Cumartesi gecesi Altan'la kilitlendik İkinci Bahar 'finalinin' karşısında.
Film üstüne yazarken bilinçsizce yapmıştım benzetmeyi: Hakikaten 'Audition' filminin karşısında kilitlendiğimiz gibi-
Kilitlenmeler çeşit çeşit tabii. Ama kilitlenme, kilitlenmedir. Netice itibarıyla. (Seviyorum bu tabiri de.)
Bir de tabii, İkinci Bahar'ın her daim insana yaşattığı o muhteşem 'Yer yarılsa da, yerin içine girsem' duygusu var.
Ben bir ara yerde iki çukur kazıp da, ordan seyredelim artık, diye önerdim nitekim Altan'a.
Elenenler, melenenler, takım, taklavat hepsi kurulmuşlar yazlık sinema düzeneği içinde bahçeye. Evin bir de Nasihatçi Dede mi desek, Gönül Burgusu, Gurusu mu? korkunç bir astsubay emeklisi Gündoğan beyi vardı. Kâbuslardan kâbus beğen, modeli.
Bu adam, hepimiz gençken filan albay emeklisi apartman yöneticilerinden çekmişizdir, 'empati' kelimesini bildiği için, 'kırık vazo'! müthiş yaratıklandırıcı benzetmesini yapabildiği için, mütemadiyen herkesin işine gücüne karışıp deli açması konuşmalardan imtina etmediği ve takma dişleriyle sahtekâr sahtekâr gülümser gibi yapabildiği için, kendini yalnızca evin filan değil Yakındoğu ve Uzak Balkanlar'ın bir numerolu nimeti telakki etmekteydi. Mütemadiyen.
Gönül Dostu ayakları sonlara doğru iyice koktu ve herkes babanın ne menem dedikodu simsarı bir fitne fücur olduğunu, ilk başlarda 'Komutan'larken filan adamı- gördü. İşte bu Gündoğan Babalama, Nezahat hanımın epey çirkininden (içi berbath zaten adamın) acayip dedikodusunu yapmış. Birinci olacağını zannederken (patolojik iyimserlik) en az oyu aldığı ilan edilince, evden şutlananlar yazlık sinemasına düşmesiyle birlikte, Nezahat hanım bir hücumbotladı ki buna!
"Sana yedirdiğim yemekler gözüne izine dursun," demeler. "Bütün Eskişehir seni bekliyor, sen nasıl olur da benim namusuma dil uzatırsın," demeler. "Bana evlenme teklif edip de, reddedildiğin için yaptın bunları. Her şeyleri bir bir açıklarım" demeler. Neler. Neler.
Nurhan beye bilmemkaç tabur çapulcuyu sittin sene adam etmiş büyük komutan edasıyla, ilgi çekmek için de çokça, bas bas bağıran vakti zamanında, o jandarma mensubu kızarır da morarır! Haklı zira kadın. Ve fakat milyonların önünde hücceten gidecek ordu mensubu diye, daralmakta bizlere düşer nitekim.
Sonra gördük ki, altın ay yıldız kolyeli bu takma gülüş adamın Nezahat hanım tarafından parçalanması, yalnızca bir antreymiş. Daha bizi salonda ve manjede neler beklemekteymiş televizyonculuk gezegeninde hayatın Allahım!
Zira tabii Büyük Türk Histrioniği Oya, bir hafta-on gün kadardır Nurhan'ın: "Kızım almam ben seni. Olmaz bu iş. Üstüme gelme. Kandıramazsın beni," konuşmalarının yoğunluğuna karşılık, hiçbir data'yı, maalesef, kayıt etmemiş. Nurhan'ın bilumum saçıklamaları ve gelme üstüme/zorla güzellik olmaz konuşmaları haybeyeymiş!
Zira hanımlar beyler, histerikler öldür allah karşındakini dinlemezler. Kafaları o kadar kendi kendileriyle meşguldür ve kendi sefih, saplantılı gündemleriyle dopdoludur ki, karşıdan gelen alfabe (Arap? mors? davul? zurna?) ne denli bariz olursa olsun, fark etmez. Bunların histeri arabası, düşünme istasyonuna park etmez.
İşte haftalar haftalar önce milyonların kamerasının önünde yatağına kapaklanarak: "Taylaaan! Bütün bunlar senin yüzünden. Bana ihanet etmeyecektin! İşte senin yüzünden güvenemiyorum kimselere! Sevemiyorum! Sevemiyorum!" şeklinde bir duygu teşhirlemesi yaparak Taylan'ın da (artık her kimse: bence gazeteciler Oya'nın eski kırığı Taylan'ı arayıp bulmalı) cümlemize rezil olmasını sağlamıştı. Şimdi de 'Samimiyet, güzellikler, doğruluklar kazandı. Annecim birinci oldum. Annecim, kızın kazandı. Türk halkı seveni sevdi,' tarzı kendi gazını kendin ver, akünü boşaldıkça
doldur taktikleriyle, engellenemez bir şekilde Nurhan'a evlenme teklifini yaptı.
Çaktı, daha doğrusu. Teklif, en acıklısından bir savaş uçağı gibi yere çakıldı cümlemizin önünde.
Ki, biz daha Türk Toplumunda Patolojik İyimserliğin Yaygın Önemi' mevzuuna gelemedik bile. Kısmetse denildiği cinsinden: Arkası yarına, hanımlar beyler.
