Halet Çambel
"Berlin'de doğdum ve yaşadım. Babam Berlin'deki Elçiliğin Türk Ordu Ataşesi idi. Babam ülkenin işgaliyetinden dolayı Türkiye'ye dönemezdi. Öyleyse aile Türk Cumhuriyeti ilan edilene kadar beklemeliydi. Bundan dolayı 1923/24 yılında ancak döndük. Sekiz yaşındaydım. Ve bu eve bile ziyarete gelen kara çarşaflı kadınlar bizi çok korkuttu. Kız kardeşim ve ben anneme gittik ve 'Burada kalmak istemiyoruz, Meran'a dönmek istiyoruz' dedik."
27 Ağustos 1916, Berlin doğumlu Halet Çambel dünya çapında tanınmış Türk arkeologdur. Tarihöncesi ve antik tarihin önemli bilim insanlar arasında yer alır ve Türk Hitit biliminin en bilgili uzmanıdır.
Halet, Hasan Cemil Çambel ve Remziye Çambel çiftinin üçüncü çocuğu olarak doğar. Annesi, Remziye Hanım, eski Sadrazam ve şimdiki Berlin'deki Büyük Elçinin, Ibrahim Hakkı Paşa kızıdır. Babası, Hasan Cemil Bey, Almanya'daki Türk Ordu Ataşe ve Atatürk'ün yakın arkadaşıdır. Sèvres Antlaşması koşullarında ve Osmanlı Devletin işgaliyetinden dolayı ailesi, Birinci Dünya Savaşının ardından bir kaç yıl İsviçre, Avusturya ve Tirol'da kaldılar. Türk Cumhuriyeti ilan edildikten sonra ancak Türkiye'ye dönebildirler.
Küçük kız ve kardeşleri Perihan, Leyla ve Bülent, o zamanlara göre farklı ve liberal bir çevrede büyürler. Atatürk'ün çabalarıyla Osmanlı feodal idare sona erer, ülke laik ve demokratik bir cumhuriyet olmaya başlar; babalarının Atatürk'e yakın olması aileyi de etkiler. Halet, kosmopolitan, çok dilli ve hoş görülü bir kadın olarak yetiştirilir.
Kültür yabancı, din fazla farklı gelir. Devlet ve dinin işlerinin kesin ayırması Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyet kurma çabalarının 1923 yılında önemli bir sonucudur. Ülkesinin yüzünü batıya çevirmesi Atatürk'ün ilk vazifesiydi. İslam kanunu, şeriat' in yerine Avrupa'ya yönelik bir hukuk sistemi kurar; Fars alfabesinin yerine Latin harfleri getirir ve Halet'i çocukluk anılarında korkutan 'kara teyzeler' yeni kıyafet yasasıyla yavaşça ortadan kaybolur.
Halet Çambel, Mustafa Kemal Atatürk'ün devriminin görgü tanıklarındandır...
"O zaman Latin alfabe tanıtıldı ve bizim için çok güzeldi, çünkü eski yazıları öğrenmek için altı yıl geçerdi. Bundan sonra okullar kuruldu. Okuma yazmayı bilmeyenler için kurslar verilirdi. Okulların önünde küçük kızların elini tutan büyük anneler ve babalar görülürdü."
Ailesi Arnavutköy sahilinde olan geniş ve kırmızı ahşaptan yapılan bir köşke taşınır ve kendisi orta ve yüksek okulu Arnavutköy Lisesi'nde bitirir. O zaman köşk hemen deniz kenarındaydı, bugünse ev ve deniz arasında gürültülü büyük bir otoyol bulunmaktadır.
Halet Çambel hala burada yaşıyor. Geniş bir merdiven üst kata çıkar. Basamakları kitap ve dergilerle kaplanmış, odalar ve holler maun ahşaplı mobilyalarla doludur; rengi solmuş Japon paravanlar ve uzak yolculuklarından dönen poliglot bir ailenin diğer hatıraları...
Çambel, buraya taşındıktan sonra yakınında olan İngilizce eğitim veren Robert-College'de, 1930 yılında eskrim antrenmanına başlar. İlk Türk bayan sporcu olarak 1936 yılı Berlin Olimpiyatı'na eskrimci olarak katılır. Hayatında olağandışı bir sayfa açılır.
"Fransa'dayken başladı. Ben aslında İstanbul'a dönmeliydim fakat Berlin oyunlarına katılmak üzere Budapeşte'ye çağrıldım. Koçumuz bir Alman kızdı, kendisi yüzücü. O bize: 'Sizi Hitler'le tanıştırayım' dedi. Biz ise onu ret ettik."
