Araştırmalar, gençlerin kökeni psikolojik olan davranışsal bozukluklar gösterdiğini belirtmektedir. Bu bozuklukları genel olarak içselleştirilmiş ve dışsallaştırılmış olarak iki kategoriye ayırabiliriz.
İçselleştirilmiş bozukluklar: Sosyal geri çekilme, yalnızlık, depresyon, ve kaygı duyguları ile açıklanabilir.
Dışsallaştırılmış bozukluklar: Yukarıdaki durumun tam tersi yıkıcı bir şekilde kendini dışa vurma, saldırganlık, hiperaktivite gibi tipik davranım bozukluklarını içerir.
Gençlerin stresle uyumlu bir şekilde başa çıkamadıkları noktada 'patolojinin' gelişme ihtimali vardır. Stres yaratan faktörlerle karşılaşmaktan kaçınmak için savunma mekanizmalarını kullanan gençler olabilir. Savunma mekanizmalarının kullanımında ısrarcı olmak bireyi uygun olmayan davranış ve duygusal tepkilerle sonuçlanır. Yani strese uyumlu bir şekilde tepki 'verememek' patoloji ile sonuçlanabilir.
Gençlerin stres yapıcı durumlarla baş edemedikleri ciddi durumlarda somatik belirtiler, panik atak, obsesif-kompulsif davranışlar veya otomatikleşen, ritüelleşen davranışlar görülebilir. En sık görülen durumlar
Depresyon,
kaygı bozuklukları
intihar düşünce ve davranışları
travma sonrası stres bozukluğudur.
Depresyon:
Bireyin duygudurumunun önemli oranda bozulması beraberinde ilgi ve zevk kaybı olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre 3 alt başlığa ayırırsak;
Hafif depresyon: Normal günlük işleri yapmak için çaba gerektirir.
Orta derece depresyon: Mesleki ve sosyal bozulmayı kapsar. Depresyon bireyi yapılması gereken işlerden alıkoyar.
Ciddi derece depresyon: Belirgin sosyal ve mesleki bozulmayı kapsar. Sanrı (halüsinasyon) ve yanılgı (delüzyon) gibi psikotik belirtileri kapsayabilir.
Ergenlik döneminde çoğu genç normal yaşamlarının bir parçası olarak zaman zaman depresif hissedebilir. Sonuç olarak 'sorun çıkaran düzeylerde' bir depresyon geliştirme riski taşırlar. Sıklıkla yalnızlık ve sosyal geri çekilme gençlerdeki depresyonun öncüsüdür.
Ergenlikteki depresyonun çeşitli ortam ve uyaranlardan kaynaklanma ihtimali vardır.
bir biri ardına gelen kayıplar
ebeveynlerin ayrılma-boşanma geçmişi
güvenilir arkadaşlardan uzağa taşınmayı kapsayan bir dizi taşınma
alınan olumlu pekiştireçlerin azlığı
cezadan kaçamamak
Depresyon olumsuz düşüncelerden de kaynaklanabilir. Bu düşünceler arasında kişinin kendine dair olumsuz benlik algısına sahip olması, yaşantı ve deneyimlerini olumsuz yorumlaması ve anlamlandırması ve geleceğe ilişkin olumsuz düşüncelere sahip olması sayılabilir.
Gençler depresyona farklı tepkiler verebilirler. Bunlar da cinsiyet farklılıkları da görülebilir. Erkeklerde daha çok dışa vurulan saldırgan davranışlar gözlenebilirken, kızlar ise depresyonu daha içselleştirerek kaygılı hale gelebilir.
Kaygı ve kaygı bozuklukları
Herkes bazen kaygılı olur, bazen kaygı işlevseldir. Ama bazen sürekli tetikte olmayı beraberinde getirdiği için ve kaygı yaratan durumla kaygı düzeyi ilişkili olmadığında kaygı işlevsizdir. Kaygı güdüleyici olduğu gibi engelleyicidir de. Ayrıca kaygı ergenlerde daha farklı ele alınmalıdır ve genellikle çocuk ve yetişkinlerden daha farklı olarak yüzeyde 'sinirlilik' görülür.
