İlk basın şehidini 100 yıl önce 6 Nisan 1909’da vermiştik. Ancak katillerinin cezalandırılmasını bırakın kim oldukları bile hâlâ belli değil.
İttihat ve Terakki, 1908’de Meşrutiyet’i ilân ettirdi. Ancak başlangıçta iktidara hâkim değildi. Meşrutiyet taraftarlarının bir kısmı İttihatçılar’a muhalifti. İkinci Meşrutiyet döneminin başlaması üzerine İstanbul’a dönerek Mevlanzâde Rıfat’ın yayınladığı “Serbestî” gazetesinin başına geçen Hasan Fehmi, yazılarında İttihat ve Terakki’yi sert bir dille eleştiriyordu.
İLK BASIN ŞEHİDİ
İttihatçılar, Hasan Fehmi’yi susturmak için gazeteye tehdit mektupları gönderdiler. Ancak Hasan Fehmi Bey tehditlere boyun eğmeyerek yazılarına devam etti. İttihatçılar, bunun üzerine hem Hasan Fehmi’yi susturmak hem de başkalarına ibret olması için suikast planladılar.
Hasan Fehmi Bey, arkadaşı Kaymakam Şakir Bey’le Karaköy’den Galata Köprüsü’ne girmiş, Eminönü’ne geçerken, arkalarından gelen birisi “Şakir Bey’e bir el, Hasan Fehmi Bey’e de üç el ateş etmişti. Yaralanan Şakir Bey, arkadaşını kurtarmak için yardım ararken, polisler onu katil diye köprüdeki karakola götürdüler. Şakir Bey’in ısrarları sonucunda polisler Hasan Fehmi Bey’in yanına gelince gazetecinin öldüğü görüldü. Katil Eminönü’ne kaçarak gözden kaybolmuştu. Gazeteci Hasan Fehmi’nin öldürülmesi haberi İstanbul’a bomba gibi düştü.
İSTANBUL AYAKLANDI
8 Nisan günü çıkan gazeteler İttihatçılar’a ateş püskürüyordu. Hasan Fehmi Bey’in başyazarlığını yaptığı Serbesti Gazetesi “Basın özgürlüğünün ilk kurbanı ömrünü sürgünlerde geçirmiş olan hürriyet evlatlarından Hasan Fehmi Bey’in ruhuna fatiha” başlığıyla çıkmıştı. Serbestî Gazetesi, cinayeti tel’in için bir miting düzenlemek istemiş ve gazetelerde ilân edilmişti. Miting daha sonra Pazar gününe ertelendi ve İttihatçılar’a muhalif gazeteler katillere lanet okuyup, maktul Hasan Fehmi Bey’e mersiyeler yazarak herkesi mitinge çağırdı.
Gazeteler, hükümeti “Ya hürriyet şehidi Hasan Fehmi Bey’in katilini bulmalı, yahud mâlum olan beş kişiyi vatan haricine çıkarmalı. Bu iki şeyden başkası milletin galeyanını teskin edemez” diye yayınlar yaptılar. Her gün cinayetle ilgili haberler çıkıyor, çelişkili haberler yüzünden yetkililer suçlanıyordu. Volkan Gazetesi, Hasan Fehmi Bey’in katilinin ortaya çıkmaması için Şeref Sokağı’ndan (İttihat ve Terakki’nin Merkez-i Umumîsinin bulunduğu yer) Adliye ve Zabtiye nezaretine telefon edilerek cinayet gecesi gazete başyazarının yanında bulunup, yaralanan Şakir Bey’in katil olarak ileri sürüldüğü iddia etmiştir.Hasan Fehmi Bey’in hatırasını yaşatmak için heykelinin veya bir kubbe yapılması günlerce gazetelerde tartışıldı.
MUHTEŞEM CENAZE TÖRENİ
Cenazenin kaldırılacağı gün muhteşem bir kalabalık vardı. On binlerce kişi cenazeye katılmıştı. Üniversite öğrencileri, subaylar, dervişler büyük bir heyecan içinde Hasan Fehmi Bey’in cenazesini kaldırmaya gelmişlerdi. Binlerce kişilik insan selinin parmakları ucunda, kırmızı atlastan yapılmış bir Türk bayrağına sarılmış olan tabut Sirkeci’deki Büyük Postane’nin önünden geçerek Cağaloğlu’ndan İkinci Mahmud Türbesi’ne götürülüp, cenaze defnedildi. Binlerce insanın toplandığı bu mahşerî günü Sadri Sema şu şekilde anlatır: “Hasan Fehmi’nin cenaze kafilesi İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni ürkütmüştü.