1936 olimpiyat macerası Türk eskrimciler için madalyasız sona ererken, ülkelerinin ne kadar değiştiğini katılımlarıyla dünyaya göstermeleri için fırsatı olur.
Ondan sonra Halet Çambel akademik kariyerine odaklanır. Paris'teki Sorbonne'da arkeolojinin yanı sıra Türkiye'de o zamanlarda Alman bilim adamlarının hakim olduğu konular olan arkeoloji ve Ön Asyalı diller (Hititçe, Asurcu, İbranice) okur. Alman kültürüne yakın olması tahsil yıllarında ve bundan sonraki profesyonel hayatında bir artıdır:
"Babam genç bir subayken öğrenim için Almanya'ya gönderildi. Berlin'de eğitim veren subay onlara şöyle derdi: 'Beyler, ilk önce kalemlerinizi tıraş etmeyi öğrenmelisiniz. Çünkü kör bir kalemle haritaya bir nokta çizerseniz eğer, ateşiniz isabet tutmaz.' Bir hafta boyunca kalem tıraş ederlerdi. Fakat bunlar öğrenilmesi gereken şeyler, çalışmalarda titiz olunmalıdır."
Türkiye'ye döndüğünde kendisinden altı yaş daha büyük, tanınmış şair ve sonradan ödül kazanan mimar, Nail Çakırhan'la evlenir. Bundan sonraki 70 yıl onunla birlikte İstanbul'daki baba evinde yaşanır. Nail Çakırhan kısa zaman önce, 2008 yılı Ekim ayında vefat etti. Ailesi komünist şairle ilişkilerine karşıdır; gizli olarak evleniyorlar ve ilişkileri daha ileride hoş görü, saygılı ve bereketli evliliklerin simgesi olur. Çocuk istemiyorlar, hayatlar tatmin edici, zengin ve hareketlidir. Halet Çambel'in akademik kariyeri bugüne dek geleneksel Türk- Alman iş birliği, halen genç olan Türk Cumhuriyeti ve modern bir kadının Türkiye'deki hayatından çok şey anlatır.
1940 yılında İstanbul Üniversite Edebiyat Fakültesinde asistanlığı başlar, doktorasını da burada yapar. Ardından Saarbrücken Üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak işe başlar.
"Ben hep kendime daha fazla zaman dilerdim. Üniversiteden sonra hemen işe girdim. Ve hep bu bürokrasi, başka bir şey için zamanımın kalmaması..."
1950'li yılların başlangıcında Osmaniye İlinde Kadirli'ye yakın olan Karatepe antik Hitit şehrindeki yeni bulgular kariyerine kesin bir etki yapar. Alman profesör Helmuth Theodor Bossert'in talebesi olarak başladığı Karatepe-Aslantaş projesine katılır ve ileride Hitit dilinin araştırılmasında çok önemli katkısı olur. Daha sonra Alman Arkeolojik Enstitüsü Başkanı Kurt Bittel ile çok yakın birlikte çalışır. 1960 yılında Halet Çambel'i, İstanbul Üniversitesi'nde Tarih Öncesi Profesörlüğüne kabul eder. Bir çok onurların sahibi olur, onların arasında Tübingen'deki Eberhard Karls Üniversitesinin Fahri Doktorluğu ve Prens Claus Ödülü; aynı zamanda Alman Arkeolojik Enstitüsünün üyesidir.
O yıllarda Danimarkalı-Alman Ethnolojist Ulla Johansen'in arazi çalışmaları için önemli olan Aydınlı Yörükleriyle irtibatı Çambel ve Prof. Bossert'in başka bir talebesi, Bahadır Alım'ın olağandışı yardımıyla geliştirildi. Halet Çambel'in bir çok öğrenci nesillerine öncülük çabaları ve örnek fonksiyonu Johansen'in kaleminden belli olur:
"Güneydoğu Anadolu'nun küçük köylerinde okullar yokken, kazıda çalışan işçilerin çocuklarını her gün üç saat eğitmek Halet ve Bahadır'ın gönüllü üstlendikleri görevleri arasındaydı. Aynı zamanda köylülerin sağlığına bakarlardı. Ondan dolayı kazı yerine çiftçiler çok gelirdi. Kırk yaşlarında güzel bir kadın olmasına rağmen, Halet'e karşı saygılı davranıyorlardı, çiftçiler. O pratik pantolonlar, basit, yukarıya kadar kapalı ve üst kolları tamamen örten bluzlar giyerdi, kısa kesilen saçlarına erkek şapkası takardı. Çiftçilere istedikleri ve planladıklarını düzgün ve doğru olarak söylerdi. Bundan sonra Halet'in tarzını hep kopyaladım ve tüm bana anlatılanlara ve ikazlara rağmen Türk erkeklerden hiç bir zamanda zorluk çekmedim."
