Endülüs Emevileri Hakkında Bilgi
Endülüs Emevileri Hakkında
Endülüs Emevileri
750 yılında Abbasiler’in ayaklanması sırasında Şam’da yapılan katliamdan kaçabilen Emevi ileri gelenleri İspanya’ya gelerek, 756 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece İslam dünyasında başkenti Kurtaba Kenti olan ikinci bir devlet kurulmuş oldu. İspanya’yı geri almak isteyen Franklarla ve İspanyollarla uzun süre savaştılar. Kuzey Afrika egemenliği için de Abbasilerle ve Fatımilerle savaştılar. 1031 yılında iç karışıklıklar ve dış saldırılar nedeniyle parçalandılar. Yerine sayıları 15′i bulan küçük uydu devlet ( Tavaif-ül Mülk ) kuruldu. Bunlar içinde en önemlisi Ben-ül Ahmer Devleti olup, 1492 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Endülüs Emevileri, Arap-İslam ve Ortodoks sanatı ile Latin ve Vizigot sanatlarını İspanya’da birleştirerek önemli mimari eserler yapmışlardır. Bunlar içinde en önemlileri Elhamra Sarayı ve Kurtaba Külliyesidir.
Kahire, Mekke, Medine, Bağdat ve Şam gibi o günün gözde ilim merkezlerine çok sayıda öğrenci göndererek bu merkezlerdeki ilmi gelişmelerin Endülüs’e aktarımını sağladılar. Bu dönemde Avrupa’daki kiliselerde bulunan papazlar dışında okuma yazma bilen kimse zor bulunurken Endülüs’te halkın tamamına yakını okur yazardı. Ekonomik ve bayındırlık faaliyetlerinin artmasının yanısıra başkent Kurtuba (Cordova) bir diplomasi merkezi haline gelmişti. Sağlanan hoşgörü ortamı sayesinde cami, kilise ve havra yan yana kavgasız yaşama imkanı buldu. Sonuç olarak Endülüs, bu dönemde Avrupa’nın en güçlü devleti olmuştur.
Endülüs Emevileri, yalnızca Arapça’ya çevrilerek “kurtarılmış” bulunan Hellenistik Çağ’ın temel yapıtarını değil, İslam dünyasının o yapıtlar üzerine değerlendirme ve geliştirme çalışmalarını da Avrupa’da Rönesans ve Reform’un temelini oluşturmak üzere İspanyollara bıraktı. Neyse ki, Engizisyon fanatizminin en koyu dönemlerinde dahi, bu uygarlık nehrini pek geliştiremeseler dahi, bazı Hıristiyan din adamları bu nehri kurutmadan saklayıp sonraki yüzyıllarda ortaya çıkarmayı başardılar.
16. yüzyılın ilk yarısında Polonyalı Kopernik Ptolemayos’un astronomisini köklü biçimde eleştirip değiştirerek çağdaş astronomiyi başlattı. Bunun simgesi de, ilk kez Güneş Sistemi’nin merkezinin Dünya değil Güneş olduğunu kanıtlamasıydı.
Endülüs Emevileri
Endülüs Emevileri, Emevilerin yıkılmasından sonra, Endülüs’te (Güney İspanya) yeni bir devlet kuran hanedandır. 756’da kurulan Endülüs Emevi Devleti, 1031’e değin varlığını sürdürdü.
İspanya’daki Müslümanların Tarihçesi
Müslümanlar 711′da İspanya’ya çıktı. 711 ‘den 756 yılına kadar Şam’dan gönderilen Emevî ve Abbasi valilerce idare edildi. 749′da Emevîlerin yıkılmasıyla Şam’dan kaçan Prens Abdurrahman, 755′te Septe’ye geçti. 756′da devleti kurdu kendisi de emir oldu. 929′da III. Abdurrahman halifeliğini îlân etti. 1031′de halîfenin otoritesi sarsıldı, ülke emirliklere bölündü. 1031′de Âli beytten olan Hammûdiler hilâfeti devam ettirmek istediler. 1086′da Abbâdi hanedanından İşbiliye Meliki, Kuzey Afrika Murâbıtlar İmparatorluğundan yardım istedi. Oradan gelen kuvvetlere 13 Endülüs meliki de katıldı. Zeleka muharebesinde Hıristiyan orduları imha edilerek, İspanya’da Müslüman hâkimiyetinin ömrü uzadı.
