“Gül”ü Sevmek
Erva güller açılınca goncadan dava bahçesinden, en efsunkâr nağmeler süzülür dudaklardan hamd isimli…
Salât ve selam yelpazesiyle serinletince gökleri Muhammedî Güller, alırlar alnından hararetini cihan çölünün.
Ezel ve ebed Rabbini Gül’ün rengi ve Gül’ün ulvi lisanıyla hamd ederken biz, gönlümüz şadandır Gül’ün aşkıyla.
Ezel ve ebed Rabbinin salât ve selam güneşi Gül etrafında döner durur ezelden ebede…
Ruhumuzun en lirik boğumundan damlayan şiir! Tüm vuslat besteleri sana adandı. Gönlümüzün karanlık vahalarına süzülen Nur! Aşka boyanmış güldesteleri sana adandı.
Ey Şahgül-ü Rana! Ömre bedel tebessümün bir kez, dağıtır tüm efkâr bulutlarını.
Senin aşk güneşinin hüzmeleri erişince ruhumuzun Kâbesine, yekpare devrilir gönlümüzün latları, uzzaları, menatları. Her türlü puttan ve pislikten arıdır sana meftun her yürek.
Ruy-i Zemin Sen’in kademinin buseleriyle mest olup baştan ayağa aşk ile doldu. Bundandır işte Hicaz’ın bozkırları, cennet gülzarı oldu.
…
Gül’ü sevmek, kolay iş değildir gayrı. Aşkının değdiği taş ve topraklar canlanıp hayat bulurken, payımıza hazan yaprakları düşer, aşk mevsiminin işve bahçelerinde…
Gül’ün aşkı, şivekâr bir ahu olur; biz peşinden koştururuz da oradan oraya sürükleniriz eli boş ve hovarda… Zira aşk kırbamızı, mecaz çöllerde yitirdik. Lâmekân aşkların sahilindeyiz ama dalgakıran hicabı var bizimle aşk deryası arasında.
Gül’ü sevmek, yaman iştir gayrı. Kendinden geçmemiş aşığa, cemalin göstermez Sevgili. Müheyya olmayan adama, aşk mabedinin önünden geçmek yasaktır hele… Nefis itini zincirlere vurmayalı, yaklaştırmaz bizi Gül kokulu mabedlere.
Gül’ü sevmek yürek ister. Gülleşmek, Gül’e benzemek, Gül gibi kokmak, Gül gibi parlamak demektir Gül’ü sevmek. Meydanlar milyonlara istasyon olunca cennet treninin güzergâhında; dünya, baştanbaşa mabed olur Gül’ ün aşkına.
…
Gülce bir yolculuktur hayat serüveni. Bin yıllardır sürer gider bu yolculuk Gül’den yana, Gül’e doğru. Âdem (as)’den son adama kadar söylenip giden ilahi bir musikidir Gül. Bu kaside-i Kübra, bindörtyüz yıldır en yiğit gazelhanlarca bala ezgiler eşliğinde çağlara okunup insanlığın a’la kubbelerinde yankılanmaktadır ki kıyamete kadar devam eden çağın adı da Gül’ çağıdır.
Hürlerin aşkı Gül’edir. Köleler zakkum sever. Kâinat Gül’e vurgundur ama hainler, korkar Gül’ sesinden. Temaşa eyle âlemi bak, Gül’den başka seviş bulunur mu?
Galaksiler, Şehbal gülistan mıdır bilmem; ama yıldızlar, Gül kokuludur, hissediyorum. Güneş, her sabah Gül renginde yaprak açar Gül âşıkları üzerine.
Tüm varlık vecd ile boyun eğerken Gül’ ün rabbine, Gül endamlı tesbihat ile dolar ferşten arşa kadar her yer. Ve bu her yerin içindeki her şey Gül’e âşıktır; her biri başka karasevdadır Gül’e.
Sahralar, bağırlarındaki kumlar adedince sever Gül’ü… Deniz, damla damla Gül’e âşıktır öyle… Sahil, sinesini Gül’e açar; hava, zerre zerre sever Gül’ü… Ateş, kıyamaz Gül’e aşkından yanar, kül olur, biter…
İşte ölesiye, işte biteviye sevmektir Gül’ün aşkı…
Dağ gülzar olur; ovalar gülistandır. Denizler dalga dalga Gül’e koşan candır. Mehtap Gül desenlidir. Işıltısı Gül’dür gündüzler doğuran her afitabın.
