Son konular

EFENDİMİZ(s.a.v)'in Dua Günlüğü

theking

Yeni Üye
Tepkime
16
Yaş
35
Coin
175,520
EFENDİMİZ(s.a.v)'in Dua Günlüğü
Kulun yaratıcısı karşısında takındığı tavra, yani O'nun karşısındaki duruşuna ubudiyet denir. Kur’ân buna tesbih, hamd ve secde gibi isimler vermektedir. (Ra'd, 13/13, İsra, 17/44, Nur, 24/41) Bunlar, duanın çeşitleridir. Hatta namaz ibadetini karşılamak üzere kullanılan salât tabirinin anlamı da duadır.(1) Her güzel özellikte olduğu gibi ibâdet ve dua burcunun zirvesindeki Zat (s.a.s.)’ın ifadesiyle ibadetin özü duadır.(2) Diğer bir deyişle, bütün ibadetlerin irca edileceği öz, duadır.
Aciz, fakir, muhtaç ve kendine yetmediğinin şuurunda olan kulun, tazarru, tezellül ve alçak gönüllülük içinde, Rahmeti Sonsuz'a yönelip, hâlini arz etmesinin ayrı bir unvanı sayılan dua, kulun Rabbi'ne karşı iman, güven ve itimadının bir gereğidir.
Dua sadece bir şeyler istemek demek değildir. Bizi yaratan ve yaşatan Sonsuz Kudret’in sahibi önünde, kendi aczimizi ve hiçliğimizi anlamak, kendi kendimize yeterli olmadığımızı bilmektir. Bizi en iyi bilen Rabbimizin huzurunda iç dünyamızı şerhetmektir.
Dua, dudaktaki sesler ve kelimeler değil, kalpteki iniltiler ile ruhtaki sızılardır. "Rabbinize yalvara yakara gizlice dua edin, muhakkak ki Allah, haddi aşanları sevmez. O'na korkarak ve umarak dua edin." (A'raf, 7/55–56). Ve dua insanın değer ölçüsüdür: "De ki, eğer duanız olmasaydı Rabb'im size değer verir miydi?" (Furkan, 25/77).
Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen dua, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük lâzımıdır. Aslında yaşadığımız hayat, baştan sona duadan ibarettir. Dua, Rıza-i İlâhî’nin ve cennet yurdunun anahtarıdır. Yine dua, kuldan Rabbe yükselen kulluk nişanı, Rab’den kula inen rahmet simgesidir.(3) Daha doğrusu o, Allah’la kul arasındaki münasebetin tam odak noktasıdır. Dua, imkân âlemi ile lâhut âlemini birleştiren ulvî bir miraçtır. Onun için de en makbul dua mü’minin miracı olan secdede yapılan duadır.(4) Ayrıca dua ve tevekkül hayra meyletmeye büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi şerre meyletmenin önünü keser, tecavüzünü kırar.
Rahmet elinin üzerimizde dolaşması, dua sayesindedir. Yani dua, gazabın da paratoneridir. Beşer imkânının tükendiği noktada dua şuuru başlar. Aslında, ona başlangıç ve bitiş noktası tesbit etmek de imkânsızdır. Çünkü insanın duadan müstağni olacak bir anı bulunmamaktadır. O hâlde kul, kendisinden tecellileriyle bir an dûr olmayan Rabb’ine, duadan bir ân dûr olmamalıdır.
Kula bakan yönüyle dua, istemektir. Ne var ki, çoğu zaman istenilecek şeyi isteme şeklini bilemez de, istemede sû-i edepte bulunur. Daha açık bir ifade ile O’nun mutlak iradesini, kendi cüz’î iradesinin -haşa- uydusu olarak görmek ister. Şüphesiz bu tavır ve niyetle yapılan dualar, Allah’la kul arasında râbıta olmaktan uzaktır.
Her konuda olduğu gibi bu hususta da ona en büyük yardımcı Kur’ân-ı Kerim ve Hadîs-i şeriflerdir. Çünkü bize istemeyi veren Zât, nasıl isteyeceğimizi de öğretmiştir. Kendisine en güzel ve en müessir dualar öğretilen kul ise şüphesiz Allah Resulü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ)’dır. Dua mecmualarına bakıldığında, duada dahi O’na ulaşmanın mümkün olmadığı görülmektedir.(5) Öyle ise O’nun nasıl dua ettiğine bakılmalıdır.
Bundan sonraki satırlarda Efendimizin bir günlük dualarından seçmelerde bulunacağız. Daha geniş dua hazineleri ile karşılaşmak, duanın adabı, çeşitleri, icabet saatleri, büyük şahsiyetlerin duaları, duanın fizik ve ****fizik dünyaya nasıl bir tesirinin olduğu vb. birçok konuyu öğrenmek için dua mecmualarına müracaat edilmelidir.