1147′de Muvahhidler, Murâbıtları ortadan kaldırdı. Hıristiyanlarla da savaştılar. 1187′de Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ü alınca Papa mukaddes savaş îlân etti. Avrupalılar, Müslümanları İspanya’dan kovacaktı. Gerek iktidar hırsı, gerekse, Müslamanları kurtarmak niyetiyle İbni Hud, Benî Zeyyan ve Benî Ahmer devletleri birbiriyle mücadeleye girişti. 1236′da Benî Ahmer, Benî Hud aleyhine Kastil Kralıyla anlaşınca Kurtuba Hıristiyanların eline geçti. 1232′de kurulan Benî Ahmer devleti (Gırnata emirliği) Hıristiyanlarla anlaşarak ayakta durmaya çalıştı. 1469′da Sultan Ebû Hasan’ın oğlu Muhammed, annesinin teşvikiyle isyan edip babasını tahtan indirdi. Babası tekrar tahtına dönünce Muhammed, Ferdinant’a sığındı. 1486′da Ferdinant’ın verdiği Hıristiyan ordunun başına geçen Muhammed Gırnata’yı kuşattı. Baba ile oğul savaşırken Hıristiyanlar, Gırnata Devleti’nin şehirlerini yağma ettiler, müslüman halkı öldürdüler. 1490′da Gırnata kuşatıldı, ağaçlar kesildi, bahçeler tahrib edildi, halk aç, sefil kaldı. Kölemenler’den yardım istediler onların donanması yoktu. Osmanlılar’dan yardım istediler onlar da Cem Sultan’la uğraşıyordu. 1492′de Muhammed, Ferdinant’a teslim oldu, İspanya’da devlet kalmadı. 1499′da İspanya’da bir tek Müslüman kalmadı. Mabetler yıkıldı, kütüphaneler yakıldı.
711′da İspanya’ya çıkan Müslümanlar 788 yıl sonra burayı tamamen terk ettiler. Halk işiyle, âlimler ilmiyle, san’atkârlar san’atıyla, âbidler ibadetiyle meşgul olurken saltanat mücâdeleleri ve devletin kötü yönetilmesi sonunda, bir zamanların galip Müslümanları mağlûb olup, gittiler.
Emirlik Dönemi (756-929)
Endülüs, daha Emeviler döneminde ele geçirilmişti. 711′de Emevi komutan Tarık bin Ziyad, bugün onun adından dolayı Cebelitarık (Tarık’ın Dağı) olarak anılan yerde İspanya’ya ayak basmıştı ve Arap orduları yedi yıl içinde Pirene Dağları’na dayanmıştı. Ardından Fransa’ya giren Arapları Frankların komutanı Charles Martel ancak 732′de Poitiers’de (Puvatya) durdurabilmişti. Bu yenilginin ardından Emeviler İspanya toprakları içinde kaldılar, ama Emevi orduları ile yerel Hıristiyan güçler arasındaki savaşlar sürdü. Endülüs Emevilerinin kurucusu Abdurrahman, Emevi Halifesi Hişam’ın torunuydu ve 750’de Abbasilerin kıyımından kaçabilen tek kişiydi. Abdurrahman, 755′te İspanya’ya ayak bastı ve Endülüs’teki Arapları kendisine bağlayarak 756′da Kurtuba’da (bugün Cordoba) emirliğini ilan etti. 788’e kadar hüküm süren I. Abdurrahman, iç ayaklanmaları bastırdı ve dıştan gelen saldırıları önledi. Öldüğünde arkasında güçlü bir devlet bıraktı. Ondan sonra tahta çıkan hükümdarlar da yerel emirlerin ve Hıristiyanların ayaklanmalarıyla uğraştı. Arap ayaklanmaları daha çok kuzeydoğudaki Ebro vadisi ile doğuda Batliyos (bugün Badajoz) ve güneyde Gırnata’da (bugün Granada) ortaya çıkıyordu. Vizigotların eski başkenti ve önemli bir dinsel merkez olan Tuleytule’de (bugün Toledo) ise Hıristiyanlar ayaklanıyordu. Bu karışıklıklara karşın Endülüs Emevi hükümdarları nedeyse İspanya’nın tümünü denetim altında tutmayı başarıyorlardı. Endülüs Emevileri canlı bir ekonomi ve kültürel yaşam yaratmışlardı. Başkent Kurtuba önemli bir ticaret merkezi olmanın yanı sıra Bağdat ve Kahire’den sonra İslam dünyasının üçüncü bilim merkezi olmuştu. Diğer önemli merkezler ise İşbiliye (bugün Sevilla), Gırnata ve Tuleytule idi.