Özellikle ergenlerde kaygıya sebep olan en büyük faktörler büyük bir sınav hazırlanmak, ev içi problemler, aile tutumları, yaşanan önemli bir sağlık problemi , şiddet olayına tanıklık gibi genel stres kaynaklarının üstesinden gelememektir. Daha fazla bağımsızlık istemek bu dönemin bir parçası olmakla birlikte endişeyi de beraberinde getirir. Bağımsızlık arttıkça kendi eylemlerinden sorumlu olma konusunda da kaygı yaşayabilirler. Kaygı düzeyi de kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bazı gençlerin kaygı atakları uzun sürmezken bazılarında daha kötüye giden kaygılar görülebilir.
Kaygı bozuklukları nedeniyle acı çekmek sadece gereğinden fazla kaygılı olma durumu değildir. Kaygı bozukluklarında yaşanan acının düzeyi genellikle normal yaşamda yaşanan kaygıdan daha yaygın ve fazladır. Belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz;
sürekli sinirlilik
eleştiriye aşırı duyarlılık
özgüven düşüklüğü
okul performasında düşüş
yeni ya da zor durumlardn kaçınma
okul reddi
uyku sorunları
konsantrasyon sorunları
sosyal geri çekilme
kronikleşen baş ve mide ağrıları
sıklıkla güüvence istemek
Gençlerde yaygın olarak görülen kaygı bozuklukları ise genelleştirilmiş kaygı bozuklukları, sosyal fobi, özgül fobiler ve obsesif kompulsif bozukluk olarak alt başlıklara ayrılmaktadır.
Yaygın(genelleştirilmiş) kaygı bozukluğu: Bir gencin günlük yaşamını etkileyen tutarlı ve uzun süreli kaygı durumlarını içermektedir. Nedeni belli olmayan uzun dönemli ve sürekli olan kaygıdır. Gerginlik, sinirlilik, huzursuzluk, uyuyamama veya uykuda kalmada güçlük, sık idrara çıkma, depresif ruh hali, kolay öfkelenme, kolay yorulma gibi belirtiler görülür. Yaygın kaygı bozukluğu olan gençler sıksıkla sosyal veya özgül fobi gibi ilave kaygız bozukluğu da sergilerler.
Sosyal fobi: Belirli bir sosyal veya performans durumlarına maruz kalındığında oluşan ciddi düzeydeki kaygıdır. Kızarma, terleme, nefes almada güçlük, hızlı kalp atışı, tütreme, baş dönmesi gibi belirtileri içerebilir. Ve bu durum sıklıkla görevden kaçınma davranışları ile sonuçlar.
Özgül fobi: Belirli bir nesne veya ortama karşı olan sürekli ve gerçekdışı bir korku ile karakterize edilir. Ayrıca kaçınma davranışlarına neden olur.
Obsesif-kompulsif bozukluk: Kontrol edilmesi zor olan istemsizce zihne gelen düşünceler (obsesyon) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı hafifletmek için yapılan zorlayıcı davranışlar (kompulsiyon) tamamlama dürtüsüdür.
İntihar düşüncesi ve davranışları
Bir gencin intiharı bir seçenek olarak seçmesi veya düşünmesi onun kişisel başa çıkma kaynaklarına ve tarzına bağlıdır. İntihara en fazla meyilli olanlan depresyon yaşayan gençlerdir. İntihara kalkılaşn gençlerde aşağıda sıklıkla rastalanan karakteristik özellikler yer almaktadır.
Çok az sayıda insanla fakat oldukça yoğun kişilerarası ilişkiler kurma eğilimindedirler.
Sıkıntılarını ve duygularını sözel iletişimden çok davranışları ile etme eğilimindedirler.
Çevrelerini kontrol edilemez olarak algılarlar. Çevrelerini kontrol ettiğini hisseden bireylere görey daha yüksek intihar eğilimi taşırlar.
Umutsuzluk ve işlerin 'hiçbir zaman iyi gitmeyeceğine' dair inançları yüksektir. Düşünsel anlamda yoğun bozulmalar yaşamaktadırlar.
Olaylara aşırı tepki verme eğilimindedirler. Ayrıca aşırı duyarlı da olabilmektedirler.
İntihara kalkışan ve gerçekleştiren gençlerin yaşamları genellikle çok stresli ve başa çıkma becerileri çok az, okul performansları da yetersiz görülmektedir( Dacey ve diğ., 2006)
aile problemleri, özellikle de aile istikrarını tehdir eden problemler
ebeveyn ve genç arasındaki ciddi iletişim bozulması
akran sorunları
hiç arkadaşa sahip olamama veya bir gruba iat olamama
ebeveyn veya diğerlerinin beklentilerine göre yaşam sürememe.
