Edip Cansever Edebi Kişiliği
Edip Cansever Edebi Hayatı
Edip Cansever Kişiliği
Edip Cansever,
Edip Cansever, şiirin yaratıldıktan sonra insan gibi yaşadığına inanır. Bu inançla “kendimi yaşama hazırlar gibi kuruyorum şiiri” der. Şair, şiir yazmaya eğilimli olduğu zamanlarda esini kendi çağırarak o nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen sesin sözcüklere dönüştüğünü söyler. Şiir yazma sürecini de şu sözlerinde görmekteyiz:
“Şiirlerimi yazı makinesiyle yazarım. Yazarken aynı anda şiiri görmek önemlidir benim için. Ön çalışmalarım kalabalıklara karışmak, yolculuklara çıkmak, yıllardır bitiremediğim İstanbul’u adım adım dolaşmaktır. Bir de denizsiz yapamam. Yaşamım bir kıyının yaşamı gibidir.”
Cansever, şiirde “düşünceyi örtmek alışkanlığı yerine, onu açığa çıkarıp, şiirsel mutluluğa bu yoldan varmayı denemek. Yani düpedüz ‘düşüncenin şiiri’ni bulmak, onu yaratmak…” amacını taşımaktadır. Cansever’e göre değişik şiir alanları, ancak değişik düşüncelerle, düşünme yöntemleriyle kurulur. Dönemindeki şiiri “bir sürü öğelerinden soyarak, ‘sözlerle yeni biçimler kurmak’” şeklinde tanımlar.
Edip Cansever’e göre şiir, gereksinilen bir uğraş olmaktan öte, yaşama nedeni, değişik yaşam kesitlerini gözlemlerken çevresinde oluşmaya başlayan imge atmosferlerine yeni yörüngeler arama etkinliğidir. Bu şekilde şiirde hep yenilik peşinde olmuştur.
Cansever’e göre şiirde gerçek yenilik “salt kendimiz olan bölgelerdeki zenginliğin bulunup çıkarılmasıdır.”
Şiirlerinde, çelişkilerin dramına ya da bunların toplamı olan bir trajiğe geçme gereksinimi duyduğunu belirtir. Yeniliğin ve değişikliğin de bu şekilde ortaya çıktığını düşünür. Adnan Benk de Edip Cansever’in şiirini “aynı düzeydeki iki öğeyi, sıradan nesnelerle sıra dışı bir yaşantıyı, dışa dönük ile içe dönüğü birleştirmek kaygısı” olarak niteler.
Cansever, İkinci Yeni şiirini bir akım değil de şiirde yenileşme hareketi olarak değerlendirir:
“ İkinci Yeni’ye gelince, bu deyimi ilk olarak ortaya atanlar, tutarsız bir anlayışı savunmak istemişlerdir; ‘sözcüklerin rastlantısallığına’,‘şiirin toplumsal bir görevi olmadığına’ inandırmışlardı kendilerini. İşte bu yanlış görüş, bu yanlış tanıtma yüzünden “İkinci Yeni” denen olguyu kimse benimsemek istemedi. Nitekim aynı düşünce önce yadırgandı, sonra da çürütüldü. Çünkü hem anlam, hem de toplumsal öz
bakımından yüklü, olgun, yeni bir şiire varıldı. Burada şunu da belirtmek gerekir: “İkinci Yeni”ye bir akım niteliği kazandırmak, ikinci bir yanılgıya düşmek olur. O, değişik şairlerin, değişik kişilikler kurduğu bir yenileşme alanıdır olsa olsa…”
Edip Cansever, farklı özellikler gösteren şiir ve şairler olması nedeniyle İkinci Yeni’nin kuramsal olmadığını savunmuştur.
Edip Cansever, İkinci Yeni’nin doğrudan doğruya bir tepki şiiri olmadığını öne sürer. Garipçilerin getirdiği yeniliği, verilen şiir örneklerini kendileri için gerçek bir şiir geleneği sayar. Çünkü Garipçiler sayesinde, böylesi geniş, böylesi sağlam bir şiir ortamı yaratılmıştır. “Soyut Somut” adlı yazısında bu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir:
“Yıkıcı bir şiir akımı bile yıktığı değerlerle beslenmek, geride bıraktığı dil, biçim, yapı
özelliklerini kaynak yaparak güçlenmek zorundadır.”
