Fatih Sultan Mehmet'in Kişiliği,
Fatih Sultan Mehmet'in Kişilik Özellikleri Nelerdir,
Fatih Sultan Mehmet'in Kişilik Özellikleri hakkında bilgi,
Fatih Sultan Mehmet Kişisel Özellikleri
Bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına neden olan İstanbul’un fethi olayında Fatih Sultan Mehmet’in kişilik yapısının, özellikle de psikanalitik bir yaklaşımla, Fatih Sultan Mehmet’in çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı yaşam tecrübelerinin bunda en büyük rolü oynadığı belirtilmektedir. Çünkü psikanalitik verilere göre insan kişilik yapısının bu erken çağlarda oluştuğu belirtilmektedir.
Fatih’in doğuştan getirdiği önemli liderlik kişilik özelliklerinin, aile ortamının, içinde yaşadığı sosyal çevre ve bu çevrede kazandığı tecrübelerin Fatih’in İstanbul’u fethederek çok ünlü bir lider haline gelmesinde önemli roller oynamıştır.
19 yaşındaki bir gencin, üstelik devlet yönetiminde etrafında yer alan Çandarlı gibi oldukça tecrübeli ve etkili olan kimselerin muhalefetine rağmen, kendisinden önce birçok ünlü ve güçlü kişiliklerin yapamadığını yapması, inanılması oldukça güç olan bir işi başarması, Fatih’in kişiliğinin bilhassa psikanalitik açıdan araştırılmasını önemli hale getirmektedir.
Fatih Sultan Mehmet, yalnız Türk tarihinin değil dünya tarihinin de yön değiştirmesine neden olmuş bir hükümdardır. Fatih'i gerek Türk tarihinde gerekse dünya tarihinde önemli kılan elbette ki O’nun İstanbul’u alması ve Osmanlı devle-tini birkaç katı büyüklüğe çıkarmasının yanında, O’nun Osmanlı devletinin oluş-masında ve gelişmesinde üzerinde temellendirdiği sosyo-kültürel yapı, oluşturduğu devlet felsefesi ve bunların çıkış yeri olan kişilik yapısıdır.
Çağ kapatıp çağ açan bir kişiyi tanıyabilmek için onun çocukluğundan iti-baren yaşamış olduğu yaşam tecrübelerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Bugün Fatih ile ilgili yazılan kitapların birçoğunda O’nun kişiliğine kitapların en sonunda1 yer verilmesi bu konunun ne kadar az önemsendiğini göstermesi bakımından ol-dukça ilginç görülmektedir.
Böyle kişilerin başarılarının arkasında elbette ki, zekaları, bilgileri ve tec-rübelerinin etkisi oldukça büyüktür. Bunların yanında onların gelişim dönemleri, aşkları, sevgileri, olumsuz yaşam tecrübeleri, çevreye karşı ümit ve ümitsizlikleri, anneleri, babaları ve çevrelerinin onlarda inşa etmiş oldukları kişilikleri, çevrenin onlardan beklentileri, öfkeleri, kinleri velhasıl her türlü bilinç dışı ve bilinçli duygu ve düşünceleri yatmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet ile ilgili literatüre baktığımız zaman onun kişiliği ile ilgili fazla bir bilgiye rastlanmadığı ve fetihteki rolü ile ilgili akademik değerlen-dirmelerin oldukça sınırlı olduğu görülür. Birtakım yayınlar tamamen dini ve milli duyguların etkisiyle Fatihi, herhangi bir bilimsel veriye dayanmadan, abartılı bir şekilde övmekte, öte yandan bazı yazılar da, ideolojik bir anlayışla, bilimsellik sınırlarını aşan ve herhangi bir teori çerçevesinde oturtulamayacak şekilde, birta-kım olumsuz ön kabullerle değerlendirmeye tabi tutmaktadırlar.