Travma sonrası stres bozukluğu:
ergenler arasında fiziksel şiddet, cinsel istismar, yaralanma, doğal afetler veya savaş gibi travmatik durumlara maruz kalma oranı genellikle tahminlerin üzerindedir. Çeşitli risk faktörlerine bağlı olarak bu çocukların büyük bir bölümünün Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi travma ile ilişkili bozukluklar geliştirebildikleri gözlenmiştir.
Yukarıda sözü edilen olaylar travmatik olarak tanımlanırlar. Çocukluk dönemi travmalarının 2 türünden söz edecek olursak Tip 1 travma , tek bir olaya (örn; trafik kazası, doğal felaketler, sevilen birinin kaybı,) maru kalma, tip 2 travma ise çoklu ya da süreğen olaylara (örn; kronik şekilde cinsel ve fiziksel istismar, ölümcül hastalıklar, süreğen aile içi şiddet, gibi) maruz kalma sonucunnda ortaya çıkmaktadır.
Yetişkinlerdekine çok benzer şekilde ergenlerde de travmatik bir olaya maruz kalmanın yarattığı pek çok olumsuzetkiden söz edebiliriz. Ancak bunlara ek olarak travmanın verdiği bir zarar daha vardır. Travmaya maruz kalmak hem nörogelişimsel hem de psikososyal yönlerden dolayı gelişim sürecini olumsuz etkilemktedir. Elbette travmanın gözlenebilen etkileri bireyin gelişimine ve yaşına göre farklılık göstermektedir. Yaş ne kadar küçükse gözlenebilen belirtiler daha az olmaktadır. Hatta travmanın bazı etkileri gelişim dönemi özellikleriyle karışabilir (örneğin öfke nöbetleri, sinirlilik hali, sık sık ağlama gibi). Yine de farklı yaş ve gelişim ve dönemleri için travmaya maruz kalma sonrasında gelişen bazı ortak belirtilerden bahsetmek mümkündür. Travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) habercileri ve belirtileri;
aşırı sinirlilik,
uyku sorunları,
olayla ilgili sık sık rahatsız edici biçimde hatıralar,
olayın tekrarlanacağı korkusu,
tetikte olma,
kolay irkilme,
konsantrasyon güçlüğü,
öfke patlamaları,
travmayı çağrıştıran uyarıcılardan kaçınma
genel duygusal uyuşukluk durumu olarak sıralanabilir.
Bu bozukluk akut veya devam eden bir travma sonrası meydana gelmiştir. Eğer TSSB tedavi edilmeden bırakılırsa gencin sosyal ve mesleki işlev görmesini olumsuz etkileyebilecek ciddi yetersizliklere ve bozukluklara yol dönüşebilir. Ayrıca TSSB başta sözü edilen diğer rahatsızlıkların bazıları ile karıştırılabilir. Bu nedenle tepkiler dikkatlice gözlemlenmelidir.
Gençlerde sözü edilen bu durumlara ilişkin belirtiler gözlendiğinde durumlarını değerlendirmek üzere bir psikolojik değerlendirme yapıldıktan sonra psikoterapi yoluyla üstesinden gelinebilir. Özellikle Bilişsel ve davranışçı terapi yukarıda sözü edilen problemlerle sıkça çalışılan ve bilimsel tekniklere dayanan bir psikoterapi yöntemidir. Bu yaklaşıma göre psikolojik sorunların, işlevsel olmayan düşünce örüntülerinden veya olumlu davranışsal baş etme becerilerinin yoksunluğundan kaynaklamdığını öne sürmektedir. Bu süreçte bilişsel yanlılığı veya çarpıtmaları azaltıp etkili baş etme ve problem çözme becerileri yapılandırmak, kontrol dışı davranışların değişimini sağlamak ve duygu düzenleme becerilerinin desteklenmesi hedeflenmektedir.
Kaynaklar:
Geldard, K. ve Geldard, D. (2017). Ergenler ve gençlerle psikolojik danışma, proaktif yaklaşım. Doç, Dr. Mehmet Pişkin (Çev. Ed.) Ankara: Nobel Yayıncılık.(orijinal eserin yayın tarihi 2013)
Öztürk, C. Ş., Tok, E. S. S., Gökkaya, F., Güzel, H. Ş., Güçer, İ., Sevi, O. M., Haseki, Z., Gedik, Z. (2020). Çocuklık çağı ruhsal bozuklukları ve bilişsel davranışçı terapilerAnkara: Nobel Yayıncılık.
