Hepimizin hayır diyemediği anlar mutlaka olmuştur.Zaman zaman hepimiz onaylanma ve beğenilme ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kendi isteklerimizi bir kenara atarak diğer insanların istek ve beklentilerine "evet" demiş; kendi istek ve beklentilerimizi ise ertelemişizdir. Bu hepimizin karşılaştığı bir durumdur ancak diğer insanlara söylediğimiz hayır ve evetlerin dengesini kuramadığımızda bu durum problem haline gelmeye başlar.
Aslında evet demek bizi başkalarıyla işbirliği ve dayanışma yapmaya yöneltir. Diğer insanların beklentilerine evet dersek onlarla daha yakın, daha samimi ilişkiler kurabileceğimizi, onlar tarafından onaylanıp beğenileceğimizi yani kabul edileceğimizi düşünürüz. Fakat, diğer insanlara söylediğimiz "evet" lerin dengesini kuramamaya başladığımızda bu beklentimizin boş olduğunu ve imajımızın beklediğimiz gibi olmadığını görmeye başlarız. Buna rağmen yine de hayır diyemeyiz. Hayır diyemememizin arkasında sevdiğimiz insanları mutsuz etme, kaybetme ya da öfkelerine maruz kalma korkusu vardır. Hatta hayır demeyi saldırgan bir davranış olarak kabul ederiz ve karşımızdaki kişinin bize vereceği tepkiyi de haklı görürüz. Hayır dememizin yaratacağı anlaşmazlıkların tüm ilişkimizi bozacağını varsayarız. Bunu destekler nitelikte etrafımız en küçük hayırla göz yaşına boğulan arkadaşlar, anne, baba ve çocuklarla doludur. İnsanın karşısındaki kişiyi bilerek üzmesi kolayca gerçekleşebilecek bir şey değildir. Karşısındakinin üzüldüğünü gören kişi, hayırla başlayan sözünü genelde evetle bitirir. Başkasını üzmenin sorumluluğunu almak ağır gelir, sonrasında kendimizi suçluluk duyguları ile boğuşurken bulabiliriz ya da karşımızdakinin öfkeleneceğinden korkabiliriz. "Hayır dersem kesin bana kızacak, bağıracak, ilişkimiz zarar görecek " gibi düşünceler bizi "evet" demeye itebilir.
Her insanın hayatında çok rahat hayır dediği bir dönem vardır; çocukluğu. Özellikle ilk ergenlik olarak adlandırılan 2-3 yaş arası dönemde çocuk her şeye itiraz etmeye başlar ve söylenen her şeyin tersini yapar. Çocuk ebeveynlerine karşı çıkarak kendi kişiliğini göstermeye çalışır. Ancak bu dönemde de her ailede olduğu gibi çocuk tarafından sürekli ortaya çıkan "hayır"ı ebeveynler anlamlandırmakta zorlanır ve farklı tepkiler verir, hatta bazen cezalandırırlar. Çocuğa temel kuralları öğretmeye başladığımız bu dönemde çocuğun bu itirazlarına verilen tepkiler ya da anne babanın çocuğuna koyduğu sınırlar sağlıklı değilse (çok serbest bırakmak ya da sürekli cezalandırmak, ketlemek) kişinin yetişkinlik döneminde de neye evet neye hayır diyeceği konusunda karışıklık yaratabilir. Çocuk bu dönemde kendini kanıtlamak anlamına gelen "hayır"ı sevgi kaybı ve suçlulukla karıştırır. Bunları birbirinden ayırmakta güçlük çeker. Bir yetişkin olduğunda da, bu terk edilme ve sevilmeme duygusunu hayır dediğinde bilinçsizce tekrar yaşar. Böylece, karşı çıkma ve özerklik, çoğunlukla suçluluk ve kaygıya bağlanır ve bu durum kişiyi tüm hayatı boyunca etkiler. Bu nedenle ilerleyen dönemde hayır demekten kaçarak, suçluluk duygusu ve kaybetme korkusunun oluşturacağı kaygıdan kaçmaya çalışırız.
Ancak hayır diyememek bir süre sonra beklediğimizin tersine ilişkilerimizi bozmaya başlar. İnsanlara hayır diyemediğimiz noktada acı çekeriz, çünkü kendimizi istemediğimiz bir ortamda, istemediğimiz bir şeyi yaparken buluruz. Bu durum kendimize güvenimizi kırmakla birlikte hayır diyemediğimiz kişilerden de uzaklaşmamıza neden olur. Çünkü çoğunlukla sıkıntı duyduğumuz durumlardan kaçma eğilimindeyizdir.
