hamamüstü köyü bilgileri - hamamüstü köyü tanıtım - hamamüstü köyü resimleri
Hamamüstü, Düzce ilinin Gölyaka ilçesine bağlı bir köydür.
Tarihi
1877–1878 Osmanlı- Rus savaşının ardından Osmanlı yönetiminin elinden çıkan topraklardaki Müslüman bölgelerinden özellikle Batum ve çevresinden hilafetin hüküm sürmeye devam edebildiği topraklara büyük bir göç dalgası yaşanmış Osmanlı bu topraklardan en az yarım milyon mülteci almıştır.
Göçün temel sebepleri 16. yüzyıl sonrasında İslamiyet'i seçmeye başlayan bölge insanları üzerindeki politik ve ekonomik baskılardır. Grigol ORBELİANİ o dönemde Rusların Acara’da izledikleri siyaseti şu şekilde ifade ediyor: “Batum vilayetinin alınmasıyla Rusya Kafkasya sınırındaki en önemli ve kendileri için tehlikeli olan bölgede doğal olarak güç kazandı. Ancak halk savaşçı ve itaatsizdir. Osmanlı ile din bağı bulunanlar bu sebeple kale içindeki tehlikeli unsurlar olarak kabul edilirler. Yerel ahali boşaltılmalıdır”. Niko NİKOLADZE ise,”Rus Krallığının yönetimi altına aldığı halka daha savaş yaraları bile sarılmadan ağır vergiler yüklediğini ve vergileri toplayabilmek için herkese kaba metotlar uyguladığını” belirtir.
Kısa sürede şekillenen halka yönelik yıldırma hareketleri sonuçta kaçınılmaz olarak göçü doğurmuş ve savaşlar esnasında Osmanlının yanında yer alan yüz binlerce Güney Kafkasyalı Anadolu’ya yönelmiştir.
93 Harbi olarak da anılan Osmanlı-Rus Savaşında yenilgiye uğrayan Osmanlı devleti önce Ayastefanos Antlaşmasını, sonra da bu antlaşmanın bazı hükümlerini yeniden düzenleyen Berlin antlaşmasını imzalamak zorunda kalmış, Berlin Antlaşması ile bağlantılı olarak 27 Ocak 1879’da İstanbul’da yapılan yeni bir antlaşmayla göçe resmiyet kazandırılmıştır. 3 Şubat 1879’dan 3 Şubat 1882 tarihine kadar tanınan göç süresi sonradan 1884 yılına kadar uzatılmış ancak bu süreç izleyen yıllarda da son bulmamış 1921 yılına dek devam etmiştir.
Acaristskali ırmağının ikiye böldüğü Tsoniarisi ve çevre köylerden 1880–1881 yıllarında kalkan aileler satabilecekleri mallarını satmaya çalışmışlar, evcil hayvanlarının çoğunu yabana salmışlar, ev barklarını olduğu gibi bırakmışlar, topraklarını gözü yaşlı terk etmişler, yükte hafif pahada ağır neleri varsa yanlarına almışlardır. Ata vatanlarından ayrılırken yanlarına aldıkları içinde en ilginç olanlar ise meyve fidanları olsa gerektir. Hemen herkes birçok küçük meyve fidanını yanında yeni vatana götürmek için hazırlamıştır. Hiç kimse geriye dönmeyi düşünmemektedir. Bir kısım insan topraklarını kaybettiklerini düşünmekteyken bir kısmı topraklarını işgalden kurtardıkları fikrine sahiptiler. Birçok Hıristiyan için Müslümanların göçe kalkışması anlamsızdır.
Göçmenler Yavuz adlı gemiyle Giresun limanına indirilmiş O dönemde Keşap topraklarında bulunan topraklarda yerleşmek için alan arayışına girmişlerdir. Uygun buldukları yere Ambaralan (Ambaralay) köyü kurulmuştur.
