Hristiyanlık Nedir , Hristiyanlık Hakkinda Bilgiler

theking

Yeni Üye
Tepkime
16
Yaş
35
Coin
175,520
Kutsal Kitap Mesih’in Eski Antlaşma peygamberliklerini tamamladığını söylemektedir. Kilise Babaları da kendilerini Eski Antlaşma peygamberliklerinin tamamlanışı, elçilerin yasal devamı ve Eski Antlaşmada bildirilen yeni İsrail olarak görmüşlerdir.



İlk olarak Hıristiyanlık yayılmaya başladığında insanlar Yahudi dininin bir kolu olarak gördüler. “Pax Roma” denen barış dönemi ve imparatorluğun sağladığı düzeni emniyet ve yollar sayesinde Müjde çok hızlı bir şekilde en uzak yerlere kadar yayılmıştır.

Elçilerin İşleri 2.bölümde anlatılan Pentikost gününden önce Müjde’yi duymaya hazır birkaç grup vardı. Bu gruplardan bir tanesi İsa’yı dinlemiş ya da duymuş olan kişilerdi. Bu kişilerin arasında Yahudiler, Samiriyeliler hatta Yahudi olmayanlar vardı. O dönemde bütün Roma dünyasına yayılmış olan Yahudiler de vardı. Bu Yahudilere “Helenistik Yahudiler” deniyordu. Pentikost gününde aynı zamanda dünyanın her tarafından da Yahudiler Kudüs’teydi.



Elçilerin İşleri 2:9-11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ilinde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem öz Yahudi hem de Yahudiliğe dönme Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.»



Bütün bu insanlar Petrus’un vaazını dinlediler ve aralarından İsa’ya iman edenler oldu. Ama iman edenler Kudüs’ten ayrılmak istemediler. Daha sonra İstefanos’un ölümüyle Kudüs’teki kilise dağılmak zorunda kaldı.



Elçilerin İşleri 8:1-2 O gün Kudüs'teki inanlılar topluluğuna karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç tüm imanlılar Yahudiye ve Samiriye'nin her yanına dağıldılar. Bazı dindar kişiler, İstefanos'u gömdükten sonra onun için büyük yas tuttular.



Böylece Müjde bu insanların gittikleri her yere yayılmış oldu. Bu yerlerden biri de ilk “Hıristiyan” olarak çağrıldığımız yer olan eski Antioch; yani bugünkü Antakya şehridir. Daha sonra da Pavlus Müjde yolculuklarına başlamıştır.



1.yüzyıl sonlarına doğru özellikle kilisenin kendi içinde bir gelişim gösterdiğini gözlemliyoruz. O dönemde büyük merkezlerde kiliseler oluşmuştu. Ama kırsal bölgeye henüz ulaşılamamıştı. Bu dönemin en güzel taraflarından bir de öğreti konusunda henüz aşılamaz görüş farklılıklarına gelinmemişti. Sadece Apollos adında bir adamın farklı bir öğreti yaydığını görüyoruz.



Elçilerin İşleri 18:24-25 Bu arada İskenderiye doğumlu Apollos adında bir Yahudi Efes'e geldi. Üstün bir konuşma yeteneği olan Apollos, Kutsal Yazılar'ı çok iyi biliyordu. 25 Rab'bin yolunda eğitilmiş bir kişiydi. Ateşli bir ruhla konuşuyor ve sadece Yahya'nın vaftizini bildiği halde İsa'yla ilgili gerçekleri doğru öğretiyordu.



Ama Apollos alçakgönüllü ve düzeltilmeye hazır bir adamdı. Bu yüzden herhangi bir sorun olmadı. Hatta doğru olanı öğrendikten sonra Müjde’yi vaaz etmeye devam etmiştir.



Bu dönemde Kudüs’teki kilisenin önderi İsa’nın kardeşi Yakup’tu. Hem geleneksel tarih hem de ünlü kilise tarihçisi Eusebius’a göre Yakup Sanhedrin tarafından tutuklanıp İsa Mesih’i reddetmesi için zorlanmıştır. Ama Yakup bunu kabul etmeyince yüksek bir tepeden aşağıya atılmıştır. Yakup’un düştükten sonra da hala ölmediği anlaşılınca dövülerek öldürülmüştür.