Çoğu zaman hayır dememek adına kendimizce yanlış çözümler üretiriz. Çözüm gibi kullanılan bu davranışlar kısa vadede çözüm gibi görünse de yaşadığınız sorunu kalıcı olarak ortadan kaldırmaz. Hayır diyemediğimiz zamanlarda en sık yaptığımız davranışlardan biri kaçmaktır. Kaygı yaratan her türlü durumda kaçma arzusu gösteririz, böylece sıkıntından kurtulacağımızı düşünürüz. Ancak kaçtığımız durumun bizi daha çok strese soktuğunu görmezden geliriz. Örneğin hayır demekte zorlandığımız kişi ile karşılaşmamak için bazen yolumuzu değiştirebilir, o kişiden farklı bir saatte evimizden çıkabilir, hatta telefonlarına cevap vermeyebiliriz. “Hayır” diyemediğimiz durumlarda karşı tarafı kırmamak ve hayır deme stresinden kaçmak için sıklıkla kullandığımız yanlış çözümlerden bir başkası da yalan söylemektir. Örneğin gitmek istemediğimiz bir doğum gününe hayır diyemediğimiz için hasta numarası yapabiliriz. Ancak yalan söylediğimiz noktada yalanımızın ortaya çıkmaması için önlemler almamız da gerekeceğinden daha fazla efor sarf etmemiz gerekecek ve sonunda duyacağımız sıkıntı hayır derken çekeceğimiz sıkıntıdan çok daha fazla olacaktır. Bazen de bir başkasının isteğini reddetmekte zorlandığımızda, başkasını kullanarak hayır demeye ya da bahane üretmeye çalışırız. Yani sorumluluğu başkasına yükleriz. Örneğin arkadaşımıza hayır diyemediğimiz için telefonumuzu bir yakınımızın açmasını isteyip, uyuduğumuzu söylemesini isteyebiliriz.
Hayır dememek adına bu davranışları tercih etsek de içimizden bir ses “hayır demeliydim” diye fısıldar, pişmanlık ve suçluluk duymamıza neden olur. O anda karşımızdakini yalan söyleyerek ya da kaçarak aldatsak da kendimizi kandıramayız.
Sonuçta, hayır demeyi gerektiren durumlarda hepimizin ortak yaşadığı duygu kaygıdır. Kaygı rahatsız edici ve tahammül edilmesi zor bir duygu olduğundan dolayı da kaygı yaratan durumlardan uzak durmak için çabalarız. Bu nedenle hayır demekten kaçmaya çalışırız. Ancak hayır deme cesareti gösteremediğimiz ölçüde kaygımız daha da artar. Bu nedenle ilk yapmamız gereken hayır diyemediğimiz zamanlarda neler olup bittiğini fark etmektir. Hayır diyemememizin sebepleri üzerine düşünmeye ve bu düşünceleri keşfetmeye başladığımızda bu problemin yüzde ellisini halletmiş oluruz. Rahatsız edici bu düşünceler otomatik olarak aklımıza geldiğinden zihnimiz tarafından çoğu zaman sorgulanmadan doğru kabul edilir. Ancak bu düşünceleri fark ettiğimizde bu düşüncelerin gerçek dışı ya da abartılı olduğunu görebiliriz. Örneğin hafta sonu dışarı çıkmak için ısrar eden arkadaşınıza canım dışarı çıkmak istemiyor demek yerine bahane bulma ihtiyacı hissediyorsanız kendinize aklınızdan ne geçtiğini sorarak sizi kaygılandıran düşünceleri fark edebilirsiniz. “Hayır dersem bir daha benle görüşmez", “onu sevmediğimi düşünür” gibi.. Bu düşünceler hayır deme aşamasına gelme şansınızı azaltır. Ancak hayır diyebilme cesaretini gösterdiğinizde felaketle sonuçlanacağını düşündüğünüz bu durumların gerçek olmadığını görme şansını yakalarsınız. Bunları fark ettikten sonra ufak adımlarla hayır demeye başlamak daha kolay olacaktır. Duygusal açıdan sizi çok zorlamayacak bir hayırdan başlayarak aşama aşama ilerleyebilirsiniz. Örneğin samimiyetine inandığınız bir arkadaşına çok önemli olmayan bir konu üzerinden hayır demeyi deneyebilirsiniz, sonra yavaş yavaş hayır demekte zorlandığınız kişi ve konular hakkında denemelere başlayabilirsiniz. Ancak ilk denemeler her zaman zor olacağı için tek bir girişimden sonra kendinize hüküm vermemeniz, tam tersi daha çok deneme yapmanız gerekir. Hayır demeyi öğrenmek hem kendimize daha olumlu bakabilmemizi sağlayacak hem de insanlarla daha samimi ilişkiler kurmamıza yardımcı olacaktır. Hayır demeyi öğrendikten sonra zevkle ve gerçekten isteyerek evet diyebiliriz.