Batum limanından önce İstanbul, sonra Sinop, Samsun, Ordu, Giresun gibi kentlere göçmenler bırakılmıştır. Bu bir bölgede yığılmayı önlemekten ziyade Batum limanında bekleyen binlerce insanın daha fazla mağdur edilmemesi için yakın limanları tercih etme yaklaşımı olarak değerlendirilebilir. Osmanlı’nın bir ölçüde Karadeniz kıyı bölgelerindeki Hıristiyan nüfusla Müslüman nüfusu dengelemek amacıyla uyguladığı söylenebilecek dağınık yerleşim politikası topraklarını terk etmedikleri için bir kısmı Acara’da kalan, bir kısmı karayolunu tercih eden ailelerin bir kez daha bölünmesine yol açmıştır. Tsoniarisi’liler arasında da bu duruma düşenler mevcuttur.
Yeni kurulan Ambaralay köyünden de tarım arazisi problemiyle karşılaşılmış 1800’lü yılların sonlarında köyün ileri gelenlerinden Hacı Memed (Mehmet) Ali Efendi yaptığı hac yolculuğunun dönüşünde Batum limanındayken bir kısım Acaralı’nın yerleştiğini duyduğu Akçakoca’ya gelebilmek için Zonguldak’ta gemiden inmiştir. Tekne ile Akçakoca’ya geçmiş ve yaşam için Ambaralay’dan daha uygun alanları saptamaya çalışmıştır. Batum'dan dostu olan ve Çilimli’ye yerleşen Hüseyin Ağa kendisine ev sahipliği yapmış, güneye doğru ilerleyerek daha iç kısımlara ulaşmış, Düzce’nin Güney Batısında bulunan Efteni topraklarına gelmiş, hemen hemen insanca tamamen boş bulunan bu günkü Hamamüstü köyü topraklarına ulaşmıştır. Gölü, akarsuları, ormanları, düzlükleri ve tarıma elverişli arazileri ile mükemmel olan bu topraklara Ambaralay’dan eşi ve yakınlarını davet etmiştir. Fakat kendilerinden önce Maykop yakınlarından gelen insanların tepkisiyle karşılaşmış, yerleştikleri yerin kendi baltalık ormanları olduğu gerekçesi ile şikâyet edilmiştir. Karakoldan karakola teslim yolu ile Ambaralay’a geri gönderilmiş, tekrar Efteni’ye gelmiş, aynı yöntemle geri gönderilirken Samsun’da bir karakolda serbest bırakılmıştır. Efteni’ye döndüğünde karşılaştığı üçüncü kez şikâyet edilmiş ancak,yerleşimi kesinleşince Ambaralay’daki diğer yakınlarını da bu boş topraklara davet etmiş. Birçoğu davete icabet ederek Efteni’ye gelmiş ve 1900’lü yıllara girilmeden Hacı Memed Ali Efendi tarafından temeli atılan köye Hacı Memed Ali Efendi köyü denmiş, zamanla alt kısımdaki harap halde bulunan Ceneviz Hamamına izafeten Hamamüstü adı verilmiştir.
Göçmenlerin çoğu Batum ilinin Acaristzkali deresinin ortasından geçtiğini belirttikleri Tzoniarisi köyünden gelmiş olduklarını ifade etmekle birlikte, Batum çevresindeki Zegani, Keda, Zvare, Loda, Loğa, Gulebi, Baidzuri, Vani, Ğomuri, Zerdi gibi yerleşim birimlerinin adlarını da hatırlamaktadırlar. Düzce çevresinde yoğun yakın bölge nüfusu barındıran Asar Aksu, Fındıklı Aksu, Gölormanı, Merkez Çiftlik, Hızardere, Mahirağa, Melenağzı, Muncurlu, Musababa, Süleymanbey, Şakuç, Şimşir, Şıpır, Yeşilçam ve Doğanlı gibi köylerin sakinlerinin çoğunluğundan farklı olarak Acaralı olduklarını ya da diğerlerinin Acaralı olmadıklarını söylerler. Sözü edilen bu köylerdeki çoğunluk ise, kendilerini Zeganili, Maraditli gibi daha dar bölge isimleriyle adlandırırlar.
