Yaşamımızda iz bırakan, bizi derinden etkileyen olaylar vardır. Evlilik, bunların başında gelir birçoğumuz için. Çocuk sahibi olmak, aile kurmak ve yarına kalmak gibi sebeplerle evleniriz. Aradığımızı bulur, mutlu ve doyumlu bir ilişki yaşarsak ne mutlu bize; diğer türlü evlilik çekilmez bir yaşantı haline gelebilir.
Peki mutlu ve doyumlu ilişkinin sırrı nedir? Nasıl oluyor da insanlar bunu başarıyorlar? Mutlu olmak için tüm istek ve beklentilerin karşılanması mı gerekir? “Biz farklı dünyaların insanıyız” sözü bir yanılsama mı? Uygun bir şekilde iletişebilen çiftler, ne denli farklı beklentiler, fikir ayrılıkları veya farklı kişiliklere sahip de olsalar “çatışmayı çözmek” için daima iyi bir yol bulurlar. Birbirleriyle, doğrudan konuşarak istek ve beklentileri konusunda açık mesajlar verirler ve “empati” (kendini karşındaki kişinin yerine koyma) yaparak birbirlerini daha iyi anlamaya çalışırlar. Onlar için çatışmanın çözülememiş olması da kabul edilebilir bir durum olabilir. Çünkü, her konuda fikir birliği içinde olunamayacağını, çatışmaların gayet normal ve insani olduğunu kabul ederler. Farklı düşünen partnerini suçlama, küçümseme, aşağılama, korkutma veya tehdit etme gibi tutumlar içerisine girmezler. Neden mi İletişim? Bunun sebebi aslında çok basittir. İnsansınız ve insana ihtiyaç duyuyorsunuz. Diğerleriyle iletişim halinde olmak size iyi hissettiriyor, adeta “Yaşamda ben de varım” diyorsunuz. Tüm ilişkilerinizde olduğu gibi eşinizle olan ilişkinizde, hatta eş seçiminizde dahi yaşamda var olabilme, sevme ve sevilme ihtiyacınız var.. Aynı zamanda bu durum size bir fayda sağlıyor olmalı. Eşinizin sizi dinlemesi, anlaşıldığınızı hissetmek, dediklerinizle hemfikir olunması veya yalnızca tartışma çıkmıyor olması dahi sağladığınız faydalardan biri olabilir. Çünkü, konuşmanın devam edebilmesi ancak her iki eşte yarar sağladığı müddetçe mümkündür. Öğrenme kuramları bize, bir davranışın oluşma sıklığını belirleyen en önemli etkenin aynı davranışın oluşturduğu sonuçlar olduğunu söyler. Yani bir davranış, ancak ödül getiriyorsa tekrarlar. Örneğin, eşinizle her konuşma deneyiminiz kavga ile sonuçlansa ve karşılıklı suçlama ve eleştirilerin dozu her seferinde daha da artsa onunla iletişim kurmak ister misiniz? Yoksa nasıl olsa bir işe yaramayacak diyerek konuşma çabalarınızdan vaz mı geçersiniz? Etkili İletişim Nedir? İletişim dendiğinde akla, konuşma gelir. Fakat, her konuşma iletişim demek değildir ve tek başına yeterli de değildir. İyi bir iletişim ancak “etkili konuşma ve dinleme becerileri” ile sağlanabilir. Peki nasıl yapacaksınız bunu? Öncelikle, konuşmanızın kısa ve net olmasına özen göstermelisiniz. Vereceğiniz mesajlar dolaylı yoldan değil, herkes tarafından anlaşılır “açık mesajlar” şeklinde olmalıdır. “Ben dili” yle konuşmalısınız. Çünkü sen diye başlanan cümleler genellikle eşinizde öfke uyandıracak ve istenen bir davranışa direnç geliştirmesine neden olacaktır. Örneğin, “Beni hep başkalarının yanında aşağılıyorsun, bıktım bu hareketlerinden, kaba ve bencil adamın tekisin..” şeklinde devam eden bir konuşmanın sonucunu az çok tahmin edersiniz. Oysa ki, “Başkalarının yanında bu şekilde davranman BENİ oldukça kırıyor, KENDİMİ çok kötü hissediyorum, bir daha ki sefere biraz daha dikkat edersen SEVİNİRİM” şeklindeki ben dilini kullanan ifadeler daha az tehdit edici olacak ve öfke vb. olumsuz duygulara daha az sebep olacaktır. “Sen dili”, insanlarda genellikle ‘suçlanma hissi’ uyandırır ve kişi ya kendini savunur ya da karşı saldırıya geçer. İlaveten, iyi bir konuşmacı kendini doğrudan ifade eder, söylediklerinin sorumluluğunu üzerine alır, yani başkalarını kullanarak bir şeyler söylemez. Örneğin, eşlerden biri diğerine, haklı çıktığını düşündüğü bir konuda, “Bak görüyor musun benim söylediğim gibi oldu, yine haklı çıktım, bu konuda baban da benim gibi düşünüyor.” diyebilir. Amacımız haklı çıkmak veya bir şeyleri ispat etmek değil, karşı tarafı anlamak, duygularını koşulsuz kabul etmek olmalıdır. Ancak bu şekilde karşımızdaki kişi anlaşıldığını, kabul gördüğünü hissedebilir ve bu da karşılıklı işbirliği için oldukça önemlidir. İyi bir dinleyici olmak da en az konuşmak kadar, belki de ondan daha da zordur. Eşinizi hiçbir yorum yapmadan, yargılamadan kaç dakika dinleyebilirsiniz? Peki dinlediniz diyelim gerçekten ne demek istiyor, konuşma sonunda kendisini nasıl hissediyor biliyor musunuz? Eşiniz gerçekten iyi bir dinleyici ise veya siz iyi bir dinleyici iseniz her ikiniz için de tüm bu soruların cevabının olumlu olması gerekir. Çünkü, eşler birbirini iyi bir şekilde dinliyorlarsa konuşma sonunda duygu ve düşüncelerini aktarmış olmaktan dolayı rahatlamış hissederler. Konuşma süresince sabırlıdırlar; yani birbirlerinin sözünü kolay kolay kesmezler, çünkü sıranın kendilerine de geleceği bilinci içerisindedirler. Ne demek istendiğini hemen anlamayıp uygun sorularla tekrar tekrar daha iyi anlamak ve anlaşılmak adına birbirlerine yargılamayan sorular yöneltirler. Daha da ilginç olanı, iyi bir iletişim içinde olan eşlerin sonunda uzlaşıya varamamış veya sorunu çözememiş olmalarıdır Önemli İletişim Hatalarından Bazıları.. Eşler birbirleriyle iletişim kurarken birçok hata yapar. Çoğunlukla yapılan hatanın farkında olunmaz veya düzeltmek için gerekli beceriler henüz kazanılmamıştır. Yıkıcı ve işi yokuşa süren eleştiriler, akıl okumalar, “Hiçbir işi de doğru yapmıyorsun, sen güvenilmez bir insansın” gibi genellemeler, geçmişi getirmek, anlamak yerine çözüm bulmaya yönelik girişimler, eşlerden birinin öğretmen veya terapist rolüne bürünmesi bunlardan bazılarıdır. Burada, her birinden ayrı ayrı bahsetmek mümkün olmadığından çok sık yapıldığını düşündüğüm iki tanesinden bahsedeceğim. “Akıl okuma”, yani karşıdaki kişinin amacını (niyetini) veya aklından geçenleri tahmin etmektir. Eşler birbirlerine sormak veya konuşmak yerine birbirlerinin adına karar verirler. Aralarındaki iletişim gitgide bozulur. Sanki “sözsüz bir film” oynanmaktadır. Örneğin, son günlerde iş yoğunluğundan dolayı eve geç gelen bir adam ve kocasının eve geç gelerek kendisini aldattığı düşüncesinde olan bir kadın düşünelim. Kadın, her akşam eşini derin bir üzüntüyle karşılar, neden geç geldiğini sormaz, ona karşı öfkelenir ve bu öfkesi gitgide artar. Benzer şekilde, son günlerde ev işlerini ancak yetiştirebildiği için kocasından sonra yatağa giden bir kadın ve bu durumu karısının asıl niyetinin yatağa geç gelerek cinsel ilişkiden kaçmak olarak değerlendiren bir adam düşünelim. İlk örnekte, yapılan davranışın kesin aldatmak amaçlı olduğunu söylemek nasıl mümkün değilse, ikinci örnekte de yine yatağa geç gelinmesinin cinsel ilişkiden kaçmak amaçlı olduğunu KESİN olarak söylemek mümkün değildir. Çünkü iki farklı durumun da farklı açıklamaları olabilir. Bu noktada, eşlerin birbirlerinin davranışlarından anlam çıkarmaları yerine, birbirlerine açık mesajlar vermeleri iletişimleri açısından oldukça önemlidir. Akıl