Sabah Kalkınca
Sabah olunca O şu duayı okurdu:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَصْبَحْتُ أُشْهِدُكَ وَأُشْهِدُ حَمَلَةَ عَرْشِكَ وَمَلَائِكَتَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ
“Allah’ım! Ben, şunu ikrar ederek sabahladım: Seni, arşının hamelelerini, meleklerini ve bütün mahlûkatı şahit tutuyorum ki, Sen kendisinden başka ilâh olmayan Allah’sın ve Muhammed Senin kulun ve resûlündür.”(6)
Efendimiz, bütün varlığı, özellikle Allah’a en yakın olan melekleri ve varlığa nezaret eden sekene-i semavatı kendisine şahit tutmakta ve Cenâb-ı Hakk’a arz edeceği hamdini, onların soluklarına katıp öyle arz etmektedir. Efendimizin bu tavrından şu anlaşılıyor: Büyüklerin kapıları çalınırken, evvela tokmağa dokunacak bir el aranmalıdır. O’nun içindir ki Hz. Ömer (r.a.), Medine’de kıtlık olunca, Hz. Abbas (r.a.)’ı elinden tutup bir tepeye çıkarmış, o elleri havaya kaldırarak dua etmiş ve şöyle yalvarmıştı: “Allah’ım! Şu Sana kalkan eller, Sen’in Habibinin amcasının elleridir. Bu el hürmetine yağmur ver!” Ve daha el aşağıya inmeden yağmur yağmaya başlamıştı.”(7) Bu bir Ömer (r.a.) ferasetidir ve dersini, Efendimizin duasına ve yakarışlarına meleklerin soluklarını katmasından almıştır.
Allah Resûlü’nün sabah yaptığı dualar arasında şu da vardır: “Ey semâvât ve yeri yaratan, gayb ve şahâdet âlemini bilen, celâl ve ikram sahibi Allah’ım! Sana şu dünya hayatında bağlılığımı ilân ediyor ve Sen’i buna şahit tutuyorum, Sen şahit olarak yetersin.”(8)
Bu duada Esma-i İlahî’den ‘Fâtır’ isminin kullanılması anlamlıdır. Sanki şöyle denilmektedir: “Gökleri ve yeri fıtrata göre yaratan, onları fıtrat kanunlarına açık hâle getiren Sensin. Bu fıtrat kanunları içinde, tıbbın, fiziğin, kimyanın, astrofiziğin, astronominin kendilerine göre kanunları vardır. Sanki her sabah bu kanunlar yenileniyor ve varlığa açık hale geliyorlar. Bunlara, bu düzeni ve bu temiz çehreyi veren Sensin!”

Elbise Giyerken ve Yemek Yerken
‘Biz’ dâhil bizim zannettiğimiz her şeyin gerçek sahibi şüphesiz Allah’tır. O’nun yardım ve ‘atâ’sı olmadan hiçbir şey kazanmamız mümkün olmayacağı gibi ne nefes alabilir, ne yemek yiyebilir, ne de yürüyebiliriz. Fakat nedense insan ‘benim ve O’nun’ der Allah’ın mülküne ortak olmak ister ve “Ben kazandım, ben elde ettim, ben başardım, şu benim…” diyerek büyük bir gurur, gaflet ve bazen şirk içine düşer. İşte insanlığı böyle bir tehlikeden kurtarmak isteyen Hz. Peygamber (s.a.s.), her nimet karşısında ona uygun bir şekilde dua eder ve tevhidi her çeşidiyle tonlu bir şekilde vurgulardı. Mesela güzel bir elbise giyerken veya yemek yerken şu dualarına şahit olunmaktadır:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي كَسَانِي هَذَا الثَّوْبَ وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّي وَلَا قُوَّةٍ
"O Allah'a hamdolsun ki, benden herhangi bir havl ve kuvvet olmaksızın bu elbiseyi bana giydirdi ve (bunu) bana rızık olarak verdi."(9)

Yemek Duası
Yemek duası üç kelime ile özetlenebilir: Zikir, fikir, şükür. Yani yemek yemeğe başlamadan "bismillah" der; yemek esnasında kendisine bu nimetleri veren Rezzak-ı Kerimin nimet ve fazlını tefekkür eder, yemekten sonra da şu duayı okur:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ
"Bizi nimetleriyle yediren, içiren ve bizi Müslüman kılan Allah'a hamd olsun."(10)

Ezandan Sonra
Ezan, günde beş defa okunan ve içeriği İslâm’ın temellerini anlatan; bütün Müslüman topluluklarda aynı cümlelerle okunan adeta semavî bir sofraya yapılan İlahî bir davettir. Bu çağrıyı bize talim eden Kâinatın Efendisi’dir. Öbür tarafta elimizden tutacak da O’dur. Bu noktaya vurgu yapan ve ezandan sonra okunacak şu duayı da yine O bize talim etmiştir:
اللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ وَالصَّلَاةِ الْقَائِمَةِ آتِ مُحَمَّدًا الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذِي وَعَدْتَهُ
“Ey bu kâmil davetin ve kılınacak namazın rabbi olan Allah’ım! Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e Vesile’yi ve Fazilet’i lütfet ve O’nu kendisine vadettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır.”(11)