Halifelik Dönemi (929-1031)
Endülüs Emevileri en parlak dönemini III. Abdurrahman döneminde (912-961) yaşadı. III. Abdurrahman, Abbasilerin dinsel önderliğini tanımayarak 929’da kendisini halife ilen etti. İslam dünyası zaten bölünmüştü ve Mısır’da kurulan Fatımiler de halifelik ilan etmişlerdi. III. Abdurrahman’dan sonra halife olan II. Hakem, barışçı bir politika izledi. 976’da başa geçen II. Hişam döneminde, halifenin veziri olan Hacib Mansur 978’de yönetimi fiilen ele geçirdi ve 1002’ye kadar da elinde tuttu. Sonraki halifeler siyasal bir varlık gösteremediler ve Endülüs Emevi Devleti 1010’dan başlayarak parçalandı. 1031’de de Endülüs Emevileri iktidarı son buldu. Endülüs Emevi topraklarında, Tavaif-i Müluk denen küçük devletçikler kuruldu. Kurtuba’da 1031’de iktidar olan Cevheriler varlığını ancak 1069’a kadar sürdürdü. 1090′da Kuzey Afrika’dan gelen Murabıtların ve 1145′te gene Kuzey Afrika’dan gelen Muvahhidlerin egemenlikleri de kısa ömürlü oldu. Gırnata’da kurulan Nasriler ise 1230′dan 1492′ye kadar İspanya’da varlıklarını korudular. Gırnata’yı önemli bir bilim ve kültür merkezi yaptılar. Bugün de ayakta olan Gırnata’daki Elhamra Sarayı Nasrilerin bıraktığı en önemli mimarlık yapıtıdı. Endülüs Emevileri ve Nasriler, Endülüs’ü Hıristiyan Avrupa’nın da ilgisini çeken bir bilim ve kültür merkezi yaptılar. Endülüs Emevileri döneminde özellikle tıp, matematik, doğa bilimleri ve astroloji alanında önemli çalışmalar yapıldı. II. Hakem’in (961-976) Kurtuba’da kurduğu kütüphanede 40 bin cilt kitap vardı ve bunların çoğu Eski Yunan kültürünün ürünüydü. Nasriler döneminde bunlara felsefe yapıtları da eklendi. Bu dönemde İbn Cebirol, İbn Bâcce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd gibi büyük düşünürler yetişti.
Gerileme ve Yıkılma Dönemi
Endülüs Emevi Devleti’nin yönetiminde ortaya çıkan otorite boşluğunun doğal bir sonucu olarak her bölgede irili ufaklı 20 küsür yerel hanedan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu dönemde Endülüs siyasi hayatının temel karakteristiği, emirlikler arasında yaşanan kıyasıya çatışmalar ve düşmandan birbirlerine karşı toprak-haraç karşılığında yardım almalar oldu. Bu durum Müslümanların zayıf düşmesine sebep olurken, Hıristiyan İspanya devletlerinin da güçlenmesine, dolayısıyla Reconquista’nın hızlanmasına sebep oldu. Nitekim 1085 yılında Kastilya(Castile) Kralı VI.Alfonso Endülüs’ün en önemli ikinci büyük kenti olan Tuleytula’yı işgal etti. Ancak bunun üzerine Müslümanlar Reconquista hareketinin farkına varabildiler. Kendilerini Hıristiyan işgaline karşı korusun diye Kuzey Afrika’da bir imparatorluk kurmuş olan Murabıtlar’ın hükümdarı Yusuf Taşfin’den yardım istediler.