Cansever’e göre geleneğe karşı da gelse şiir karşı çıktığı şiirden de mutlaka etkiler almış demektir. Bu nedenle Edip Cansever şiiri sürekliliği olan, değişen, yenilenen şiirdir. Edip Cansever’in şiirinde
gördüğümüz özellikler şairin kendine özgü bir şiir oluşturduğunu göstermektedir.
Şiirinin her döneminde değişim ve yenilik görülmekle birlikte, Edip Cansever’in vazgeçemediği, bağlı olduğu tek kuram TS. Eliot’ın “nesnel karşılık” kuramıdır. Edip Cansever, bu kuramın kendi şiirlerinde nasıl yer aldığını şu şekilde ifade etmektedir:
“ Her şeyi birtakım nesnelerle vermeyi her zaman yeğlerim. Vazgeçemediğim bir şeydir bu. Eliot’ın nesnel karşılık kuramından yola çıkıyorsak coşkularımız, duygularımız, düşüncelerimiz şiire aktarıldığı zaman oradaki nesnel karşılıklarını bulmalı. Bir şiir içindeki nesnelerle, içindeki yaşam biçimleriyle, ilişkilerle ve daha bir sürü ögeyle oluşturulur. Ve ben buna çok inanıyorum. Bu şiirlerde gereksiz ayrıntı sayılabilecek şeyler aslında bir fon gibi gerekli olan ögelerdir.”
Somut- soyut şiir tartışmalarının yapıldığı bu dönem içinde Edip Cansever her ne kadar soyut ve kapalı şiir yazmakla eleştirilmişse şiirin bir soyutlama işi olduğunu kabul etmiş, fakat somutlama yapılmadan şiirde hiçbir şey elde edilemeyeceğini savunmuştur. Şiirdeki somutlama kaygısından ötürü “şiirsel dekor” oluşturma amacıyla şiirinde duyguların nesnel karşılığı bir takım ögeler kullanmıştır.
Edip Cansever’e göre soyut şiir: “ne kapalı, ne anlamsız, ne de toplumcu olmayan şiirlerdir. Soyut şiir, olsa olsa daha yazılmamış bir şiirdir; bir de yazılmış görünüp de, belli bir şiir düzeninde yer almamış, geleneğinden kopuk, geleceğe yönelmemiş, salt ozanını ilgilendiren her türlü şiir soyuttur.”
Edip Cansever’e göre mısra işlevini yitirmiştir; şiiri şiir yapan bir birim olarak yürürlükten kalkmış, bir ölçü olmaktan çoktan çıkmıştır. Şiire ölçü olarak ise düşşel ve ussal bir ölçü olmalıdır. “Usla okumalı, şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. Diyeceğim ille de bir ölçü gerekliyse, bu, düşünsel-ussal bir ölçü olmalı. Tek sesli şiirden çok sesli şiire yönelişteki en kapsamlı ölçü de budur.”
Cansever’e göre dil, değişen koşulların, değişen düşüncelerin, değişen beğenilerin, doğal bir sonucudur. Düşüncenin durması demek, hayatın da durması demektir. T. S. Eliot’un, bir kelimenin, bir imajın, bir durumun okuyucuda da aynı duyguları uyandıracak şekilde kullanılması olan “nesnel karşılık” kuramı, şiirlerinde nesnelerin büyük yer tuttuğu bir dekor oluşturan Edip Cansever için oldukça önemli bir kuramdır. Cansever, “Şiirlerim küçük insandan, küçük durumsal anlardan çok, insan dramını,
yani bir çelişkiler, karşıtlıklar bütünlüğünü içermeye yönelik olduğundan, bu dekorun nesneleri de, insanları da daha bir hareket halinde görünüyorlar sanırım.” sözleriyle bu kurama verdiği önemi belirtirken ayrıca bir şairin işinin bir yerde kuramı da bozmak olduğunu söyleyerek, hep şiirin yeniye ve değişime dönük olması gerektiğini savunmaktadır.
