dünyamız nasıl oluştu - evrenin oluşması - evrenin oluşumuyla ilgili çalışmalar - gel-git teorileri - nebula teorisi
Bilim insanları evrenin ve Dünya'nın nasıl oluştuğunu uzun yıllardır araştırıyor. Evrenin bir parçası olan Dünya'nın evrenoluşumundan ayrı düşünmek mümkün değil. Bu nedenle evrenin oluşumu ile ilgili araştırmalar Dünya'nın oluşumuyla ilgili bilgiler veriyor.
1964 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde çalışmalarını sürdüren Arno A.Penzias (Arnopenzia) ve Robert W.Wilson (Rabırt Vilsın) adlı iki bilim insanı, Bell (Bel) Laboratuarları’nda tasarladıkları özel aletlerle uzayı ve uzaydaki ışınları inceliyorlardı. Bu incelemeler sırasında aletlerinde parazite neden olan tanımlayamadıkları bir ışınımın varlığını fark ettiler. Ne yaparlarsa yapsınlar bu ışınımın aletlerinde oluşturduğu paraziti bir türlü gideremediler. Çalışmalarında diğer bilim insanlarından da yardım alarak bu ışınların "Kozmik Işın" adı verilen ışımalar olduğunu keşfettiler. Bu buluş daha sonra bilim insanlarının evrenin oluşumu ile ilgili ortaya attıkları "Büyük Patlama" teorisini açıklamada temellerden bir oldu. Kozmik ışının keşfi 1978 yılında bu iki bilim insanına Nobel ödülünü kazandırdı.
1989 yılında Amerikalı bilim insanları John C. Mather (con metır) ve George F. Smoot (corc sımuut) NASA'nın COBE (Kozmik Işın Kâşifi) adlı uydusundan gelen verilerle bazı ölçümler yaptılar ve evrenin doğumundan 380.000 yıl sonraki halini anlamaya başardılar. Bu araştırmaları onlara 2006 yılında Nobel Fizik Ödülü kazandırdı. Evrenin oluşumuyla ilgili çalışmalar için, evrenin oluşumunda bu kadar geriye gidebilmiş olması çok önemli bir aşamaydı. Günümüzde bilim insanlarının evrenin ve dünyanın oluşumuyla ilgili çalışmaları devam ediyor.1990 yılında Dünya çevresindeki yörüngesine yerleştirilen Hubble uzay teleskopu sayesinde astronomi bilimiyle uğraşan bilim insanları uzayla ilgili yeni veriler topladılar. Böylece pek çok konuyu açıklayabilirler. Yıldızların doğumu, yaşamı ve ölümü, evrenin yapısı ve genişlemesiyle ilgili birçok veriye ulaşıldı.
Astronomi bilimi üzerine çalışmalar yapan bilim insanları bugüne kadar evrenin oluşumuyla ilgili farklı görüşler ortaya attılar. Ancak diğer görüşlerinde temelde iki görüş etrafında toplandığını görüyoruz. Bunlardan daha eski olan görüş 1600'lü yıllarda yaşamış olan Newton (nivtın)' ın ortaya attığı hareketsiz ve başlangıcı olmayan evren görüşüdür. Newton'a göre evren sonsuzdan beri vardı ve sonsuza dek varlığını hiçbir değişikliğe uğratamadan devam ettirecektir. Ancak günümüzde yapılan pek çok araştırma, evrenin giderek genişlemesi sonucu oluştuğu ve şu anda da genişlemeye devam ettiğini gösteren veriler içeriyor. Bu da bilim insanlarının evrenin bir başlangıcı olduğu görüşü etrafında topluyor.
Evrenin oluşumuyla ilgili çalışmaları değerlendiren Belçikalı bilim insanı Georges Lemaitre (Jorj Lömert) "Eğer evren sürekli genişliyorsa, evrendeki gök cisimlerini geçmişte birbirlerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışık olması gerekir." hipotezinden yola çıkarak 1927 yılında "Büyük Patlama Teorisi"nin ortaya koymuştur.
