H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları
0
25

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
44
Yaş
36
Coin
256,937
H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları

HABÂİS: Kötülükler, kötü şeyler.

HABÂSET: Kötülük, alçaklık, fenalık.

HABB-HABBE: 1. Tane, tohum, 2. Parça.

HABER-İ SÂDIK: 1. Doğru haber. 2. Peygamberimizin sözü, hadis.

HABÎB: Sevgili, dost.

HABİB-İ HÜDÂ: (Hüdâ’nın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABÎB-İ KİBRİYA: Kibriyanın sevgilisi. Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABİBULLAH: (Allah’ın sevgilisi); Hz. Muhammed (s.a.v.).

HABÎS: Kötü, alçak, pis.

HABL: İp, urgan, halat.

HABLÜ’L-METİN: Sağlam ip. İslâ-miyet, Kur’ân-ı Kerim.

HABT: İptal etme, bozma, bozulma.

HACALET: Utanma, utangaçlıkla şaşırma.

HACCAC: 1. Irak valisi olup, müslümanlara zulmeden Yusuf bin Sakifî’nin ünvanı. 2. Delil ile galip olan.

HÂCET: İhtiyaç, gereklilik.DEF-İ HÂCET: Abdest bozma.ARZ-I HÂCET: Eksiğini, isteğini bildirme.


HACR: 1. Men etme, yasak etme. 2. Kucak, oğuş, himaye.

HACR-I TAHRÎM: Haramı yasaklamak.

HADD: 1. Sınır. 2. Gerçek değer. 3. Şeriatçe verilen ceza.

HADD-İ TAM: Tam sınırında, derecesinde, kıvamında.

HADES: 1. Yeni olma, sonradan olma. 2. Abdesti tazelemeyi gerektiren şey, manevî pislik.

HÂDİ: 1. Hud’a yapan, hileci, aldatıcı. 2. Fena, bozuk.

HÂDÎ: Hidayet eden, doğru yolu gösteren, mürşit.

HADİS: Peygamberimizin sözü.

HÂDİSÂT: Yeni olan şeyler, olaylar.

HÂDİSÂT-I ACÎBE: Şaşılacak, garib olaylar.

HÂDİSE: Yeni olan, sonradan olan şey, olay.

HADİS-İ KUDSÎ: Mânâsı Allah tarafından vahyedilen, lafzı Peygamberimize ait hadis.

HAFA: Gizlilik, kapalılık.

HAFAYA: Gizli şeyler, sırlar.

HAFAZA: 1. Muhafızlar, koruyucular, bekçiler. 2. Koruyucu melekler.

HÂK İLE YEKSAN: Toprakla bir yıkık, harap, yerle bir.

HÂK: Toprak.

HAKAİK: Hakikatler, gerçekler.

HAKAİK-İ SÂBİTE: Değişmez hakikatler.

HAKAMEYN: İki hakem: Sıffîn vak’asında Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında hakem seçilen Amr b. Âs ile Ebu Musa el-Eş’arî.

HAKAYIK: Hakikatler, gerçekler.

HAKEM: Bir işte karar vermeye yetkili kişi.

HAKÎKAT: 1. Bir şeyin aslı, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru. 3. Sadakat kadirbilirlik. Sözlük anlamıyla söylenen söz.

HAKÎM: 1. Âlim, bilgin. 2. Doktor. 3. Hikmeti bilen, filozof. (Allah’ın isimlerinden) .


HÂKİM: Hakim, yargıç, hüküm veren, hükmeden, hükümran olan, üstün olan.

HAKÎM-İ MUTLAK: Allah. KİTAB-I HAKÎM: Kur’ân.

HÂKİMİYET: Hakimlik, üstünlük, egemenlik.

HAKİR: İtibarsız, değersiz, önemsiz.

HAKK: Doğruluk, insaf, hak. (Allah’ın isimlerinden biri) .

HAKK-I MÜDAFAA: Savunma hakkı.

HAKK-I MÜKTESEB: Elde edilmiş hak.