Halbuki yapmış olduğu fetihle, bir çağı açmış ve bir çağı kapamış olan bir liderin kişilik yapısını bilhassa, psikanalitik bir bakış açısıyla çocukluğundan itiba-ren ele alıp incelemek gerekmektedir. Çünkü, psikanalistlere göre, bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinde annenin vermiş olduğu eğitim ve çocuğunda oluşturduğu kişilik ileriki dönemlerde atılacak adımlar açısından oldukça önemlidir. Bu konuyla ilgili literatürde Fatih’in annesi konusunda yalnızca O’nun ırksal kökeni ile ilgili tartışmalara rastlanılmakta, onun oğlu Şehzade Mehmet’i nasıl yetiştirdiği, onu nasıl güdülediği hakkında hiç bir bilgiye ve değerlendirmeye rastlamamaktayız. Halbuki “Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır” sözünü, psikolo-jik verilere göre, “Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir anne vardır” sözüyle değiştirmek daha uygun görünmektedir. Çünkü bilim tarihine baktığımız zaman başarılı birçok bilim ve siyaset adamının başarılarının arkasında annelerinin önemli rol oynadığı görülmektedir.2
Benim bu bildirim daha çok metodolojik açıdan olup, Fatih’in bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşamış olduğu tecrübelerin onu nasıl yönlen-dirdiği ile ilgili olacaktır. Çoğu kez tarihi olaylar tarihi bir süreç içerisinde gelişen birtakım şartların gereği gibi etki-tepki şeklinde açıklama yollarına gidilmekte, bunun yanında bu olaylarda odak noktada rol oynayan kişilerin niçin şöyle veya böyle davrandıklarının psikolojik nedenlerine inilmemektedir. Örneğin, İstanbul’un fethi konusunda baş vezir Çandarlı Halil Paşa’nın bütün gücüyle bu olaya karşı çıkmasına karşın, Fatih’in İstanbul’u almak istemesindeki ısrarını ve kazanma az-mini nasıl açıklamamız gerekmektedir? gibi konularda pek fazla düşünce üretil-memektedir.
Bu bildiri psikanalitik bir bakış açısıyla Fatih’in kişiliğini ve fetihteki oy-nadığı rol ile ilgili bir deneme mahiyetinde olması bakımından belki de tarihi olay-lara psikolojik ve bilhassa psikanalitik bir bakış açısı sunmaya çalışacaktır. Daha doğrusu benim burada yapmak istediğim şey bir tarih psikolojisi denemesi olacak-tır.
Tarihsel bir olayın mantığı, bu olayın olduğu dönemin liderlerinin kişilik yapılarından bağımsız değerlendirildiğinde, birtakım sorunların ortaya çıkması muhtemeldir. Bu nedenle, burada farklı disiplinlerin adlarının birlikte anılmasıyla tarihi olaylara başka açılardan bakabilme imkanı doğacak ve psikolojik-tarih, sos-yolojik-tarih gibi yeni disiplinlerin ve metodolojik yaklaşımların ortaya çıkmasında yardımcı olacaktır.3
Bir psikanalistin temel davranış biçimi bir olayın orijinine gitmeye çalış-maktır. Bu da bir çeşit orjinoloji olarak söylenebilir. Yani insan davranışının iyi anlaşılabilmesı için onun en erken yaşam dönemleri olan ilk çocukluk yaşına kadar gidilmesi gerekmektedir. Psikanaliz, yaşamın sonraki dönemlerini bu ilk dönemler üzerine temellendirmeye çalışır. Böylece insan yaşamına, ilk çocukluk dönemle-rinde saklanan bastırılan enerjilerin boşalımı, deşarj olarak bakılmaktadır.
Bir gözlem yöntemi olarak psikanalizin, tarihi konu edinip, bir düşünce sis-temi olarak da tarih yapmaya çalışması nedeniyle, bir psikanalist hastasını veya danışanını incelemek ve sonuca gitmek için birtakım terapi yöntemleri geliştirir ki bu da psikanalizin en çok başvurduğu tarihi geçmişin incelenmesidir. Bu nedenle, burada, tarihi olayları aydınlatmada özellikle bu olayların oluşmasında ve gelişme-sinde rol oynayan ve neticede tarihe yön verenlerin çocukluk ve gençlik dönemleri de oldukça önemlidir.
Bütün bunlardan sonra, tarihi ve tarihsel olayların yorum ve değerlendiril-mesini tamamen, psikoloji alanında tecrübeli olmayan tarihçilere bırakmak doğru değildir. Çünkü tarihçiler, çoğu kez, bir üstünlük anlayışı ile, tarihi olayları ve liderleri, kendi anlayışları doğrultusunda rasyonalleştirmeye ve idealize etmeye yö-nelebilmektedirler.4
Bu çalışma, büyük insanların dini kimlik ve kişiliklerini ve diğer çabalarını psikolojik ve tarihi çalışmalarını, benlik psikolojisi ve psiko-sosyal gelişim teorileri ışığında değerlendirilmesi açısından bir deneme niteliğinde olacaktır.