İçselleştirilmiş bozukluklar: Sosyal geri çekilme, yalnızlık, depresyon, ve kaygı duyguları ile açıklanabilir.
Dışsallaştırılmış bozukluklar: Yukarıdaki durumun tam tersi yıkıcı bir şekilde kendini dışa vurma, saldırganlık, hiperaktivite gibi tipik davranım bozukluklarını içerir.
Gençlerin stresle uyumlu bir şekilde başa çıkamadıkları noktada 'patolojinin' gelişme ihtimali vardır. Stres yaratan faktörlerle karşılaşmaktan kaçınmak için savunma mekanizmalarını kullanan gençler olabilir. Savunma mekanizmalarının kullanımında ısrarcı olmak bireyi uygun olmayan davranış ve duygusal tepkilerle sonuçlanır. Yani strese uyumlu bir şekilde tepki 'verememek' patoloji ile sonuçlanabilir.
Gençlerin stres yapıcı durumlarla baş edemedikleri ciddi durumlarda somatik belirtiler, panik atak, obsesif-kompulsif davranışlar veya otomatikleşen, ritüelleşen davranışlar görülebilir. En sık görülen durumlar
Depresyon,
kaygı bozuklukları
intihar düşünce ve davranışları
travma sonrası stres bozukluğudur.
Depresyon:
Bireyin duygudurumunun önemli oranda bozulması beraberinde ilgi ve zevk kaybı olarak tanımlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre 3 alt başlığa ayırırsak;
Hafif depresyon: Normal günlük işleri yapmak için çaba gerektirir.
Orta derece depresyon: Mesleki ve sosyal bozulmayı kapsar. Depresyon bireyi yapılması gereken işlerden alıkoyar.
Ciddi derece depresyon: Belirgin sosyal ve mesleki bozulmayı kapsar. Sanrı (halüsinasyon) ve yanılgı (delüzyon) gibi psikotik belirtileri kapsayabilir.
Ergenlik döneminde çoğu genç normal yaşamlarının bir parçası olarak zaman zaman depresif hissedebilir. Sonuç olarak 'sorun çıkaran düzeylerde' bir depresyon geliştirme riski taşırlar. Sıklıkla yalnızlık ve sosyal geri çekilme gençlerdeki depresyonun öncüsüdür.
Ergenlikteki depresyonun çeşitli ortam ve uyaranlardan kaynaklanma ihtimali vardır.
bir biri ardına gelen kayıplar
ebeveynlerin ayrılma-boşanma geçmişi
güvenilir arkadaşlardan uzağa taşınmayı kapsayan bir dizi taşınma
alınan olumlu pekiştireçlerin azlığı
cezadan kaçamamak
Depresyon olumsuz düşüncelerden de kaynaklanabilir. Bu düşünceler arasında kişinin kendine dair olumsuz benlik algısına sahip olması, yaşantı ve deneyimlerini olumsuz yorumlaması ve anlamlandırması ve geleceğe ilişkin olumsuz düşüncelere sahip olması sayılabilir.
Gençler depresyona farklı tepkiler verebilirler. Bunlar da cinsiyet farklılıkları da görülebilir. Erkeklerde daha çok dışa vurulan saldırgan davranışlar gözlenebilirken, kızlar ise depresyonu daha içselleştirerek kaygılı hale gelebilir.
Kaygı ve kaygı bozuklukları
Herkes bazen kaygılı olur, bazen kaygı işlevseldir. Ama bazen sürekli tetikte olmayı beraberinde getirdiği için ve kaygı yaratan durumla kaygı düzeyi ilişkili olmadığında kaygı işlevsizdir. Kaygı güdüleyici olduğu gibi engelleyicidir de. Ayrıca kaygı ergenlerde daha farklı ele alınmalıdır ve genellikle çocuk ve yetişkinlerden daha farklı olarak yüzeyde 'sinirlilik' görülür.
Özellikle ergenlerde kaygıya sebep olan en büyük faktörler büyük bir sınav hazırlanmak, ev içi problemler, aile tutumları, yaşanan önemli bir sağlık problemi , şiddet olayına tanıklık gibi genel stres kaynaklarının üstesinden gelememektir. Daha fazla bağımsızlık istemek bu dönemin bir parçası olmakla birlikte endişeyi de beraberinde getirir. Bağımsızlık arttıkça kendi eylemlerinden sorumlu olma konusunda da kaygı yaşayabilirler. Kaygı düzeyi de kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bazı gençlerin kaygı atakları uzun sürmezken bazılarında daha kötüye giden kaygılar görülebilir.