okumalar bazen öyle bir hal alır ki, eşinin ne düşünüp ne hissettiğini hakkında karar verir ve bu konuda ısrar edersiniz. Örneğin tartışma esnasında eşlerden biri, “Senin TEK niyetin ne ben biliyorum. Beni huzursuz etmek. Böyle yaparak beni yıldırabileceğini sanıyorsan aldanıyorsun. Ben senin tam olarak aklından geçenlerin ne olduğunu biliyorum. Bu şekilde yaparak beni aşağıladığını sanıyorsan aldanıyorsun…” Konuşma, yerini karşılıklı akıl okumalara bırakmıştır. Karşı tarafta öfke uyandırır ve işleri daha da kötüye götürmekten başka bir işe de yaramaz. İkinci önemli hata, “geçmişi tekrar tekrar getirmek”tir. Özellikle yeni evli çiftler, uzunca bir süre her tartışmada geçmişte olanları tekrar tekrar konuşurlar. “Senin annen bana böyle yaptı, baban şunları söyledi..” vb. ifadeler çok sık kullanılır. Tartışmalar gereksiz yere uzar. Bu durum, çiftlerin birbirlerini anlamasını ve sorunun çözümüne odaklanmalarını oldukça zorlaştırır. Fakat, bazı durumlarda örneğin, eşlerden biri geçmişte yaşananlardan dolayı sıkıntılı ve haksızlığa uğradığını düşüyor ise geçmiş hakkında konuşmak yararlı olabilir. Uğruna tüm bu sıkıntılara katlandığı kişi olan eşinin, onu dinleyip anlamaya çalışması öfke ve üzüntüsünün bir miktarda olsa hafiflemesine neden olacaktır. Fakat, önemli olan nokta geçmişi sık sık getirmemek ve bunu eşinizi suçlamak veya haklı çıkmak amacıyla yapmıyor olmaktır. Bir de zamanlamanız çok önemlidir. Mesela, alevli bir tartışmanın ortasında, işleri daha da zorlaştırabilirsiniz. Sonuç Olarak; Evliliğin getirdiği sorunlarla baş edebilmek ve çatışma karşısında uygun çözüm yolları üretebilmek, ancak iyi bir iletişim ile gerçekleşir. Bu da, eşlerin birbirleriyle nasıl konuşacakları ve bunu yaparken nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrenmeleri ile mümkün olabilir. Yeterince zor olan evliliği, neden kolaylaştırmayalım ki? Ne dersiniz?
Peki mutlu ve doyumlu ilişkinin sırrı nedir? Nasıl oluyor da insanlar bunu başarıyorlar? Mutlu olmak için tüm istek ve beklentilerin karşılanması mı gerekir? “Biz farklı dünyaların insanıyız” sözü bir yanılsama mı? Uygun bir şekilde iletişebilen çiftler, ne denli farklı beklentiler, fikir ayrılıkları veya farklı kişiliklere sahip de olsalar “çatışmayı çözmek” için daima iyi bir yol bulurlar. Birbirleriyle, doğrudan konuşarak istek ve beklentileri konusunda açık mesajlar verirler ve “empati” (kendini karşındaki kişinin yerine koyma) yaparak birbirlerini daha iyi anlamaya çalışırlar. Onlar için çatışmanın çözülememiş olması da kabul edilebilir bir durum olabilir. Çünkü, her konuda fikir birliği içinde olunamayacağını, çatışmaların gayet normal ve insani olduğunu kabul ederler. Farklı düşünen partnerini suçlama, küçümseme, aşağılama, korkutma veya tehdit etme gibi tutumlar içerisine girmezler. Neden mi İletişim? Bunun sebebi aslında çok basittir. İnsansınız ve insana ihtiyaç duyuyorsunuz. Diğerleriyle iletişim halinde olmak size iyi hissettiriyor, adeta “Yaşamda ben de varım” diyorsunuz. Tüm ilişkilerinizde olduğu gibi eşinizle olan ilişkinizde, hatta eş seçiminizde dahi yaşamda var olabilme, sevme ve sevilme ihtiyacınız var.. Aynı zamanda bu durum size bir fayda sağlıyor olmalı. Eşinizin sizi dinlemesi, anlaşıldığınızı hissetmek, dediklerinizle hemfikir olunması veya yalnızca tartışma çıkmıyor olması dahi sağladığınız faydalardan biri olabilir. Çünkü, konuşmanın devam edebilmesi ancak her iki eşte yarar sağladığı müddetçe mümkündür. Öğrenme