Endülüs’e Kuzey Afrika’dan gelerek Hıristiyanları bozguna uğratan, ardından Endülüs’teki emirlikleri tek tek merkezi idare altında birleştiren ve ülkeyi Afrika merkezli devlete bir eyalet olarak bağlayan Murabıtlar’ın Endülüs’teki hakimiyetleri döneminde Yusuf Taşfin’den (1106) sonra şu hükümdarlar idâreye geldi:Ali Yusuf ve Taşfin Ali Murâbıtlar’ın yıkılışıyla Endülüs’te siyasî birlik tekrar bozuldu ve Hıristiyanlar yine Reconquista’yı gerçekleştirmek için uygun hale gelen ortamda harekete geçtiler.
Murabıtlar’ı devirerek yerine kurulan Muvahhidler, Murabıtlar gibi Kuzey Afrika’dan Endülüs’e gelerek kötü gidişata bir süre daha dur diyebildiler. Kuzey Afrika’daki devletleri iyice zayıflayan Muvahhidler, kendilerine karşı oluşan isyanlarla uğraşırken dağıldılar ve yerine Meriniler ve Hafsiler gibi yeni devletler kuruldu. Endülüs’te bunu değerlendirenler ise, her zamanki gibi Endülüslülerin zaaflarını sabırla gözetleyip değerlendiren İspanyol Hıristiyan devletleri oldu. Endülüs’te Muvahhidler’in hâkimiyeti, 1238 yılında İbnül-Ahmer’in Endülüs topraklarına hakim olmasıyla başladı.
İber Yarımadası’ndaki Hıristiyan devletleri İspanya ve Portekiz’in hızlı işgal hareketlerinden Muhammed Nasr sayesinde ancak Endülüs’ün Güney doğusundaki İlbire’den Ronda’ya kadar uzanan sahil şeridi kurtulabildi. Çok ağır siyasi şartlara rağmen, iki buçuk asrı aşkın bir süre Endülüs’te İslam hakimiyetini temsil eden Nasriler, bu varlıklarını esnek bir diplomatik siyâset takip etmeleri sayesinde koruyabildiler. Ancak, son zamanlarında iç karışıklıklara sürüklenince, onlar da yok olmaktan kurtulamadılar. 1479 yılında Kastilya-Leon Kraliçesi I.Isabel ile Aragon Kralı II.Fernando’nun evlenmesiyle İspanya birliği sağlandı ve Hıristiyan yayılması hızlandı. Sonuçta 2 Ocak 1492 tarihinde Grnada’daki son Müslümanlar da teslim olmak zorunda kaldılar ve böylece Müslümanların İberya Yarımadası’nda 800 yıla yakın süren siyasi varlıkları sona ermiş oldu.
Endülüs Emevi Sanatı
Endülüs Emevi sanatı, Arap sanatının yanı sıra Roma ve Vizigot sanatının etkisi altında gelişti. Mozaikte de Bizans sanatından etkilendi. Endülüs Emevi döneminde önemli yapılar inşa edildi. Kurtuba Camisi ile gene Kurtuba’da III. Abdurrahman’ın yaptırdığı Medinetü’z-Zehra Sarayı bunların başında gelir. Yapımına 784′te I. Abdurrahman tarafından başlanılan Kurtuba Camisi 200 yıl boyunca yeni eklemelerle büyüdü, 987′de Hacib Mansur’un eklemeleriyle son biçimini aldı. Kurtuba Camisi, 178 metre x 125 metre boyutundaki dikdörtgen planıyla İslam dünyasındaki en büyük camilerden biriydi. Medinetü’z-Zehra Sarayı, surlarla çevrili bir tepede yer alıyordu. Sarayın kalıntıları yıllarca süren kazılar sonunda ortaya çıkarılmıştır. Askeri mimarlık alanında Tarife, Gormaz, Vacar kaleleri gibi görkemli yapılar ortaya koyan Endülüs Emevi sanatı, iç ve dış süslemelerdeki zenginliğiyle de dikkat çeker.