Güneş, ay, yer, gök, dağ, taş, dere, tepe ne var ne yok her şey ‘Gül’ severdir, her şey Gül’e hayrandır.
Ama Reyyan Gül’ün solgun ümmeti, aşk kapısında harap ve bitaptır.
Gül’ün bülbülleri, kaypak, heveskâr sevdalardan bizar, yetimce ağlayıştadır şimdi…
Aşk, sızım sızım sızılar öksüz serzenişlerde… Ümmet ise bekleyiştedir.
Ey kâinatın Gül’ü! Cana! Sana kurbandır bu can; hem bin kere, milyon kere… Sana layık aşk ufkuna kanatlandır bizi Cana! O Dilruba terennümün sarsın çehre-i ervahımızı her dem!
Heybelerini sevda azığı ile dolduranlar, ne menziller aştılar ki vah, biz kalakaldık.
Ey Yâr-ı Yâr! Seni aşkına mazhar kılan Rahman iken; biz, Sen’in hâk-ı payına milyon kere feda olsak az olmaz mı?
Senin kutlu yoluna, mübarek sünnetine sırt çevirenler ne yüzle aşkından dem vurur. Ey merhametin fezası! Hele ki huzur-i ilahi de Sen’den şefaat dilemek… Hangi cüretle.
Ey rahmetin kendisi, Gülyâr! Ey Aşkın Otağı! Senin aşkın o kadar büyüktür ki cürümlerle dolu kalbimizin karanlığı kâinat kadar geniş olsa; Senin aşk güneşinden bir kıvılcım aydınlatır her yanını.
Bu nedenle biz de Mevlana Cami (ks) gibi, Onun avazıyla niyazdarız:
Ya Resulallah, nasıl olur ki Ashab-ı Kehfin köpeği
Senin Ashabınla beraber cennete girsin?
O cennette olsun ben ise cehennemde; reva mıdır bu?
O, Kehf Ashabının köpeği, ben ise senin Ashabının köpeği…
Gönlünüz, gözünüz Gül’e kansın. İlahi aşk sizinle olsun.
Erva güller açılınca goncadan dava bahçesinden, en efsunkâr nağmeler süzülür dudaklardan hamd isimli…
Salât ve selam yelpazesiyle serinletince gökleri Muhammedî Güller, alırlar alnından hararetini cihan çölünün.
Ezel ve ebed Rabbini Gül’ün rengi ve Gül’ün ulvi lisanıyla hamd ederken biz, gönlümüz şadandır Gül’ün aşkıyla.
Ezel ve ebed Rabbinin salât ve selam güneşi Gül etrafında döner durur ezelden ebede…
Ruhumuzun en lirik boğumundan damlayan şiir! Tüm vuslat besteleri sana adandı. Gönlümüzün karanlık vahalarına süzülen Nur! Aşka boyanmış güldesteleri sana adandı.
Ey Şahgül-ü Rana! Ömre bedel tebessümün bir kez, dağıtır tüm efkâr bulutlarını.
Senin aşk güneşinin hüzmeleri erişince ruhumuzun Kâbesine, yekpare devrilir gönlümüzün latları, uzzaları, menatları. Her türlü puttan ve pislikten arıdır sana meftun her yürek.
Ruy-i Zemin Sen’in kademinin buseleriyle mest olup baştan ayağa aşk ile doldu. Bundandır işte Hicaz’ın bozkırları, cennet gülzarı oldu.
…
Gül’ü sevmek, kolay iş değildir gayrı. Aşkının değdiği taş ve topraklar canlanıp hayat bulurken, payımıza hazan yaprakları düşer, aşk mevsiminin işve bahçelerinde…
Gül’ün aşkı, şivekâr bir ahu olur; biz peşinden koştururuz da oradan oraya sürükleniriz eli boş ve hovarda… Zira aşk kırbamızı, mecaz çöllerde yitirdik. Lâmekân aşkların sahilindeyiz ama dalgakıran hicabı var bizimle aşk deryası arasında.
Gül’ü sevmek, yaman iştir gayrı. Kendinden geçmemiş aşığa, cemalin göstermez Sevgili. Müheyya olmayan adama, aşk mabedinin önünden geçmek yasaktır hele… Nefis itini zincirlere vurmayalı, yaklaştırmaz bizi Gül kokulu mabedlere.