kuramları bize, bir davranışın oluşma sıklığını belirleyen en önemli etkenin aynı davranışın oluşturduğu sonuçlar olduğunu söyler. Yani bir davranış, ancak ödül getiriyorsa tekrarlar. Örneğin, eşinizle her konuşma deneyiminiz kavga ile sonuçlansa ve karşılıklı suçlama ve eleştirilerin dozu her seferinde daha da artsa onunla iletişim kurmak ister misiniz? Yoksa nasıl olsa bir işe yaramayacak diyerek konuşma çabalarınızdan vaz mı geçersiniz? Etkili İletişim Nedir? İletişim dendiğinde akla, konuşma gelir. Fakat, her konuşma iletişim demek değildir ve tek başına yeterli de değildir. İyi bir iletişim ancak “etkili konuşma ve dinleme becerileri” ile sağlanabilir. Peki nasıl yapacaksınız bunu? Öncelikle, konuşmanızın kısa ve net olmasına özen göstermelisiniz. Vereceğiniz mesajlar dolaylı yoldan değil, herkes tarafından anlaşılır “açık mesajlar” şeklinde olmalıdır. “Ben dili” yle konuşmalısınız. Çünkü sen diye başlanan cümleler genellikle eşinizde öfke uyandıracak ve istenen bir davranışa direnç geliştirmesine neden olacaktır. Örneğin, “Beni hep başkalarının yanında aşağılıyorsun, bıktım bu hareketlerinden, kaba ve bencil adamın tekisin..” şeklinde devam eden bir konuşmanın sonucunu az çok tahmin edersiniz. Oysa ki, “Başkalarının yanında bu şekilde davranman BENİ oldukça kırıyor, KENDİMİ çok kötü hissediyorum, bir daha ki sefere biraz daha dikkat edersen SEVİNİRİM” şeklindeki ben dilini kullanan ifadeler daha az tehdit edici olacak ve öfke vb. olumsuz duygulara daha az sebep olacaktır. “Sen dili”, insanlarda genellikle ‘suçlanma hissi’ uyandırır ve kişi ya kendini savunur ya da karşı saldırıya geçer. İlaveten, iyi bir konuşmacı kendini doğrudan ifade eder, söylediklerinin sorumluluğunu üzerine alır, yani başkalarını kullanarak bir şeyler söylemez. Örneğin, eşlerden biri diğerine, haklı çıktığını düşündüğü bir konuda, “Bak görüyor musun benim söylediğim gibi oldu, yine haklı çıktım, bu konuda baban da benim gibi düşünüyor.” diyebilir. Amacımız haklı çıkmak veya bir şeyleri ispat etmek değil, karşı tarafı anlamak, duygularını koşulsuz kabul etmek olmalıdır. Ancak bu şekilde karşımızdaki kişi anlaşıldığını, kabul gördüğünü hissedebilir ve bu da karşılıklı işbirliği için oldukça önemlidir. İyi bir dinleyici olmak da en az konuşmak kadar, belki de ondan daha da zordur. Eşinizi hiçbir yorum yapmadan, yargılamadan kaç dakika dinleyebilirsiniz? Peki dinlediniz diyelim gerçekten ne demek istiyor, konuşma sonunda kendisini nasıl hissediyor biliyor musunuz? Eşiniz gerçekten iyi bir dinleyici ise veya siz iyi bir dinleyici iseniz her ikiniz için de tüm bu soruların cevabının olumlu olması gerekir. Çünkü, eşler birbirini iyi bir şekilde dinliyorlarsa konuşma sonunda duygu ve düşüncelerini aktarmış olmaktan dolayı rahatlamış hissederler. Konuşma süresince sabırlıdırlar; yani birbirlerinin sözünü kolay kolay kesmezler, çünkü sıranın kendilerine de geleceği bilinci içerisindedirler. Ne demek istendiğini hemen anlamayıp uygun sorularla tekrar tekrar daha iyi anlamak ve anlaşılmak adına birbirlerine yargılamayan sorular yöneltirler. Daha da ilginç olanı, iyi bir iletişim içinde olan eşlerin sonunda uzlaşıya varamamış veya sorunu çözememiş olmalarıdır Önemli İletişim Hatalarından Bazıları.. Eşler birbirleriyle iletişim kurarken birçok hata yapar. Çoğunlukla yapılan hatanın farkında olunmaz veya düzeltmek için gerekli beceriler henüz kazanılmamıştır. Yıkıcı ve işi yokuşa süren eleştiriler, akıl