O gün bütün İstanbul ayaklanmıştı. Bütün İstanbul gözü yaşlı kara bir sessizliğe bürünmüş, sessiz bir mahşere dönmüştü. Bir zamanlar halkın gözünde bir demet gül olan cemiyet o gün göze batan bir demet diken olmuştu. Cenaze Meclis-i Mebusan önüne getirildi. Tabut sallara sarılmış: “Vallâhu azîzün zü’ntikam” işlemeli örtülerle bağlanmıştı... Ayasofya Meydanı kaynıyor.
Bir kıyamet. Caminin parmaklıklarına, kestanelerin dallarına, Adliye’nin duvarlarına kadar insan. Gümüş gözyaşları döküldü o gün. Haykırışmalar oldu gazaplı. Korkunç uğultular o meydanı, Ayasofya’nın kubbelerini ve Meclis- i Mebusan’ın duvarlarını sarstı: Vallâhu azîzün zü’ntikam! Hasan Fehmi’nin cenazesi parmaklar üzerinde, başlar üstünde dalgalandı ve akşama doğru mağribin ışıkları arasında toprağa verildi...”. Cenaze töreni İttihatçı muhaliflerinin bir gövde gösterisi olmuştu.
İttihatçılar’a karşı duyulan huzursuzluk cenazeyle iyice artmıştı. İttihatçılar’a muhalif gazetelerin kışkırtmalarının da etkisiyle Gazeteci Hasan Fehmi’nin cenazesinin kaldırılmasından birkaç gün sonra, 13 Nisan’da “31 Mart Ayaklanması” meydana geldi.
BİR DÖNEMİN SONU
Bu gelişmeler üzerine Mahmud Şevket Paşa komutasında Rumeli’den İstanbul’a gelen Hareket Ordusu şehre hakim oldu. İkinci Abdülhamid, bu gelişmeler sonucunda 27 Nisan 1909’da tahttan indirildi, yerine Beşinci Mehmed Reşad getirildi. İttihat ve Terakki, padişah değişikliğiyle ülke idaresindeki hakim konumunu arttırdı ve giderek daha çok mensubunu hükümetlere sokmaya başladı.
ViCDAN HÜRRiYETiNE ATILMIŞ BiR KURŞUN
İttihat ve Terakki’nin muhaliflerinden İkdam Gazetesi başyazarı Ali Kemal Bey, Mekteb-i Mülkiye’de, yani Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyasi tarih dersleri de veriyordu. O gün derse gecikmiş, öğrenciler de hocalarının geç kalmasından dolayı meraklanmışlardı. Ali Kemal, derse gelince kürsüye çıkmış, cebinden çıkardığı bir mendille terini silip, mendili tekrar cebine koyduktan sonra bezgin bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı:
“Maalesef, evet maalesef bugün ders veremeyeceğim. Çok müteessir ve çok muzdaribim. Serbestî Gazetesi başyazarı arkadaşım Hasan Fehmi’nin şehid olmasının bende yarattığı üzüntü görev yapma imkânı bırakmadı. O atılan kurşun söz hürriyetine, fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine atılmış bir kurşundur”. Hocanın konuşmasından tahrik olan öğrenciler bağırıp çağırırken Ali Kemal sınıftan çıkıp gitmişti. Darülfünun talebeleri, yani dönemin üniversite öğrencileri okulun bahçesine çıkıp, hükümet aleyhtarı sloganlar atmaya başladılar. Öğrenciler, bağırıp çağırarak Bâbıâli’ye, yani bugünkü vilayet binasına yürüdüler.
Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, öğrencilerin isteği üzerine bizzat dışarı çıkarak “Katiller bulunacaktır” diyerek gençleri sakinleştirmeye çalıştı. Ancak kalabalık daha sonra Meclis-i Mebusan’a gidip, Meclis Başkanı Ahmed Rıza’dan katillerin bulunmasını istedi. Ahmed Rıza Bey’le öğrenciler arasında katillerin bulunmasında meclisin etkisinin olup olamayacağı konusunda bir tartışma yaşandı. Bu sırada kalabalığı güvenlik güçlerinin çevirmeye başlaması üzerine öğrenciler dağıldı.
ŞAHSiYET iLE UĞRAŞANIN SONU BÖYLE OLUR
Volkan Gazetesi, olaydan sonra Mevlanzâde Rıfat Bey Zabtiye Nezareti’ne olayın aydınlatılması için müracaat ettiği zaman, ilginç bir konuşmanın olduğunu iddia eder. Mevlanzâde, nezarette Meclis-i Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey’i görmüş ve cinayeti ona söyleyince “Şahsiyat ile uğraşanların akıbeti böyle olur” cevabını almıştı. Volkan Gazetesi, bu olayla ilgili “Aferin Ahmed Rıza Bey’e!! Doğrusu güzel nasihat güzel tâziye!! Pozitivistlerin mezhebi böyle olsa gerek! Bakalım katil meydana çıkarılacak mı?.. Yoksa bu da millete bir ibret dersi olarak kalacak mı?”.