Endülüs Emevileri Hakkında
Endülüs Emevileri
750 yılında Abbasiler’in ayaklanması sırasında Şam’da yapılan katliamdan kaçabilen Emevi ileri gelenleri İspanya’ya gelerek, 756 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece İslam dünyasında başkenti Kurtaba Kenti olan ikinci bir devlet kurulmuş oldu. İspanya’yı geri almak isteyen Franklarla ve İspanyollarla uzun süre savaştılar. Kuzey Afrika egemenliği için de Abbasilerle ve Fatımilerle savaştılar. 1031 yılında iç karışıklıklar ve dış saldırılar nedeniyle parçalandılar. Yerine sayıları 15′i bulan küçük uydu devlet ( Tavaif-ül Mülk ) kuruldu. Bunlar içinde en önemlisi Ben-ül Ahmer Devleti olup, 1492 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Endülüs Emevileri, Arap-İslam ve Ortodoks sanatı ile Latin ve Vizigot sanatlarını İspanya’da birleştirerek önemli mimari eserler yapmışlardır. Bunlar içinde en önemlileri Elhamra Sarayı ve Kurtaba Külliyesidir.
Kahire, Mekke, Medine, Bağdat ve Şam gibi o günün gözde ilim merkezlerine çok sayıda öğrenci göndererek bu merkezlerdeki ilmi gelişmelerin Endülüs’e aktarımını sağladılar. Bu dönemde Avrupa’daki kiliselerde bulunan papazlar dışında okuma yazma bilen kimse zor bulunurken Endülüs’te halkın tamamına yakını okur yazardı. Ekonomik ve bayındırlık faaliyetlerinin artmasının yanısıra başkent Kurtuba (Cordova) bir diplomasi merkezi haline gelmişti. Sağlanan hoşgörü ortamı sayesinde cami, kilise ve havra yan yana kavgasız yaşama imkanı buldu. Sonuç olarak Endülüs, bu dönemde Avrupa’nın en güçlü devleti olmuştur.
Endülüs Emevileri, yalnızca Arapça’ya çevrilerek “kurtarılmış” bulunan Hellenistik Çağ’ın temel yapıtarını değil, İslam dünyasının o yapıtlar üzerine değerlendirme ve geliştirme çalışmalarını da Avrupa’da Rönesans ve Reform’un temelini oluşturmak üzere İspanyollara bıraktı. Neyse ki, Engizisyon fanatizminin en koyu dönemlerinde dahi, bu uygarlık nehrini pek geliştiremeseler dahi, bazı Hıristiyan din adamları bu nehri kurutmadan saklayıp sonraki yüzyıllarda ortaya çıkarmayı başardılar.
16. yüzyılın ilk yarısında Polonyalı Kopernik Ptolemayos’un astronomisini köklü biçimde eleştirip değiştirerek çağdaş astronomiyi başlattı. Bunun simgesi de, ilk kez Güneş Sistemi’nin merkezinin Dünya değil Güneş olduğunu kanıtlamasıydı.
Endülüs Emevileri
Endülüs Emevileri, Emevilerin yıkılmasından sonra, Endülüs’te (Güney İspanya) yeni bir devlet kuran hanedandır. 756’da kurulan Endülüs Emevi Devleti, 1031’e değin varlığını sürdürdü.
İspanya’daki Müslümanların Tarihçesi
Müslümanlar 711′da İspanya’ya çıktı. 711 ‘den 756 yılına kadar Şam’dan gönderilen Emevî ve Abbasi valilerce idare edildi. 749′da Emevîlerin yıkılmasıyla Şam’dan kaçan Prens Abdurrahman, 755′te Septe’ye geçti. 756′da devleti kurdu kendisi de emir oldu. 929′da III. Abdurrahman halifeliğini îlân etti. 1031′de halîfenin otoritesi sarsıldı, ülke emirliklere bölündü. 1031′de Âli beytten olan Hammûdiler hilâfeti devam ettirmek istediler. 1086′da Abbâdi hanedanından İşbiliye Meliki, Kuzey Afrika Murâbıtlar İmparatorluğundan yardım istedi. Oradan gelen kuvvetlere 13 Endülüs meliki de katıldı. Zeleka muharebesinde Hıristiyan orduları imha edilerek, İspanya’da Müslüman hâkimiyetinin ömrü uzadı.
