Eski mısır inancı+aşırı tevil edilen ayet-hadisler+ateizm+nirvana inancı +panteizm

theking

Yeni Üye
Tepkime
16
Yaş
35
Coin
175,520
ESKİ MISIR İNANCI+AŞIRI TEVİL EDİLEN AYET-HADİSLER+ATEİZM+NİRVANA İNANCI +PANTEİZM
O Cuma seminerin son haftası ve genç hocamız eski Mısır tapınaklarını anlatıyor;
“ Mısırlılara göre evren ve onda var olan her şey gibi, Mısır da Atum’dan yaratılmıştı ve evrenin yedi temel yasası vardı. Bu yedi yasa şunlardı,
1- Evren zihinseldir.
2- Gök nasılsa yer öyledir.
3- Her şey hareket halindedir.
4- Her şeyin iki kutbu vardır.
5- Her hareket tersine döner.
6- Her etki bir tepki doğurur.
7- Her şeyin erkeği ve dişisi olur.
Mısırdaki tüm tapınaklar bu temel yasaları anlatan yedi karanlık bölümden oluşurdu. Tapınağın loş koridorlarında ilerleyen bir mürit, gerçekte kendi iç dünyasında ilerlediğini hissederdi. Elbette her davranışlarının olduğu gibi bunun da bir anlamı var. Çünkü insan da evren gibi yedi esas üzerine yaratılmıştı ve tapınak bir insanı sembolize etmekteydi. Yukarıdan aşağıya, manadan maddeye doğru insanı oluşturan bu esaslar şunlardı,
1- Sahu; Ölümlü bedenden kurtulan ve sonsuz yaşama kavuşan gerçek bedendi. Beyaz elbiseler giymiş, insan görünüşünde bir tanrıyla sembolize edilirdi. Beyaz renk, kendini ışığa dönüştürmek anlamına gelmekteydi.
2- Ankhu; Ölümle birlikte bedeni terk eden ve İbis kuşu ile sembolize edilen tanrısal bir semboldü. Zümrüdü Anka kuşu olarak bildiğimiz akıldır.
3- Ba; İnsanda saklı olan ve uyanmayı bekleyen ölümsüz insan ruhuydu. İnsan başlı bir kuşla sembolize edilirdi.
4- Ab; Duyuların, düşüncelerin ve davranışların kaynağı, tüy gibi hafif olması gereken kalbimizdi.
5- Ka; İnsanın düşünce ve davranışlarıyla ortaya koyduğu akıldır.
6- Khabıt; Bedeni canlandıran ve harekete geçiren nefsimizdi. İsis ve Neftis isimli iki pilon arasında duran bir insanla sembolize edilirdi.
7- Khat; Maddesel insan bedenidir. İnsan başlı küçük bir ker¤¤¤le sembolize edilirdi.” 1
Dersin başından beri yediyle meşgul olan dikkatim genç hocanın ker¤¤¤ demesiyle birlikte hepten dağılıyor. Aklımda Son Peygamber ve bir ker¤¤¤.
“ Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir. Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir ker¤¤¤ yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve o eksikliği görüp ; - Bu eksik ker¤¤¤ konulmayacak mı? der. İşte ben bu kerpicim, ben peygamberlerin sonuncusuyum.” 2
Mucizeler, Âdem, kıyamet, Cebrail, şimdi de bir ker¤¤¤! Evet, galiba doğru yoldayım. Son Peygamber insanı sevmekte ve evreni dinlemektedir.
Artık hocayı dinleyemiyorum, çünkü iş anlaşıldı. Araba gecenin karanlığında kendiliğinden eve dönerken, aklımda Kuran’ın anası Fatiha, yedi ayetli Fatiha! Kah aşağıdan geliyor, kah yukarıdan.
***
O gece bütün işim yedi ve yediyle ilgili notlar. Meğer ne bereketli bir sayıymış! Her yer yedi dolup taşıyor,
İnsan yedinci günde yaratıldı, gökyüzü yedi kat, hafta yedi gün, ışık yedi renk, ses yedi nota ve işte Kuran’dan iki ayet;
“Ant olsun biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz. Müminun 23/17”
“ Ant olsun ki biz sana ikişer anlamlı yedi ayeti ve şu büyük Kuran’ı verdik. Hicr 15/87”
Evet, bu yedide garip bir şeyler var. Antik Mısır’ın yedi yasası yaratılış gerçeğini anlatırken, Peygamber de yedi ayetli fatiha için Kuran’ın anasıdır diyor. Tekrar antik Mısırın yedi kanununa dönüyorum. Fatihayla bir ilgisi olduğuna eminim. ( yazar önce bir karara varıyor sonra delilleri -1- topluyor!!!)
Yan yana koydum. Hayır, bir terslik var. Bizim yedi onların yedisine uymuyor. Onların yedisinde ilk üçü ilahi dördü beşeri, bizimkinde ilk dördü ilahi üçü beşeri. Bu kadar benzeşmeden sonra(hangi bu kadar???) Fatihanın da üçü ilahi, dördü beşeri olmalı değil miydi?
İlk defa fark ettim, besmele Kuran’ın her suresinde ayrı olduğu halde, fatihada sureye dahil ve ilk ayet. Halbuki ben onu ayet olarak okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Beni bir kenara bırakın, aslında namaz kıldıran imamlar da ayırıp gizliden okumuyorlar mı? Ve enteresandır, besmeleyi sureden ayırıp başa alır, son ayeti de iki ayet olarak okursanız iş düzeliyor.(Nasreddin hoca'nın kuşu gibi ekle ,çıkar kafandaki şablona uydur, sonra da bak benzemedi mi , demedim mi ???) Bir kutsi hadiste Allah’ın; “Ben Fatihayı kulumla aramda taksim ettim.”( okudukça bana yaklaşır anlamını nereye çekiyor???) 3 dediği gibi, üçü Allah’ın dördü insanın oluyor ve Antik Mısırın yedilisine benziyor(sonunda benzetebildi???). Acaba yanlış mı yazıldı? Yoksa Kuran sonradan tahrif edildi diyenler haklı mı? ( ne alakası var...?yazar önceden var olan kafasındaki sonuçlarla irtibat kuracak - zannettiği - her şeye atlıyor!!ama arada hiç irtibat yok!)
Savaştan, sertlikten ve saldırıdan söz eden Tövbe suresine neden koymadıklarını anlamak belki mümkün ama, Fatihaya neden dahil ettiler acaba? Yoksa besmelenin Kuran’ın ayrılmaz bir parçası, kendi başına bir ayet olduğunu mu anlatmak istiyorlardı? Yedilerin içinde allak bullak olan kafam hepten karıştı. Fatihayı bir kenara koyup bu defa besmelenin peşine düştüm.
İlk defa o günlerde fark ettim, yirmi yıldır çalışmama rağmen henüz Bismillahirrahmanirrahim’in ne demek olduğunu bile bilmiyormuşum. ( !!!yirmi iki yıldır ya yanlış yolda isen?ya şimdi varacağın görüşüde ilerde değiştireceksen...?)Allah’tan hemen yanımda Diyanetin güvenilir bir yayını var. 1961 baskısı bir Kuran meali, açar sorarım.
Bakalım ne demekmiş?