İlk kez 12 yaşında ergenliğin başlangıcında tahta çıkan ve birtakım sorun-lar neticesinde birkaç kez tahttan inmek zorunda kalan ve bütün ergenlik dönemini bu başarısızlık duygusuyla geçiren, ergenliğin henüz sonunda 19 yaşında yeniden tahta çıkma şansını bulan Fatih’in bu süre zarfında yaşadıklarının İstanbul’un fet-hinde nasıl bir rol oynadığının bilinmesi gerekmektedir. İstanbul’un fethi, ergenlik döneminin başarılı olma ve başarısızlıktan kurtulma duygusunun bir tezahürü mü-dür? şeklinde bir soru belki de bugüne kadar hiç sorulmamış olabilir.
Bu konuları biraz aydınlığa kavuşturmak için Şehzade Mehmet’in ergenlik dönemi yaşam tecrübelerinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Ergenlik, gerek birey yaşamında gerekse toplumsal yaşamda, geçmiş ve gelecek arasında yer alır. Aynı zamanda gençlik, birçok alternatif yol kavşaklarının bulunduğu bir yer olarak ta görülebilir. Genç bu çağda özgürlük ile disiplin, macera ile gelenek arasında gider gelir. Dolayısıyla gençlik yıllarında birçok ayrışmalar da yaşanır. E. Erikson bu nedenle, ilgi alanını tarih ve psikanaliz üzerine odaklandırmış ve bu açıdan bazı kişilerin yaşamlarını incelemeye tabi tutmuştur,5 Martin Luther’in daha önce var olan dini anlayışın yerine yeni bir anlayışı oluşturmada, Mahatma Gandi’nin Hin-distan’ı İngiliz sömürgesinden kurtarmada sahip oldukları gücü ve enerjiyi çocuk-luklarından itibaren yaşamış oldukları yaşam tecrübelerinin bir sonucu olarak ka-zandıklarını ortaya koymaya çalışmaktadır.
İlk kişilik gelişimi, bebeklikte ortaya çıkan “temel güven duygusu” döne-midir. Bu ilk psiko-sosyal gelişim döneminin en temel özeliği bundan sonraki evre-lere zemin teşkil etmesidir. Bu dönemde güven duygunun kazanılması optimizmin de temelidir. Bu duygu olmadan bireyin yaşam savaşı son bulur. Dolayısıyla, bir-çok ünlü reformistin reformlarını oluşturmak için sahip oldukları güven duygusu-nu, bebeklik dönemlerinde annelerinden aldıklarını söylemektedirler.
Gençlik, gerek kendilerinden gerekse çevrelerinden daha yüksek beklenti-leri olan bir gelişim dönemidir. Bu nedenle, kendi kendilerini tatmin etme ve gele-cek ile ilgili anlamsızlıkları ortadan kaldırma konusunda ısrarcı davranırlar. Sonuç-ta birtakım radikal adımlar atabilirler. Bu adımlar başarılı olduklarında ya onların Fatih’te olduğu gibi üstün nitelikle kendine münhasır bir kişilik ortaya çıkmasına veya Genç Osman’da olduğu gibi kaybettiğinde hüsranla sonlanmasına neden olur.
Birtakım huzursuzluklar içerisinde yaşayan gençler, rahatı sevmez, bunlar ailelerinin aynısı olmazlar veya yetişkinler gibi davranamazlar, devamlı bir mut-suzluk ve huzursuzluk içerisinde kalırlar. Ergenlik, kimlik krizinin en yoğun yaşandığı bir dönemdir, Ergenlik dö-neminin sonlarına doğru doruk noktaya ulaşan psiko-sosyal kimlik krizi diğer bü-tün gelişim özelliklerinin bağlandığı yerdir. Bu gelişimde sosyo-kültürel nedenler, annenin verdiği güven ve din önemli rol oynamaktadır. Kimlik duygusunu iyi res-tore etmek ve güçlendirmede din duygusu önemli rol oynamaktadır.
