleri anlattı. Sonraki günlerde farkettim ki, yöredeki her evde çocuğundan yaşlısına herkes Ahmet Pehlivan’ı dilinden düşürmüyor. ‘Sedat Hoca’ şöyle yaptı, ‘Sedat Hoca’ bunu dedi… “Kaldığı evlerde çamaşırını, bulaşığını kendi yıkar, ayrıca ev sahibinin sorunlarına ortak olurdu.
1981 Mayıs’ında Ankara’ya gitti. Hareketin uğradığı dağınıklığı aşmak için onlarca insanla görüştü, konuştu. Kendi durumu da çok kritik olduğu halde, öncelikle bir çok arkadaşın yurt dışına gönderilmesini sağladı. En son kendi yola çıkmıştı. Kızılay’da vedalaşırken sarılmış, mutlaka geri döneceğini söylemişti. Zaten sözünü de tuttu. Bulgaristan sınırında, pasaportundan şüphelenip Ahmet’i gözaltına alan Bulgar polisi, “deveştei olduğu halde niçin ülkesini terkettiğini”sormuş. Ahmet de, “Dimitrov, niye terkettiyse, ben de onun için terkediyorum” demiş.
Bir tek arkadaşıyla buluşmak ve onu Ankara’ya getirmek işin Erzurum’a gittiğini hatırlıyorum. Üstelik ağır kış koşullarında, Doğu Ekspresi ile yola çıkmıştı. Kendisine taksitle lacivert bir takım elbise almış, kravat takmıştı. 30 saatlik yolculuktan sonra, arkadaşıyla buluşamayıp geri döndüğünde bile moralinde en küçük bir bozulma olmamış, yüzündeki gülümseme kaybolmamıştı.
82-83′ün zor koşullarında, Karadeniz yöresinden bir itirafçının 80 sayfalık ifadesini okuduğunda bile hoşgörüsünü elden bırakmamış, sadece acıdığını söylemişti. “Bu insanlara kızmamak gerektiğini, içinde bulundukları koşulları bilmediğimizi” söyleyip bizi sakinleştirmeye çalışırdı.
Kırgerillası oluşturulan dönemde, tekrar yurtdışına çıkmasını isteyenlere yazdığı mektupta, “kesinlikle arkadaşlarını yalnız bırakamayacağını” belirtmişti. Son ana kadar da bu tavrını sürdürdü.”
Darbe sonrası, Devrimci Yol hareketinin ağır darbeler yediği dönemin ardından, Ankara ve İstanbul’da hareketin dışarda kalmış insanlarıyla ilişki kurmaya çalıştıysa da yeterli sonuç alamadı; bunun üzerine sahte pasaportla yurtdışına çıktı. Almanya’ya karayoluyla gitmeyi düşünüyordu, ama Bulgar polisi, pasaportunun sahte olduğunu anladı ve Bulgaristan’da gözaltına alındı. Olaya Almanya’dan müdahale edilmesi üzerine Bulgaristan’dan geçişine izin verildi. Bir süre Almanya’da kaldıktan sonra, bir grup arkadaşıyla birlikte Filistin’e geçti. Buradaki kamplarda askeri eğitimin yanısıra o sürecin önemli köşetaşlarından sayılan; devrimci hareketin toparlanması, Cunta’ya karşı mücadele, Türkiye, dünya, sosyalizm, demokrasi konulu tartışmalar içinde yer aldı. Bu tartışmalar sonucunda belirlenen politikalar doğrultusunda arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’ye girerek Karadeniz’den Malatya’ya uzanan kırsal alanda gerilla mücadelesi oluşturmaya çalıştı. O dönemde gerçekleşen direnişin önderlerinden biriydi.
Bir arkadaşı anlatıyor:
“Ahmet Pehlivan, bir çok olumlu özelliği bir arada taşıyan bir insandı. Geleceğe olan umudunu hiç kaybetmemişti. Bütün enerjisini, yaşamını harekete adamıştı. Son derece mütevaziydi; kendinden bahsetmekten hoşlanmazdı. Evli olduğunu bile çok kimse bilmezdi. Bir dönem yurtdışına çıkmış olmaktan hep üzüntü duyardı, kalıp ne pahasına olursa olsun mücadele etmek gerektiğini düşünürdü. Herkes ona “Hoca” derdi. En büyük zevki balık tutmaktı. Dağda iken küçük derelerde, ırmaklarda, sulara girer çıkar, hele birkaş kişiyi de heveslendirip suya soktuysa, saatlerce bağırış-çağırış içinde balık tutmaya uğraşırlardı. Tuttuğu balıkları özenle temizler, kızartırdı, sonra oturulup hep birlikte yenirdi. En önemli ilkesi, hiç bir koşulda teslim olmamaktı. Nitekim olmadı da..”
1984 Haziranı’nda Tokat-Sivas sınırında bir dağ köyünde Ayhan Gökvelioğluyla birlikte öldürüldü. Operasyon güçleri köye geldiğinde arkadaşları ile toplantı halindeydiler.
Sarıldıkları evden çatışarak çıktılar. Önce Ahmet Pehlivan vuruldu, bir süre sonra da Ayhan Gökvelioğlu… Diğerleri; ölenlerin silahlarını da alarak kuşatmadan kurtuldular.
Alıntı