1147′de Muvahhidler, Murâbıtları ortadan kaldırdı. Hıristiyanlarla da savaştılar. 1187′de Selahaddin Eyyûbî, Kudüs’ü alınca Papa mukaddes savaş îlân etti. Avrupalılar, Müslümanları İspanya’dan kovacaktı. Gerek iktidar hırsı, gerekse, Müslamanları kurtarmak niyetiyle İbni Hud, Benî Zeyyan ve Benî Ahmer devletleri birbiriyle mücadeleye girişti. 1236′da Benî Ahmer, Benî Hud aleyhine Kastil Kralıyla anlaşınca Kurtuba Hıristiyanların eline geçti. 1232′de kurulan Benî Ahmer devleti (Gırnata emirliği) Hıristiyanlarla anlaşarak ayakta durmaya çalıştı. 1469′da Sultan Ebû Hasan’ın oğlu Muhammed, annesinin teşvikiyle isyan edip babasını tahtan indirdi. Babası tekrar tahtına dönünce Muhammed, Ferdinant’a sığındı. 1486′da Ferdinant’ın verdiği Hıristiyan ordunun başına geçen Muhammed Gırnata’yı kuşattı. Baba ile oğul savaşırken Hıristiyanlar, Gırnata Devleti’nin şehirlerini yağma ettiler, müslüman halkı öldürdüler. 1490′da Gırnata kuşatıldı, ağaçlar kesildi, bahçeler tahrib edildi, halk aç, sefil kaldı. Kölemenler’den yardım istediler onların donanması yoktu. Osmanlılar’dan yardım istediler onlar da Cem Sultan’la uğraşıyordu. 1492′de Muhammed, Ferdinant’a teslim oldu, İspanya’da devlet kalmadı. 1499′da İspanya’da bir tek Müslüman kalmadı. Mabetler yıkıldı, kütüphaneler yakıldı.
711′da İspanya’ya çıkan Müslümanlar 788 yıl sonra burayı tamamen terk ettiler. Halk işiyle, âlimler ilmiyle, san’atkârlar san’atıyla, âbidler ibadetiyle meşgul olurken saltanat mücâdeleleri ve devletin kötü yönetilmesi sonunda, bir zamanların galip Müslümanları mağlûb olup, gittiler.
Emirlik Dönemi (756-929)
Endülüs, daha Emeviler döneminde ele geçirilmişti. 711′de Emevi komutan Tarık bin Ziyad, bugün onun adından dolayı Cebelitarık (Tarık’ın Dağı) olarak anılan yerde İspanya’ya ayak basmıştı ve Arap orduları yedi yıl içinde Pirene Dağları’na dayanmıştı. Ardından Fransa’ya giren Arapları Frankların komutanı Charles Martel ancak 732′de Poitiers’de (Puvatya) durdurabilmişti. Bu yenilginin ardından Emeviler İspanya toprakları içinde kaldılar, ama Emevi orduları ile yerel Hıristiyan güçler arasındaki savaşlar sürdü. Endülüs Emevilerinin kurucusu Abdurrahman, Emevi Halifesi Hişam’ın torunuydu ve 750’de Abbasilerin kıyımından kaçabilen tek kişiydi. Abdurrahman, 755′te İspanya’ya ayak bastı ve Endülüs’teki Arapları kendisine bağlayarak 756′da Kurtuba’da (bugün Cordoba) emirliğini ilan etti. 788’e kadar hüküm süren I. Abdurrahman, iç ayaklanmaları bastırdı ve dıştan gelen saldırıları önledi. Öldüğünde arkasında güçlü bir devlet bıraktı. Ondan sonra tahta çıkan hükümdarlar da yerel emirlerin ve Hıristiyanların ayaklanmalarıyla uğraştı. Arap ayaklanmaları daha çok kuzeydoğudaki Ebro vadisi ile doğuda Batliyos (bugün Badajoz) ve güneyde Gırnata’da (bugün Granada) ortaya çıkıyordu. Vizigotların eski başkenti ve önemli bir dinsel merkez olan Tuleytule’de (bugün Toledo) ise Hıristiyanlar ayaklanıyordu. Bu karışıklıklara karşın Endülüs Emevi hükümdarları nedeyse İspanya’nın tümünü denetim altında tutmayı başarıyorlardı. Endülüs Emevileri canlı bir ekonomi ve kültürel yaşam yaratmışlardı. Başkent Kurtuba önemli bir ticaret merkezi olmanın yanı sıra Bağdat ve Kahire’den sonra İslam dünyasının üçüncü bilim merkezi olmuştu. Diğer önemli merkezler ise İşbiliye (bugün Sevilla), Gırnata ve Tuleytule idi.