Nesnelerin Edip Cansever’in şiirinde bu kadar önemli olmasının nedeni, şiirsel bir dekor oluşturma ilkesiyle ve onun söylemek istediğiyle yani şiirinin amacıyla ilgilidir. Cansever, insanı, insanın sorunlarını evrensel bir yapıda ele alarak anlatmak istemektedir. Edip Cansever’e göre gerçek maddedir, nesnelerdir. Özdemir İnce de Edip Cansever’in şiirinin bu nesnelere derinlemesine bakışını şu şekilde değerlendirir:
“Nesnenin geçmiş ve geleceği temsil etmesine, göstermesine gerek yok Edip Cansever’in şiirinde (ya da bütün çağdaş şiirde), çünkü zaman üç boyutuyla şimdi var olan nesnenin kendisidir, kendisindedir.”
Cansever özellikle uzun şiirlerinde bir sorunsalı kucaklamak, o sorunsalı genellikle yanıtsız sorularla büyütmekten yana olduğunu söyler. Bu sözleri de ben’in belirsizliğinin çok yorumluluğu sağlamak amaçlı olduğunu gösteriyor.
Edip Cansever’in modernist oluşu ve insana yönelişi üzerine Ahmet Oktay’ın tespitleri ise şu sözleriyle ifadesini bulur: “Cansever, son kitabına kadar hep özcü bir şair olarak kaldı, söylemek bile fazla: Modernistti. Gelgelelim bu modernizmi moda olarak değil, çağcıl ve güncel olanın, dahası insanal olanın iletilmesinin zorunlu bir ögesi olarak anlıyordu.”
Dünyaya bakışının ürünleri olan “usla okunan, usla biriktirilen” şiirlerinde Edip Cansever, insanı, insanla gelen en çağdaş sorunları karşılayabilecek şiirin çok sesli bir şiir olması gerektiğini savunur. Uzun şiirlerinde ise bir sorunsallık söz konusudur. Bu bakımdan, belli bir konusu olabileceği gibi, bir temayı da işleyebilir. Belli bir konuyu ya da temayı ele alırken öykü ve tiyatro gibi ögelerden yararlanmıştır.
Edip Cansever, Oteller Kenti üzerine yaptığı bir konuşmada, “düzyazısal şiir” deyimini kullanır. Cansever’e göre, bütün sanatsal türler, şiirin potasında eriyebildiğince, şiirin doğal gereçleridir. “Düz yazıya geçmiş ozan anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim, mısrayı ölçü almak yerine usu ölçü yapmak” yoluna gitmiştir. Şairin Seyir Defteri şiir kitabıyla birlikte şiirde şarkı sözleri, atasözleri, halk türküleri, halk şiirleri, ilanlar, afişler, halk arasında kullanımı yaygın argo deyişler ve buna benzer kalıpları olduğu gibi değil değiştirerek ve şiirin içinde eriterek kullandığı görülmektedir.
Şair bu şekilde her döneminde şiire yenilikler katmaya çalışmış değişimin ve yeniliğin savunucusu olmaya devam etmiştir. Şiirde, dış ses ve iç sese daha az önem verirken, şiirde akustik bir yapıya
ulaşmaya çalışmıştır. Şiiri bir yapı ve bir mimari olarak ele alıp seslerin dağılımını, tıpkı konser salonundaki gibi şiirsel yapıda dağıtmak ve ortaya çok değişik bir ses çıkarmaya çalışmak Edip Cansever’in amacıdır. Bu düşüncesinin örnekleri İlkyaz Şikâyetçileri adlı şiir kitabında vermiştir.
İkinci Yeni dönemi ve Edip Cansever şiiriyle ilgili olarak en çok tartışılan konulardan biri olan soyut ve somut yaklaşımıyla ilgili olarak Cansever kendi yolunu şu şekilde çizer: “Yapacağım iş -ama doğru ama yanlış- soyut-somut ikilemini kaldırmayı denemek…”
Edip Cansever, şiirindeki sorgulama unsurunun bu kadar çok olmasının nedenini ise “duyulmamış duyguların tarihçisi” olarak sorulacak çok sorusu olması ve bunları kendi kendine sorması olarak değerlendirir. Şair bu şekilde içinde yaşadığı toplumun, çevrenin ve kendinin bilincine daha iyi varabilmeyi ister. Şiirlerinde bireyi toplum içinde somut olarak görünür duruma getirmek ve daha derinlere inerek bireyin içsel dramını kurcalamak çabasındadır. Sorular sormaya ve bu soruları çoğaltmaya çalışır. Yazdıkça bilmediklerine, tanımadıklarına, daha önce düşünülmemiş, söylenilmemişe ulaşmaya çalıştığını belirtir.