“ Bu çeviride özellikle Allah’ın isim ve sıfatları konusunda çok güçlük çektik. Elif, Lam, Mim ve Ha, Mim gibi huruf-ı mukatta’yı olduğu gibi bırakmak zorunda kaldık. Besmele konusunda da böyle hareket ettik. Rahman ve Rahim kelimelerinin kök manası merhamet edip acımaktır. Fakat yüzyıllar boyunca yapılan tercümeler incelendiğinde görülür ki, her defasında başka türlü yapılmış ve hiçbiri de tam başarıya ulaşamamıştır. Bu nedenle biz de acıyan, bağışlayan gibi bir tercümeye gitmektense, halkın alıştığı Arapça aslını aynen almayı tercih ettik.” 4
Allah Allah, görüyor musunuz Diyanet de bilmiyor. ( BİLMİYOR DEĞİL :tercüme demek motamot , aynen kelime kelime başka bir dile aktarmak demektir,Rahman,Rahim'in o kadar anlamı var ki ancak tefsiri ile ( geniş açıklaması )açıklanabilecek bu kelimeler çevrilmedi...)Peki kim bilir?
Bir ay boyunca önüme gelene soruyorum,
- Bismillahirrahmanirrahim ne demek?
Nihayet bir arkadaştan bir tavsiye,
- Elmalılı Hamdi yazır’ın tefsirine bak, oldukça geniş açıklıyor.
Okudum. Tam yirmi bir sayfa ve okuduklarımın özeti şu; Rahmetli hocamız Kuran’ın tefsirine bilmiyorum diyerek başlamak istememiş.
Belki inanmayacaksınız ama gerçek şu, besmeleyi bilen yok! ( 20 sayfa adama yetmedi!!!)
***
Besmele Fatihaya dahil mi değil mi bilmiyorum ama, o hafta sonunda anlamadığım tüm yedileri aklımdan silmeye karar verdim. Henüz besmeleyi bile bilmiyorken ( o halde neye bakarak 20 senedir ateist olarak dolaşıyorsun???)durup yedilerle mi uğraşacağım? Önümde anladığım bir gerçek varken, anlamadığım şeylerle zaman kaybetmemeliyim.
Firavunun rüyası ve yedi zayıf ineği yiyip bitiren yedi semiz inek, ancak yedileri aramaktan vazgeçtiğim o günlerde aklıma geldi. Öyle ya, aslında o kadar basit ki! (!!!)
Tüm yediler, yedi günde yaratılan hayatın kendi gerçeğidir. Demek ki rüyaları çalışırken yeterince iyi anlamamışım.
Tekrar Fatihaya döndüm ama, Fatiha artık eski Fatiha değil, benimle konuşuyor. Ben soruyorum, o söylüyor.
1. “ Âlemlerin sahibi olan Allah’a hamt olsun. Fatiha 1/ 1”
- Olsun ama, sen bize önce Allah’ı anlat. Anlat bize, kimdir, nedir, nerededir? Ne yer ne içer, nasıl görür nasıl işitir? Ucu bucağı görünmeyen, sonsuzmuş gibi görünen şu âleme nasıl ve hangi güçle sahip çıkmak istiyor? Ey insan, yoksa kendi uydurduğun olmayan bir hayalle âleme sahip çıkmak isteyen sen kendin misin? (Allah'ın ( CC ) varlığı için , görülmemezliği,yaratıcılığı, Yüce ilmi ...için tıklayınız )[FONT=Times New Roman, Times, serif]
2. “ O Rahman ve Rahim olandır. Fatiha 1/ 2”
- Rahman ve Rahim mi, onlar da nedir?
O Rahmandır, görünmez. Rahimdir gözlerinin önünde durmaktadır. İstersen şimdilik Rahmanı bir tarafa bırak ta görebileceğin Rahime bak, çünkü sana daha yakındır. Nereye bakacağını biliyor musun? Söyle âlemden başka bakılacak bir şey var mı? Gökyüzü, yıldızlar, denizler, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar. Söyle, benim ve başkalarının gördüğünden başka ne görüyorsun?
Hayır, ne kendini ne beni aldatma! Herkesin gördüğü âlemden başka bir şey göremezsin ve gördüğün Hayyam’ın gördüğü şu dünyadan başka bir şey değildir. Yoksa Hayyam’ı hiç okumadın mı?
“ Bu dünyadan başka dünya yok, arama
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini
O var sandığın şey yok mu, o yok arama!” 5
Kimilerimizin sadece dinsiz bir sarhoş olarak tanıdığı Hayyam, Rahmanın yoka benzeyen görünmezliğini ve Rahimin evrende görünen maddeselliğini anlatmaktadır. Görünen, insanda zirveye çıkan maddi bir bütünlüktür.
Şüphen olmasın, peygamberler de materyalist bilimin söylediklerini söylemektedir. ( o zaman o peygamberlere iteat et, niye karşı çıkıyorsun?eğer böyle bir şey yoksa yalancısın!)Yoktan hiçbir şey var olamaz ve var olan bir şey de yok edilemez. Âlemde her şeyin bir sebebi vardır. Bir varlığın sebebi muhakkak başka bir varlıktır. Rahim, başta ana babamız olmak üzere bizi geçmişe bağlayan, ezeli ve ebedi olan sonsuz maddi âlemdir. ( klasik ve eskimiş materyalist bakış açısı, BİG-BANG TEORİSİNİ BİLEN HERKES BU ESKİ TEORİLERİ ÇÖPE ATMIŞTIR ARTIK!)Tıpkı Kuran’ın anlattığı gibi,
“ Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, sonra ondan eşini yaratan ve sonra da onlardan sayısız erkek ve dişiler üreten Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Birbirinize adını kefil ettiğiniz Allah’tan korkun. Rahimin hakkına saygısızlıktan sakının. Nisa 4/1”
İşte Allah böylece Rahimdir, böylece görünürdür ( Rahim'in görünürlük ile irtibatını kuran yazar herhalde bir ateist lurdu herhelde...!RAHMAN:BU DÜNYADA MÜSLÜMAN - KAFİR HERKESE ACIYAN,RIZIK VEREN DEMEKTİR- HATTA BELKİ DE GÖRÜNÜR OLARAK NİTELENECEK SIFATTA BUDUR YANİ RAHMAN , RAHİM DEĞİL...!, RAHİM İSE KIYAMET GÜNÜ SADECE MÜSLÜMANLARA RAHMET EDECEK ...ANLAMINA GELİR!))ve üzerimizde saygı duymamız gereken bir hakkı vardır.
Ama durun, sakın yanılıyor olmayayım? Çünkü Peygamber din adına yalan yanlış söz söylemenin insanlık suçu olduğunu söylemektedir ve bir de ona sormalıyım. Bütün bu düşündüklerim doğru mu?