Halifelik Dönemi (929-1031)
Endülüs Emevileri en parlak dönemini III. Abdurrahman döneminde (912-961) yaşadı. III. Abdurrahman, Abbasilerin dinsel önderliğini tanımayarak 929’da kendisini halife ilen etti. İslam dünyası zaten bölünmüştü ve Mısır’da kurulan Fatımiler de halifelik ilan etmişlerdi. III. Abdurrahman’dan sonra halife olan II. Hakem, barışçı bir politika izledi. 976’da başa geçen II. Hişam döneminde, halifenin veziri olan Hacib Mansur 978’de yönetimi fiilen ele geçirdi ve 1002’ye kadar da elinde tuttu. Sonraki halifeler siyasal bir varlık gösteremediler ve Endülüs Emevi Devleti 1010’dan başlayarak parçalandı. 1031’de de Endülüs Emevileri iktidarı son buldu. Endülüs Emevi topraklarında, Tavaif-i Müluk denen küçük devletçikler kuruldu. Kurtuba’da 1031’de iktidar olan Cevheriler varlığını ancak 1069’a kadar sürdürdü. 1090′da Kuzey Afrika’dan gelen Murabıtların ve 1145′te gene Kuzey Afrika’dan gelen Muvahhidlerin egemenlikleri de kısa ömürlü oldu. Gırnata’da kurulan Nasriler ise 1230′dan 1492′ye kadar İspanya’da varlıklarını korudular. Gırnata’yı önemli bir bilim ve kültür merkezi yaptılar. Bugün de ayakta olan Gırnata’daki Elhamra Sarayı Nasrilerin bıraktığı en önemli mimarlık yapıtıdı. Endülüs Emevileri ve Nasriler, Endülüs’ü Hıristiyan Avrupa’nın da ilgisini çeken bir bilim ve kültür merkezi yaptılar. Endülüs Emevileri döneminde özellikle tıp, matematik, doğa bilimleri ve astroloji alanında önemli çalışmalar yapıldı. II. Hakem’in (961-976) Kurtuba’da kurduğu kütüphanede 40 bin cilt kitap vardı ve bunların çoğu Eski Yunan kültürünün ürünüydü. Nasriler döneminde bunlara felsefe yapıtları da eklendi. Bu dönemde İbn Cebirol, İbn Bâcce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd gibi büyük düşünürler yetişti.
Gerileme ve Yıkılma Dönemi
Endülüs Emevi Devleti’nin yönetiminde ortaya çıkan otorite boşluğunun doğal bir sonucu olarak her bölgede irili ufaklı 20 küsür yerel hanedan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu dönemde Endülüs siyasi hayatının temel karakteristiği, emirlikler arasında yaşanan kıyasıya çatışmalar ve düşmandan birbirlerine karşı toprak-haraç karşılığında yardım almalar oldu. Bu durum Müslümanların zayıf düşmesine sebep olurken, Hıristiyan İspanya devletlerinin da güçlenmesine, dolayısıyla Reconquista’nın hızlanmasına sebep oldu. Nitekim 1085 yılında Kastilya(Castile) Kralı VI.Alfonso Endülüs’ün en önemli ikinci büyük kenti olan Tuleytula’yı işgal etti. Ancak bunun üzerine Müslümanlar Reconquista hareketinin farkına varabildiler. Kendilerini Hıristiyan işgaline karşı korusun diye Kuzey Afrika’da bir imparatorluk kurmuş olan Murabıtlar’ın hükümdarı Yusuf Taşfin’den yardım istediler.