Daha ilk göç döneminden itibaren hastalık, açlık, yaşlılık gibi sebeplerle yitirilen birçok insana rağmen 1905–1906 yıllarında tamamen bir köy görüntüsü alan Hamamüstü’nde halk tarım, hayvancılık, arıcılık, marangozluk, yapı işçiliği gibi zanaatlarda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Özel ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılırken; köyün genel ihtiyaçları, yollar, değirmenler, camiiler tesis edilmiş ve bunların sorunsuzca işleyebilmesi için vakıf arazileri yine el birliği ile saptanmıştır.
Acımasızlığı ile tanınan Rus Çarı 2. Nikola’nın 1894’de tahta oturmasıyla Tsoniarisi’den doğrudan Çilimli’ye oradan da Hamamüstü’ne ikinci bir göç dalgası yaşanmış, 1910’lu yıllarda Ambaralay’dan halen sürmekte olan göçlerle daha da genişlemiştir.
Hamamüstü halkı 1920’de İstanbul Hükümeti tarafından Bolşevik olarak ilan edilen Kuvay-ı Milliye’ye karşı isyancı gruplarca zorla yönlendirilmek istenmiş olsalar da isyancılar buna muvaffak olamamışlardır.
1950’lere dek tamamen Acara göçmenlerinin nüfusu oluşturduğu Hamamüstü köyü, Efteni, Orta, Cevizlik, yaylak olarak kullanılan Hızardere ve köyle doğrudan bağlantılı Depo, Hamam ve Saraltı mahalleleriyle çevrenin en büyük köylerinden biri haline dönüşmüştür. Hızardere'ye yerleşen ağaç kaşık imal eden bir Tirebolu göçmenine yerleşmesi için toprak verilmiş, müteakip yıllarda Hızardere gelişmiş ve büyümüştür. Köyün en canlı olduğu dönem 1905-1960’lı yıllar arasında olmuştur.
1960’lı yıllardan itibaren ise Hamamüstü’nün ilk sakinlerinin büyük bölümü ekonomik sebeplerden ve yeni iş sahalarının açılamamasından ötürü kitleler halinde Düzce, Çilimli, Aydınpınar, Hacıyakup gibi yerleşim merkezlerine kaymıştır. 1970’li yıllarda Arap ülkeleri ve bugünkü AB ülkelerine yönelme gözlenir.
Tirebolu göçmenlerinin yerleştiği adını eskiden Bıçkı deresinde bulunan mekanik hızardan alan Hızardere mahallesi 1990 yılında tarihi coğrafya açısından bir talihsizlik olarak nitelendirilebilecek şekilde Güzeldere adı verilen müstakil bir köy konumuna gelmiştir. Halen göç vermeye devam eden Hamamüstü köyünde Bizans döneminden kalma olabileceği düşünülen ev temelleri, mezarlar, toprak altı su sistemlerine rastlanmaktadır.
Sözlü edebiyat, gelenek görenekler, halk dansları, halk hukuku, halk hekimliği, törenler, mutfak mimari, el sanatları, takvim, eğlenceler, meteoroloji gibi hususlarda 1960’lara değin kendilerine has unsurları yoğun biçimde yaşatan Hamamüstülüler Kafkasyadayken Osmanlı Rus savaşlarında, Anadolu’ya geldiklerinde 1. Cihan Harbinde, Kurtuluş Savaşında, Kore’de Kıbrıs’ta bir çok şehit ve gazi vermişler ana vatan Türkiye’ye sıkı sıkıya bağlanmışlardır.
2000 yılı sayımlarına göre nüfusu 689’dur. Efteni gölünün Batı yamaçlarına yaslanmış olan köy, Güneyde Güzeldere ve Çamlıbel Kuzeyde Efteni gölü, Doğuda Düzce merkeze bağlı Gölormanı köyü, Batıda ise Hacıyakup köyü ile çevrilidir. Köydeki iki önemli akarsu Hamam ve Cevizlik dereleridir. Tarım, fındık üretimi, büyükbaş hayvancılık ve arıcılık köyün geçim kaynaklarındandır. Köydeki tek sanayii kuruluşu bir kereste doğrama atelyesidir.