Bugün pek çok bilim insanı tarafından kabul gören "Büyük Patlama Teorisi"ne göre evren sürekli genişlemektedir ve bir başlangıcı vardır. Geogeros Lemaitre 'nin Büyük Patlama Teorisi'ni ortaya atmasından sadece 2 yıl sonra 1929'da ünlü astronom Edwin Hubble (Edvın Habıl), gök adaların birbirinden uzaklaştığını gözlemlemiş ve evrenin genişlediği görüşünü desteklemiştir. Bugün edinilen bilgilerle birlikte Büyük Patlama Teorisi bilim insanları tarafından kabul gören bir görüş haline gelmiştir. Büyük Patlama Teorisi evrenin bir başlangıcı olduğu düşüncesini ortaya çıkardığı gibi bir sonunun da olabileceğini düşündürmektedir. Edwin Hubble yaptığı gözlemlerle astronomi bilimine ışık tutmuştur. Onun anısına 1990 yılında Dünyamızın yörüngesine yerleştirilen uzay teleskopuna Hubble adı verilmiştir.
Evrenin genişlediğine dair bulguların bilim insanlarını, Büyük Patlama (Big Bang) Teorisi'nde birleştiğini öğrenmiştik.
Peki, nedir Büyük Patlama? Büyük Patlama Teorisi’ne göre 15 milyar yıl önce evren büyük bir patlama ile oluşmaya başladı. Gök adalar, yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimleri büyük patlama sonrasında uzun bir süreçte meydana geldi. Ancak bu teoride patlayan şeyin ne olduğu ve bu patlamaya neyin sebep olduğu gibi soruların cevapları henüz tam olarak verilemiyor. Bilim insanları evrenin oluşumuyla ilgili çalışmalarına devam ediyorlar. Araştırmalar devam ettikçe evrenin nasıl oluştuğu hatta nasıl yok olacağıyla ilgili bilgilere ulaşılabileceği umuluyor.
Bilim insanları şuan Dünya etrafındaki yörüngesinden uzayla ilgili gözlemler yapmayı sağlayan Hubble uzay teleskobunun yerini alacak James Webb (Ceyms Veb) adı verilen daha gelişmiş bir teleskobu geliştiriyorlar. James Webb teleskobunu önümüzdeki dört beş yıl içinde yörüngesine oturtmak istiyorlar. Böyle bir teleskobun yapılması oldukça uzun zaman alıyor. James Webb teleskobunun yörüngesine oturtulmasıyla evrenin oluşumu ile ilgili yeni bilgilere ulaşılabilir.
Dünyamız Nasıl Oluştu?
Dünya'nın oluşumu ile ilgili pek çok görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan biri olan Nebula Teorisi, Fransız matematikçi ve gök bilimcisi Laplace (Laplaş)' a aittir. Bu teoriye göre Güneş uzayda dönen büyük sıcak bir gaz kütlesi iken giderek soğudukça büzülmeye başlar. Büzülmesiyle birlikte dönme hızı artacağından gaz kütlesi giderek yassılaşır. Daha fazla yassılaşamaz bir hal aldığında birbirini izleyen halkalar halinde parçalanır. Her bir halkadan yoğunlaşarak bir gezegen meydana gelir.
Bu teori Laplace'nin yaşadığı dönemde (1749-1827) oldukça kabul gördü. O güne kadar açıklanamamış olan gezegen ve uyduların neden aynı yönde döndüklerini açıklaması bakımından önemliydi. Ancak gezegenlerin giderek büzülen gaz kümesinden oluştuğu kabul edilirse bu sürecin bugün de devam etmesi gerekirdi. Ayrıca Güneş bu gün teoride bahsedilen süreçten daha büzülmüş durumda olduğuna göre çok büyük bir hızla dönmesi gerekir. Fakat Güneş'in kendi etrafındaki dönüşü oldukça yavaş. Bu teorinin açıklanamayan tarafları yerini yeni teorilere bırakmasına neden olmuştur. Daha sonra Laplace'ın teorilerini reddetmeyen ancak matematiksel yanlışlarının olduğunu doğrulayan gel-git teorileri olarak bilinen bir dizi teori ortaya atılmıştır.