Şimdi mucizeler bahsinde söz etmediğim, Peygamberin parmaklarından su fışkırdığını anlatan başka bir mucizeye gideceğim. Abdullah bin Mesut’un, ne söylediğini bilmeyen kimselerce çarpıtılan sözlerinden geriye tek bir doğru cümle kalmış,
“ Biz Peygamberin yanında yemek yerken, yiyeceklerin Süphanallah dediğini duyardık.” 6
Siz hiç Süphanallah diyen bir ekmek gördünüz mü? (SİZLER ŞARKI SÖYLEYEN KUTU VEYA İÇİNDE KÜÇÜK CÜCELERİN YAŞADIĞI KARA BİR KUTU GÖRDÜNÜZ MÜ...!: ET OLAN DİL KONUŞURDA , KIYAMETTE KONUŞACAK EL AYAK'A NİÇİN İTİRAZ EDERİZ?SADECE DÜZENEĞİN AYARLANMASI MESELESİ VAR!BİTKİLERİN ARTIK HİS ÖZELLİKLERİ BİLİNİYOR.MÜZİKTEN ETKİLENDİKLERİ BİLİNİYOR.SIRA ONLARLA NASIL İRTİBAT KURULACAĞINA,UYGUN DİLİ BULMAYA GELDİ!...ET,OT,KUTU,PLASTİK KONUŞUNCA EVET ,PİŞMİŞ EKMEK KONUŞUNCA ,İTİRAZ ...NE OBJEKTİVİZM AMA ?!EN BÜYÜK SORUN ONLARI KONUŞTURACAK ADAM,AKIL,RUH SORUNU...)Görmediyseniz ve görmek istiyorsanız, gelin çöldeki bir vahada mola veren Peygamberin yanına gidelim, bakalım biz de duyabilecek miyiz?
Sıcak bir öğle vakti, dostlarıyla birlikte yolun kenarındaki ağaçlığın gölgesinde yemek yiyor. Önlerinde biraz kurumuş arpa ekmeği, biraz çökelek ve birkaç avuç hurma. Peygamber Allah’tan söz ediyor, Rahim olan Allah’ın görünürlüğünden.
Allah görünür mü? Evet görünmez ama, göz görüneni görmedikçe akıl görünmeyeni nasıl görebilsin? Gözün varlığının sebebi nedir ki? Görünen şeyleri yok saymaya başlarsanız sonunda gözü de, insanı da yok edersiniz. O zaman geriye ne kalır, kalsa bile ne önemi kalır?
Hayır, sadece görünmeyen bir Allah’tan söz etmek çok doğru değildir. Böyle birinin görebileceği tek şey, karanlık bir görünmezlik ve derin bir bilgisizliktir. Görünen hiçbir şey Allah değildir ama, görünen şeyler olmadan Allah’ı görmek de mümkün değildir. ( ŞİMDİYE DEK YAZILAN EN ANLAMLI CÜMLE)
Peygamberi dinleyenlerden Abdullah bin Mesut elindeki ekmek parçasına bakarken düşünüyor, Allah görünür öyle mi? Lokmayı parmaklarının arasında evirip çevirdi, evet Allah değil ama demek ki Allah’tan da ayrı değil. Allah, güzel veya çirkin, yarattığı âlemle birlikte görünen eşsiz bir bütünlüktür. Ekmeği ağzına atarken mırıldanıyor;
- Süphanallah! Evet, Allah yarattığı hiçbir şeye benzemiyor.
Akşam namazından sonra kalkıp develerine bindiler. Yolcuların arasında titizliğiyle tanıdığımız Ebu Musa el Eşari ve mucizeler bahsinde tanıdığımız genç Cabir de var. Ay arkalarından yükselirken, develer de gecenin serinliğinde kum denizinin dalgalarını aşarak karşı tepenin üstüne doğru yükseliyor. Ara sıra dönüp aşağıda bıraktıkları vadiye bakıyorlar, amma da yükseldiler ha! Peki yükselen kim, kendileri mi?
Akıllarında görünen Allah düşüncesi ve sonra biri haykırıyor, Allahüekber! Sonra biri daha, biri daha. Peygamber endişeyle bağırıp çağıranları izliyor, niye bağırıyorlar? Yoksa yeterince iyi anlatamadı mı?
İşte Ebu Musa’nın ve Cabir’in o yolculukların ardından bize ulaşan hatıraları,
“ Biz Peygamberle birlikte sefere çıkardık da, tepelere doğru yükseldiğimizde var gücümüzle bağırırdık, Allahüekber! Sonra tepeden aşağı inerken yine bağırırdık, Süphanallah! Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu,
- Arkadaşlar, canınıza olsun acıyın da boşuna bağırmayın. Şüphe yok ki ne karanlığa sesleniyor, ne de bir sağırı çağırıyorsunuz. Seslendiğiniz Allah, muhakkak ki size kendinizden daha yakındır.” 7
Yiyeceklerin Süphanallah dediklerini şimdi sen de duyuyor, görünen Rahimi görebiliyor musun? ( ARALARA KENDİ SUBJEKTIF YORUMLARINI ALIP , HİÇ Mİ HİÇ AMA HİÇ BİR BAĞ KURULAMAYACAK BİR YERDEN DİĞERİNE İRTİBAT KURARAK KENDİ HAYAL DÜNYASINDA YAZAR FİKİRLERİ ARASINDA İRTİBAT KURMAKTADIR!!!)
***
Şimdi de görünmez Rahmana bakmaya çalış. Nereye bakacağını bilemiyorsun değil mi? ( OLAYLARI O KADAR ÇARPITTI Kİ KERPİÇTEN YEDİYE YEDİDEN RAHİM'E...KİM NEREYE NE AÇIDAN BAKACAK BELLİ DEĞİL)
Haklısın, doğumla ölüm arasında gördüğümüz her gerçek şey Rahimin kolları arasında duruyor ve insanlıktan daha ötede başka bir şey yok. Şu halde ne yapmalı, nereye bakmalı?
Geleceğe mi? Hayır, gelecek zaman da sürekli görünen yeni şeyler doğurmaktadır ve o da Rahimdir. Şimdi ne yapacaksın?
Gidecek başka yer olmadığına göre haydi geri git. Âdem dahil önce insanlığı yok et. Nasıl, insanın yok olmasıyla her şey yok olmadı değil mi? Geride hayvanlar ve bitkiler kaldı. Onları da yok et. Korkma devam et, dağları, denizleri, yıldızları, hepsini yok et! Nasıl, edebildin mi?
Yok olmuyor değil mi! Şekil değiştiriyor, ama yok olmuyor. Hepsi de kendini doğuran başka bir nedene bağlı olarak ona dönüşüyor. ( EE !bu düzeni , geri dönüşümlü düzeneği kuran ilim sahibi küm?)
Gücün varsa biraz daha geri git, biraz daha yok etmeye çalış. Yorulursun ve ilk nedeni hiç göremezsin. Rahman, ezeli olan ve hiçbir yaratıcısı olmayan maddi âlemin işte bu bilinmezliği, işte bu görünmezliğidir.
İnanmadın değil mi?
Bana inanmayacağını biliyordum, ama şimdi Peygambere inanacaksın!
“ Peygamber bir konuşmasında şöyle buyurdu;
- İnsanlar soru sormaktan hiç vazgeçmeyecekler. Hâttâ, her şeyi yaratan Allah ise ya Allah’ı kim yarattı, diye bile soracaklar.” 8
Şimdi söyle, Peygamber hangi Allah’tan söz ediyor?
Gördüğü gerçek bir Allah’tan mı, yoksa uydurduğu bir hayalden mi?
Evet, şimdi ya sen sor, ya ben sorayım!