HAKK-I ŞİRB: İçme, hayvan veya tarla için su olma hakkı.

HAKKU’L-YAKÎN (HAKKE’L-YAKÎN): Bilgi ve marifet mertebelerinin en yükseği, bizzat yaşayarak elde edilen bilgi, gerçeğin özünü kavramak.

HAKŞİNASLIK: Doğruyu, hakkı tanımak.

HALÂL: 1. Dostluk. 2. İki nesne arası açık olmak.

HALÂS: Kurtulma, kurtuluş.

HALASKÂR: Kurtarıcı.

HALÂVET: 1. Tatlılık, şirinlik. 2. Zevk.

HALEF: Birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, ardıl.

HALET: Hal, suret, keyfiyet.

HALET-İ İHTİZAR: Can çekişme hali, sakınılacak hal.

HALET-İ NEZİ’: Ölüm hali, sekarat-ı mevt.

HALF: Yemin etmek.

HALHAL: Kadınların ayak bileklerine taktıkları altın veya gümüş halka, ayak bileziği.

HÂLIK: Yaratan, yaratıcı. (Allah’ın isimlerinden) .

HALÎL: 1. Dost. 2. Zevc, koca.

HALÎME: Yumuşak huylu kadın. (Peygamberimizin süt annesinin adı) .

HÂLİS: Hilesiz, katkısız, duru.

HALK: Yaratma, yaratılma.

HALK-I CEDÎD: Yeniden yaratılış.

HALK-I DÜ CİHAN: İki cihanın halkı, ölüler ve diriler.

HALT: 1. Karıştırma. 2. Uygunsuz söz söyleme.

HALVET: 1. Yalnız kalma, tenhaya çekilme. 2. Tenha yer, ibadet için tenha hücre.

HÂM: Çiğ, olmamış.

HAM: Eğri, bükülmüş.

HAMD Ü ŞÜKRAN: Allah’ı minnet ve şükranla övme.

HAMD: 1. Övgü, medh. 2. Allah’a şükran hislerini bildirmek.

HAME: 1. Yük. 2. Ana karnındaki çocuk.

HAME: Balçık, çamur .

HAMEİN MESNUN: Değişken balçık.

HÂMÎ: Himaye eden, koruyucu.

HAMÎD: Allah’ın adlarından.

HÂMİD: Hamd eden, şükreden. (Hz. Muhammed (s.a.v.)’in lakabı.) .

HAMİE: Balçıklı, çamurlu.

HÂMİL: 1. Yüklü. 2. Gebe.

HÂMİLE: Gebe kadın.

HÂMİŞ: Mektubun altına ilave edilen yazı, hâşiye, dipnot.

HAMR: Şarap.

HAMÛLE: 1. Yük. 2. Gemi yükü.

HANEDAN: Kökten asîl ve büyük aile, ocak.

HANİF: İslâmiyetten önce Allah’ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim dinine bağlı olan kimse.

HÂRÂBAT: Harabeler, viraneler, meyhaneler. (Ziya Paşa’nın meşhur antolojisi).

HARABE: Şehir ve ev yıkıntısı, virane.

HARBÎ: 1. Harble ilgili. 2. Savaş yerinde bulunan ve müslüman olmayan kimse. 3. Anlaşma yapılmamış düşman. 4. Tüfek doldurma âleti.

HAREC: 1. Darlık, sıkıntı, zorluk. 2. Günah.

HAREM: 1. Girilmesi serbest olmayan yer. 2. İhrama girilen yerden itibaren Kâbe’ye doğru olan kısım.

HAREM-İ ŞERİF: Kâbe ve civarı.

HARİKULÂDE: Olağanüstü, eşi görülmemiş.

HARS: 1. Tarla sürmek. 2. Yarmak. 3. Ekin, kültür.

HASÂNET: Bir bina veya yapının sağlamlığı.

HASB: Göre, nazaran, gereğince.

HASBE: Kızamık hastalığı.