Edip Cansever Edebi Hayatı
Edip Cansever Kişiliği
Edip Cansever,
Edip Cansever, şiirin yaratıldıktan sonra insan gibi yaşadığına inanır. Bu inançla “kendimi yaşama hazırlar gibi kuruyorum şiiri” der. Şair, şiir yazmaya eğilimli olduğu zamanlarda esini kendi çağırarak o nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen sesin sözcüklere dönüştüğünü söyler. Şiir yazma sürecini de şu sözlerinde görmekteyiz:
“Şiirlerimi yazı makinesiyle yazarım. Yazarken aynı anda şiiri görmek önemlidir benim için. Ön çalışmalarım kalabalıklara karışmak, yolculuklara çıkmak, yıllardır bitiremediğim İstanbul’u adım adım dolaşmaktır. Bir de denizsiz yapamam. Yaşamım bir kıyının yaşamı gibidir.”
Cansever, şiirde “düşünceyi örtmek alışkanlığı yerine, onu açığa çıkarıp, şiirsel mutluluğa bu yoldan varmayı denemek. Yani düpedüz ‘düşüncenin şiiri’ni bulmak, onu yaratmak…” amacını taşımaktadır. Cansever’e göre değişik şiir alanları, ancak değişik düşüncelerle, düşünme yöntemleriyle kurulur. Dönemindeki şiiri “bir sürü öğelerinden soyarak, ‘sözlerle yeni biçimler kurmak’” şeklinde tanımlar.
Edip Cansever’e göre şiir, gereksinilen bir uğraş olmaktan öte, yaşama nedeni, değişik yaşam kesitlerini gözlemlerken çevresinde oluşmaya başlayan imge atmosferlerine yeni yörüngeler arama etkinliğidir. Bu şekilde şiirde hep yenilik peşinde olmuştur.
Cansever’e göre şiirde gerçek yenilik “salt kendimiz olan bölgelerdeki zenginliğin bulunup çıkarılmasıdır.”
Şiirlerinde, çelişkilerin dramına ya da bunların toplamı olan bir trajiğe geçme gereksinimi duyduğunu belirtir. Yeniliğin ve değişikliğin de bu şekilde ortaya çıktığını düşünür. Adnan Benk de Edip Cansever’in şiirini “aynı düzeydeki iki öğeyi, sıradan nesnelerle sıra dışı bir yaşantıyı, dışa dönük ile içe dönüğü birleştirmek kaygısı” olarak niteler.
Cansever, İkinci Yeni şiirini bir akım değil de şiirde yenileşme hareketi olarak değerlendirir:
“ İkinci Yeni’ye gelince, bu deyimi ilk olarak ortaya atanlar, tutarsız bir anlayışı savunmak istemişlerdir; ‘sözcüklerin rastlantısallığına’,‘şiirin toplumsal bir görevi olmadığına’ inandırmışlardı kendilerini. İşte bu yanlış görüş, bu yanlış tanıtma yüzünden “İkinci Yeni” denen olguyu kimse benimsemek istemedi. Nitekim aynı düşünce önce yadırgandı, sonra da çürütüldü. Çünkü hem anlam, hem de toplumsal öz
bakımından yüklü, olgun, yeni bir şiire varıldı. Burada şunu da belirtmek gerekir: “İkinci Yeni”ye bir akım niteliği kazandırmak, ikinci bir yanılgıya düşmek olur. O, değişik şairlerin, değişik kişilikler kurduğu bir yenileşme alanıdır olsa olsa…”
Edip Cansever, farklı özellikler gösteren şiir ve şairler olması nedeniyle İkinci Yeni’nin kuramsal olmadığını savunmuştur.
Edip Cansever, İkinci Yeni’nin doğrudan doğruya bir tepki şiiri olmadığını öne sürer. Garipçilerin getirdiği yeniliği, verilen şiir örneklerini kendileri için gerçek bir şiir geleneği sayar. Çünkü Garipçiler sayesinde, böylesi geniş, böylesi sağlam bir şiir ortamı yaratılmıştır. “Soyut Somut” adlı yazısında bu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir:
“Yıkıcı bir şiir akımı bile yıktığı değerlerle beslenmek, geride bıraktığı dil, biçim, yapı
özelliklerini kaynak yaparak güçlenmek zorundadır.”