Matematiksel ispatı yapılmamış olsa da gel-git teorilerinin akla ve mantığa en uygun olanın İngiliz gök bilimcisi James Jeans'ın geliştirdiğidir. Jeans’a göre Dünya ve diğer gezegenler Güneş'in çekim alanına girerek geçen bir gök cismi ya da yıldızın çekim etkisiyle Güneş'ten kopardığı parçalardan oluşmuştur.
Laplace ve gel-git teorileri, Güneş'in süratle dönmesi ya da başka bir yıldızın çekim etkisiyle Güneşten kopan madde yığınlarından gezegenlerin ve Dünya'mızın oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu madde yığınları soğudukça Güneş'in etrafında dönen "Gezegenimsi" adlı verilen küçük ve yoğun bölgeler meydana getirdi. Bu bölgelerin birbiriyle çarpışması ya da bir çığın oluşmasındaki gibi önüne gelen maddeleri kendine katması sonucunda gezegenleri meydana getirdiler.
Ancak diğer bir görüşe göre Dünya, evren oluştuğunda kızgın bir gaz kümesi halindeydi. Büyük patlamadan sonra evren genişlemeye ve soğumaya devam ederken Dünya da kendi etrafında dönmesinin etkisiyle dıştan içe doğru soğudu. Başlangıçta süratle dönen kızgın toz ve gaz bulutu iken 4,5 milyar yıl kadar önce küçülerek yarı sıvı durumdaki çok sıcak kayalardan oluşan ve süratle dönmeyi sürdüren ateş topuna dönüştü.1,5 milyar yıl önce gezegenimizin yüzeyi soğuyarak sert bir kabukla örtüldü. Meteorların düşmesi ve volkanik hareketler sonucunda Dünyaya özgü bir atmosfer ortaya çıktı. Sıcaklığın düşmesi ile atmosferdeki su buharı yoğunlaşıp yağış şeklinde yeryüzüne düştüğünde su küreyi oluşturdu.
Bilim insanları evrenin ve Dünya'nın nasıl oluştuğunu uzun yıllardır araştırıyor. Evrenin bir parçası olan Dünya'nın evrenoluşumundan ayrı düşünmek mümkün değil. Bu nedenle evrenin oluşumu ile ilgili araştırmalar Dünya'nın oluşumuyla ilgili bilgiler veriyor.
1964 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde çalışmalarını sürdüren Arno A.Penzias (Arnopenzia) ve Robert W.Wilson (Rabırt Vilsın) adlı iki bilim insanı, Bell (Bel) Laboratuarları’nda tasarladıkları özel aletlerle uzayı ve uzaydaki ışınları inceliyorlardı. Bu incelemeler sırasında aletlerinde parazite neden olan tanımlayamadıkları bir ışınımın varlığını fark ettiler. Ne yaparlarsa yapsınlar bu ışınımın aletlerinde oluşturduğu paraziti bir türlü gideremediler. Çalışmalarında diğer bilim insanlarından da yardım alarak bu ışınların "Kozmik Işın" adı verilen ışımalar olduğunu keşfettiler. Bu buluş daha sonra bilim insanlarının evrenin oluşumu ile ilgili ortaya attıkları "Büyük Patlama" teorisini açıklamada temellerden bir oldu. Kozmik ışının keşfi 1978 yılında bu iki bilim insanına Nobel ödülünü kazandırdı.