HASBE’L-ÂDE: Âdet gereği, alışıldığı gibi.

HASBE’L-BEŞERİYE: İnsanlık gereği.

HASBETEN LİLLAH: Allah rızası için.

HASEB: Baba tarafından gelen soyluluk, asalet.

HASED: Haset, kıskançlık, çekememezlik.

HASENÂT: İyilikler, güzel işler.

HASENE: İyilik, güzel iş.

HASF: Yere batma, ışığı sönme.

HÂSIL: Husûle gelen, peyda olan, çıkan, üreyen.

HÂSILA: Bir işten elde edilen sonuç.

HÂSIL-I KELAM: Sözün özeti.

HÂSİD: Haset edilen, kıskanç.

HÂSİR: 1. Hasret çeken, meramına kavuşamayan. 2. Zarar görmüş.

HASÎS: 1. Nekes, cimri. 2. Alçak, değersiz.

HASLET: Tabiat, huy, yaratılış.

HASR: 1. Sıkıştırma. 2. Etrafını çevirme, mahsus kılma, tahsis etme.

HASR-I EVKAT: Bütün vakitlerini o işe verme.

HASR-I NEFS: Kendini o işe adama.

HASSA ORDUSU: Hükümdarın kendine mahsus ordusu.

HÂSSE: Bir şeye mahsus olan kuvvet, duygu.

HAŞERAT: 1. Küçük böcekler; Karınca, akrep, yılan gibi hayvancıklar. 2. Değersiz ve zararlı adamlar.

HAŞÎN: Katı, sert, kırıcı, kaba.

HÂŞİR: Toplayan, bir araya getiren.

HAŞİYE: Dipnot.

HAŞR Ü NEŞR: Toplayıp dağılma, haşir neşir.

HAŞR: 1. Toplama. 2. Ölüleri diriltip mahşere çıkarma. 3. Kur’ân’-ın 59. sûresi.

HAŞYETULLAH: Allah korkusu.

HATA: 1. Yanlış, yanılma. 2. Günah.

HÂTEM: Mühür.

HATEMÜ’L-ENBİYA: Peygamberlerin sonuncusu: Hz. Muhammed (s.a.v.).

HÂTİM: 1. Mühürleyen, mühürleyici. 2. Bitiren, sona erdiren.

HÂTİME: Son, nihayet.

HATT: 1. Çizgi. 2. Satır. 3. Yazı.

HATT-I KUR’ÂN: Kur’ân yazısı.

HAVÂİC: İhtiyaçlar.

HAVÂRİYYÛN: Hz. İsa’nın oniki kişiden ibaret olan ashabı.

HAVASS: 1. Hasseler, duyular. 2. Muhterem ve seçkin kişiler.


HAVASS-I HAMSE: Beş duyu. (Görme, tatma, işitme, dokunma, koklama) .

HAVÂYİC-İ ASLİYE: Aslî ihtiyaçlar.

HAVF VE RECA: Korku ve ümit.

HAVF: Korku, korkma.

HÂVİ: İhtiva eden, içine alan, şâmil, içeren.

HÂVİYE: Cehennemin yedinci katı, en şiddetli yeri.

HAVL: 1. Sene, yıl. 2. Etraf, çevre. 3. Kuvvet, kudret.

HAYA: 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edeb. 3. Günahtan kaçınma.

HAYAT: Dirilik, canlılık.

HAYAT-I BÂKİYE: Ölümsüz hayat.

HAYAT-I BEŞER: İnsan hayatı.

HAYAT-I FÂNİYE: Geçici hayat.

HAYLİ: Oldukça. Epeyce.

HAYR Ü ŞER: İyilik ve kötülük.

HAYR: İyi, faydalı, hayırlı.

HAYRET: Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilmeme.

HAYRHAH: Hayır sahibi.

HAYRÜ’L-BEŞER: İnsanların hayırlısı Hz. Muhammed.

HAYRÜ’N-NÂS: İnsanların hayırlısı.

HAYSİYYET: Şeref, onur, itibar, değer.