Endülüs’e Kuzey Afrika’dan gelerek Hıristiyanları bozguna uğratan, ardından Endülüs’teki emirlikleri tek tek merkezi idare altında birleştiren ve ülkeyi Afrika merkezli devlete bir eyalet olarak bağlayan Murabıtlar’ın Endülüs’teki hakimiyetleri döneminde Yusuf Taşfin’den (1106) sonra şu hükümdarlar idâreye geldi:Ali Yusuf ve Taşfin Ali Murâbıtlar’ın yıkılışıyla Endülüs’te siyasî birlik tekrar bozuldu ve Hıristiyanlar yine Reconquista’yı gerçekleştirmek için uygun hale gelen ortamda harekete geçtiler.
Murabıtlar’ı devirerek yerine kurulan Muvahhidler, Murabıtlar gibi Kuzey Afrika’dan Endülüs’e gelerek kötü gidişata bir süre daha dur diyebildiler. Kuzey Afrika’daki devletleri iyice zayıflayan Muvahhidler, kendilerine karşı oluşan isyanlarla uğraşırken dağıldılar ve yerine Meriniler ve Hafsiler gibi yeni devletler kuruldu. Endülüs’te bunu değerlendirenler ise, her zamanki gibi Endülüslülerin zaaflarını sabırla gözetleyip değerlendiren İspanyol Hıristiyan devletleri oldu. Endülüs’te Muvahhidler’in hâkimiyeti, 1238 yılında İbnül-Ahmer’in Endülüs topraklarına hakim olmasıyla başladı.
İber Yarımadası’ndaki Hıristiyan devletleri İspanya ve Portekiz’in hızlı işgal hareketlerinden Muhammed Nasr sayesinde ancak Endülüs’ün Güney doğusundaki İlbire’den Ronda’ya kadar uzanan sahil şeridi kurtulabildi. Çok ağır siyasi şartlara rağmen, iki buçuk asrı aşkın bir süre Endülüs’te İslam hakimiyetini temsil eden Nasriler, bu varlıklarını esnek bir diplomatik siyâset takip etmeleri sayesinde koruyabildiler. Ancak, son zamanlarında iç karışıklıklara sürüklenince, onlar da yok olmaktan kurtulamadılar. 1479 yılında Kastilya-Leon Kraliçesi I.Isabel ile Aragon Kralı II.Fernando’nun evlenmesiyle İspanya birliği sağlandı ve Hıristiyan yayılması hızlandı. Sonuçta 2 Ocak 1492 tarihinde Grnada’daki son Müslümanlar da teslim olmak zorunda kaldılar ve böylece Müslümanların İberya Yarımadası’nda 800 yıla yakın süren siyasi varlıkları sona ermiş oldu.
Endülüs Emevi Sanatı
Endülüs Emevi sanatı, Arap sanatının yanı sıra Roma ve Vizigot sanatının etkisi altında gelişti. Mozaikte de Bizans sanatından etkilendi. Endülüs Emevi döneminde önemli yapılar inşa edildi. Kurtuba Camisi ile gene Kurtuba’da III. Abdurrahman’ın yaptırdığı Medinetü’z-Zehra Sarayı bunların başında gelir. Yapımına 784′te I. Abdurrahman tarafından başlanılan Kurtuba Camisi 200 yıl boyunca yeni eklemelerle büyüdü, 987′de Hacib Mansur’un eklemeleriyle son biçimini aldı. Kurtuba Camisi, 178 metre x 125 metre boyutundaki dikdörtgen planıyla İslam dünyasındaki en büyük camilerden biriydi. Medinetü’z-Zehra Sarayı, surlarla çevrili bir tepede yer alıyordu. Sarayın kalıntıları yıllarca süren kazılar sonunda ortaya çıkarılmıştır. Askeri mimarlık alanında Tarife, Gormaz, Vacar kaleleri gibi görkemli yapılar ortaya koyan Endülüs Emevi sanatı, iç ve dış süslemelerdeki zenginliğiyle de dikkat çeker.