Ya Allah’ı kim yarattı?(cevabı yukarıdaki adresle aynı )
Sormazsan, nasıl bir Allah’a inandığını bilmez karanlıklarda kalırsın. Daha da kötüsü, Peygamberi, anlamadığı ve anlatamadığı bir Allah uydurmakla itham etmiş olursun. Sorarsan, doğru söylediğimi görürsün. Çünkü Peygamber görünen evrenden, yani Rahimden söz etmektedir. (inan O'na o zaman , aynı yolda iseniz!!!)
Rahman ve Rahim! Yani görünür ve görünmez, zahir ve bâtın, geçmiş ve gelecek, hayal ve gerçek, erkek ve dişi, hızlı ve yavaş, sıcak ve soğuk, sağ ve sol. Ne kadar çok değil mi? Bitmeyen bir zıtlıklar dünyası! ( Rahman - Rahim birbirine zıt iki kavram değildir!)Sayısı belirsiz ikilikler ve hepsinin üzerinde başka bir ikili, Rahman ve Rahim!
Şimdi bu ikiliyi sahip olduğu hangi özellikle tanımlayıp tercüme edeceğiz? Belki de besmelenin tefsirinde ( tefsir değil tercüme;tefsirinde sorun yok , yazar kabul etmiyor, işine gelmiyor!,) Diyaneti bile çaresiz bırakan sır buydu.
Öyle ya! Arapların bile unuttuğu çok eski bir bilgiyi ( İslam', Hz. resul'e iftira çok edildi ama yıllardır sol kitapları okuyan bizler bile böyle bir iddiayla ilk kez muhatap oluyoruz! iyi bir buluş!) nasıl bilebilirlerdi? Nasıl bilebilirlerdi ki Rahman ve Rahim’in kökü daha derinlerdedir ve o gerçek kök, belki de gündüzün ve gecenin tanrısı, görünen ve görünmeyen uçan kuş tanrı Ra’dır. (KOMİK : ) , , ... ,! )
***
Nereye geldim? Geldiğim yer Allah’ın iki elinin arasıdır. Bu yöndeki yorumlar doğru olmalıdır ki Allah Kuran’da sorar,
“ Ey iblis! İki elimin arasında yarattığım insana secde etmekten seni alıkoyan nedir? Sad 38/75”
Allah’ın bu hitabı kimedir? Şeytana mı? Eğer öyleyse ortada gerçekten garip bir durum var demektir. Allah, şeytan, melek, cin, ruh. Görünmeyen varlıklar bir oyun oynuyor, oysa sahnede bizden başka aktör yok! Neler oluyor? ( görülmeyene inanmam , klasik ateist mantalitesi;cevabı için tıklayınız)
Daha önce çalıştığım halde içime sinmeyen Âdem konusuna şimdi geri dönebilirim. Çünkü şimdi anlıyorum ki, Allah’ın insana secdeyi emrettiği o iblis benim. Benim çünkü, iblis benim içimdedir ve Allah’ın hitabı banadır.
Ben ve karşımda bir insan! Ve şimdi secde sırası bendedir. Âdem’i geçmişin derinliklerinde aramak bilim için önemliyse de benim için anlamı yoktur. Benim için önemli olan yaşadığım an ve o anda yaptıklarımdır. Ya şimdi secde edip kul olacağım, ya da etmeyip isyan eden iblis kalacağım.
Cennetten kovulan Âdem benim, sensin. Her doğan insan Âdem’dir, Havva’dır ve her doğum cennetten bir kovuluştur. Yaratılış efsanesi kadın erkek herkes için yeniden tekrarlanmaktadır ve Allah’ın bu ayetle ne demek istediği benim için şimdi anlaşılmıştır.
Hareket ve yaşam, Rahman ve Rahimin yarattığı bu zıtlıklardan doğmaktadır ve Allah’ın birliği işte bu zıtların birliğinde saklıdır.
Bu böyle olduğu içindir ki, Son Peygamber Âdem’i anlattığı bir konuşmasında şöyle diyordu;
“ Allah Âdem’i yarattı ve sordu;
- Senin için iki elimde bir şey sakladım, seç! Âdem cevap verdi,
- Sağı seçtim, çünkü Rabb’imin her iki eli de sağdır.” 9[/FONT]( Allah'a el , yüz gibi kelimeler bildiğimiz manada izafe edilmez.el.kudret ,güç, ...diye açıklanır tefsirlerde, sağ elde iyilik , güzellik , faydayı ifade eder.Yani Allah2tan ancak iyi ,güzel - sağ el- gelir!AMA BUNU ANLAYACAK ALT YAPI VE İLM-İ HADİS, USUL-U HADİS...BİLMEK GEREKİR, AYET ,HADİSLERE BALIKLAMA DALMAMAK GEREKİR !)
Bismillahirrahmanirrahim.
Rahman ve Rahim, işte Allah’ın iki eli!
Besmele, insanın âlemdeki çelişkinin farkına varması ve karşısındaki zıddına hak vermeyi öğrenmesi demektir.
Ne garip! Herkesin başlarken söylediği besmele bana bitirirken kısmet oldu. ( TERS ADAM OLDUĞUNU MU SÖYLÜYOR YAZAR NE ?) Bari bundan sonra bakışımdan ve anlayışımdan eksik(!!!) olmasa. ( DEVEYE SORMUŞLAR...!)
***
Dostum, yoksa sen hâlâ bilinmez ve görünmez başka bir Allah’tan mı söz etmek istiyorsun? Anladım Allah ile sıfatlarını karıştırdın ama, peki istediğin gibi olsun. Hadi gel biraz da oraya bakalım.
Allah kelimesi ne anlatıyor artık biliyorsun değil mi? Elif varlığın birliğini, Lam insanı ve âlemi, Lamelif dirilen insanlığı ve Hu sonsuzluğu! Lam’daki insanı ve âlemi gördün, henüz görmedin ama, Lamelif’i ve sonsuzluğu da görür gibi oldun, ya Elif’i?
Onu kimse görmedi ve hakkında hiçbir şey bilmiyor demeden önce bir daha düşün. Allah’ı birlemek kolay iş değildir.
Elifteki birin, âlemin ve insanın ayrılmaz birliğini anlattığını hâlâ anlamıyor musun? Yoksa Allah’ın Kuran’da, niçin biz diyerek çoğul konuştuğunu nasıl açıklarsın? (CEVAP: ALLAH KENDİNİ YÜCE MAKAMDAN İFADE EDİYOR, ÜST MAKAMLARA ÇOĞUL KULLANILMAZ MI?AYRICA ALLAH (CC) MELEKLERİ DE BAZEN KASTEDEREK , ONLARI DA KASTEDEREK BİZ İFADESİNİ KULLANIR!20 YILDA BUNLARI OKUYAMADI MI YAZAR?)