50'li yıllarda Nail Çakırhan, Adana Karatepe'ye eşinin yanına gider. Kazıda çıkan arkeolojik buluntuların restorasyonu, korunması ve sergilenmesi için geniş bir alanın saçaklıkla örtülmesi gerekmektedir. İşe başlayan müteahhit bırakıp gitmiş, yerine yenisi bulunamamıştır. Avan projesini mimar Turgut Cansever'in yaptığı işi yürütmek Nail Çakırhan'a kalır. Birlikte son derece başarılı bir uygulama çıkar ortaya. Türkiye'nin ilk açık hava müzesi ve ilk geniş saçaklı 'görünebilen beton' uygulamasıdır bu. İş bu kadarla kalmaz: kazı evi, karakol, orman bölge şefliği binaları, bölge okullarının inşaatı gelir ardından. Bu süreç, aynı zamanda, idealist bir yurtseverin, Nail Çakırhan ve Halet Çambel çiftinin çeşitli engellemelere karşın kendileriyle dayanışmaya giren her kademeden yönetici, meslektaş ve yöre halkıyla birlikleri örnek bir çalışmadır.
Eşinin cesaret gerektiren Karatepe çalışmaları mimarlık ödül almaya kadar giderken, bu kazı Halet'in öz işi olur ve bütün hayatı adanmış bir uğraşı olur.
Bugünlerde daha hassas eserlerin korunması amacıyla eski açık hava müzesinin yanında bir müze de yer alır. Müze tasarımı ve sergi kurma şekli tabii ki kendi ellerinden çıktı. Yarım yüz yılın çalışmalarına tanıklık eden müthiş bir kitap yayımlandı. Genç bir iş arkadaşıyla birlikte çıkartılan bu ciltte Karatepe-Aslantaş'ta onca yılda yapılan araştırma çalışmalarını gösterir, koşut olarak giriş kapılarının bulunması ve korunması ve onunla birlikte tüm heykel, resim ve rölyeflerin kapsamlı bir katalog çalışmasında ikonografik araştırma sonuçları sunulmaktadır.
'Bibliotheca Orientalis' cildi bu şekilde anlatır:
"...Bize, yayımlamak üzere, Halet Çambel ve Aslı Özizyar tarafından hazırlanan görsel materyali anlatan kapsamlı bir cilt sunuldu. Resimlerin detaylı ve zengin illüstrasyonların etüdünün yanı sıra, restorasyon ve korunma tarihi vermekte, bunların tarihi aynı zamanda Karatepe-Aslantaş'taki açık hava müzesinin tarihidir. Bu kitap, geç Hitit araştırmasında yeni çıkan eserlerin en önemlisi olduğu şüphesizdir. Örnek bir bilim sürecine girişidir ve inanılmaz iyi bir kalitede sunulan görsel materyal yoğun tartışmalara nedeni olacaktır."
Bu ileri yaşta hala yılın altı ayı Karatepe'de geçirmesinin nedeni sorulduğunda Halet'in cevabı tipik net ve kesindir:
"Bu işe elli yıl önce başladım ve bitirmeden onu bırakmam."
Şu anda 'iş bitirilmesi' Halet'in ve daha genç olan, yıllardır birlikte çalışan iş arkadaşı Murat Akman'ın ellerindedir. İkisi Karatepe kazılarının yarım yüz yıldır süren çalışmaların arşivlemesi gibi büyük bir göreve başladılar. Şimdi de bile, bu yazı tarafımdan yazılırken, Halet, Aslantaş'taki iş yerinde onun karakteristik 'Prusyalı' disiplin ve itinasıyla dokümanları sıralar ve değerlendirmektedir.
Profesör Çambel'e göre 'işteki bu itina' ileri zamanlarda Boğaz'daki kırmızı köşkte de devamını bulsun. Çift evini Boğaziçi Üniversitesine bağışladı. O zamanda Arkeoloji ve Geleneksel Mimari Enstitüsü burada barındırılacak ve Halet Çambel'in adını taşıyacaktır.