12 ve 19 yaşlarında iki defa sultanlık tecrübesi yaşayan Fatih’in bir kimlik edinme gelişim süreci içerisinde olduğunu görüyoruz. Gerek kendi bireysel kimli-ğini ortaya koymak, gerekse de babası II. Murat’tan beri oluşan milli kimlik oluş-turma çabaları Fatih’te büyük bir devlet kurma aşkını kamçılayan bir başka neden olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çocukluk hayal ve fantazi dünyasından uzaklaşmış her ergen kendisi için merkezi konumda olabilecek ve yetişkinlik döneminde yaşayacağı merkezi bir düşünce sistemi ve yaşam felsefesi oluşturur. Bu esnada, kendisinin kendisinden beklentileri ile başkalarının ondan beklentileri arasında anlamlı bezerlikler kurarak gelecek ile ilgili bir perspektif ortaya koyar. Bu süreç, kişinin o anki kabiliyetleri ile geçmişte yaşadığı tecrübelerinin ve bu tecrübelerin o anki toplum tarafından beklentilerle de birleşmesinden ortaya çıkar. Bu süreç içerisinde bir kimlik krizinin de doğal olarak oluşmasına neden olur. Bu kiriz dolayısıyla ikinci doğuş ta denen yaygın düşünsel kırılganlık ve oturmamışlık gibi kritik dönemin yaşanmasına ne-den olur. Bazı gençler bu dönemde krizin bütün; psikotik, nevrotik veya toplumsal norm ve kurallara aykırı davranışlar gibi özelliklerini gösterirken bazılarında ise, bu durum birtakım düşünsel ve ideolojik; din, politika, sanat gibi hareketler ve ideallere yönelmeye neden olmakta ve neticede, yaşamda daha yaratıcı ve orijinal düşüncelerin üretilmesine yol açmaktadır. Neticede, gençler yaşama orijinal ve yaratıcı bir yaklaşımla bu düşüncelerinin realize olması için bir güdülenme ve ger-çekleştirme ve bunlar için amaçlar, planlar yapma ve bunları yeni bir yolla yaşama geçirmeye bazen de bunları tehlikeli yollarla yapmaya çalışırlar.
Anna Freud, ergenlik döneminde görülen entelektüel soyut döşünce çabala-rı ve tartışmaları ve ergenlerin bu konuda istek ve arzulu oluşlarını gerçeklikle ilgili birtakım sorunların çözümü ile ilgili aktiviteler olmayıp, içgüdüsel süreçte oluşan bir içsel gerginliğin soyut düşünceye taşınması olarak görmektedir. Burada ergende birincisi derin düşünce evresi, ikincisi de bunu yaşama geçirme evresi olarak iki önemli evre yaşanmaktadır. Buradan biz, ergenin ergenliğin ilk dönemleriyle yetiş-kinliğin ilk yılları arasında yeni bir anlayışla yeni bir kişilikle nasıl ortaya çıktığını görüyoruz.
Fatih Sultan Mehmet, başarısızlıkla sonuçlanan ilk sultanlık döneminde bü-tün bu tecrübeleri derinden yaşamış ve temsil ettiği topluma yeni bir kimlik vere-cek ve onları ayakta tutacak bir başarı daha önce birçok kimsenin denemesine rağ-men ulaşamadıkları İstanbul’un alınması, bu yeni kimlik krizinin daha iyi atlatıl-ması ve kırılan onurunun tamir edilmesi için iyi bir yol olabilirdi. Bu yolla da içeri-sine düştüğü politik ve psikolojik boşluğu doldurmuş olabilirdi. Böylelikle kendisi de bütün Türk-İslam dünyasının en önde gelebilen bir büyüğü durumuna gelebilirdi.
İnsan doğası, kişilik gelişiminin karmaşa dönemlerinde daha iyi anlaşıla-bilmektedir. Bunun bir başka örneği de olağanüstü tarihi olaylardır. Bu tarihi ola-ğanüstü olaylar, olağanüstü özelliklere sahip, karizmatik kişilerin bireysel manevralarıyla daha iyi çözülebilmektedir. Psikologlar da tarihçiler gibi, yazılmış olayları inceleyerek sonuca gitmeye çalışırlar. Fatih, belirgin özellikleri itibariyle hem tarihçilerin, hem de psikologların ilgi alanına girebilecek tarihi kişilerdendir. Bu nedenle Fatih’in kişiliği otobiyografik verilerden hareketle ancak elde edilebilecek-tir. Bu anlamda O’nun bilinç altı dünyasını aydınlatmak ve fetihteki rolünü öğrenmek için varsa otobiyografisi, yazıları ve şiirleri dikkatli bir incelemeye tabi tutulmadır
kaynak
Fatih Sultan Mehmet'in Kişilik Özellikleri Nelerdir,
Fatih Sultan Mehmet'in Kişilik Özellikleri hakkında bilgi,
Fatih Sultan Mehmet Kişisel Özellikleri
Bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına neden olan İstanbul’un fethi olayında Fatih Sultan Mehmet’in kişilik yapısının, özellikle de psikanalitik bir yaklaşımla, Fatih Sultan Mehmet’in çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı yaşam tecrübelerinin bunda en büyük rolü oynadığı belirtilmektedir. Çünkü psikanalitik verilere göre insan kişilik yapısının bu erken çağlarda oluştuğu belirtilmektedir.