“Görmüyorlar mı ki biz yeryüzüne geliyor, onu uçlarından azar azar eksiltiyoruz. Enbiya 21/44” (DÜNYANIN ELİPS ŞEKLİNDE OLDUĞUNUN KUR'AN'DAN DELİLİ , AMA YAZAR ;YAZAR AMA GÖREMEZ!) ayetindeki azar azar eksilen şeyin yeryüzü ve yeryüzü azaldıkça çoğalan şeyin, nüfusu gittikçe artan insanlık olmadığını nasıl izah edersin? Gittikçe azalan şeyin görünmezdeki Rahmana iman, ve iman azaldıkça artan şeyin Rahimle beliren bilim olmadığını nasıl açıklarsın? ( ÖNCE KARAR VERİLMİŞ SONRA DELİL TOPLAMAYA DEVAM:SANIĞIN İDAMINA DELİLLERİN BİLAHARE TOPLANMASINA KARAR...)
Allah’ı yarattıklarından ayırıp, ayrı bir varlık olarak uzağa atmakta ısrar edenlerin vebali kendi boyunlarınadır, haberin olsun. (YAZAR PANTEİST Mİ OLDU YOKSA SUDUR TEORİSİNİ Mİ SAVUNMAYA BAŞLADI ŞİMDİ DE...? )
Bilmediğimiz ve belki de hiç bilemeyeceğimiz şey, dinin ve bilimin gittikçe büyüdüğünü söyledikleri sonsuz âlem ,( MADEM DİN İLE BİLİM AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR , SORUN NEREDE?KIYAS İÇİN :KUR'AN VE BİLİM)gelecekte bileceğimiz halde şimdilik bilmediğimiz ise insan ve yaratılışıdır.
Eğer görünemezliğin ve bilinemezliğin bu kadarı sana yetmiyor, daha çok karanlık istiyorsan şunu bil ki,
“ Gerçeği görmeyenlerin hâli, engin bir denizdeki yoğun karanlıklar içinde kalan kimsenin hâli gibidir. Öyle bir deniz ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de karanlık bulutlar. Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur. Nur 24/40.”
Ve işte bir ayet daha!
“ Allah’ı bu dünyada göremeyenler, ahrette de göremezler. İsra 17/72”
Buna rağmen anlayamıyorsan haklısın. Çünkü dinde zor yoktur (2/256) ve Allah kimseye gücünün ötesinde sorumluluk yüklememiştir (2/286) Senin zannın senin anlayışındır ve saygı duyarım. Çünkü Kuran,
“ İnsanların akın edip döndüğü yerden siz de dönün. Bakara 2/199”
“ Kim Allah’ın kutsal saydığı şeyleri kutsal sayarsa, bu gönüllerin takvasındandır. Hac 22/32” buyurmuştur. Bu ayetlerle, insanlığı bilgili ve güçlü olmakla değil, saygılı ve iyi ahlaklı olmakla tanımlamıştır. (22/34) ( bilgiye önem veren ayetleri yazar atladı herhalde !? , tıklayınız)
Buna karşılık sen de benim anlayışımı bana bırakırsın değil mi? Eğer kendi karanlığına beni de çekmek için ısrar edecek olursan, bil ki Allah buna karşıdır;
“ Senin inancın senin, benim inancım benim dinimdir! Kafirun 109/6”
3. “ Din gününün sahibi Odur. Fatiha 1/3”
- Din günü ne demek ki?
Din günü, bilinen anlamıyla kıyamet dediğimiz diriliş günümüzdür. Az bilinen diğer anlamıyla da, insanın Âdem dediğimiz başlangıcıyla, bilinmeyen diriliş günü arasındaki zaman dilimi. Tüm insanlığın ölümlü yaşam süresi bize göre çok uzun görünse de, Allah’a göre bir gün gibidir. Ancak onlardan bize ne! Madem ki o gün karşılaşacağımız en büyük tehlike kendi kötülüklerimizdir, bu nedenle bizim için önemli olan kendi din günümüz olmalıdır. Bizim din günümüz ise kendi ömrümüzdür.
Âlemin içinde doğup var olan, görüp işittiğimiz veya varlığını bildiğimiz her gerçek şey Rahimdendir. Ömrünü tamamlayıp yok olduğu zaman Rahmana gider. Bilmediğimiz bir yerden gelmişti ve yine oraya geri döndü. Başka bir deyişle, sürekli olarak görünmeyen Rahman görünen Rahime, görünen Rahim görünmeyen Rahmana dönüşmekte, varlık kendi bütünlüğü içinde sürekli yeni oluşumlar göstermektedir. Her an bazı yeni şeyler doğarken, o anda bazı şeyler de yok olmaktadır. Hem Rahman ve hem de Rahim, ayrılmaz bir bütün olarak aynı anda ve sürekli olarak yan yana dırlar.
Allah dediğimiz mutlak varlık kendi kendine yaşamakta, bu büyük yaşam denizi kendiliğinden dalgalanmakta, varlık kendi gücünü sergilemektedir. ( yazar ateist mi , agnostist mi , teist mi , yoksa hepsi veya hiç biri mi ...?!)
Bizler mi?Bir benzetmeye göre, dalgaların kendisini taşımak ya da batırmak için dalgalandığını zanneden bir çöpten başka bir şey değilmişiz.
Yaşadığımız şu ölümlü dünya hayatı belki de Allah’ın kendine bir bakışından, mutlak varlığın kendine bakarken mırıldandığı bir besmeleden başka bir şey değildir. Kıyamet günü, Rahmanla başlayan büyük maceranın Rahimle bittiği, Allah’ın besmelenin tam tefsirini tamamladığı gündür. O gün, rahmanın görünmezliğini terk ettiği, rahmandaki tüm insanlıkla yine insan suretinde Rahime dönüp göründüğü diriliş günüdür.
Rahman ve Rahim olan Allah, bu gün olduğu gibi o günde de yine insan suretinde olduğu halde bazı kulları,
“ Hayır, derlermiş. Sen bizim Rabb’imiz değilsin! Senden Allah’a sığınırız.” [FONT=Times New Roman, Times, serif]10
Onlar yaşarken Rahman ile Rahimi birbirine bağlayamayan, dillerinden hiç düşürmedikleri halde Besmeleyi bile doğru okuyamayan kimselerdir. Onlar ki, Peygamberin şu sözlerini bile sadece yakın akrabalıkla sınırlamışlar, akrabalığı insanlığa taşıyamamışlardır;
“ Rahim Rahmandandır. Bir ağacın birbirine sarılmış kökleri gibidirler. Allah buyurdu ki, Ey Rahim, kim sana bağlanırsa ona rahmet ederim, kim uzaklaşırsa da rahmetimi keserim.” 11
Peygamberi doğru anlamadıkları için elbette Kuran’ı da anlamamışlardır.
“ Yazıklar olsun Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırana! Bakara 2/27”
Anlasalardı önce Rahman ile Rahimi birleştirirler ( ayetin meali ile yazarın yorumu arasında hiç bir bağ yok, yine keyfi yorumlar...yazar bir oraya dalıyor,bir buraya...), daha sonra da bu iki denizin birleştiği yerde Allah’a vekil olan insanı görüp değer verirlerdi.
Bu ayeti anlamadıkları içindir ki,
“ Bu dünyadayken Allah’ı görmeyenler, ölüp dirildikleri kıyamet günü de göremezler. İsra 17/72”( ayetin tercümesi öyle değil.ayette "A'MÂ" GEÇİYOR YANİ GERÇEĞİ, HAK OLAN KUR'ANIN HAK OLDUĞUNU GÖREMEYENLER YARIN DA HAK OLAN CENNETİ GÖREMEYECEKLER, HAK'TAN MAHRUM KALACAKLARDIR.) ayetini de anlamamışlardır. ( ateist -!- yazar Kur'an'dan delil mi getiriyor???)