60’lı yılların sonunda Yakup’un öldürülmesinden sonra Yakup’un birinci dereceden kuzeni -aynı zamanda İsa’nın da- Kleyopas’ın oğlu 1.Simun kilisenin başına geçmiştir.



Luka 24:18 Bunlardan adı Kleyopas olan O'na, «Kudüs'te bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?» diye karşılık verdi.



Kleyopas İsa dirildikten sonra, İsa’nın Emayus yolunda karşılaştığı iki kişiden biridir. Bu detayların verilmesinin nedeni, o dönemdeki Kudüs’ün atmosferinin resmini çizmektir.



O dönemde İmparator Neron öldürülmüş ya da intihar etmişti. General Vespasian bu yüzden Kudüs’ü bırakıp Roma’ya geri dönmüş ve imparator olmuştur. Kudüs kısa bir süreliğine başsız kaldıktan sonra yerine Vespasian, oğlu Titus’u Kudüs’e göndermiştir. Titus’da şehre geldiğinde ilk olarak şehri yok etmiştir.



Matta 24:15-18 Daniel peygamberin sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman (okuyan anlasın), Yahudiye'de olanlar dağlara kaçsın. Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin.



Tarihçi Eusebius’a göre 70 yılındaki Titus komutanlığında yapılan bu yıkımda Hıristiyanlar öldürülmemiştir. Çünkü Hıristiyanlar Kudüs’ün etrafında Romalı askerleri görünce İsa’nın onlara bu ayette söylediğini hatırlamış ve kaçmışlardır. Kaçan bu Hıristiyanlar Ürdün’ü geçip Ürdün Krallığı’na yerleşmişlerdir.

Kudüs şehri tekrar inşa edildikten sonra, 2.yüzyıl başlarında burada yeniden kiliseler kurulmuştur. Fakat bu kiliseler Yahudi olmayanlar tarafından kurulmuş kiliselerdir. Bu yeni kurulan kiliselerin önderlerinin isimleri de Yahudi olmayanların isimlerini taşımaktadır ki, zaten birçok yıl boyunca Yahudilerin Kudüs’e girmeleri yasaktı. Kudüs, daha sonraki yüzyıllarda Hıristiyanlığa önderlik eden beş patriklikten birisi olmuştur. Bu patrikliklerden bir tanesinin Kudüs olmasının nedeni şehir olarak önemli olmasından değil, İsa’nın orada yaşamış olmasındandır.



1.ve 2.yüzyıl başına gittiğimizde özellikle elçilerle ilgili çok fazla bilgi ya da yazılı belge bulamıyoruz. Bunun nedeni de özellikle bu dönemde yaşayan elçiler ve diğer kişilerin çok büyük baskılar altında kaçarak ya da saklanarak Müjde’yi vaaz etmiş olmalarıdır. Daha çok hayatta kalmaya çalışmakla uğraştıkları için yazmaya pek vakitleri ve güçleri olmamıştı.



Bu yüzden de bu dönemle ilgili daha çok geleneklerden bilgi edinebiliyoruz. Geleneklere göre Markos kitabını yazan Markos, Mısır’daki İskenderiye’ye gitmiş ve orada Müjde’yi vaaz etmiştir. Yine geleneklere baktığımızda Thomas’ın da Müjde’yi Babil ve Hindistan’a kadar taşıdığını görüyoruz. Hatta Ninova ve Musul bölgesinde yaşayan bazı Asurlu Hıristiyanlar da Müjde’yi Thomas aracılığıyla duyduklarını söylemektedirler.

Müjde’nin Bizans’a da Andreas tarafından taşındığı söylenir ki İncil’in ulaşmasından 300 yıl sonra büyük bir merkez olan Bizans, o dönemlerde küçük bir köydü.

Petrus ve Pavlus ise Roma’ya kadar gitmişler ve 60’lı yılların ortalarında da her ikisi de burada katledilmişlerdir.