1989 yılında Amerikalı bilim insanları John C. Mather (con metır) ve George F. Smoot (corc sımuut) NASA'nın COBE (Kozmik Işın Kâşifi) adlı uydusundan gelen verilerle bazı ölçümler yaptılar ve evrenin doğumundan 380.000 yıl sonraki halini anlamaya başardılar. Bu araştırmaları onlara 2006 yılında Nobel Fizik Ödülü kazandırdı. Evrenin oluşumuyla ilgili çalışmalar için, evrenin oluşumunda bu kadar geriye gidebilmiş olması çok önemli bir aşamaydı. Günümüzde bilim insanlarının evrenin ve dünyanın oluşumuyla ilgili çalışmaları devam ediyor.1990 yılında Dünya çevresindeki yörüngesine yerleştirilen Hubble uzay teleskopu sayesinde astronomi bilimiyle uğraşan bilim insanları uzayla ilgili yeni veriler topladılar. Böylece pek çok konuyu açıklayabilirler. Yıldızların doğumu, yaşamı ve ölümü, evrenin yapısı ve genişlemesiyle ilgili birçok veriye ulaşıldı.
Astronomi bilimi üzerine çalışmalar yapan bilim insanları bugüne kadar evrenin oluşumuyla ilgili farklı görüşler ortaya attılar. Ancak diğer görüşlerinde temelde iki görüş etrafında toplandığını görüyoruz. Bunlardan daha eski olan görüş 1600'lü yıllarda yaşamış olan Newton (nivtın)' ın ortaya attığı hareketsiz ve başlangıcı olmayan evren görüşüdür. Newton'a göre evren sonsuzdan beri vardı ve sonsuza dek varlığını hiçbir değişikliğe uğratamadan devam ettirecektir. Ancak günümüzde yapılan pek çok araştırma, evrenin giderek genişlemesi sonucu oluştuğu ve şu anda da genişlemeye devam ettiğini gösteren veriler içeriyor. Bu da bilim insanlarının evrenin bir başlangıcı olduğu görüşü etrafında topluyor.
Evrenin oluşumuyla ilgili çalışmaları değerlendiren Belçikalı bilim insanı Georges Lemaitre (Jorj Lömert) "Eğer evren sürekli genişliyorsa, evrendeki gök cisimlerini geçmişte birbirlerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışık olması gerekir." hipotezinden yola çıkarak 1927 yılında "Büyük Patlama Teorisi"nin ortaya koymuştur.
Bugün pek çok bilim insanı tarafından kabul gören "Büyük Patlama Teorisi"ne göre evren sürekli genişlemektedir ve bir başlangıcı vardır. Geogeros Lemaitre 'nin Büyük Patlama Teorisi'ni ortaya atmasından sadece 2 yıl sonra 1929'da ünlü astronom Edwin Hubble (Edvın Habıl), gök adaların birbirinden uzaklaştığını gözlemlemiş ve evrenin genişlediği görüşünü desteklemiştir. Bugün edinilen bilgilerle birlikte Büyük Patlama Teorisi bilim insanları tarafından kabul gören bir görüş haline gelmiştir. Büyük Patlama Teorisi evrenin bir başlangıcı olduğu düşüncesini ortaya çıkardığı gibi bir sonunun da olabileceğini düşündürmektedir. Edwin Hubble yaptığı gözlemlerle astronomi bilimine ışık tutmuştur. Onun anısına 1990 yılında Dünyamızın yörüngesine yerleştirilen uzay teleskopuna Hubble adı verilmiştir.
Evrenin genişlediğine dair bulguların bilim insanlarını, Büyük Patlama (Big Bang) Teorisi'nde birleştiğini öğrenmiştik.
Peki, nedir Büyük Patlama? Büyük Patlama Teorisi’ne göre 15 milyar yıl önce evren büyük bir patlama ile oluşmaya başladı. Gök adalar, yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimleri büyük patlama sonrasında uzun bir süreçte meydana geldi. Ancak bu teoride patlayan şeyin ne olduğu ve bu patlamaya neyin sebep olduğu gibi soruların cevapları henüz tam olarak verilemiyor. Bilim insanları evrenin oluşumuyla ilgili çalışmalarına devam ediyorlar. Araştırmalar devam ettikçe evrenin nasıl oluştuğu hatta nasıl yok olacağıyla ilgili bilgilere ulaşılabileceği umuluyor.