Ve Allah o gün, karanlıklar içinde kalıp biraz ışık isteyen o kimselere şöyle dermiş,
“ Geçmişe dönün ve ışığı orada arayın! Hadid 57/13”
Şu halde o ışığı şimdiden aramalı, ona doğru dönmelisin. Hem görünmezliğine, hem görünürlüğüne!
4. “ Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım isteriz. Fatiha 1/ 4”
- Evet ama bu söylediğin kadar kolay değil. Lisedeyken bir arkadaşım vardı. Annesine araba çarpmış, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırmışlardı. Ertesi gün vefat etti. Definden dönerken arkadaşım şöyle diyordu; Bütün gece uyumadım, annemi kurtarması için Allah’a dua ettim. Ama hiç duymadı ve annem öldü. Olsaydı duyardı değil mi? Sonra o arkadaşım materyalist oldu, ben de öyle. ( YANLIŞ ALLAH İNANCI İNSANLARI YANLIŞ SONUÇLARA GÖTÜRÜR,BU DÜNYA İMTİHAN DÜNYASIDIR ...DUALARIN KABULÜ KONUSUNA GELİNCE UA EDEN AĞIZ DUAYI KABULE LAYIK MI,GENÇ DELİKANLI HER DUASININ AYNEN KABUL EDİLMESİNİ İSTİYOR, KABUL EDİLMEDİĞİNİ ZANNEDİNCE KIZIP KÜSÜYOR!.DUA KABUL EDİLİNCE BELKİ BİZİM HAYIRIMIZA OLMAYACAK:BİR ANIDA BENDEN:BU SİTENİN WEBMASTERİ OLAN BEN İLK SENE İMTİHANI KAZANAMAMIŞTIM.DAHA SONRAKİ SENE KAZANDIM.AMA İLK SENE KAZANSA İDİM ŞİMDİ SOLCU BİRİ İDİM... , AMA O BİR SENEDE ALLAH YARDIM ETTİ VE MÜ'MİN OLDUM...EEE! İLK SENE KAZANMAM İÇİN YAPTIĞIM DUALAR KABUL OLMADI DİYE BEN ZARARLI MI ÇIKTIM!?...BU ÖRNEK NASIL YORUMLANACAK...ALLAH BAZI DUALARI KABUL EDER AMA KARŞILIĞINI AHİRETE SAKLAR...)
Haklısın, arkadaşın da haklı. Esasen benim anlatmak istediğim de buydu. Kendi hayalimizde yarattığımız, olmayan bir Allah’a inandığımız sürece bu hayal kırıklığımız kaçınılmazdır. Hoşuna gitmese de, inanman gereken işte bu materyalist gerçektir. Kulluk edip yardım istediğin, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarıyla insanlık suretinde görünen kudretidir. Düşünsene suya düştüğünde bağırıp yardım istediğin görmediğin bir Allah mıdır, yoksa kıyıda duran bir insan mı? ( KEŞKE YAZAR ALLAH'IN SOPASI YOKTUR, CÜMLE İŞLER ALLAH'INDIR, KUL ELİYLE İŞLENİR BUNU BİLMEYEN AHMAK BNU KUL YAPTI SANIR DİZESİNİN SIRRINA ERSE İDİ?...YAZARA SORALIM OKYANUSTA FIRTINAYA YAKALANINCA YALVARDIĞIN KAPTAN MIDIR ALLAH'MI? VEYA AŞKA BİR AÇIDAN OLAYA BAKALIM.SUYA DÜŞEN HERKESE İNSANLAR YARDIM EDEBİLMEKTEMİDİR , NEDEN?SUYA DÜŞENE YARDIMI EMREDEN ALLAH'IN VARLIĞI HARİÇ ,SUDA , GÖZLER ÖNÜNDE BOĞULANLAR NE OLACAK?ONLARA TANRILARI , PARDON ,İNSANLARI NEDEN YARDIM EDEMEDİLER , KONU KAZA-KADER'E GELİYOR, MÜRACAAT:[/FONT]TIKLAYINIZ[FONT=Times New Roman, Times, serif])Şu görünen âlemde fert olarak hiç birimiz tanrı değiliz ama, varlığın içinde tanrıyı temsil eden bizden başka bir varlık da yok! Çünkü biz Ona vekil olduk ve gördüğümüz her varlık bizim emrimizdedir. Şu halde onların itaat ettiği şu insanlığa sen de inanmalısın. O görünmeyen Rahman, görünen Rahim, imdadına yetişen Hızır’dır. İnandığın Allah ise, insanlıkla ve onu çevreleyen sayısız varlıkla beliren sonsuz birlikteliktir. : YAZAR SUDUR'A , İNANIYOR!
Ölüm mü? Bilmelisin ki ölüm herkes ve her şey için kaçınılmazdır. Ancak yine bilmelisin ki, ölüm geçici bir haldir ve bizim gerçek kaderimiz dirilmektir.
Hâlâ her tabii felaketten sonra sapıtıp, Allah’a ve kendine güvenini yitiren, Allah diye varlığın ve olayların arkasındaki geçici bilinmezliğe tapan putperestler gibi mi davranacaksın? Marmara depremi, inanıyorum ki bu şaşkın putperestliğimizin sonu olacaktır.
Ey deprem! Biliyorum doğal bir olaysın. Yere düşen bir yapraktan, gökyüzünde çakan bir şimşekten farkın yok. Biliyorum olan bitenden haberin bile yok ( DEPREMİN NASIL OLDUĞUNU BİLİM , NEDEN OLDUĞUNU KUR'AN AÇIKLAR!) ama, bil ki yine de düşmanımızsın. Çünkü insanlığa zarar veren her şey bizim düşmanımızdır. İstediğin kadar korkut, istediğin kadar saldır! Bilesin ki bizler ölümü kader, kaderi kıyamet bildikçe, bilesin ki hepimizi yok etmedikçe artık sana kurtuluş yok! Önce evlerimizi yollarımızı daha sağlam yapacağız. Ve sonra Amerika’ya, Rusya’ya, Japonya’ya, Yunanistan’a veya Tayvan’a, nereye kaçarsan kaç, bir gün seni dört bir yanından çevirip yakalayacağız. Ve seni saklandığın yerin derinliklerinde yakalayıp öyle bir bağlıyacağız ki, değil kıpırdanmak kirpiklerini bile oynatamayacaksın! Değil evlerimizi başımıza yıkmak, iskambilden kulelerimizi bile yıkamayacaksın. Yemin ederim ki, aslanları bile kediye çevirdiğimiz şu âlemde bir gün sende bize secde edeceksin. Yemin ederim ölenlerimizin intikamını alacağız. Bu bizim imanımız, bu bizim ibadetimizdir. ( JAPONYA'DA 1980'Lİ YILLARIN SONUNDA BİR DEPREM OLUR VE YAKAŞIK BİN KÜSÜR KİŞİ ÖLÜR...)