HAYSİYYET-İ EBEDİYYE: Edebî itibar.

HAYT: İplik, lif, tel.

HAYT-İ ESVED: Siyah iplik, fecir zamanı yavaş yavaş silinen gecenin karanlığı.

HAYTÜ’L-EBYAZ: Beyaz iplik, fecir zamanı, ufukta bir çizgi şeklinde beliren ve giderek artan sabah ağartısı.

HAYY: 1. Diri, canlı. 2. Allah’ın isimlerinden.

HAYYE ALE’L-FELÂH: Toplanıp felaha gelin, haydin felaha.

HAYYE ALE’S-SALAH: Toplanıp namaza gelin, haydin namaza.


HAYYÜ’L-KAYYÜM: Her an diri olan, yöneten, düzenleyen.

HAYZ VE NİFAS: Aybaşı hali ve lohusalık.

HAYZ: Kadınlarda aybaşı hali akıntısı.

HAZER: Sakınma, kaçınma, korunma, çekinme.

HAZF: Aradan çıkarma, kaldırma, giderme, silme, gizli tutma.

HÂZIRA: 1. Şehirli. 2. Bir yere yerleşmiş. 3. Medeni.

HÂZIRÛN: 1. Meydanda, gözönünde olanlar. 2. Hazır olanlar.

HAZÎNE: Hazine, devlet malının saklandığı yer.

HEBA: 1. Toz, zerre. 2. Boş, nafile.

HEBÂEN MENSÛRA: Boşuna harcanarak.

HEDEF: Maksat, amaç.

HEDER OLAN: Boşa giden.

HEDER: Boşa gitme, yok yere giden şey.

HEDİY: Beytullah için getirilen kurbanlar.

HEDY: Harem-i şerife götürülen kurban.

HELÂK: 1. Mahvolma, ölme. 2. Harcanma. 3. Çok yorulma.

HEMŞİRE: Kız kardeş.

HENDESE: Geometri.

HERC Ü MERC: Alt üst, karmakarışık, allak bullak.

HERDEM: Her zaman, daima.

HEREM: 1. İhtiyarlama, kocama. 2. Mısır ehramlarından biri.

HETK-İ HÜRMET: Saygının ortadan kalkması. Şer’an haram olanın bozulması.

HEVÂ: 1. Heves, istek, arzu, sevgi, hoşlanma. 2. Nefsanî zevklere uyma.

HEVÂ-İ NESÎM: Latif hava. Mâne-vî gıda.

HEVAMM: 1. Böcekler, haşereler. 2. Yılan, pire, akrep gizli zararlı hayvanlar.

HEVÂPEREST: Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan.

HEVDEC: Kadınların binmesi için deve üzerine yapılan küçük mahfel.

HEY’ET: 1. Şekil, suret. 2. Görünüş. 3. Durum.

HEY’ET-İ İCTİMAİYYE: Toplantı heyeti, sosyal durum.

HEZL: 1. Eğlence, alay, şaka. 2. Latife. 3. Mizah.

HIDK: Öç almak için kin besleme.

HIFZ: Saklama, koruma, ezberleme.

HIFZISSIHHA: Sağlığı koruma.

HIKD: Kin tutma, öç almak için fırsat bekleme.

HINZIR: 1. Domuz 2. Pis ve katı yürekli kimse.

HIRMAN: Mahrumluk, ümitsizlik.

HIRZ: 1. Sığınak. 2. Nazar boncuğu, nazar duası. 3. Tılsım.

HISÂL: Huylar, mizaçlar, karekterler.

HIŞM: Kızgınlık, öfke, gazap.

HITBE: 1. Okunmuş. 2. Söz kesilmiş, nişanlı kız veya kadın.

HIYAR: 1. Bir işi yapıp yapmamakta serbestlik, İslâm hukukunda alış-veriş hususunda muhayyerlik. 2. Hayırlılar, iyiler.

HİBE: Bağışlama bağış.

HİCAB: 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, hail, engel.

HİCRÂN: 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı keder.