Kaygı bozuklukları nedeniyle acı çekmek sadece gereğinden fazla kaygılı olma durumu değildir. Kaygı bozukluklarında yaşanan acının düzeyi genellikle normal yaşamda yaşanan kaygıdan daha yaygın ve fazladır. Belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz;
sürekli sinirlilik
eleştiriye aşırı duyarlılık
özgüven düşüklüğü
okul performasında düşüş
yeni ya da zor durumlardn kaçınma
okul reddi
uyku sorunları
konsantrasyon sorunları
sosyal geri çekilme
kronikleşen baş ve mide ağrıları
sıklıkla güüvence istemek
Gençlerde yaygın olarak görülen kaygı bozuklukları ise genelleştirilmiş kaygı bozuklukları, sosyal fobi, özgül fobiler ve obsesif kompulsif bozukluk olarak alt başlıklara ayrılmaktadır.
Yaygın(genelleştirilmiş) kaygı bozukluğu: Bir gencin günlük yaşamını etkileyen tutarlı ve uzun süreli kaygı durumlarını içermektedir. Nedeni belli olmayan uzun dönemli ve sürekli olan kaygıdır. Gerginlik, sinirlilik, huzursuzluk, uyuyamama veya uykuda kalmada güçlük, sık idrara çıkma, depresif ruh hali, kolay öfkelenme, kolay yorulma gibi belirtiler görülür. Yaygın kaygı bozukluğu olan gençler sıksıkla sosyal veya özgül fobi gibi ilave kaygız bozukluğu da sergilerler.
Sosyal fobi: Belirli bir sosyal veya performans durumlarına maruz kalındığında oluşan ciddi düzeydeki kaygıdır. Kızarma, terleme, nefes almada güçlük, hızlı kalp atışı, tütreme, baş dönmesi gibi belirtileri içerebilir. Ve bu durum sıklıkla görevden kaçınma davranışları ile sonuçlar.
Özgül fobi: Belirli bir nesne veya ortama karşı olan sürekli ve gerçekdışı bir korku ile karakterize edilir. Ayrıca kaçınma davranışlarına neden olur.
Obsesif-kompulsif bozukluk: Kontrol edilmesi zor olan istemsizce zihne gelen düşünceler (obsesyon) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı hafifletmek için yapılan zorlayıcı davranışlar (kompulsiyon) tamamlama dürtüsüdür.
İntihar düşüncesi ve davranışları
Bir gencin intiharı bir seçenek olarak seçmesi veya düşünmesi onun kişisel başa çıkma kaynaklarına ve tarzına bağlıdır. İntihara en fazla meyilli olanlan depresyon yaşayan gençlerdir. İntihara kalkılaşn gençlerde aşağıda sıklıkla rastalanan karakteristik özellikler yer almaktadır.
Çok az sayıda insanla fakat oldukça yoğun kişilerarası ilişkiler kurma eğilimindedirler.
Sıkıntılarını ve duygularını sözel iletişimden çok davranışları ile etme eğilimindedirler.
Çevrelerini kontrol edilemez olarak algılarlar. Çevrelerini kontrol ettiğini hisseden bireylere görey daha yüksek intihar eğilimi taşırlar.
Umutsuzluk ve işlerin 'hiçbir zaman iyi gitmeyeceğine' dair inançları yüksektir. Düşünsel anlamda yoğun bozulmalar yaşamaktadırlar.
Olaylara aşırı tepki verme eğilimindedirler. Ayrıca aşırı duyarlı da olabilmektedirler.
İntihara kalkışan ve gerçekleştiren gençlerin yaşamları genellikle çok stresli ve başa çıkma becerileri çok az, okul performansları da yetersiz görülmektedir( Dacey ve diğ., 2006)
aile problemleri, özellikle de aile istikrarını tehdir eden problemler
ebeveyn ve genç arasındaki ciddi iletişim bozulması
akran sorunları
hiç arkadaşa sahip olamama veya bir gruba iat olamama
ebeveyn veya diğerlerinin beklentilerine göre yaşam sürememe.