Fatih’in doğuştan getirdiği önemli liderlik kişilik özelliklerinin, aile ortamının, içinde yaşadığı sosyal çevre ve bu çevrede kazandığı tecrübelerin Fatih’in İstanbul’u fethederek çok ünlü bir lider haline gelmesinde önemli roller oynamıştır.
19 yaşındaki bir gencin, üstelik devlet yönetiminde etrafında yer alan Çandarlı gibi oldukça tecrübeli ve etkili olan kimselerin muhalefetine rağmen, kendisinden önce birçok ünlü ve güçlü kişiliklerin yapamadığını yapması, inanılması oldukça güç olan bir işi başarması, Fatih’in kişiliğinin bilhassa psikanalitik açıdan araştırılmasını önemli hale getirmektedir.
Fatih Sultan Mehmet, yalnız Türk tarihinin değil dünya tarihinin de yön değiştirmesine neden olmuş bir hükümdardır. Fatih'i gerek Türk tarihinde gerekse dünya tarihinde önemli kılan elbette ki O’nun İstanbul’u alması ve Osmanlı devle-tini birkaç katı büyüklüğe çıkarmasının yanında, O’nun Osmanlı devletinin oluş-masında ve gelişmesinde üzerinde temellendirdiği sosyo-kültürel yapı, oluşturduğu devlet felsefesi ve bunların çıkış yeri olan kişilik yapısıdır.
Çağ kapatıp çağ açan bir kişiyi tanıyabilmek için onun çocukluğundan iti-baren yaşamış olduğu yaşam tecrübelerinin bilinmesi oldukça önemlidir. Bugün Fatih ile ilgili yazılan kitapların birçoğunda O’nun kişiliğine kitapların en sonunda1 yer verilmesi bu konunun ne kadar az önemsendiğini göstermesi bakımından ol-dukça ilginç görülmektedir.
Böyle kişilerin başarılarının arkasında elbette ki, zekaları, bilgileri ve tec-rübelerinin etkisi oldukça büyüktür. Bunların yanında onların gelişim dönemleri, aşkları, sevgileri, olumsuz yaşam tecrübeleri, çevreye karşı ümit ve ümitsizlikleri, anneleri, babaları ve çevrelerinin onlarda inşa etmiş oldukları kişilikleri, çevrenin onlardan beklentileri, öfkeleri, kinleri velhasıl her türlü bilinç dışı ve bilinçli duygu ve düşünceleri yatmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet ile ilgili literatüre baktığımız zaman onun kişiliği ile ilgili fazla bir bilgiye rastlanmadığı ve fetihteki rolü ile ilgili akademik değerlen-dirmelerin oldukça sınırlı olduğu görülür. Birtakım yayınlar tamamen dini ve milli duyguların etkisiyle Fatihi, herhangi bir bilimsel veriye dayanmadan, abartılı bir şekilde övmekte, öte yandan bazı yazılar da, ideolojik bir anlayışla, bilimsellik sınırlarını aşan ve herhangi bir teori çerçevesinde oturtulamayacak şekilde, birta-kım olumsuz ön kabullerle değerlendirmeye tabi tutmaktadırlar.