Efteni gölü ve Efteni kaplıcası köyün eteklerini süslerken, Güzeldere şelalesi köyü taçlandırır.
Kültür
Yemekler “Sinori” Malzemeler: Hamur için; 1 kg un, 1 su bardağı mısır unu, 1 şeker kaşığı tuz, bir miktar su. Sos için; bir miktar yoğurt, su, tereyağı, kırmızı biber. Hazırlanışı: Hamur malzemeleri karıştırılarak kulak memesi yumuşaklığına getirilir. Oluşturulan hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar kopartılarak açılır. Ortaya çıkan yufka sacda çok kurutulmadan altı ve üstü ısıtılır. Sacdan alınınca ortadan ikiye katlanır. Daha sonra ortadan katlanan yufka ince bir şekilde rulo halinde sarılıp, kırılmaması için bir bezin altında saklanır. Hamur bitene kadar bu işlem devam eder. Bezin altında üst üste konulan yufkalardan biri alınıp, enine iki parmak kalınlığında kesilerek tepsilere dizilip fırına sürülerek kızartılır. Fırından çıkan Sinori soğuduktan sonra bir tavaya beş veya altı kaşık yoğurt konur. Üzerine çok az su ilave edilir. Yoğurt su karışımı bir miktar kaynayınca sinorilerin hepsini ıslatacak şekilde üzerine dökülür. Islatılmış sinori tavasının üzeri bir kapakla kapatılır. Başka bir tarafta eritilmiş tereyağı ile kırmızı biber karışımı sinori üzerine dökülür. Artık sinori servise hazırdır.
Coğrafya
Düzce iline 30 km, Gölyaka ilçesine 8 km uzaklıktadır.
İklim
Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.
Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri
2007
2000 689
1997 544
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
kaynak
yerel net
vikipedi özgür ansiklopedi
köyünüze ait bilgi ve resimleri bu konu altında paylaşabilirsiniz
Hamamüstü, Düzce ilinin Gölyaka ilçesine bağlı bir köydür.
Tarihi
1877–1878 Osmanlı- Rus savaşının ardından Osmanlı yönetiminin elinden çıkan topraklardaki Müslüman bölgelerinden özellikle Batum ve çevresinden hilafetin hüküm sürmeye devam edebildiği topraklara büyük bir göç dalgası yaşanmış Osmanlı bu topraklardan en az yarım milyon mülteci almıştır.
Göçün temel sebepleri 16. yüzyıl sonrasında İslamiyet'i seçmeye başlayan bölge insanları üzerindeki politik ve ekonomik baskılardır. Grigol ORBELİANİ o dönemde Rusların Acara’da izledikleri siyaseti şu şekilde ifade ediyor: “Batum vilayetinin alınmasıyla Rusya Kafkasya sınırındaki en önemli ve kendileri için tehlikeli olan bölgede doğal olarak güç kazandı. Ancak halk savaşçı ve itaatsizdir. Osmanlı ile din bağı bulunanlar bu sebeple kale içindeki tehlikeli unsurlar olarak kabul edilirler. Yerel ahali boşaltılmalıdır”. Niko NİKOLADZE ise,”Rus Krallığının yönetimi altına aldığı halka daha savaş yaraları bile sarılmadan ağır vergiler yüklediğini ve vergileri toplayabilmek için herkese kaba metotlar uyguladığını” belirtir.
Kısa sürede şekillenen halka yönelik yıldırma hareketleri sonuçta kaçınılmaz olarak göçü doğurmuş ve savaşlar esnasında Osmanlının yanında yer alan yüz binlerce Güney Kafkasyalı Anadolu’ya yönelmiştir.