İttihat ve Terakki, 1908’de Meşrutiyet’i ilân ettirdi. Ancak başlangıçta iktidara hâkim değildi. Meşrutiyet taraftarlarının bir kısmı İttihatçılar’a muhalifti. İkinci Meşrutiyet döneminin başlaması üzerine İstanbul’a dönerek Mevlanzâde Rıfat’ın yayınladığı “Serbestî” gazetesinin başına geçen Hasan Fehmi, yazılarında İttihat ve Terakki’yi sert bir dille eleştiriyordu.
İLK BASIN ŞEHİDİ
İttihatçılar, Hasan Fehmi’yi susturmak için gazeteye tehdit mektupları gönderdiler. Ancak Hasan Fehmi Bey tehditlere boyun eğmeyerek yazılarına devam etti. İttihatçılar, bunun üzerine hem Hasan Fehmi’yi susturmak hem de başkalarına ibret olması için suikast planladılar.
Hasan Fehmi Bey, arkadaşı Kaymakam Şakir Bey’le Karaköy’den Galata Köprüsü’ne girmiş, Eminönü’ne geçerken, arkalarından gelen birisi “Şakir Bey’e bir el, Hasan Fehmi Bey’e de üç el ateş etmişti. Yaralanan Şakir Bey, arkadaşını kurtarmak için yardım ararken, polisler onu katil diye köprüdeki karakola götürdüler. Şakir Bey’in ısrarları sonucunda polisler Hasan Fehmi Bey’in yanına gelince gazetecinin öldüğü görüldü. Katil Eminönü’ne kaçarak gözden kaybolmuştu. Gazeteci Hasan Fehmi’nin öldürülmesi haberi İstanbul’a bomba gibi düştü.
İSTANBUL AYAKLANDI
8 Nisan günü çıkan gazeteler İttihatçılar’a ateş püskürüyordu. Hasan Fehmi Bey’in başyazarlığını yaptığı Serbesti Gazetesi “Basın özgürlüğünün ilk kurbanı ömrünü sürgünlerde geçirmiş olan hürriyet evlatlarından Hasan Fehmi Bey’in ruhuna fatiha” başlığıyla çıkmıştı. Serbestî Gazetesi, cinayeti tel’in için bir miting düzenlemek istemiş ve gazetelerde ilân edilmişti. Miting daha sonra Pazar gününe ertelendi ve İttihatçılar’a muhalif gazeteler katillere lanet okuyup, maktul Hasan Fehmi Bey’e mersiyeler yazarak herkesi mitinge çağırdı.
Gazeteler, hükümeti “Ya hürriyet şehidi Hasan Fehmi Bey’in katilini bulmalı, yahud mâlum olan beş kişiyi vatan haricine çıkarmalı. Bu iki şeyden başkası milletin galeyanını teskin edemez” diye yayınlar yaptılar. Her gün cinayetle ilgili haberler çıkıyor, çelişkili haberler yüzünden yetkililer suçlanıyordu. Volkan Gazetesi, Hasan Fehmi Bey’in katilinin ortaya çıkmaması için Şeref Sokağı’ndan (İttihat ve Terakki’nin Merkez-i Umumîsinin bulunduğu yer) Adliye ve Zabtiye nezaretine telefon edilerek cinayet gecesi gazete başyazarının yanında bulunup, yaralanan Şakir Bey’in katil olarak ileri sürüldüğü iddia etmiştir.Hasan Fehmi Bey’in hatırasını yaşatmak için heykelinin veya bir kubbe yapılması günlerce gazetelerde tartışıldı.
MUHTEŞEM CENAZE TÖRENİ
Cenazenin kaldırılacağı gün muhteşem bir kalabalık vardı. On binlerce kişi cenazeye katılmıştı. Üniversite öğrencileri, subaylar, dervişler büyük bir heyecan içinde Hasan Fehmi Bey’in cenazesini kaldırmaya gelmişlerdi. Binlerce kişilik insan selinin parmakları ucunda, kırmızı atlastan yapılmış bir Türk bayrağına sarılmış olan tabut Sirkeci’deki Büyük Postane’nin önünden geçerek Cağaloğlu’ndan İkinci Mahmud Türbesi’ne götürülüp, cenaze defnedildi. Binlerce insanın toplandığı bu mahşerî günü Sadri Sema şu şekilde anlatır: “Hasan Fehmi’nin cenaze kafilesi İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni ürkütmüştü.