Travma sonrası stres bozukluğu:
ergenler arasında fiziksel şiddet, cinsel istismar, yaralanma, doğal afetler veya savaş gibi travmatik durumlara maruz kalma oranı genellikle tahminlerin üzerindedir. Çeşitli risk faktörlerine bağlı olarak bu çocukların büyük bir bölümünün Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi travma ile ilişkili bozukluklar geliştirebildikleri gözlenmiştir.
Yukarıda sözü edilen olaylar travmatik olarak tanımlanırlar. Çocukluk dönemi travmalarının 2 türünden söz edecek olursak Tip 1 travma , tek bir olaya (örn; trafik kazası, doğal felaketler, sevilen birinin kaybı,) maru kalma, tip 2 travma ise çoklu ya da süreğen olaylara (örn; kronik şekilde cinsel ve fiziksel istismar, ölümcül hastalıklar, süreğen aile içi şiddet, gibi) maruz kalma sonucunnda ortaya çıkmaktadır.
Yetişkinlerdekine çok benzer şekilde ergenlerde de travmatik bir olaya maruz kalmanın yarattığı pek çok olumsuzetkiden söz edebiliriz. Ancak bunlara ek olarak travmanın verdiği bir zarar daha vardır. Travmaya maruz kalmak hem nörogelişimsel hem de psikososyal yönlerden dolayı gelişim sürecini olumsuz etkilemktedir. Elbette travmanın gözlenebilen etkileri bireyin gelişimine ve yaşına göre farklılık göstermektedir. Yaş ne kadar küçükse gözlenebilen belirtiler daha az olmaktadır. Hatta travmanın bazı etkileri gelişim dönemi özellikleriyle karışabilir (örneğin öfke nöbetleri, sinirlilik hali, sık sık ağlama gibi). Yine de farklı yaş ve gelişim ve dönemleri için travmaya maruz kalma sonrasında gelişen bazı ortak belirtilerden bahsetmek mümkündür. Travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) habercileri ve belirtileri;
aşırı sinirlilik,
uyku sorunları,
olayla ilgili sık sık rahatsız edici biçimde hatıralar,
olayın tekrarlanacağı korkusu,
tetikte olma,
kolay irkilme,
konsantrasyon güçlüğü,
öfke patlamaları,
travmayı çağrıştıran uyarıcılardan kaçınma
genel duygusal uyuşukluk durumu olarak sıralanabilir.
Bu bozukluk akut veya devam eden bir travma sonrası meydana gelmiştir. Eğer TSSB tedavi edilmeden bırakılırsa gencin sosyal ve mesleki işlev görmesini olumsuz etkileyebilecek ciddi yetersizliklere ve bozukluklara yol dönüşebilir. Ayrıca TSSB başta sözü edilen diğer rahatsızlıkların bazıları ile karıştırılabilir. Bu nedenle tepkiler dikkatlice gözlemlenmelidir.
Gençlerde sözü edilen bu durumlara ilişkin belirtiler gözlendiğinde durumlarını değerlendirmek üzere bir psikolojik değerlendirme yapıldıktan sonra psikoterapi yoluyla üstesinden gelinebilir. Özellikle Bilişsel ve davranışçı terapi yukarıda sözü edilen problemlerle sıkça çalışılan ve bilimsel tekniklere dayanan bir psikoterapi yöntemidir. Bu yaklaşıma göre psikolojik sorunların, işlevsel olmayan düşünce örüntülerinden veya olumlu davranışsal baş etme becerilerinin yoksunluğundan kaynaklamdığını öne sürmektedir. Bu süreçte bilişsel yanlılığı veya çarpıtmaları azaltıp etkili baş etme ve problem çözme becerileri yapılandırmak, kontrol dışı davranışların değişimini sağlamak ve duygu düzenleme becerilerinin desteklenmesi hedeflenmektedir.
Kaynaklar:
Geldard, K. ve Geldard, D. (2017). Ergenler ve gençlerle psikolojik danışma, proaktif yaklaşım. Doç, Dr. Mehmet Pişkin (Çev. Ed.) Ankara: Nobel Yayıncılık.(orijinal eserin yayın tarihi 2013)
Öztürk, C. Ş., Tok, E. S. S., Gökkaya, F., Güzel, H. Ş., Güçer, İ., Sevi, O. M., Haseki, Z., Gedik, Z. (2020). Çocuklık çağı ruhsal bozuklukları ve bilişsel davranışçı terapilerAnkara: Nobel Yayıncılık.