93 Harbi olarak da anılan Osmanlı-Rus Savaşında yenilgiye uğrayan Osmanlı devleti önce Ayastefanos Antlaşmasını, sonra da bu antlaşmanın bazı hükümlerini yeniden düzenleyen Berlin antlaşmasını imzalamak zorunda kalmış, Berlin Antlaşması ile bağlantılı olarak 27 Ocak 1879’da İstanbul’da yapılan yeni bir antlaşmayla göçe resmiyet kazandırılmıştır. 3 Şubat 1879’dan 3 Şubat 1882 tarihine kadar tanınan göç süresi sonradan 1884 yılına kadar uzatılmış ancak bu süreç izleyen yıllarda da son bulmamış 1921 yılına dek devam etmiştir.
Acaristskali ırmağının ikiye böldüğü Tsoniarisi ve çevre köylerden 1880–1881 yıllarında kalkan aileler satabilecekleri mallarını satmaya çalışmışlar, evcil hayvanlarının çoğunu yabana salmışlar, ev barklarını olduğu gibi bırakmışlar, topraklarını gözü yaşlı terk etmişler, yükte hafif pahada ağır neleri varsa yanlarına almışlardır. Ata vatanlarından ayrılırken yanlarına aldıkları içinde en ilginç olanlar ise meyve fidanları olsa gerektir. Hemen herkes birçok küçük meyve fidanını yanında yeni vatana götürmek için hazırlamıştır. Hiç kimse geriye dönmeyi düşünmemektedir. Bir kısım insan topraklarını kaybettiklerini düşünmekteyken bir kısmı topraklarını işgalden kurtardıkları fikrine sahiptiler. Birçok Hıristiyan için Müslümanların göçe kalkışması anlamsızdır.
Göçmenler Yavuz adlı gemiyle Giresun limanına indirilmiş O dönemde Keşap topraklarında bulunan topraklarda yerleşmek için alan arayışına girmişlerdir. Uygun buldukları yere Ambaralan (Ambaralay) köyü kurulmuştur.
Batum limanından önce İstanbul, sonra Sinop, Samsun, Ordu, Giresun gibi kentlere göçmenler bırakılmıştır. Bu bir bölgede yığılmayı önlemekten ziyade Batum limanında bekleyen binlerce insanın daha fazla mağdur edilmemesi için yakın limanları tercih etme yaklaşımı olarak değerlendirilebilir. Osmanlı’nın bir ölçüde Karadeniz kıyı bölgelerindeki Hıristiyan nüfusla Müslüman nüfusu dengelemek amacıyla uyguladığı söylenebilecek dağınık yerleşim politikası topraklarını terk etmedikleri için bir kısmı Acara’da kalan, bir kısmı karayolunu tercih eden ailelerin bir kez daha bölünmesine yol açmıştır. Tsoniarisi’liler arasında da bu duruma düşenler mevcuttur.
Yeni kurulan Ambaralay köyünden de tarım arazisi problemiyle karşılaşılmış 1800’lü yılların sonlarında köyün ileri gelenlerinden Hacı Memed (Mehmet) Ali Efendi yaptığı hac yolculuğunun dönüşünde Batum limanındayken bir kısım Acaralı’nın yerleştiğini duyduğu Akçakoca’ya gelebilmek için Zonguldak’ta gemiden inmiştir. Tekne ile Akçakoca’ya geçmiş ve yaşam için Ambaralay’dan daha uygun alanları saptamaya çalışmıştır. Batum'dan dostu olan ve Çilimli’ye yerleşen Hüseyin Ağa kendisine ev sahipliği yapmış, güneye doğru ilerleyerek daha iç kısımlara ulaşmış, Düzce’nin Güney Batısında bulunan Efteni topraklarına gelmiş, hemen hemen insanca tamamen boş bulunan bu günkü Hamamüstü köyü topraklarına ulaşmıştır. Gölü, akarsuları, ormanları, düzlükleri ve tarıma elverişli arazileri ile mükemmel olan bu topraklara Ambaralay’dan eşi ve yakınlarını davet etmiştir. Fakat kendilerinden önce Maykop yakınlarından gelen insanların tepkisiyle karşılaşmış, yerleştikleri yerin kendi baltalık ormanları olduğu gerekçesi ile şikâyet edilmiştir. Karakoldan karakola teslim yolu ile Ambaralay’a geri gönderilmiş, tekrar Efteni’ye gelmiş, aynı yöntemle geri gönderilirken Samsun’da bir karakolda serbest bırakılmıştır. Efteni’ye döndüğünde karşılaştığı üçüncü kez şikâyet edilmiş ancak,yerleşimi kesinleşince Ambaralay’daki diğer yakınlarını da bu boş topraklara davet etmiş. Birçoğu davete icabet ederek Efteni’ye gelmiş ve 1900’lü yıllara girilmeden Hacı Memed Ali Efendi tarafından temeli atılan köye Hacı Memed Ali Efendi köyü denmiş, zamanla alt kısımdaki harap halde bulunan Ceneviz Hamamına izafeten Hamamüstü adı verilmiştir.