Bilim insanları şuan Dünya etrafındaki yörüngesinden uzayla ilgili gözlemler yapmayı sağlayan Hubble uzay teleskobunun yerini alacak James Webb (Ceyms Veb) adı verilen daha gelişmiş bir teleskobu geliştiriyorlar. James Webb teleskobunu önümüzdeki dört beş yıl içinde yörüngesine oturtmak istiyorlar. Böyle bir teleskobun yapılması oldukça uzun zaman alıyor. James Webb teleskobunun yörüngesine oturtulmasıyla evrenin oluşumu ile ilgili yeni bilgilere ulaşılabilir.
Dünyamız Nasıl Oluştu?
Dünya'nın oluşumu ile ilgili pek çok görüş ortaya atılmıştır. Bunlardan biri olan Nebula Teorisi, Fransız matematikçi ve gök bilimcisi Laplace (Laplaş)' a aittir. Bu teoriye göre Güneş uzayda dönen büyük sıcak bir gaz kütlesi iken giderek soğudukça büzülmeye başlar. Büzülmesiyle birlikte dönme hızı artacağından gaz kütlesi giderek yassılaşır. Daha fazla yassılaşamaz bir hal aldığında birbirini izleyen halkalar halinde parçalanır. Her bir halkadan yoğunlaşarak bir gezegen meydana gelir.
Bu teori Laplace'nin yaşadığı dönemde (1749-1827) oldukça kabul gördü. O güne kadar açıklanamamış olan gezegen ve uyduların neden aynı yönde döndüklerini açıklaması bakımından önemliydi. Ancak gezegenlerin giderek büzülen gaz kümesinden oluştuğu kabul edilirse bu sürecin bugün de devam etmesi gerekirdi. Ayrıca Güneş bu gün teoride bahsedilen süreçten daha büzülmüş durumda olduğuna göre çok büyük bir hızla dönmesi gerekir. Fakat Güneş'in kendi etrafındaki dönüşü oldukça yavaş. Bu teorinin açıklanamayan tarafları yerini yeni teorilere bırakmasına neden olmuştur. Daha sonra Laplace'ın teorilerini reddetmeyen ancak matematiksel yanlışlarının olduğunu doğrulayan gel-git teorileri olarak bilinen bir dizi teori ortaya atılmıştır.
Matematiksel ispatı yapılmamış olsa da gel-git teorilerinin akla ve mantığa en uygun olanın İngiliz gök bilimcisi James Jeans'ın geliştirdiğidir. Jeans’a göre Dünya ve diğer gezegenler Güneş'in çekim alanına girerek geçen bir gök cismi ya da yıldızın çekim etkisiyle Güneş'ten kopardığı parçalardan oluşmuştur.
Laplace ve gel-git teorileri, Güneş'in süratle dönmesi ya da başka bir yıldızın çekim etkisiyle Güneşten kopan madde yığınlarından gezegenlerin ve Dünya'mızın oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu madde yığınları soğudukça Güneş'in etrafında dönen "Gezegenimsi" adlı verilen küçük ve yoğun bölgeler meydana getirdi. Bu bölgelerin birbiriyle çarpışması ya da bir çığın oluşmasındaki gibi önüne gelen maddeleri kendine katması sonucunda gezegenleri meydana getirdiler.
Ancak diğer bir görüşe göre Dünya, evren oluştuğunda kızgın bir gaz kümesi halindeydi. Büyük patlamadan sonra evren genişlemeye ve soğumaya devam ederken Dünya da kendi etrafında dönmesinin etkisiyle dıştan içe doğru soğudu. Başlangıçta süratle dönen kızgın toz ve gaz bulutu iken 4,5 milyar yıl kadar önce küçülerek yarı sıvı durumdaki çok sıcak kayalardan oluşan ve süratle dönmeyi sürdüren ateş topuna dönüştü.1,5 milyar yıl önce gezegenimizin yüzeyi soğuyarak sert bir kabukla örtüldü. Meteorların düşmesi ve volkanik hareketler sonucunda Dünyaya özgü bir atmosfer ortaya çıktı. Sıcaklığın düşmesi ile atmosferdeki su buharı yoğunlaşıp yağış şeklinde yeryüzüne düştüğünde su küreyi oluşturdu.