Kuran, Bakara suresinin başında inanır gibi görünen bazı insanların içyüzünü anlatır;
“ İnsanlardan, inanmadıkları halde, - Allah’a ve ahret gününe inandık, diyenler vardır. Bunlar Allah’ı ve inananları aldatmağa çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında olmazlar. Kalplerinde hastalık vardır ve Allah hastalıklarını arttırmıştır. Yalancılıkları yüzünden elem verici azaba uğrayacaklardır. Kendilerine, - Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dendiği zaman, - Bizler sadece ıslah ediyoruz, derler. İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridirler, lakin farkında değiller. - Siz de herkesin inandığı gibi inanın, dendiğinde, - Biz de aptalların inandığı gibi mi inanalım? derler. İyi bilin ki asıl aptal kendileridir, lakin bilmezler. İnananlarla konuşurken, - İnandık, derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, - Biz sizinleyiz, onlarla sadece alay ediyoruz, derler. Oysa ki, gerçekte Allah onlarla alay etmektedir ve onlar kendi aşırılıkları içinde bocalayıp duruyorlar. İşte bunlar gerçeğin ışığı yerine bilgisizliğin karanlığını satın aldılar da, alış verişleri kâr getirmedi. Doğru yolu bulamadılar. Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde bırakmıştır, artık görmezler. Sağır, dilsiz ve kördürler, bu yüzden gerçeğe dönemezler. Yahut onların durumu, fırtınalı karanlık bir gecede gök gürültüsü ve yıldırımlar arasında kalan kimselerin haline benzer ki, korkudan kulaklarını tıkamışlardır. Allah inkar edenleri kuşatmıştır. Şimşeklerin göz kamaştıran ışığı aydınlattığı sürece yürür, sonra karanlık basınca yine durakalırlar. Doğrusu Allah her şeye kadirdir. Bakara 2/8-20”
Kimdir Allah’ın söz ettiği bu kimseler? Klasik yorumlara bakarsanız, inkar edenlerdir.( HİÇ BİR KLASİK YORUM BÖYLE BİR AÇIKLAMA GETİRMEZ :MÜNAFIK DER YANİ .İKİ YÜZLÜ , İNANIR GÖZÜKEN KAFİRLERDEN BAHSEDER AYET , DİYE YORUMLANIR ) Ancak bana göre yorumlar taraflıdır, ek¤¤¤¤¤¤ ve Allah’ın söz ettiği bu kimselerin başında inanıyor görünen kimseler gelir. ( AMERİKA'YI İKİNCİ KEZ KEŞFETTİ )
Kimdir o inanıyor görünen inanmazlar?
Onlar, aynı şiddetteki bir depremde Japonların hiç can kaybı vermediğini bildikleri halde, bizdeki zavallı kadın ve çocukların ölümünü yapım ve yerleşim hatalarına değil ( İSLAM'DA TEVEKKÜL VARDIR YANİ ÖNCE ÇALIŞMA SONRA DUA, ÖNCE TEDBİR SONRA TEVEKKÜL...)de Allah’ın öfkesine bağlayanlardır. İşin daha da iğrenç tarafı ise bu öfkeyi bir dansözün göbeğine, ya da siyasi otoritenin işlerine gelmeyen birkaç kararına bağlıyor olmalarıdır.
Depremi böyle yorumlama cesaretini nereden alıyorlar tahmin edebiliyorum ve temelden yanlış olduğundan kuşkum yok. Biliyorum, görünmez Rahmana bakıp bir şeyler görmeye çalışıyorlar fakat Rahimden haberleri bile yok! Bari kader deyip geçebilselerdi, ne çare kader ilminden de haberleri yok.
Müslümanlar! Şüpheniz olmasın, ölümü bile yenecek olan bilim (!!!) er veya geç depremi de yenecektir. Bırakın atıp tutanlar kendi yaktıkları yalan ateşi sönünceye, korku şimşeğinin ışığı geçinceye kadar biraz daha atıp tutsunlar. Peki ya sonra? Hem hatırlayın, onlar daha önceleri ayın nur olduğunu bildiren ayeti de (71/16) yanlış tefsir etmişlerdi ( YANLIŞ TEFSİR YAPAN İNSANDIR, AYET YANLIŞ DEĞİLDİR YANİ AYETTİN YORUMUDUR YANLIŞ OLAN ,... AYET DEĞİL! AYRICA YUKARIDA BAHSEDİLEN YORUMU BİNLERCE ALİM İÇİNDE BİR İKİ KİŞİ YAPTI AMA AY'A ÇIKILACAĞINDAN BAHSEDEN AYET VARDIR KUR'AN'DA TIKLAYINIZ : KUR'AN VE BİLİM )değil mi? İnsanlık aya bayrak diktiği gün nasıl karanlıklar içinde kalmışlarsa, korkarım ki bilimin depremi yok ettiği gün de dinsiz ve Allahsız kalacaklardır. Allah bu türlü kimselerin kıyamet günündeki hallerini şöyle anlatır,( İNANMIYORSAN KUR'AN'DAN DELİLE NE GEREK , İNANIYORSAN BU NE YORUM?)
“ Bir görsen onları korku ve telaşa düştüklerinde! Ama artık kurtuluş yok. Çok yakın bir noktadan yakalanmışlardır. Ona inanmıştık, dediler. Yalan, o kadar uzak bir yerden iman etmeleri nasıl mümkün olabilir? Aslında çok önceden inkar etmişlerdi onu. Bulundukları o uzak yerden, karanlığa taş atar gibi konuşup duruyorlardı. Artık kendileriyle iştahla arzuladıkları şey arasına bir engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki, onlar tutarsız bir kuşku içindeydiler. Sebe 34/52”
Allah’a ve yarattığı gerçeğe değil de onlara inananların hâli ise şöyledir,
“ Dediler ki, - Siz bize sağ taraftan geliyordunuz! Ötekiler dediler ki, - Hayır, siz zaten inanmıyordunuz. Onlar o gün azap içinde bir ortaklık kurmuşlardır. Saffat 37/28”
Hayır bitmedi, devamı var. Ve o gün karanlıklar içinde kalan o kimseler iman edenlerden biraz ışık isterlermiş de onlara şöyle denirmiş,
“Geriye dönün ve ışığı orada arayın. Hadid 57/13” Bunun üzerine iman edenlere dönüp tekrar seslenirlermiş,
- İyi ama, biz sizinle beraber değil miydik? İşte Kuran’ın cevabı,
“ Evet, bizimleydiniz ama siz kendinizi yaktınız. Hayal ve kuruntular sizi aldattı. O sinsi şeytan sizi Allah ile aldattı. Hadid 57/14”
Müslümanlar! Allah rızası için lütfen biraz düşünün, lütfen biraz çalışın. Lütfen şu Yunusu bir daha okuyun,
“ Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni.” ( YUNUS BİR TARİKATÇI İDİ!!!)
Allah rızası için şu cennet bencilliğini, şu yalandan Allah korkusunu terk edin de, Allah’ı nasıl seveceğinizi ve ondan nasıl korkacağınızı öğrenin. ( İKİNCİ DOĞRU CÜMLESİ YAZARIN !)Öyle sanırım ki elimizde tutup da okumadığımız şu Kuran, başkalarından çok biz inananları uyarıyor. Baksanıza ne diyor,
“ Ya Muhammet, sana söylediğimizi başlarını çatlatırcasına sen de onlara söyle! Cahillere aldırma. Hicr 15/94”
5. “ Bizi doğru yola ilet. Fatiha 1/5”
Şu halde bize ne yapmamız gerektiğini anlat. Doğru yol nedir göster!