Eve Girerken / Çıkarken
Ev hayatının insan için çok önemli bir yeri vardır. Hayatımızın büyük bir kısmı evde geçmektedir. Sadece ihtiyaç nispetinde dışarı çıkar ve sonra tekrar oraya döneriz. Ev halkının yanı sıra, melekler, diğer ruhanîler, gözle gördüğümüz veya göremediğimiz birçok varlık bu mekânı bizimle paylaşır. Ev dinlenme yeri, eğitim yuvası ve mahremiyetler ocağıdır. Orada olup biten şeylerin hep iyilik ve güzellik kuşağında olması bütün toplum hatta insanlık için hayatî öneme sahiptir. Öyle ise her işimizde olduğu gibi eve girerken de Rabbimize sığınmalı ve O’na dayanmalıyız. Efendimiz (s.a.s.) eve girip çıkarken bu muhtevayı taşıyan dualar okurdu. İki tanesini vermekle yetiniyoruz:
Eve girerken:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ خَيْرَ الْمَوْلَجِ وَخَيْرَ الْمَخْرَجِ بِسْمِ اللَّهِ وَلَجْنَا وَبِسْمِ اللَّهِ خَرَجْنَا وَعَلَى اللَّهِ رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا ثُمَّ لِيُسَلِّمْ عَلَى أَهْلِهِ
“Allah’ım! Her giriş ve çıkışımda senden hayır diliyorum. Allah'ın adıyla evimize girer, Allah'ın adıyla çıkarız ve sadece Rabbimize dayanıp güveniriz. Sonra da ev halkına selam versin"(12)
Evden çıkarken:
بِسْمِ اللَّهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ
"Allah'ın adını anarak (evimden çıkıyorum) ben, Allah'a dayanıp tevekkül ettim. (Her türlü bela, musibet ve olumsuzluklardan uzaklaşmak; hayır ve güzelliklere nail olmak ancak Yüce ve azamet sahibi) Allah’ın havl ve kuvvetiyledir. "(13)

Helâya Girerken
Helâ, banyo, hamam vb. yerler necaset ve pis kokuların bulunduğu mekânlardır. Eskiye nazaran günümüzde temizlik malzemeleri daha çok gelişmiş olmasına rağmen bu mekânların evin diğer yerleri kadar temiz tutulmaları mümkün görünmemektedir. En azından psikolojik açıdan yeterince temiz olmadıkları duygusu hep hâkimdir. Ve insanlara psikolojik açıdan zarar veren, başta cinler olmak üzere, şer ruhlar bu tür yerlerde daha çok bulunurlar, buralar onların hâkimiyet sahasıdır. Hatta bazılarının gıdası necis şeylerdir ve pis kokulardan hoşlanırlar.
İşte bu yerlere girerken zarar görmeden çıkabilmek için Efendimiz (s.a.s.) şu duaları okur ve ümmetine talim buyururdu:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ
“Allah’ım! Her türlü pislikten ve pis olan şeylerden (bütün şeytanların şerrinden) sana sığınırım."(14)
Helâdan çıkarken ise şu duayı okurdu:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنِّي الْأَذَى وَعَافَانِي
“Benden eziyeti gideren ve afiyet ihsan eden Allah’a hamdolsun.”(15)

Yola Çıkarken
Ne kadar konforlu olursa olsun, her yolculuk beraberinde bazı sıkıntılar taşımaktadır. Her ayrılık acıdır, ister evdeki kediden olsun ister canandan… Ayrıca yolculuklar sürprizlere gebedir, yabancı diyarlarda ne ile karşılaşacağımızı bilemeyiz, gidip dönmemek de var… Geride kalanlar için de ayrılık her zaman acıdır. Hele yolculuğa çıkan evin reisi baba veya temel direği anne ya da evin ciğerpareleri evlatlar ise… Bu ve benzeri durumlardan ötürü her yolculuk bir dua vaktidir. Onun için Efendimiz (s.a.s.) yola çıkmadan dua ettiği gibi, yolculuk boyunca veya oraya vardıktan sonra ya da nahoş bir durumla karşılaşınca, hatta bir yüksekliğe çıktığında veya indiğinde çeşitli dualar etmiştir. Biz sadece yolculuğa çıkmadan yaptığı dualardan birini kaydetmek istiyoruz: “Üç defa ‘elhamdülillah’, üç defa ‘Allahu ekber’ der sonra şu dua ayetini okur:
َ سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُون
“Bu (vasıtayı) bizim hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir, yoksa biz buna takat getiremez, güç yetiremezdik. Biz elbette Rabbimize dönmekteyiz.” (Zuhruf, 43/13–14)
اللَّهُمَّ أَنْتَ الصَّاحِبُ فِي السَّفَرِ وَالْخَلِيفَةُ فِي الْأَهْلِ اللَّهُمَّ ازْوِ لَنَا الْأَرْضَ وَهَوِّنْ عَلَيْنَا السَّفَرَ
“Allah'ın adıyla. Allah’ım! Yolculukta arkadaş, ailede vekil Sensin. Allah’ım! Bu seferimizde Senden birr u takva ve razı olduğun ameller istiyoruz. Allah’ım! Bu yolculuğun uzaklığını bize yaklaştır ve onu kolaylaştır.”(16)
 
Üst Alt