Perihan Mağden
Film üstüne yazarken bilinçsizce yapmıştım benzetmeyi: Hakikaten 'Audition' filminin karşısında kilitlendiğimiz gibi-
Kilitlenmeler çeşit çeşit tabii. Ama kilitlenme, kilitlenmedir. Netice itibarıyla. (Seviyorum bu tabiri de.)
Bir de tabii, İkinci Bahar'ın her daim insana yaşattığı o muhteşem 'Yer yarılsa da, yerin içine girsem' duygusu var.
Ben bir ara yerde iki çukur kazıp da, ordan seyredelim artık, diye önerdim nitekim Altan'a.
Elenenler, melenenler, takım, taklavat hepsi kurulmuşlar yazlık sinema düzeneği içinde bahçeye. Evin bir de Nasihatçi Dede mi desek, Gönül Burgusu, Gurusu mu? korkunç bir astsubay emeklisi Gündoğan beyi vardı. Kâbuslardan kâbus beğen, modeli.
Bu adam, hepimiz gençken filan albay emeklisi apartman yöneticilerinden çekmişizdir, 'empati' kelimesini bildiği için, 'kırık vazo'! müthiş yaratıklandırıcı benzetmesini yapabildiği için, mütemadiyen herkesin işine gücüne karışıp deli açması konuşmalardan imtina etmediği ve takma dişleriyle sahtekâr sahtekâr gülümser gibi yapabildiği için, kendini yalnızca evin filan değil Yakındoğu ve Uzak Balkanlar'ın bir numerolu nimeti telakki etmekteydi. Mütemadiyen.
Gönül Dostu ayakları sonlara doğru iyice koktu ve herkes babanın ne menem dedikodu simsarı bir fitne fücur olduğunu, ilk başlarda 'Komutan'larken filan adamı- gördü. İşte bu Gündoğan Babalama, Nezahat hanımın epey çirkininden (içi berbath zaten adamın) acayip dedikodusunu yapmış. Birinci olacağını zannederken (patolojik iyimserlik) en az oyu aldığı ilan edilince, evden şutlananlar yazlık sinemasına düşmesiyle birlikte, Nezahat hanım bir hücumbotladı ki buna!
"Sana yedirdiğim yemekler gözüne izine dursun," demeler. "Bütün Eskişehir seni bekliyor, sen nasıl olur da benim namusuma dil uzatırsın," demeler. "Bana evlenme teklif edip de, reddedildiğin için yaptın bunları. Her şeyleri bir bir açıklarım" demeler. Neler. Neler.
Nurhan beye bilmemkaç tabur çapulcuyu sittin sene adam etmiş büyük komutan edasıyla, ilgi çekmek için de çokça, bas bas bağıran vakti zamanında, o jandarma mensubu kızarır da morarır! Haklı zira kadın. Ve fakat milyonların önünde hücceten gidecek ordu mensubu diye, daralmakta bizlere düşer nitekim.
Sonra gördük ki, altın ay yıldız kolyeli bu takma gülüş adamın Nezahat hanım tarafından parçalanması, yalnızca bir antreymiş. Daha bizi salonda ve manjede neler beklemekteymiş televizyonculuk gezegeninde hayatın Allahım!
Zira tabii Büyük Türk Histrioniği Oya, bir hafta-on gün kadardır Nurhan'ın: "Kızım almam ben seni. Olmaz bu iş. Üstüme gelme. Kandıramazsın beni," konuşmalarının yoğunluğuna karşılık, hiçbir data'yı, maalesef, kayıt etmemiş. Nurhan'ın bilumum saçıklamaları ve gelme üstüme/zorla güzellik olmaz konuşmaları haybeyeymiş!
Zira hanımlar beyler, histerikler öldür allah karşındakini dinlemezler. Kafaları o kadar kendi kendileriyle meşguldür ve kendi sefih, saplantılı gündemleriyle dopdoludur ki, karşıdan gelen alfabe (Arap? mors? davul? zurna?) ne denli bariz olursa olsun, fark etmez. Bunların histeri arabası, düşünme istasyonuna park etmez.
İşte haftalar haftalar önce milyonların kamerasının önünde yatağına kapaklanarak: "Taylaaan! Bütün bunlar senin yüzünden. Bana ihanet etmeyecektin! İşte senin yüzünden güvenemiyorum kimselere! Sevemiyorum! Sevemiyorum!" şeklinde bir duygu teşhirlemesi yaparak Taylan'ın da (artık her kimse: bence gazeteciler Oya'nın eski kırığı Taylan'ı arayıp bulmalı) cümlemize rezil olmasını sağlamıştı. Şimdi de 'Samimiyet, güzellikler, doğruluklar kazandı. Annecim birinci oldum. Annecim, kızın kazandı. Türk halkı seveni sevdi,' tarzı kendi gazını kendin ver, akünü boşaldıkça
doldur taktikleriyle, engellenemez bir şekilde Nurhan'a evlenme teklifini yaptı.
Çaktı, daha doğrusu. Teklif, en acıklısından bir savaş uçağı gibi yere çakıldı cümlemizin önünde.
Ki, biz daha Türk Toplumunda Patolojik İyimserliğin Yaygın Önemi' mevzuuna gelemedik bile. Kısmetse denildiği cinsinden: Arkası yarına, hanımlar beyler.
Perihan Mağden