Göçmenlerin çoğu Batum ilinin Acaristzkali deresinin ortasından geçtiğini belirttikleri Tzoniarisi köyünden gelmiş olduklarını ifade etmekle birlikte, Batum çevresindeki Zegani, Keda, Zvare, Loda, Loğa, Gulebi, Baidzuri, Vani, Ğomuri, Zerdi gibi yerleşim birimlerinin adlarını da hatırlamaktadırlar. Düzce çevresinde yoğun yakın bölge nüfusu barındıran Asar Aksu, Fındıklı Aksu, Gölormanı, Merkez Çiftlik, Hızardere, Mahirağa, Melenağzı, Muncurlu, Musababa, Süleymanbey, Şakuç, Şimşir, Şıpır, Yeşilçam ve Doğanlı gibi köylerin sakinlerinin çoğunluğundan farklı olarak Acaralı olduklarını ya da diğerlerinin Acaralı olmadıklarını söylerler. Sözü edilen bu köylerdeki çoğunluk ise, kendilerini Zeganili, Maraditli gibi daha dar bölge isimleriyle adlandırırlar.
Daha ilk göç döneminden itibaren hastalık, açlık, yaşlılık gibi sebeplerle yitirilen birçok insana rağmen 1905–1906 yıllarında tamamen bir köy görüntüsü alan Hamamüstü’nde halk tarım, hayvancılık, arıcılık, marangozluk, yapı işçiliği gibi zanaatlarda büyük ilerleme kaydedilmiştir. Özel ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılırken; köyün genel ihtiyaçları, yollar, değirmenler, camiiler tesis edilmiş ve bunların sorunsuzca işleyebilmesi için vakıf arazileri yine el birliği ile saptanmıştır.
Acımasızlığı ile tanınan Rus Çarı 2. Nikola’nın 1894’de tahta oturmasıyla Tsoniarisi’den doğrudan Çilimli’ye oradan da Hamamüstü’ne ikinci bir göç dalgası yaşanmış, 1910’lu yıllarda Ambaralay’dan halen sürmekte olan göçlerle daha da genişlemiştir.
Hamamüstü halkı 1920’de İstanbul Hükümeti tarafından Bolşevik olarak ilan edilen Kuvay-ı Milliye’ye karşı isyancı gruplarca zorla yönlendirilmek istenmiş olsalar da isyancılar buna muvaffak olamamışlardır.
1950’lere dek tamamen Acara göçmenlerinin nüfusu oluşturduğu Hamamüstü köyü, Efteni, Orta, Cevizlik, yaylak olarak kullanılan Hızardere ve köyle doğrudan bağlantılı Depo, Hamam ve Saraltı mahalleleriyle çevrenin en büyük köylerinden biri haline dönüşmüştür. Hızardere'ye yerleşen ağaç kaşık imal eden bir Tirebolu göçmenine yerleşmesi için toprak verilmiş, müteakip yıllarda Hızardere gelişmiş ve büyümüştür. Köyün en canlı olduğu dönem 1905-1960’lı yıllar arasında olmuştur.
1960’lı yıllardan itibaren ise Hamamüstü’nün ilk sakinlerinin büyük bölümü ekonomik sebeplerden ve yeni iş sahalarının açılamamasından ötürü kitleler halinde Düzce, Çilimli, Aydınpınar, Hacıyakup gibi yerleşim merkezlerine kaymıştır. 1970’li yıllarda Arap ülkeleri ve bugünkü AB ülkelerine yönelme gözlenir.