Halbuki yapmış olduğu fetihle, bir çağı açmış ve bir çağı kapamış olan bir liderin kişilik yapısını bilhassa, psikanalitik bir bakış açısıyla çocukluğundan itiba-ren ele alıp incelemek gerekmektedir. Çünkü, psikanalistlere göre, bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinde annenin vermiş olduğu eğitim ve çocuğunda oluşturduğu kişilik ileriki dönemlerde atılacak adımlar açısından oldukça önemlidir. Bu konuyla ilgili literatürde Fatih’in annesi konusunda yalnızca O’nun ırksal kökeni ile ilgili tartışmalara rastlanılmakta, onun oğlu Şehzade Mehmet’i nasıl yetiştirdiği, onu nasıl güdülediği hakkında hiç bir bilgiye ve değerlendirmeye rastlamamaktayız. Halbuki “Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır” sözünü, psikolo-jik verilere göre, “Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir anne vardır” sözüyle değiştirmek daha uygun görünmektedir. Çünkü bilim tarihine baktığımız zaman başarılı birçok bilim ve siyaset adamının başarılarının arkasında annelerinin önemli rol oynadığı görülmektedir.2
Benim bu bildirim daha çok metodolojik açıdan olup, Fatih’in bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşamış olduğu tecrübelerin onu nasıl yönlen-dirdiği ile ilgili olacaktır. Çoğu kez tarihi olaylar tarihi bir süreç içerisinde gelişen birtakım şartların gereği gibi etki-tepki şeklinde açıklama yollarına gidilmekte, bunun yanında bu olaylarda odak noktada rol oynayan kişilerin niçin şöyle veya böyle davrandıklarının psikolojik nedenlerine inilmemektedir. Örneğin, İstanbul’un fethi konusunda baş vezir Çandarlı Halil Paşa’nın bütün gücüyle bu olaya karşı çıkmasına karşın, Fatih’in İstanbul’u almak istemesindeki ısrarını ve kazanma az-mini nasıl açıklamamız gerekmektedir? gibi konularda pek fazla düşünce üretil-memektedir.
Bu bildiri psikanalitik bir bakış açısıyla Fatih’in kişiliğini ve fetihteki oy-nadığı rol ile ilgili bir deneme mahiyetinde olması bakımından belki de tarihi olay-lara psikolojik ve bilhassa psikanalitik bir bakış açısı sunmaya çalışacaktır. Daha doğrusu benim burada yapmak istediğim şey bir tarih psikolojisi denemesi olacak-tır.
Tarihsel bir olayın mantığı, bu olayın olduğu dönemin liderlerinin kişilik yapılarından bağımsız değerlendirildiğinde, birtakım sorunların ortaya çıkması muhtemeldir. Bu nedenle, burada farklı disiplinlerin adlarının birlikte anılmasıyla tarihi olaylara başka açılardan bakabilme imkanı doğacak ve psikolojik-tarih, sos-yolojik-tarih gibi yeni disiplinlerin ve metodolojik yaklaşımların ortaya çıkmasında yardımcı olacaktır.3
Bir psikanalistin temel davranış biçimi bir olayın orijinine gitmeye çalış-maktır. Bu da bir çeşit orjinoloji olarak söylenebilir. Yani insan davranışının iyi anlaşılabilmesı için onun en erken yaşam dönemleri olan ilk çocukluk yaşına kadar gidilmesi gerekmektedir. Psikanaliz, yaşamın sonraki dönemlerini bu ilk dönemler üzerine temellendirmeye çalışır. Böylece insan yaşamına, ilk çocukluk dönemle-rinde saklanan bastırılan enerjilerin boşalımı, deşarj olarak bakılmaktadır.
Bir gözlem yöntemi olarak psikanalizin, tarihi konu edinip, bir düşünce sis-temi olarak da tarih yapmaya çalışması nedeniyle, bir psikanalist hastasını veya danışanını incelemek ve sonuca gitmek için birtakım terapi yöntemleri geliştirir ki bu da psikanalizin en çok başvurduğu tarihi geçmişin incelenmesidir. Bu nedenle, burada, tarihi olayları aydınlatmada özellikle bu olayların oluşmasında ve gelişme-sinde rol oynayan ve neticede tarihe yön verenlerin çocukluk ve gençlik dönemleri de oldukça önemlidir.
Bütün bunlardan sonra, tarihi ve tarihsel olayların yorum ve değerlendiril-mesini tamamen, psikoloji alanında tecrübeli olmayan tarihçilere bırakmak doğru değildir. Çünkü tarihçiler, çoğu kez, bir üstünlük anlayışı ile, tarihi olayları ve liderleri, kendi anlayışları doğrultusunda rasyonalleştirmeye ve idealize etmeye yö-nelebilmektedirler.4
Bu çalışma, büyük insanların dini kimlik ve kişiliklerini ve diğer çabalarını psikolojik ve tarihi çalışmalarını, benlik psikolojisi ve psiko-sosyal gelişim teorileri ışığında değerlendirilmesi açısından bir deneme niteliğinde olacaktır.