HİCRET: 1. Memleketten memlekete göç. 2. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti, Miladın 622. senesi.

HİCRET-İ SENİYYE-HİCRET-İ NEBEVİYYE: Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye göçü.


HİCV: Birini şiirle yermek, gülünç hale koymak, alay etmek.

HİCVİYYE: Hicv sözü veya yazısı, taşlama.

HİDAYET: Hak yola, doğru yola erme.

HİDAYET-İ İLÂHİYYE: İlâhî hidayet, Allah’ın doğru yola erdirmesi.

HİKMET: 1. Hakimlik, bilgelik. 2. Sebep. 3. Felsefe.

HİKMET-İ İLÂHİYYE: Allah’ın hikmeti, yalnız O’nun bileceği iş.

HİKMET-İ TEŞRİ: Kanun yapma hikmeti. Allah’ın emir ve yasaklarında gözetilen Rabbanî incelikler.

HİLAF: 1. Karşı, zıt. 2. Yalan.

HİLÂFET: 1. Birinin yerini tutma. 2. Peygamberin vekilliği, halifelik.

HİLÂFETEN: 1. Birinin yerine geçerek. 2. Halife olarak.

HİLAF-I EDEB: Terbiye ve ahlâka aykırı.

HİLÂL: Yeni ay.

HİL’AT: Elbise, kaftan.

HİL’AT-İ RİSALET: Peygamberlik elbisesi.

HİLF: Yardımlaşma, ittifak, sözleşme.

HİLKAT: 1. Yaratılış. 2. Tabiat.

HİLKAT-İ ÂDEM: İlk insanın yaratılışı.

HİLKAT-İ ARZ: Dünyanın yaratılışı.

HİLL: 1. Hilal. 2. Hac zamanında ihrama girilen yerin dışında kalan saha, haremin dışı.

HİLM Ü HAYÂ: Yumuşaklık ve utanma duygusu.

HİLM: Yumuşaklık, insanın tabiatında olan yumuşaklık duygusu.

HÎN: An, zaman, vakit, sıra.

HİRFET: Sanat, meslek.

HİSAB: Hesap, saymak, aritmatik.

HİSAL-HISAL: Huylar, tabiatlar.

HİSAR: 1. Kuşatma, etrafını alma. 2. Etrafı istihkamlı kale, bent.

HİSS: Duyma kuvveti, duygu.

HİSSE: Pay, nasip.

HİSSEDÂR: Pay, hisse sahibi.

HİSS-İ KABLELVUKU: Önsezi.

HİSSÎ: His ile, duygu ile ilgili, duygusal.

HİSSİYYAT: Duygular, sezişler.

HİTAB: Bir veya daha fazla kimselere söz söyleme, nutuk.

HİTAB-I ÂM: Umuma hitap, bir topluluğa söyleme.

HİTAB-I EZELÎ: Başlangıçsız, çok eski söz.

HİTÂM: 1. Son, nihayet. 2. Bitme, tükenme.

HİTÂN: 1. Sünnet, sünnet etme. 2. Duvarlar, engeller.

HİZB-HİZİB: 1. Kısım, bölük. 2. Taraftar. 3. Kur’ân cüzünün dörtte biri.

HOD BE HOD: Kendi kendine, kendi başına.

HOD: 1. Kendi. 2. Baş zırhı.

HODGÂM: Bencil, egoist, kendini beğenmiş.

HUB: Güzel, hoş, iyi.

HUBB: Sevgi, muhabbet.

HUBB-İ DÜNYA: Dünya sevgisi.

HUBS: 1. Pislik. 2. Kötülük.

HUCCÂC: Hacılar.

HUCCET-HÜCCET: 1. Vesika, delil, senet. 2. Tanınmış bilginlere verilen ünvan.

HUD’A: Aldatma, oyun hile.

HUDÂ: Allah, yaratıcı.

HUDDAM: Hizmetçiler.

HUDUD: Sınırlar, hudutlar.

HUDÛS: Sonradan olma.