Yuhanna, ise Efes bölgesine gitmişti. Tabi ki, bu bölgeye ilk olarak Müjde’yi götüren Pavlus’tu. Kutsal Kitap’tan da bildiğimiz gibi İsa, çarmıh üzerindeyken annesini Yuhanna’ya teslim etmişti. Meryem’de Yuhanna ile birlikte Efes’e gelmiş ve yaşamının sonuna kadar burada yaşamıştır. Meryem hakkında anlatılan geleneklerden en doğrusu budur. Tabi ki Efes’te bugün Meryem’in evi olarak bilinen evin Meryem’e ait olduğuna dair hiç bir tarihi arka plan yoktur, ancak Efes’te ölmüş olması mümkündür.



Bu ilk dönemlerdeki, temel öğretide bir birlik vardı. Ama Kutsal Kitap’tan da bildiğimiz gibi üç önder arasında bazı farklılıklar olduğunu görebiliyoruz.



Elçilerin İşleri 6:2-3 Bunun üzerine On ikiler, bütün öğrencileri bir araya toplayıp şöyle dediler: «Tanrı sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız doğru olmaz. Bu nedenle kardeşler, aranızdan Ruh'la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim.



Burada ilk diyakonluk görevinin nasıl başladığını görüyoruz. Diyakonluk hizmeti o zamana kadar yoktu. Fakat daha sonra ihtiyaç üzerine ortaya çıkmıştır. Yine Kutsal Kitap’a baktığımızda ihtiyarlık ve bişopluk yani üst gözetmenlik sisteminin oluştuğunu görüyoruz. İhtiyarın saygın kişilik ve öğretmenlik, bişobun ise üst kontrolör ve gözetmenlik özelliği vardır. Özellikle 1.yüzyıl sonunda Yuhanna bu iki görevi tamamen ayırmıştır.



Elçilerin İşleri 2:42 Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar.



Bir de bu dönemde “elçisel öğretişi devam ettirmek” çok önemliydi. Anadolu’daki el verme sistemi ile aynı sistemdir. Her elçinin öğrencisine verdiği yetki ve bir öğretiş zinciri vardı. Bu öğretiş sayesinde Tanrı, yüzyıllar boyunca kilisesini sabit bir ana temel üzerinde tutmuştur. Bu gün kiliselerde birçok farklı öğretiş bulunmaktadır. O dönemde “elçisel öğreti” kelimesi sabitliği ve doğruluğu gösteriyordu.



Fakat tarihte bazı dönemlerde el verme ya da el koyma yöntemiyle elçisel kelimesi kötüye kullanılmıştır. İlk olarak kötüye kullanan grup Gnostikler’dir. Gnostikler bir takım gizli bilgilerin el koyma yöntemiyle elçiler aracılığıyla kendilerine geçtiğini söylediler. Kötüye kullanan başka bir grupta yine kilisenin içinden çıktı. Özellikle önderler kendilerini elçilerin ve dolayısıyla da İsa’nın temsilcileri olarak düşünüp kendilerini topluluktan ayrıldılar. Aslında ilk başlangıçta el koyma fikri iyiydi ve Kutsal Kitap’a uygundu. Sadece elçisel öğretinin devamını gösteren Eski Anlaşma’dan gelen simgesel bir anlatımdı.



Pavlus’un birçok öğrencisi vardı ve hatta bazıları ile ilgili birçok şeyi Kutsal Kitap’tan biliyoruz. Timoteos, Titus, Onasimus gibi.

Yuhanna’nın da öğrencileri vardı. Onların bazılarını da Kutsal Kitap’tan bilmesek de kilise tarihinden biliyoruz. İzmir bişobu Policarp gibi. Yuhanna’nın bazı öğrencileri bütün Akdeniz’i geçip Galler’e kadar ulaşmışlardır.

Petrus’un da Kutsal Kitap’tan değil de kilise tarihinden bildiğimiz öğrencileri vardı. Antakyalı İgnatius, Linus gibi. Linus, Roma Katolik Kilisesi’ne göre ilk papadır.



İkinci yüzyılda, Müjde “Sevinç Getirici Haber’in” yayılışı hızla devam etmiştir. Ancak bunun nasıl gerçekleştiği konusundan daha da az kesin bilgiye sahibiz. Hıristiyanlık bu dönemde imparatorluğun bütün illerinin dışında Mezopotamya’ya kadar yayılmıştı.