İlk kez 12 yaşında ergenliğin başlangıcında tahta çıkan ve birtakım sorun-lar neticesinde birkaç kez tahttan inmek zorunda kalan ve bütün ergenlik dönemini bu başarısızlık duygusuyla geçiren, ergenliğin henüz sonunda 19 yaşında yeniden tahta çıkma şansını bulan Fatih’in bu süre zarfında yaşadıklarının İstanbul’un fet-hinde nasıl bir rol oynadığının bilinmesi gerekmektedir. İstanbul’un fethi, ergenlik döneminin başarılı olma ve başarısızlıktan kurtulma duygusunun bir tezahürü mü-dür? şeklinde bir soru belki de bugüne kadar hiç sorulmamış olabilir.
Bu konuları biraz aydınlığa kavuşturmak için Şehzade Mehmet’in ergenlik dönemi yaşam tecrübelerinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Ergenlik, gerek birey yaşamında gerekse toplumsal yaşamda, geçmiş ve gelecek arasında yer alır. Aynı zamanda gençlik, birçok alternatif yol kavşaklarının bulunduğu bir yer olarak ta görülebilir. Genç bu çağda özgürlük ile disiplin, macera ile gelenek arasında gider gelir. Dolayısıyla gençlik yıllarında birçok ayrışmalar da yaşanır. E. Erikson bu nedenle, ilgi alanını tarih ve psikanaliz üzerine odaklandırmış ve bu açıdan bazı kişilerin yaşamlarını incelemeye tabi tutmuştur,5 Martin Luther’in daha önce var olan dini anlayışın yerine yeni bir anlayışı oluşturmada, Mahatma Gandi’nin Hin-distan’ı İngiliz sömürgesinden kurtarmada sahip oldukları gücü ve enerjiyi çocuk-luklarından itibaren yaşamış oldukları yaşam tecrübelerinin bir sonucu olarak ka-zandıklarını ortaya koymaya çalışmaktadır.
İlk kişilik gelişimi, bebeklikte ortaya çıkan “temel güven duygusu” döne-midir. Bu ilk psiko-sosyal gelişim döneminin en temel özeliği bundan sonraki evre-lere zemin teşkil etmesidir. Bu dönemde güven duygunun kazanılması optimizmin de temelidir. Bu duygu olmadan bireyin yaşam savaşı son bulur. Dolayısıyla, bir-çok ünlü reformistin reformlarını oluşturmak için sahip oldukları güven duygusu-nu, bebeklik dönemlerinde annelerinden aldıklarını söylemektedirler.
Gençlik, gerek kendilerinden gerekse çevrelerinden daha yüksek beklenti-leri olan bir gelişim dönemidir. Bu nedenle, kendi kendilerini tatmin etme ve gele-cek ile ilgili anlamsızlıkları ortadan kaldırma konusunda ısrarcı davranırlar. Sonuç-ta birtakım radikal adımlar atabilirler. Bu adımlar başarılı olduklarında ya onların Fatih’te olduğu gibi üstün nitelikle kendine münhasır bir kişilik ortaya çıkmasına veya Genç Osman’da olduğu gibi kaybettiğinde hüsranla sonlanmasına neden olur.
Birtakım huzursuzluklar içerisinde yaşayan gençler, rahatı sevmez, bunlar ailelerinin aynısı olmazlar veya yetişkinler gibi davranamazlar, devamlı bir mut-suzluk ve huzursuzluk içerisinde kalırlar. Ergenlik, kimlik krizinin en yoğun yaşandığı bir dönemdir, Ergenlik dö-neminin sonlarına doğru doruk noktaya ulaşan psiko-sosyal kimlik krizi diğer bü-tün gelişim özelliklerinin bağlandığı yerdir. Bu gelişimde sosyo-kültürel nedenler, annenin verdiği güven ve din önemli rol oynamaktadır. Kimlik duygusunu iyi res-tore etmek ve güçlendirmede din duygusu önemli rol oynamaktadır.