okumalar, “Hiçbir işi de doğru yapmıyorsun, sen güvenilmez bir insansın” gibi genellemeler, geçmişi getirmek, anlamak yerine çözüm bulmaya yönelik girişimler, eşlerden birinin öğretmen veya terapist rolüne bürünmesi bunlardan bazılarıdır. Burada, her birinden ayrı ayrı bahsetmek mümkün olmadığından çok sık yapıldığını düşündüğüm iki tanesinden bahsedeceğim. “Akıl okuma”, yani karşıdaki kişinin amacını (niyetini) veya aklından geçenleri tahmin etmektir. Eşler birbirlerine sormak veya konuşmak yerine birbirlerinin adına karar verirler. Aralarındaki iletişim gitgide bozulur. Sanki “sözsüz bir film” oynanmaktadır. Örneğin, son günlerde iş yoğunluğundan dolayı eve geç gelen bir adam ve kocasının eve geç gelerek kendisini aldattığı düşüncesinde olan bir kadın düşünelim. Kadın, her akşam eşini derin bir üzüntüyle karşılar, neden geç geldiğini sormaz, ona karşı öfkelenir ve bu öfkesi gitgide artar. Benzer şekilde, son günlerde ev işlerini ancak yetiştirebildiği için kocasından sonra yatağa giden bir kadın ve bu durumu karısının asıl niyetinin yatağa geç gelerek cinsel ilişkiden kaçmak olarak değerlendiren bir adam düşünelim. İlk örnekte, yapılan davranışın kesin aldatmak amaçlı olduğunu söylemek nasıl mümkün değilse, ikinci örnekte de yine yatağa geç gelinmesinin cinsel ilişkiden kaçmak amaçlı olduğunu KESİN olarak söylemek mümkün değildir. Çünkü iki farklı durumun da farklı açıklamaları olabilir. Bu noktada, eşlerin birbirlerinin davranışlarından anlam çıkarmaları yerine, birbirlerine açık mesajlar vermeleri iletişimleri açısından oldukça önemlidir. Akıl okumalar bazen öyle bir hal alır ki, eşinin ne düşünüp ne hissettiğini hakkında karar verir ve bu konuda ısrar edersiniz. Örneğin tartışma esnasında eşlerden biri, “Senin TEK niyetin ne ben biliyorum. Beni huzursuz etmek. Böyle yaparak beni yıldırabileceğini sanıyorsan aldanıyorsun. Ben senin tam olarak aklından geçenlerin ne olduğunu biliyorum. Bu şekilde yaparak beni aşağıladığını sanıyorsan aldanıyorsun…” Konuşma, yerini karşılıklı akıl okumalara bırakmıştır. Karşı tarafta öfke uyandırır ve işleri daha da kötüye götürmekten başka bir işe de yaramaz. İkinci önemli hata, “geçmişi tekrar tekrar getirmek”tir. Özellikle yeni evli çiftler, uzunca bir süre her tartışmada geçmişte olanları tekrar tekrar konuşurlar. “Senin annen bana böyle yaptı, baban şunları söyledi..” vb. ifadeler çok sık kullanılır. Tartışmalar gereksiz yere uzar. Bu durum, çiftlerin birbirlerini anlamasını ve sorunun çözümüne odaklanmalarını oldukça zorlaştırır. Fakat, bazı durumlarda örneğin, eşlerden biri geçmişte yaşananlardan dolayı sıkıntılı ve haksızlığa uğradığını düşüyor ise geçmiş hakkında konuşmak yararlı olabilir. Uğruna tüm bu sıkıntılara katlandığı kişi olan eşinin, onu dinleyip anlamaya çalışması öfke ve üzüntüsünün bir miktarda olsa hafiflemesine neden olacaktır. Fakat, önemli olan nokta geçmişi sık sık getirmemek ve bunu eşinizi suçlamak veya haklı çıkmak amacıyla yapmıyor olmaktır. Bir de zamanlamanız çok önemlidir. Mesela, alevli bir tartışmanın ortasında, işleri daha da zorlaştırabilirsiniz. Sonuç Olarak; Evliliğin getirdiği sorunlarla baş edebilmek ve çatışma karşısında uygun çözüm yolları üretebilmek, ancak iyi bir iletişim ile gerçekleşir. Bu da, eşlerin birbirleriyle nasıl konuşacakları ve bunu yaparken nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrenmeleri ile mümkün olabilir. Yeterince zor olan evliliği, neden kolaylaştırmayalım ki? Ne dersiniz?