Cansever’e göre geleneğe karşı da gelse şiir karşı çıktığı şiirden de mutlaka etkiler almış demektir. Bu nedenle Edip Cansever şiiri sürekliliği olan, değişen, yenilenen şiirdir. Edip Cansever’in şiirinde
gördüğümüz özellikler şairin kendine özgü bir şiir oluşturduğunu göstermektedir.
Şiirinin her döneminde değişim ve yenilik görülmekle birlikte, Edip Cansever’in vazgeçemediği, bağlı olduğu tek kuram TS. Eliot’ın “nesnel karşılık” kuramıdır. Edip Cansever, bu kuramın kendi şiirlerinde nasıl yer aldığını şu şekilde ifade etmektedir:
“ Her şeyi birtakım nesnelerle vermeyi her zaman yeğlerim. Vazgeçemediğim bir şeydir bu. Eliot’ın nesnel karşılık kuramından yola çıkıyorsak coşkularımız, duygularımız, düşüncelerimiz şiire aktarıldığı zaman oradaki nesnel karşılıklarını bulmalı. Bir şiir içindeki nesnelerle, içindeki yaşam biçimleriyle, ilişkilerle ve daha bir sürü ögeyle oluşturulur. Ve ben buna çok inanıyorum. Bu şiirlerde gereksiz ayrıntı sayılabilecek şeyler aslında bir fon gibi gerekli olan ögelerdir.”
Somut- soyut şiir tartışmalarının yapıldığı bu dönem içinde Edip Cansever her ne kadar soyut ve kapalı şiir yazmakla eleştirilmişse şiirin bir soyutlama işi olduğunu kabul etmiş, fakat somutlama yapılmadan şiirde hiçbir şey elde edilemeyeceğini savunmuştur. Şiirdeki somutlama kaygısından ötürü “şiirsel dekor” oluşturma amacıyla şiirinde duyguların nesnel karşılığı bir takım ögeler kullanmıştır.
Edip Cansever’e göre soyut şiir: “ne kapalı, ne anlamsız, ne de toplumcu olmayan şiirlerdir. Soyut şiir, olsa olsa daha yazılmamış bir şiirdir; bir de yazılmış görünüp de, belli bir şiir düzeninde yer almamış, geleneğinden kopuk, geleceğe yönelmemiş, salt ozanını ilgilendiren her türlü şiir soyuttur.”
Edip Cansever’e göre mısra işlevini yitirmiştir; şiiri şiir yapan bir birim olarak yürürlükten kalkmış, bir ölçü olmaktan çoktan çıkmıştır. Şiire ölçü olarak ise düşşel ve ussal bir ölçü olmalıdır. “Usla okumalı, şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. Diyeceğim ille de bir ölçü gerekliyse, bu, düşünsel-ussal bir ölçü olmalı. Tek sesli şiirden çok sesli şiire yönelişteki en kapsamlı ölçü de budur.”
Cansever’e göre dil, değişen koşulların, değişen düşüncelerin, değişen beğenilerin, doğal bir sonucudur. Düşüncenin durması demek, hayatın da durması demektir. T. S. Eliot’un, bir kelimenin, bir imajın, bir durumun okuyucuda da aynı duyguları uyandıracak şekilde kullanılması olan “nesnel karşılık” kuramı, şiirlerinde nesnelerin büyük yer tuttuğu bir dekor oluşturan Edip Cansever için oldukça önemli bir kuramdır. Cansever, “Şiirlerim küçük insandan, küçük durumsal anlardan çok, insan dramını,
yani bir çelişkiler, karşıtlıklar bütünlüğünü içermeye yönelik olduğundan, bu dekorun nesneleri de, insanları da daha bir hareket halinde görünüyorlar sanırım.” sözleriyle bu kurama verdiği önemi belirtirken ayrıca bir şairin işinin bir yerde kuramı da bozmak olduğunu söyleyerek, hep şiirin yeniye ve değişime dönük olması gerektiğini savunmaktadır.