"Berlin'de doğdum ve yaşadım. Babam Berlin'deki Elçiliğin Türk Ordu Ataşesi idi. Babam ülkenin işgaliyetinden dolayı Türkiye'ye dönemezdi. Öyleyse aile Türk Cumhuriyeti ilan edilene kadar beklemeliydi. Bundan dolayı 1923/24 yılında ancak döndük. Sekiz yaşındaydım. Ve bu eve bile ziyarete gelen kara çarşaflı kadınlar bizi çok korkuttu. Kız kardeşim ve ben anneme gittik ve 'Burada kalmak istemiyoruz, Meran'a dönmek istiyoruz' dedik."
27 Ağustos 1916, Berlin doğumlu Halet Çambel dünya çapında tanınmış Türk arkeologdur. Tarihöncesi ve antik tarihin önemli bilim insanlar arasında yer alır ve Türk Hitit biliminin en bilgili uzmanıdır.
Halet, Hasan Cemil Çambel ve Remziye Çambel çiftinin üçüncü çocuğu olarak doğar. Annesi, Remziye Hanım, eski Sadrazam ve şimdiki Berlin'deki Büyük Elçinin, Ibrahim Hakkı Paşa kızıdır. Babası, Hasan Cemil Bey, Almanya'daki Türk Ordu Ataşe ve Atatürk'ün yakın arkadaşıdır. Sèvres Antlaşması koşullarında ve Osmanlı Devletin işgaliyetinden dolayı ailesi, Birinci Dünya Savaşının ardından bir kaç yıl İsviçre, Avusturya ve Tirol'da kaldılar. Türk Cumhuriyeti ilan edildikten sonra ancak Türkiye'ye dönebildirler.
Küçük kız ve kardeşleri Perihan, Leyla ve Bülent, o zamanlara göre farklı ve liberal bir çevrede büyürler. Atatürk'ün çabalarıyla Osmanlı feodal idare sona erer, ülke laik ve demokratik bir cumhuriyet olmaya başlar; babalarının Atatürk'e yakın olması aileyi de etkiler. Halet, kosmopolitan, çok dilli ve hoş görülü bir kadın olarak yetiştirilir.
Kültür yabancı, din fazla farklı gelir. Devlet ve dinin işlerinin kesin ayırması Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyet kurma çabalarının 1923 yılında önemli bir sonucudur. Ülkesinin yüzünü batıya çevirmesi Atatürk'ün ilk vazifesiydi. İslam kanunu, şeriat' in yerine Avrupa'ya yönelik bir hukuk sistemi kurar; Fars alfabesinin yerine Latin harfleri getirir ve Halet'i çocukluk anılarında korkutan 'kara teyzeler' yeni kıyafet yasasıyla yavaşça ortadan kaybolur.
Halet Çambel, Mustafa Kemal Atatürk'ün devriminin görgü tanıklarındandır...
"O zaman Latin alfabe tanıtıldı ve bizim için çok güzeldi, çünkü eski yazıları öğrenmek için altı yıl geçerdi. Bundan sonra okullar kuruldu. Okuma yazmayı bilmeyenler için kurslar verilirdi. Okulların önünde küçük kızların elini tutan büyük anneler ve babalar görülürdü."
Ailesi Arnavutköy sahilinde olan geniş ve kırmızı ahşaptan yapılan bir köşke taşınır ve kendisi orta ve yüksek okulu Arnavutköy Lisesi'nde bitirir. O zaman köşk hemen deniz kenarındaydı, bugünse ev ve deniz arasında gürültülü büyük bir otoyol bulunmaktadır.
Halet Çambel hala burada yaşıyor. Geniş bir merdiven üst kata çıkar. Basamakları kitap ve dergilerle kaplanmış, odalar ve holler maun ahşaplı mobilyalarla doludur; rengi solmuş Japon paravanlar ve uzak yolculuklarından dönen poliglot bir ailenin diğer hatıraları...
Çambel, buraya taşındıktan sonra yakınında olan İngilizce eğitim veren Robert-College'de, 1930 yılında eskrim antrenmanına başlar. İlk Türk bayan sporcu olarak 1936 yılı Berlin Olimpiyatı'na eskrimci olarak katılır. Hayatında olağandışı bir sayfa açılır.
"Fransa'dayken başladı. Ben aslında İstanbul'a dönmeliydim fakat Berlin oyunlarına katılmak üzere Budapeşte'ye çağrıldım. Koçumuz bir Alman kızdı, kendisi yüzücü. O bize: 'Sizi Hitler'le tanıştırayım' dedi. Biz ise onu ret ettik."