6. “ Peygamberlerin, kurtuluşu gösteren o iyi insanların yoluna! Fatiha 1/6”
Evet, en kısa doğru yol onların gittiği yoldur. Çünkü onlar seni senden daha iyi tanıdılar ve seni kendilerinden daha çok sevdiler. Sana miras bıraktıkları ve adına şeriat dedikleri kutsallık senin tanrın değildir. Yoksa Peygamberler değiştikçe şeriatlar değişir miydi? ( YANLIŞ , CEVAP İÇİN TIKLAYINIZ )Bilmelisin ki tüm kitaplar, şimdi içinde yaşadığımız ve gelecekte karşılaşacağımız gerçeklerden söz ediyor. Şeriat dediğin şey anlamsız bir kurallar yumağı değil, gerçeğe giden yolu aydınlatan bir ışıktır. Doğru yol, hak duygusu ve insanlık sevgisinden geçen tek yoldur. ( III. DOĞRU ;SONUÇ DOĞRU , VASITALAR YANLIŞ)
7. “ Zulme ve şaşkınlığa düşen insanların yoluna değil! Fatiha 1/7”
Bilmelisin ki Allah Allah’tır ve yarattığı âlemlere ihtiyacı yoktur. Ne itaatin ne de isyanın Ona bir şey katmaz, Ondan bir şey eksiltmez. Hiçbir şey devranın dönüşünü durduramaz. Bütün işler Allah’tan gelir, Allah’a döner. (3/109) Yaptığın her iyi şey de, her kötü şey de yine kendin içindir. Bu gerçeği bilmeyenler, isyan ederken olduğu gibi ibadet ettiklerini zannederken bile yanlış yolda olabilirler. Artık onları tanıyorsun, bencil, bilgisiz, inatçı ve acımasızdırlar. Hangi taraftan olursa olsunlar, kendilerinden başka kimseyi sevmezler. İşte onların gittiği yola gitme, onlar gibi olma!
Amin, olur Allah’ım!
Sabaha karşı fark ettim, artık Fatihayı okurken bir insan yüzü çizmiyorum ve öyle sanırım Fatihanın bu yorumu daha doğru. Artık rahat uyuyabilirim.
***
Sevgili yol arkadaşlarım! Yirmi iki yıllık bir yolculuktan sonra vardığımız durak hayret vericidir ve şimdi başladığımız yerdeyiz. Meğer büyüklerin söylediği gibi, aramaya çıktığımız şey yola çıktığımız yerde, bizim kendi yanımızda imiş de haberimiz yokmuş. Olimpos dağının tepelerinde aradığımız ateş, gerçekten bizim kendi içimizde yanmaktaymış. Reddettiğimiz sır, bizim kendi varlığımızdır.
Biliyorum, bunda bizim kusurumuz azdır. Bizi yanıltanlar, ilmiyle övünen ve insana secdeyi reddeden şeytanlardır. Sanırım artık onları tanıyorsunuz. Şeytan ne bilsin Kuran’ın anası Fatihanın sırrını! Ne bilsin Fatihanın sırrı besmelede, besmelenin sırrı be’sinde, be’nin sırrı da noktasındadır. Ve ne bilsin ki o tarifsiz nokta piramidin tepesi, Allah’ın arşıdır. Bilse böyle mi yapardı?
Ama ona kızmayın. Çünkü insan kıymeti bilmeyen şeytanın durumu bizimkinden zordur. Hem düşünsenize, aynı hatayı vaktiyle bizler de yapmadık mı? Hem sonra bakarsınız, belki bir gün şeytanlıktan pişman olup bizim gibi geri döner. Geri döner de, bizim gibi duasını da şöyle bitirir,
(Bi sırr-ı sureti’l Fatiha!) Yani, sır suresi Fatiha.( ANLAMI ÖYLE DEĞİL : FATİHA'NIN SIRRININ YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE ...FATİHA'YI ANLAYAMAYAN BUNU MU ANLAYACAK...?)
Namaz mı? İnşallah eksikli ve kusurlu olsa da kılmaya çalışacağım. Daha da önemlisi, namazın bir sâlât, bir anış ve hatırlayış olduğunu bilip, başkaları beş kılarken ben elliye çıkarmaya çalışacağım. Kabe’ye dönmekle kalmayıp, içine gireceğim. Ta ki, her nereye dönsem yine sizi göreyim.
Zekat verip oruç da tutacağım, kurban da keseceğim. İmkan elverdiğinde Kabe’ye de gideceğim. Ta ki, din ve şeriat gerçeğinin Hak ve insan sevgisi olduğunu bilmeyen tek bir insan kalmayıncaya kadar! ( DOĞRU SON YANLIŞ YÖNTEM, VASITA ; ADAM ÖLDÜREREK HASTALAR İYİLEŞTİRİLEMEZ ), Ta ki peygamberlerin, o eşsiz insanların hayalleri gerçekleşinceye kadar!
Biliyorum, böyle bir zaman hiç olmadı ve hiç olmayacak ama olsun, önemli olan niyetlerimiz ve gayretimiz değil mi? Çünkü onları seviyorum, onların sevdiğini de seviyorum.
Gönül sevdiğiyle beraber değil midir? 12
Biliyorum, insanlık kıyamet dediğimiz diriliş gününe nefis şeytanı dediğimiz ezeli dostuyla birlikte Allah’ı unutarak koşacak ama olsun, o da Allah’ın emri değil mi?
“ Siz şu geçici dünyayı istiyorsunuz, oysa ki Allah ahireti istiyor. Enfal 8/67”( NE ALAKA VAR ???!!!)
Doğru ya, esasen bu zavallı çaresizliğimiz de bu büyük emir sebebiyle değil mi?
“ Ant olsun ki insan gerçekten tam bir çaresizlik içindedir. Asr 103/2”
***
Dede! Size benzeyemediğim için beni affedin ama sırları ve karanlıkları hiç sevemedim. Allah’ın sakladığını açıklamaya veya Onun açıkladığını saklamaya kimin gücü yeter ki, bir şey biliyormuşum da söylemiyormuşum gibi davranayım!
Hem siz de biliyorsunuz ki, biz sustuğumuz sürece cahil şeytanlar söylenmesi gereken şeyleri saklayıp, söylenmemesi gereken şeyleri söylüyorlar. Hem bizi, hem de kendilerini ateşe atıyorlar. Allah Kuran’da;
( Ey insanlar! Dikkat edin, şeytan sizi Allah ile aldatmasın! Fatır 35/5 ) dediği halde bizi Allah ile aldatıyorlar. ( YİNE YANLIŞ TERCÜME : "ALLAH AF EDER DİYE ŞEYTAN SİZİ ALDATMASIN" ANLAMINDADIR AYET, TEFSİRİNE BAKMADAN AYETLERİ KENDİ HEVA VE HEVESİMİZE GÖRE ANLAMLANDIRMAMALIYIZ !)
[/FONT]
 
Üst Alt