Tirebolu göçmenlerinin yerleştiği adını eskiden Bıçkı deresinde bulunan mekanik hızardan alan Hızardere mahallesi 1990 yılında tarihi coğrafya açısından bir talihsizlik olarak nitelendirilebilecek şekilde Güzeldere adı verilen müstakil bir köy konumuna gelmiştir. Halen göç vermeye devam eden Hamamüstü köyünde Bizans döneminden kalma olabileceği düşünülen ev temelleri, mezarlar, toprak altı su sistemlerine rastlanmaktadır.
Sözlü edebiyat, gelenek görenekler, halk dansları, halk hukuku, halk hekimliği, törenler, mutfak mimari, el sanatları, takvim, eğlenceler, meteoroloji gibi hususlarda 1960’lara değin kendilerine has unsurları yoğun biçimde yaşatan Hamamüstülüler Kafkasyadayken Osmanlı Rus savaşlarında, Anadolu’ya geldiklerinde 1. Cihan Harbinde, Kurtuluş Savaşında, Kore’de Kıbrıs’ta bir çok şehit ve gazi vermişler ana vatan Türkiye’ye sıkı sıkıya bağlanmışlardır.
2000 yılı sayımlarına göre nüfusu 689’dur. Efteni gölünün Batı yamaçlarına yaslanmış olan köy, Güneyde Güzeldere ve Çamlıbel Kuzeyde Efteni gölü, Doğuda Düzce merkeze bağlı Gölormanı köyü, Batıda ise Hacıyakup köyü ile çevrilidir. Köydeki iki önemli akarsu Hamam ve Cevizlik dereleridir. Tarım, fındık üretimi, büyükbaş hayvancılık ve arıcılık köyün geçim kaynaklarındandır. Köydeki tek sanayii kuruluşu bir kereste doğrama atelyesidir.
Efteni gölü ve Efteni kaplıcası köyün eteklerini süslerken, Güzeldere şelalesi köyü taçlandırır.
Kültür
Yemekler “Sinori” Malzemeler: Hamur için; 1 kg un, 1 su bardağı mısır unu, 1 şeker kaşığı tuz, bir miktar su. Sos için; bir miktar yoğurt, su, tereyağı, kırmızı biber. Hazırlanışı: Hamur malzemeleri karıştırılarak kulak memesi yumuşaklığına getirilir. Oluşturulan hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar kopartılarak açılır. Ortaya çıkan yufka sacda çok kurutulmadan altı ve üstü ısıtılır. Sacdan alınınca ortadan ikiye katlanır. Daha sonra ortadan katlanan yufka ince bir şekilde rulo halinde sarılıp, kırılmaması için bir bezin altında saklanır. Hamur bitene kadar bu işlem devam eder. Bezin altında üst üste konulan yufkalardan biri alınıp, enine iki parmak kalınlığında kesilerek tepsilere dizilip fırına sürülerek kızartılır. Fırından çıkan Sinori soğuduktan sonra bir tavaya beş veya altı kaşık yoğurt konur. Üzerine çok az su ilave edilir. Yoğurt su karışımı bir miktar kaynayınca sinorilerin hepsini ıslatacak şekilde üzerine dökülür. Islatılmış sinori tavasının üzeri bir kapakla kapatılır. Başka bir tarafta eritilmiş tereyağı ile kırmızı biber karışımı sinori üzerine dökülür. Artık sinori servise hazırdır.
Coğrafya
Düzce iline 30 km, Gölyaka ilçesine 8 km uzaklıktadır.
İklim
Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.
Nüfus
Yıllara göre köy nüfus verileri
2007
2000 689
1997 544
Ekonomi
Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.
Muhtarlık
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.
Altyapı bilgileri
Köyde, ilköğretim okulu yoktur fakat taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.
kaynak
yerel net
vikipedi özgür ansiklopedi
köyünüze ait bilgi ve resimleri bu konu altında paylaşabilirsiniz