1936 olimpiyat macerası Türk eskrimciler için madalyasız sona ererken, ülkelerinin ne kadar değiştiğini katılımlarıyla dünyaya göstermeleri için fırsatı olur.
Ondan sonra Halet Çambel akademik kariyerine odaklanır. Paris'teki Sorbonne'da arkeolojinin yanı sıra Türkiye'de o zamanlarda Alman bilim adamlarının hakim olduğu konular olan arkeoloji ve Ön Asyalı diller (Hititçe, Asurcu, İbranice) okur. Alman kültürüne yakın olması tahsil yıllarında ve bundan sonraki profesyonel hayatında bir artıdır:
"Babam genç bir subayken öğrenim için Almanya'ya gönderildi. Berlin'de eğitim veren subay onlara şöyle derdi: 'Beyler, ilk önce kalemlerinizi tıraş etmeyi öğrenmelisiniz. Çünkü kör bir kalemle haritaya bir nokta çizerseniz eğer, ateşiniz isabet tutmaz.' Bir hafta boyunca kalem tıraş ederlerdi. Fakat bunlar öğrenilmesi gereken şeyler, çalışmalarda titiz olunmalıdır."
Türkiye'ye döndüğünde kendisinden altı yaş daha büyük, tanınmış şair ve sonradan ödül kazanan mimar, Nail Çakırhan'la evlenir. Bundan sonraki 70 yıl onunla birlikte İstanbul'daki baba evinde yaşanır. Nail Çakırhan kısa zaman önce, 2008 yılı Ekim ayında vefat etti. Ailesi komünist şairle ilişkilerine karşıdır; gizli olarak evleniyorlar ve ilişkileri daha ileride hoş görü, saygılı ve bereketli evliliklerin simgesi olur. Çocuk istemiyorlar, hayatlar tatmin edici, zengin ve hareketlidir. Halet Çambel'in akademik kariyeri bugüne dek geleneksel Türk- Alman iş birliği, halen genç olan Türk Cumhuriyeti ve modern bir kadının Türkiye'deki hayatından çok şey anlatır.
1940 yılında İstanbul Üniversite Edebiyat Fakültesinde asistanlığı başlar, doktorasını da burada yapar. Ardından Saarbrücken Üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak işe başlar.
"Ben hep kendime daha fazla zaman dilerdim. Üniversiteden sonra hemen işe girdim. Ve hep bu bürokrasi, başka bir şey için zamanımın kalmaması..."
1950'li yılların başlangıcında Osmaniye İlinde Kadirli'ye yakın olan Karatepe antik Hitit şehrindeki yeni bulgular kariyerine kesin bir etki yapar. Alman profesör Helmuth Theodor Bossert'in talebesi olarak başladığı Karatepe-Aslantaş projesine katılır ve ileride Hitit dilinin araştırılmasında çok önemli katkısı olur. Daha sonra Alman Arkeolojik Enstitüsü Başkanı Kurt Bittel ile çok yakın birlikte çalışır. 1960 yılında Halet Çambel'i, İstanbul Üniversitesi'nde Tarih Öncesi Profesörlüğüne kabul eder. Bir çok onurların sahibi olur, onların arasında Tübingen'deki Eberhard Karls Üniversitesinin Fahri Doktorluğu ve Prens Claus Ödülü; aynı zamanda Alman Arkeolojik Enstitüsünün üyesidir.
O yıllarda Danimarkalı-Alman Ethnolojist Ulla Johansen'in arazi çalışmaları için önemli olan Aydınlı Yörükleriyle irtibatı Çambel ve Prof. Bossert'in başka bir talebesi, Bahadır Alım'ın olağandışı yardımıyla geliştirildi. Halet Çambel'in bir çok öğrenci nesillerine öncülük çabaları ve örnek fonksiyonu Johansen'in kaleminden belli olur:
"Güneydoğu Anadolu'nun küçük köylerinde okullar yokken, kazıda çalışan işçilerin çocuklarını her gün üç saat eğitmek Halet ve Bahadır'ın gönüllü üstlendikleri görevleri arasındaydı. Aynı zamanda köylülerin sağlığına bakarlardı. Ondan dolayı kazı yerine çiftçiler çok gelirdi. Kırk yaşlarında güzel bir kadın olmasına rağmen, Halet'e karşı saygılı davranıyorlardı, çiftçiler. O pratik pantolonlar, basit, yukarıya kadar kapalı ve üst kolları tamamen örten bluzlar giyerdi, kısa kesilen saçlarına erkek şapkası takardı. Çiftçilere istedikleri ve planladıklarını düzgün ve doğru olarak söylerdi. Bundan sonra Halet'in tarzını hep kopyaladım ve tüm bana anlatılanlara ve ikazlara rağmen Türk erkeklerden hiç bir zamanda zorluk çekmedim."