HUFFAZ: Ezberleyiciler, Kur’ân’ı ezbere bilenler.

HUKUK: 1. Haklar. 2. Hakikatler. 3. Kanunların verdiği hak.

HULASA: Bir şeyin, bir sözün özü, özeti.

HULÂSA-İ KELÂM: Sözün özeti.

HULD AZABI: Ahiratteki ebedî azab.

HULD: 1. Sonu olmayan. 2. Ebedî devamlı.

HULF: Verdiği sözü tutmama, yemininde durmama.

HULK: Huy, tabiat.

HULKUM: Boğaz, gırtlak, ağızdan mideye giden yol.

HULÛD: Ölmezlik, süreklilik, devamlılık.YEVM-İ HULÛD: Kıyamet günü.

HULÛM: 1. Rüyalar, hülyalar. 2. Düş azması.

HULÛS: Halislik, saflık, gönül temizliği.

HULÛS-İ NİYET: Halis, samimi niyet.

HUMS: Beşte bir.

HÛN: 1. Kan, dem. 2. Öldürme, öc.

HUNEFA’: "Hanif"in çoğulu. Allah’ın birliğine inananlar, Hz. İbrahim dininden olanlar.

HURAFAT: Aslı, esası olmayan sözler ve rivayetler, hurafeler.

HURAFE: Uydurma hikâye ve rivayet.

HURDE: Değersiz şey, kırıntı.

HUREMAT – HURMÂT – HURUMAT: Haram olan şeyler, dince yasak olan şeyler.

HURÎ: 1. Cennet kızı. 2. Sevgili.

HURÛC: Çıkma, çıkış, dışarı çıkma. YEVM-İ HURÛC: Kıyamet günü.

HURÛF: Harfler.

HURÛF-İ HECA: Alfabe harfleri.

HURUF-İ MUKATTAA: Bazı surelerin başında bulunan ve ayrı ayrı okunan harfler.

HURUM: Haramlar, dince yasak, olanlar.

HUSUS: İş, şekil, yol, konu.

HUŞÛ: 1. Gönül alçaklığı, tevazu. 2. Korku ile sevgi arası durum, saygı.

HUTAME: Cehennemin adlarından biri, cehennemin beşinci tabakası.

HUTUT: 1. Çizgiler. 2. Yazılar. 3. Yollar.

HUZUR: 1. Hazır bulunma. 2. Rahat.

HÜCCET: 1. Vesika, delil. 2. Seçkin âlimlere verilen ünvan.

HÜCCETÜ’L-İSLÂM: İmam Gazali’nin lakabı.

HÜCEYRE: 1. Küçük delik, oyuk. 2. Odacık, hücrecik.

HÜCRE: 1. Odacık, göz. 2. Dokuların, organların en küçük parçası, hücre.


HÜDA: 1. Doğru yol gösterme. 2. Hidayet etme. 3. Kur’ân-ı Kerim’in adlarından biri.

HÜKEMA: Hakîmler, bilginler, filozoflar.

HÜKM-HÜKÜM: Yargı, emir, komuta.

HÜNSA: 1. Kendisinde hem erkeklik hem dişilik alâmeti bulunan kimse. 2. Aynı çiçekte erkeklik ve dişiliğin bulunması.

HÜRRE: Cariye veya esir olmayan kadın.

HÜSN Ü KUBUH: Güzellik ve çirkinlik.

HÜSN: Güzel, iyi, güzellik, iyilik.

HÜSNA: En güzel.

HÜSN-İ AKİBET: Netice güzelliği.

HÜSN-İ DİLÂRÂ: Gönül alıcı güzellik.

HÜSRAN: 1. Zarar, ziyan. 2. Beklenilenin elde edilememesinden duyulan acı, mahrumiyet acısı.

HÜVE: 1. O. 2. Allah.

HÜVE’L-BÂKÎ: Bâkî kalan Allah’tır.

HÜZN-HÜZÜN: Gam, keder, sıkıntı.
 
Üst Alt