Nesnelerin Edip Cansever’in şiirinde bu kadar önemli olmasının nedeni, şiirsel bir dekor oluşturma ilkesiyle ve onun söylemek istediğiyle yani şiirinin amacıyla ilgilidir. Cansever, insanı, insanın sorunlarını evrensel bir yapıda ele alarak anlatmak istemektedir. Edip Cansever’e göre gerçek maddedir, nesnelerdir. Özdemir İnce de Edip Cansever’in şiirinin bu nesnelere derinlemesine bakışını şu şekilde değerlendirir:
“Nesnenin geçmiş ve geleceği temsil etmesine, göstermesine gerek yok Edip Cansever’in şiirinde (ya da bütün çağdaş şiirde), çünkü zaman üç boyutuyla şimdi var olan nesnenin kendisidir, kendisindedir.”
Cansever özellikle uzun şiirlerinde bir sorunsalı kucaklamak, o sorunsalı genellikle yanıtsız sorularla büyütmekten yana olduğunu söyler. Bu sözleri de ben’in belirsizliğinin çok yorumluluğu sağlamak amaçlı olduğunu gösteriyor.
Edip Cansever’in modernist oluşu ve insana yönelişi üzerine Ahmet Oktay’ın tespitleri ise şu sözleriyle ifadesini bulur: “Cansever, son kitabına kadar hep özcü bir şair olarak kaldı, söylemek bile fazla: Modernistti. Gelgelelim bu modernizmi moda olarak değil, çağcıl ve güncel olanın, dahası insanal olanın iletilmesinin zorunlu bir ögesi olarak anlıyordu.”
Dünyaya bakışının ürünleri olan “usla okunan, usla biriktirilen” şiirlerinde Edip Cansever, insanı, insanla gelen en çağdaş sorunları karşılayabilecek şiirin çok sesli bir şiir olması gerektiğini savunur. Uzun şiirlerinde ise bir sorunsallık söz konusudur. Bu bakımdan, belli bir konusu olabileceği gibi, bir temayı da işleyebilir. Belli bir konuyu ya da temayı ele alırken öykü ve tiyatro gibi ögelerden yararlanmıştır.
Edip Cansever, Oteller Kenti üzerine yaptığı bir konuşmada, “düzyazısal şiir” deyimini kullanır. Cansever’e göre, bütün sanatsal türler, şiirin potasında eriyebildiğince, şiirin doğal gereçleridir. “Düz yazıya geçmiş ozan anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim, mısrayı ölçü almak yerine usu ölçü yapmak” yoluna gitmiştir. Şairin Seyir Defteri şiir kitabıyla birlikte şiirde şarkı sözleri, atasözleri, halk türküleri, halk şiirleri, ilanlar, afişler, halk arasında kullanımı yaygın argo deyişler ve buna benzer kalıpları olduğu gibi değil değiştirerek ve şiirin içinde eriterek kullandığı görülmektedir.
Şair bu şekilde her döneminde şiire yenilikler katmaya çalışmış değişimin ve yeniliğin savunucusu olmaya devam etmiştir. Şiirde, dış ses ve iç sese daha az önem verirken, şiirde akustik bir yapıya
ulaşmaya çalışmıştır. Şiiri bir yapı ve bir mimari olarak ele alıp seslerin dağılımını, tıpkı konser salonundaki gibi şiirsel yapıda dağıtmak ve ortaya çok değişik bir ses çıkarmaya çalışmak Edip Cansever’in amacıdır. Bu düşüncesinin örnekleri İlkyaz Şikâyetçileri adlı şiir kitabında vermiştir.
İkinci Yeni dönemi ve Edip Cansever şiiriyle ilgili olarak en çok tartışılan konulardan biri olan soyut ve somut yaklaşımıyla ilgili olarak Cansever kendi yolunu şu şekilde çizer: “Yapacağım iş -ama doğru ama yanlış- soyut-somut ikilemini kaldırmayı denemek…”
Edip Cansever, şiirindeki sorgulama unsurunun bu kadar çok olmasının nedenini ise “duyulmamış duyguların tarihçisi” olarak sorulacak çok sorusu olması ve bunları kendi kendine sorması olarak değerlendirir. Şair bu şekilde içinde yaşadığı toplumun, çevrenin ve kendinin bilincine daha iyi varabilmeyi ister. Şiirlerinde bireyi toplum içinde somut olarak görünür duruma getirmek ve daha derinlere inerek bireyin içsel dramını kurcalamak çabasındadır. Sorular sormaya ve bu soruları çoğaltmaya çalışır. Yazdıkça bilmediklerine, tanımadıklarına, daha önce düşünülmemiş, söylenilmemişe ulaşmaya çalıştığını belirtir.