50'li yıllarda Nail Çakırhan, Adana Karatepe'ye eşinin yanına gider. Kazıda çıkan arkeolojik buluntuların restorasyonu, korunması ve sergilenmesi için geniş bir alanın saçaklıkla örtülmesi gerekmektedir. İşe başlayan müteahhit bırakıp gitmiş, yerine yenisi bulunamamıştır. Avan projesini mimar Turgut Cansever'in yaptığı işi yürütmek Nail Çakırhan'a kalır. Birlikte son derece başarılı bir uygulama çıkar ortaya. Türkiye'nin ilk açık hava müzesi ve ilk geniş saçaklı 'görünebilen beton' uygulamasıdır bu. İş bu kadarla kalmaz: kazı evi, karakol, orman bölge şefliği binaları, bölge okullarının inşaatı gelir ardından. Bu süreç, aynı zamanda, idealist bir yurtseverin, Nail Çakırhan ve Halet Çambel çiftinin çeşitli engellemelere karşın kendileriyle dayanışmaya giren her kademeden yönetici, meslektaş ve yöre halkıyla birlikleri örnek bir çalışmadır.
Eşinin cesaret gerektiren Karatepe çalışmaları mimarlık ödül almaya kadar giderken, bu kazı Halet'in öz işi olur ve bütün hayatı adanmış bir uğraşı olur.
Bugünlerde daha hassas eserlerin korunması amacıyla eski açık hava müzesinin yanında bir müze de yer alır. Müze tasarımı ve sergi kurma şekli tabii ki kendi ellerinden çıktı. Yarım yüz yılın çalışmalarına tanıklık eden müthiş bir kitap yayımlandı. Genç bir iş arkadaşıyla birlikte çıkartılan bu ciltte Karatepe-Aslantaş'ta onca yılda yapılan araştırma çalışmalarını gösterir, koşut olarak giriş kapılarının bulunması ve korunması ve onunla birlikte tüm heykel, resim ve rölyeflerin kapsamlı bir katalog çalışmasında ikonografik araştırma sonuçları sunulmaktadır.
'Bibliotheca Orientalis' cildi bu şekilde anlatır:
"...Bize, yayımlamak üzere, Halet Çambel ve Aslı Özizyar tarafından hazırlanan görsel materyali anlatan kapsamlı bir cilt sunuldu. Resimlerin detaylı ve zengin illüstrasyonların etüdünün yanı sıra, restorasyon ve korunma tarihi vermekte, bunların tarihi aynı zamanda Karatepe-Aslantaş'taki açık hava müzesinin tarihidir. Bu kitap, geç Hitit araştırmasında yeni çıkan eserlerin en önemlisi olduğu şüphesizdir. Örnek bir bilim sürecine girişidir ve inanılmaz iyi bir kalitede sunulan görsel materyal yoğun tartışmalara nedeni olacaktır."
Bu ileri yaşta hala yılın altı ayı Karatepe'de geçirmesinin nedeni sorulduğunda Halet'in cevabı tipik net ve kesindir:
"Bu işe elli yıl önce başladım ve bitirmeden onu bırakmam."
Şu anda 'iş bitirilmesi' Halet'in ve daha genç olan, yıllardır birlikte çalışan iş arkadaşı Murat Akman'ın ellerindedir. İkisi Karatepe kazılarının yarım yüz yıldır süren çalışmaların arşivlemesi gibi büyük bir göreve başladılar. Şimdi de bile, bu yazı tarafımdan yazılırken, Halet, Aslantaş'taki iş yerinde onun karakteristik 'Prusyalı' disiplin ve itinasıyla dokümanları sıralar ve değerlendirmektedir.
Profesör Çambel'e göre 'işteki bu itina' ileri zamanlarda Boğaz'daki kırmızı köşkte de devamını bulsun. Çift evini Boğaziçi Üniversitesine bağışladı. O zamanda Arkeoloji ve Geleneksel Mimari Enstitüsü burada barındırılacak ve Halet Çambel'in adını taşıyacaktır.