Uzm.Psk.Bige Rüya Yıldız
Aslında evet demek bizi başkalarıyla işbirliği ve dayanışma yapmaya yöneltir. Diğer insanların beklentilerine evet dersek onlarla daha yakın, daha samimi ilişkiler kurabileceğimizi, onlar tarafından onaylanıp beğenileceğimizi yani kabul edileceğimizi düşünürüz. Fakat, diğer insanlara söylediğimiz "evet" lerin dengesini kuramamaya başladığımızda bu beklentimizin boş olduğunu ve imajımızın beklediğimiz gibi olmadığını görmeye başlarız. Buna rağmen yine de hayır diyemeyiz. Hayır diyemememizin arkasında sevdiğimiz insanları mutsuz etme, kaybetme ya da öfkelerine maruz kalma korkusu vardır. Hatta hayır demeyi saldırgan bir davranış olarak kabul ederiz ve karşımızdaki kişinin bize vereceği tepkiyi de haklı görürüz. Hayır dememizin yaratacağı anlaşmazlıkların tüm ilişkimizi bozacağını varsayarız. Bunu destekler nitelikte etrafımız en küçük hayırla göz yaşına boğulan arkadaşlar, anne, baba ve çocuklarla doludur. İnsanın karşısındaki kişiyi bilerek üzmesi kolayca gerçekleşebilecek bir şey değildir. Karşısındakinin üzüldüğünü gören kişi, hayırla başlayan sözünü genelde evetle bitirir. Başkasını üzmenin sorumluluğunu almak ağır gelir, sonrasında kendimizi suçluluk duyguları ile boğuşurken bulabiliriz ya da karşımızdakinin öfkeleneceğinden korkabiliriz. "Hayır dersem kesin bana kızacak, bağıracak, ilişkimiz zarar görecek " gibi düşünceler bizi "evet" demeye itebilir.
Her insanın hayatında çok rahat hayır dediği bir dönem vardır; çocukluğu. Özellikle ilk ergenlik olarak adlandırılan 2-3 yaş arası dönemde çocuk her şeye itiraz etmeye başlar ve söylenen her şeyin tersini yapar. Çocuk ebeveynlerine karşı çıkarak kendi kişiliğini göstermeye çalışır. Ancak bu dönemde de her ailede olduğu gibi çocuk tarafından sürekli ortaya çıkan "hayır"ı ebeveynler anlamlandırmakta zorlanır ve farklı tepkiler verir, hatta bazen cezalandırırlar. Çocuğa temel kuralları öğretmeye başladığımız bu dönemde çocuğun bu itirazlarına verilen tepkiler ya da anne babanın çocuğuna koyduğu sınırlar sağlıklı değilse (çok serbest bırakmak ya da sürekli cezalandırmak, ketlemek) kişinin yetişkinlik döneminde de neye evet neye hayır diyeceği konusunda karışıklık yaratabilir. Çocuk bu dönemde kendini kanıtlamak anlamına gelen "hayır"ı sevgi kaybı ve suçlulukla karıştırır. Bunları birbirinden ayırmakta güçlük çeker. Bir yetişkin olduğunda da, bu terk edilme ve sevilmeme duygusunu hayır dediğinde bilinçsizce tekrar yaşar. Böylece, karşı çıkma ve özerklik, çoğunlukla suçluluk ve kaygıya bağlanır ve bu durum kişiyi tüm hayatı boyunca etkiler. Bu nedenle ilerleyen dönemde hayır demekten kaçarak, suçluluk duygusu ve kaybetme korkusunun oluşturacağı kaygıdan kaçmaya çalışırız.
Ancak hayır diyememek bir süre sonra beklediğimizin tersine ilişkilerimizi bozmaya başlar. İnsanlara hayır diyemediğimiz noktada acı çekeriz, çünkü kendimizi istemediğimiz bir ortamda, istemediğimiz bir şeyi yaparken buluruz. Bu durum kendimize güvenimizi kırmakla birlikte hayır diyemediğimiz kişilerden de uzaklaşmamıza neden olur. Çünkü çoğunlukla sıkıntı duyduğumuz durumlardan kaçma eğilimindeyizdir.