Gül’ü sevmek yürek ister. Gülleşmek, Gül’e benzemek, Gül gibi kokmak, Gül gibi parlamak demektir Gül’ü sevmek. Meydanlar milyonlara istasyon olunca cennet treninin güzergâhında; dünya, baştanbaşa mabed olur Gül’ ün aşkına.
…
Gülce bir yolculuktur hayat serüveni. Bin yıllardır sürer gider bu yolculuk Gül’den yana, Gül’e doğru. Âdem (as)’den son adama kadar söylenip giden ilahi bir musikidir Gül. Bu kaside-i Kübra, bindörtyüz yıldır en yiğit gazelhanlarca bala ezgiler eşliğinde çağlara okunup insanlığın a’la kubbelerinde yankılanmaktadır ki kıyamete kadar devam eden çağın adı da Gül’ çağıdır.
Hürlerin aşkı Gül’edir. Köleler zakkum sever. Kâinat Gül’e vurgundur ama hainler, korkar Gül’ sesinden. Temaşa eyle âlemi bak, Gül’den başka seviş bulunur mu?
Galaksiler, Şehbal gülistan mıdır bilmem; ama yıldızlar, Gül kokuludur, hissediyorum. Güneş, her sabah Gül renginde yaprak açar Gül âşıkları üzerine.
Tüm varlık vecd ile boyun eğerken Gül’ ün rabbine, Gül endamlı tesbihat ile dolar ferşten arşa kadar her yer. Ve bu her yerin içindeki her şey Gül’e âşıktır; her biri başka karasevdadır Gül’e.
Sahralar, bağırlarındaki kumlar adedince sever Gül’ü… Deniz, damla damla Gül’e âşıktır öyle… Sahil, sinesini Gül’e açar; hava, zerre zerre sever Gül’ü… Ateş, kıyamaz Gül’e aşkından yanar, kül olur, biter…
İşte ölesiye, işte biteviye sevmektir Gül’ün aşkı…
Dağ gülzar olur; ovalar gülistandır. Denizler dalga dalga Gül’e koşan candır. Mehtap Gül desenlidir. Işıltısı Gül’dür gündüzler doğuran her afitabın.
Güneş, ay, yer, gök, dağ, taş, dere, tepe ne var ne yok her şey ‘Gül’ severdir, her şey Gül’e hayrandır.
Ama Reyyan Gül’ün solgun ümmeti, aşk kapısında harap ve bitaptır.
Gül’ün bülbülleri, kaypak, heveskâr sevdalardan bizar, yetimce ağlayıştadır şimdi…
Aşk, sızım sızım sızılar öksüz serzenişlerde… Ümmet ise bekleyiştedir.
Ey kâinatın Gül’ü! Cana! Sana kurbandır bu can; hem bin kere, milyon kere… Sana layık aşk ufkuna kanatlandır bizi Cana! O Dilruba terennümün sarsın çehre-i ervahımızı her dem!
Heybelerini sevda azığı ile dolduranlar, ne menziller aştılar ki vah, biz kalakaldık.
Ey Yâr-ı Yâr! Seni aşkına mazhar kılan Rahman iken; biz, Sen’in hâk-ı payına milyon kere feda olsak az olmaz mı?
Senin kutlu yoluna, mübarek sünnetine sırt çevirenler ne yüzle aşkından dem vurur. Ey merhametin fezası! Hele ki huzur-i ilahi de Sen’den şefaat dilemek… Hangi cüretle.
Ey rahmetin kendisi, Gülyâr! Ey Aşkın Otağı! Senin aşkın o kadar büyüktür ki cürümlerle dolu kalbimizin karanlığı kâinat kadar geniş olsa; Senin aşk güneşinden bir kıvılcım aydınlatır her yanını.
Bu nedenle biz de Mevlana Cami (ks) gibi, Onun avazıyla niyazdarız:
Ya Resulallah, nasıl olur ki Ashab-ı Kehfin köpeği
Senin Ashabınla beraber cennete girsin?
O cennette olsun ben ise cehennemde; reva mıdır bu?
O, Kehf Ashabının köpeği, ben ise senin Ashabının köpeği…
Gönlünüz, gözünüz Gül’e kansın. İlahi aşk sizinle olsun.