O gün bütün İstanbul ayaklanmıştı. Bütün İstanbul gözü yaşlı kara bir sessizliğe bürünmüş, sessiz bir mahşere dönmüştü. Bir zamanlar halkın gözünde bir demet gül olan cemiyet o gün göze batan bir demet diken olmuştu. Cenaze Meclis-i Mebusan önüne getirildi. Tabut sallara sarılmış: “Vallâhu azîzün zü’ntikam” işlemeli örtülerle bağlanmıştı... Ayasofya Meydanı kaynıyor.
Bir kıyamet. Caminin parmaklıklarına, kestanelerin dallarına, Adliye’nin duvarlarına kadar insan. Gümüş gözyaşları döküldü o gün. Haykırışmalar oldu gazaplı. Korkunç uğultular o meydanı, Ayasofya’nın kubbelerini ve Meclis- i Mebusan’ın duvarlarını sarstı: Vallâhu azîzün zü’ntikam! Hasan Fehmi’nin cenazesi parmaklar üzerinde, başlar üstünde dalgalandı ve akşama doğru mağribin ışıkları arasında toprağa verildi...”. Cenaze töreni İttihatçı muhaliflerinin bir gövde gösterisi olmuştu.
İttihatçılar’a karşı duyulan huzursuzluk cenazeyle iyice artmıştı. İttihatçılar’a muhalif gazetelerin kışkırtmalarının da etkisiyle Gazeteci Hasan Fehmi’nin cenazesinin kaldırılmasından birkaç gün sonra, 13 Nisan’da “31 Mart Ayaklanması” meydana geldi.
BİR DÖNEMİN SONU
Bu gelişmeler üzerine Mahmud Şevket Paşa komutasında Rumeli’den İstanbul’a gelen Hareket Ordusu şehre hakim oldu. İkinci Abdülhamid, bu gelişmeler sonucunda 27 Nisan 1909’da tahttan indirildi, yerine Beşinci Mehmed Reşad getirildi. İttihat ve Terakki, padişah değişikliğiyle ülke idaresindeki hakim konumunu arttırdı ve giderek daha çok mensubunu hükümetlere sokmaya başladı.
ViCDAN HÜRRiYETiNE ATILMIŞ BiR KURŞUN
İttihat ve Terakki’nin muhaliflerinden İkdam Gazetesi başyazarı Ali Kemal Bey, Mekteb-i Mülkiye’de, yani Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyasi tarih dersleri de veriyordu. O gün derse gecikmiş, öğrenciler de hocalarının geç kalmasından dolayı meraklanmışlardı. Ali Kemal, derse gelince kürsüye çıkmış, cebinden çıkardığı bir mendille terini silip, mendili tekrar cebine koyduktan sonra bezgin bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı:
“Maalesef, evet maalesef bugün ders veremeyeceğim. Çok müteessir ve çok muzdaribim. Serbestî Gazetesi başyazarı arkadaşım Hasan Fehmi’nin şehid olmasının bende yarattığı üzüntü görev yapma imkânı bırakmadı. O atılan kurşun söz hürriyetine, fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine atılmış bir kurşundur”. Hocanın konuşmasından tahrik olan öğrenciler bağırıp çağırırken Ali Kemal sınıftan çıkıp gitmişti. Darülfünun talebeleri, yani dönemin üniversite öğrencileri okulun bahçesine çıkıp, hükümet aleyhtarı sloganlar atmaya başladılar. Öğrenciler, bağırıp çağırarak Bâbıâli’ye, yani bugünkü vilayet binasına yürüdüler.
Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, öğrencilerin isteği üzerine bizzat dışarı çıkarak “Katiller bulunacaktır” diyerek gençleri sakinleştirmeye çalıştı. Ancak kalabalık daha sonra Meclis-i Mebusan’a gidip, Meclis Başkanı Ahmed Rıza’dan katillerin bulunmasını istedi. Ahmed Rıza Bey’le öğrenciler arasında katillerin bulunmasında meclisin etkisinin olup olamayacağı konusunda bir tartışma yaşandı. Bu sırada kalabalığı güvenlik güçlerinin çevirmeye başlaması üzerine öğrenciler dağıldı.
ŞAHSiYET iLE UĞRAŞANIN SONU BÖYLE OLUR
Volkan Gazetesi, olaydan sonra Mevlanzâde Rıfat Bey Zabtiye Nezareti’ne olayın aydınlatılması için müracaat ettiği zaman, ilginç bir konuşmanın olduğunu iddia eder. Mevlanzâde, nezarette Meclis-i Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey’i görmüş ve cinayeti ona söyleyince “Şahsiyat ile uğraşanların akıbeti böyle olur” cevabını almıştı. Volkan Gazetesi, bu olayla ilgili “Aferin Ahmed Rıza Bey’e!! Doğrusu güzel nasihat güzel tâziye!! Pozitivistlerin mezhebi böyle olsa gerek! Bakalım katil meydana çıkarılacak mı?.. Yoksa bu da millete bir ibret dersi olarak kalacak mı?”.