Çoğu zaman hayır dememek adına kendimizce yanlış çözümler üretiriz. Çözüm gibi kullanılan bu davranışlar kısa vadede çözüm gibi görünse de yaşadığınız sorunu kalıcı olarak ortadan kaldırmaz. Hayır diyemediğimiz zamanlarda en sık yaptığımız davranışlardan biri kaçmaktır. Kaygı yaratan her türlü durumda kaçma arzusu gösteririz, böylece sıkıntından kurtulacağımızı düşünürüz. Ancak kaçtığımız durumun bizi daha çok strese soktuğunu görmezden geliriz. Örneğin hayır demekte zorlandığımız kişi ile karşılaşmamak için bazen yolumuzu değiştirebilir, o kişiden farklı bir saatte evimizden çıkabilir, hatta telefonlarına cevap vermeyebiliriz. “Hayır” diyemediğimiz durumlarda karşı tarafı kırmamak ve hayır deme stresinden kaçmak için sıklıkla kullandığımız yanlış çözümlerden bir başkası da yalan söylemektir. Örneğin gitmek istemediğimiz bir doğum gününe hayır diyemediğimiz için hasta numarası yapabiliriz. Ancak yalan söylediğimiz noktada yalanımızın ortaya çıkmaması için önlemler almamız da gerekeceğinden daha fazla efor sarf etmemiz gerekecek ve sonunda duyacağımız sıkıntı hayır derken çekeceğimiz sıkıntıdan çok daha fazla olacaktır. Bazen de bir başkasının isteğini reddetmekte zorlandığımızda, başkasını kullanarak hayır demeye ya da bahane üretmeye çalışırız. Yani sorumluluğu başkasına yükleriz. Örneğin arkadaşımıza hayır diyemediğimiz için telefonumuzu bir yakınımızın açmasını isteyip, uyuduğumuzu söylemesini isteyebiliriz.
Hayır dememek adına bu davranışları tercih etsek de içimizden bir ses “hayır demeliydim” diye fısıldar, pişmanlık ve suçluluk duymamıza neden olur. O anda karşımızdakini yalan söyleyerek ya da kaçarak aldatsak da kendimizi kandıramayız.
Sonuçta, hayır demeyi gerektiren durumlarda hepimizin ortak yaşadığı duygu kaygıdır. Kaygı rahatsız edici ve tahammül edilmesi zor bir duygu olduğundan dolayı da kaygı yaratan durumlardan uzak durmak için çabalarız. Bu nedenle hayır demekten kaçmaya çalışırız. Ancak hayır deme cesareti gösteremediğimiz ölçüde kaygımız daha da artar. Bu nedenle ilk yapmamız gereken hayır diyemediğimiz zamanlarda neler olup bittiğini fark etmektir. Hayır diyemememizin sebepleri üzerine düşünmeye ve bu düşünceleri keşfetmeye başladığımızda bu problemin yüzde ellisini halletmiş oluruz. Rahatsız edici bu düşünceler otomatik olarak aklımıza geldiğinden zihnimiz tarafından çoğu zaman sorgulanmadan doğru kabul edilir. Ancak bu düşünceleri fark ettiğimizde bu düşüncelerin gerçek dışı ya da abartılı olduğunu görebiliriz. Örneğin hafta sonu dışarı çıkmak için ısrar eden arkadaşınıza canım dışarı çıkmak istemiyor demek yerine bahane bulma ihtiyacı hissediyorsanız kendinize aklınızdan ne geçtiğini sorarak sizi kaygılandıran düşünceleri fark edebilirsiniz. “Hayır dersem bir daha benle görüşmez", “onu sevmediğimi düşünür” gibi.. Bu düşünceler hayır deme aşamasına gelme şansınızı azaltır. Ancak hayır diyebilme cesaretini gösterdiğinizde felaketle sonuçlanacağını düşündüğünüz bu durumların gerçek olmadığını görme şansını yakalarsınız. Bunları fark ettikten sonra ufak adımlarla hayır demeye başlamak daha kolay olacaktır. Duygusal açıdan sizi çok zorlamayacak bir hayırdan başlayarak aşama aşama ilerleyebilirsiniz. Örneğin samimiyetine inandığınız bir arkadaşına çok önemli olmayan bir konu üzerinden hayır demeyi deneyebilirsiniz, sonra yavaş yavaş hayır demekte zorlandığınız kişi ve konular hakkında denemelere başlayabilirsiniz. Ancak ilk denemeler her zaman zor olacağı için tek bir girişimden sonra kendinize hüküm vermemeniz, tam tersi daha çok deneme yapmanız gerekir. Hayır demeyi öğrenmek hem kendimize daha olumlu bakabilmemizi sağlayacak hem de insanlarla daha samimi ilişkiler kurmamıza yardımcı olacaktır. Hayır demeyi öğrendikten sonra zevkle ve gerçekten isteyerek evet diyebiliriz.
Uzm.Psk.Bige Rüya Yıldız