12 ve 19 yaşlarında iki defa sultanlık tecrübesi yaşayan Fatih’in bir kimlik edinme gelişim süreci içerisinde olduğunu görüyoruz. Gerek kendi bireysel kimli-ğini ortaya koymak, gerekse de babası II. Murat’tan beri oluşan milli kimlik oluş-turma çabaları Fatih’te büyük bir devlet kurma aşkını kamçılayan bir başka neden olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çocukluk hayal ve fantazi dünyasından uzaklaşmış her ergen kendisi için merkezi konumda olabilecek ve yetişkinlik döneminde yaşayacağı merkezi bir düşünce sistemi ve yaşam felsefesi oluşturur. Bu esnada, kendisinin kendisinden beklentileri ile başkalarının ondan beklentileri arasında anlamlı bezerlikler kurarak gelecek ile ilgili bir perspektif ortaya koyar. Bu süreç, kişinin o anki kabiliyetleri ile geçmişte yaşadığı tecrübelerinin ve bu tecrübelerin o anki toplum tarafından beklentilerle de birleşmesinden ortaya çıkar. Bu süreç içerisinde bir kimlik krizinin de doğal olarak oluşmasına neden olur. Bu kiriz dolayısıyla ikinci doğuş ta denen yaygın düşünsel kırılganlık ve oturmamışlık gibi kritik dönemin yaşanmasına ne-den olur. Bazı gençler bu dönemde krizin bütün; psikotik, nevrotik veya toplumsal norm ve kurallara aykırı davranışlar gibi özelliklerini gösterirken bazılarında ise, bu durum birtakım düşünsel ve ideolojik; din, politika, sanat gibi hareketler ve ideallere yönelmeye neden olmakta ve neticede, yaşamda daha yaratıcı ve orijinal düşüncelerin üretilmesine yol açmaktadır. Neticede, gençler yaşama orijinal ve yaratıcı bir yaklaşımla bu düşüncelerinin realize olması için bir güdülenme ve ger-çekleştirme ve bunlar için amaçlar, planlar yapma ve bunları yeni bir yolla yaşama geçirmeye bazen de bunları tehlikeli yollarla yapmaya çalışırlar.
Anna Freud, ergenlik döneminde görülen entelektüel soyut döşünce çabala-rı ve tartışmaları ve ergenlerin bu konuda istek ve arzulu oluşlarını gerçeklikle ilgili birtakım sorunların çözümü ile ilgili aktiviteler olmayıp, içgüdüsel süreçte oluşan bir içsel gerginliğin soyut düşünceye taşınması olarak görmektedir. Burada ergende birincisi derin düşünce evresi, ikincisi de bunu yaşama geçirme evresi olarak iki önemli evre yaşanmaktadır. Buradan biz, ergenin ergenliğin ilk dönemleriyle yetiş-kinliğin ilk yılları arasında yeni bir anlayışla yeni bir kişilikle nasıl ortaya çıktığını görüyoruz.
Fatih Sultan Mehmet, başarısızlıkla sonuçlanan ilk sultanlık döneminde bü-tün bu tecrübeleri derinden yaşamış ve temsil ettiği topluma yeni bir kimlik vere-cek ve onları ayakta tutacak bir başarı daha önce birçok kimsenin denemesine rağ-men ulaşamadıkları İstanbul’un alınması, bu yeni kimlik krizinin daha iyi atlatıl-ması ve kırılan onurunun tamir edilmesi için iyi bir yol olabilirdi. Bu yolla da içeri-sine düştüğü politik ve psikolojik boşluğu doldurmuş olabilirdi. Böylelikle kendisi de bütün Türk-İslam dünyasının en önde gelebilen bir büyüğü durumuna gelebilirdi.
İnsan doğası, kişilik gelişiminin karmaşa dönemlerinde daha iyi anlaşıla-bilmektedir. Bunun bir başka örneği de olağanüstü tarihi olaylardır. Bu tarihi ola-ğanüstü olaylar, olağanüstü özelliklere sahip, karizmatik kişilerin bireysel manevralarıyla daha iyi çözülebilmektedir. Psikologlar da tarihçiler gibi, yazılmış olayları inceleyerek sonuca gitmeye çalışırlar. Fatih, belirgin özellikleri itibariyle hem tarihçilerin, hem de psikologların ilgi alanına girebilecek tarihi kişilerdendir. Bu nedenle Fatih’in kişiliği otobiyografik verilerden hareketle ancak elde edilebilecek-tir. Bu anlamda O’nun bilinç altı dünyasını aydınlatmak ve fetihteki rolünü öğrenmek için varsa otobiyografisi, yazıları ve şiirleri dikkatli bir incelemeye tabi tutulmadır
kaynak