Bu döneme aynı zamanda tanım dönemi de diyebiliriz. Çünkü kilise bu dönemde inancını tanımlamıştır. Tabi ki neye inandıklarını biliyorlardı. Neye inandıklarını kendileri oluşturmadılar. Sadece bu inandıkları şeyleri bir araya getirip tanımladılar.



Üçüncü yüzyılda müjdenin yayılışı ve kilisenin gelişimi daha da hızlanmıştır. Özellikle toplumun giderek bozulması insanların arasında inançlarda emniyet arayışına neden olmuştur. Roma kenti o dönemlerde Hıristiyanlık açısından öncü bir kent olmasına rağmen diğer merkezlerde, özelikle Akdeniz’in doğu kesimleri ve Küçük Asya diye bilinen Batı Anadolu’da önemli birer merkezdiler. O dönemde yaşayıp “Thaumaturgos” yani “Mucizeci” diye bilinen Gregor isimli bir önderin kayıtlarında Müjde’nin yayılışı hakkında bazı somut bilgiler bulunmaktadır.[1] Gregor varlıklı, soylu ve pagan kökenli Pontuslu bir ailenin çocuğuydu. İyi bir eğitim görmek amacıyla Filistin bölgesine gitmiştir. Orada ünlü Hıristiyan filozof öğretmen Origen ile tanışmıştır. Gregor 240 yıllarında Pontus’a dönünce istemediği halde Pontus episkoposu olarak atanmıştır. Müjde’nin özellikle o bölgede duyurulması için çok çalışmıştır. 30 yıl sonra öldüğünde bu yörede büyük bir çoğunluk Mesih’e iman etmişti. Gregor’la ilgili şöyle bir söz vardır. “Gregor işe başladığında sorunlu olduğu bölgede sadece 17 tane Mesih imanlısı bulmuştu. Ama o öldüğünde sadece 17 pagan kalmıştı.”



Antakya, İskenderiye ve daha küçük bir bölge olan Efes Mesih inancının çok yaygın olduğu merkezlerdi. Helenistik yaşam biçiminin yaygın olduğu yerlerde Mesih inancı daha çabuk ve kolay yayılmıştır. Özellikle Grekçe konuşulmayan Mısır’ın kırsal kesimleri gibi yerlerde yayılış daha yavaş olmuştur. Yine de 300’lü yılarında başında Kıpti kilisesi oluşmaya başlamıştır. Kuzey Afrika’da da çok erken bir dönemde kilise oluşmuştur. Özellikle Kartaca ve yakın bölgeler Roma’nın birinci derecede koloni kurma yerleri olduğu için bu bölgelerde yoğun bir şekilde Latince dili yayılmıştır. İkinci yüzyılın ortasında Kartaca’da doğan kilise babalarından Tertulyan ve aynı şehirde üçüncü yüzyılda episkoposluk görevindeyken idam edilen Cyprian aynı zamanda ünlü Latince yazarlardır.



İspanya hakkında fazla bir bilgi mevcut olmasa da Hıristiyanlığın 200’lü yılların başında özellikle güney bölgesinde iyice oturmuş olduğu bilinmektedir. Gerçi bazı episkoposların ticarete yönelmiş oldukları ve bazı imanlıların da putperestlik, adam öldürme ve cinsel ahlaksızlık konularında ödün verdikleri ileri sürülmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen İspanya Kilisesi Kuzey Afrika’daki kiliseden daha uzun ömürlü olmuştur ve Arap istilasına kadar ayakta kalmayı başarmıştır.



Gaul bölgesi, yani bugünkü Fransa, Hıristiyanlığı doğrudan doğudan gelen bir etkiyle benimsemeye başlamıştır. 150 yıllarında özellikle Lyon ve Vienne kentlerinde önemli sayıda Mesih inanlısı vardı. Elçilerden sadece bir kuşak sonra yaşayan İzmirli İrenaeus 150 yıllarında Lyon’da kilise önderliği yapmıştır. 3.yüzyıl sonunda Fransa’nın kuzey bölgesinde, Ren nehri boyunca ve Britanya’da bile kiliseler bile oluşmuştu.



Hıristiyanlık Roma imparatorluğu sınırları dışında da izleyiciler kazanmıştır. Bu bir yandan imparatorlukta bulunan inanlılarla ilişkide olan kimselerden ve bir yandan da ticaret yollarından dolayı gerçekleşmiştir. Güçlü kiliselerin olduğu Antakya ve Şam kentleri önemli birer ticaret merkezleriydi ve Mezopotamya bölgesindeki şehirlerle yakın ilişkileri vardı. Bu sayede 325 yıllarında Mezopotamya bölgesi ile çevresinde 20 kadar episkoposluk oluşmuştur. Bunlar Hazar Denizi’nden Bahreyn adalarına kadar olan geniş bir alana yayılmış durumdaydı. Bu dönemde bu yörede Grekçe dili yanında Süryani dili de yaygın olarak kullanılmaktaydı.



Yaklaşık olarak 280 yıllarında Ermeniler devlet olarak Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Roma ile İran arasında bir nevi tampon bölgesi oluşturan Ermenilerin neden böyle büyük bir dönüş yaptıkları ile ilgili bir sürü efsanevi hikayeler anlatılmaktadır. Bu efsaneler yüzünden esas olup bitenler sanki bir sis perdesi arkasında örtülü kalmıştır. Ama bu kitle dönüşünün Aydınlatıcı Gregor adı ile tarihte bilinen bir kişinin yaşam ve müjdeleme eylemleriyle ilgili olduğunu bilinmektedir. Gregor Kapadokya’da sürgündeyken imanlı olmuş, Ermenistan’a dönünce inancını duyurmaya çalışmış, ama orada bir hayli zülüm görmüştür. Buna rağmen bir süre sonra Kral Tırdat Mesih’e iman etmiştir. Kralın desteğiyle halk hızla putperestlikten Hıristiyanlığa dönmüştür. Birçok kiliseler kurulmuş, hatta daha önce putperest tapınak olan yerler kilise olmuştur. Gregor Ermenistan’daki bütün bu kiliselerin başı olmuş ve soyundan gelenler de bu görevi sürdürmüşlerdir. Hatta Ermeni kilisesi günümüzde bile Gregorian olarak tanımlanmaktadır. Tarih boyunca buna benzer olaylar ve gelişmeler gerçekleşmiştir. Kabul görmüş bir liderin iman etmesi toplu değişimlere neden olabiliyordu ve o önderin uyguladığı kilise düzeni daha sonra bir halk, devlet ya da milletin özdeşleştiği bir inanç sistemi oluveriyordu.



Aynı dönemde Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarında da kiliseler oluşmuştur. O bölgelerdeki şehirlerin birçok Helen kentlerle ticaret bağlantıları vardı.

Üçüncü yüzyıl sona ermeden İskenderiye’nin Arabistan’la olan bağlantısından dolayı o bölgede de Mesih izleyicileri bulunmaktaydı.

Elçi Thomas’ın müjde’yi Hindistan’a kadar götürmesi ne kesin olarak ispatlanabilmiş ne de tatmin edici kanıtlarla yalanlanabilmiştir. Zaten Mesih döneminden önce Hindistan’la Helen dünyası arasında ticari ilişkiler bulunmaktaydı. Belki bu ticari yollar aracılığı ile de Mesih inancı oralara kadar ulaşmış olabilir.
 

Similar threads

  • Soru
Hristiyanlığın Doğuşu ve Yayılışı Kutsal Kitap Mesih’in Eski Antlaşma peygamberliklerini tamamladığını söylemektedir. Kilise Babaları da kendilerini Eski Antlaşma peygamberliklerinin tamamlanışı, elçilerin yasal devamı ve Eski Antlaşmada bildirilen yeni İsrail olarak görmüşlerdir. İlk olarak...
Cevaplar
0
Görüntüleme
11
  • Soru
Dil derneğinin yayınlarından olan Türkçe sözlük Hıristiyanlık'ı İsa Peygamberin dini diye tanımlanmaktadır. Ansiklopedilerde Hz. İsa'nın yaşamı ve öğretisine dayanan inanç sistemi diye geçer. Buna göre İsa halkı günahlarından özgür kılacak kurtarıcıdır. O Kilisenin başıdır. Peki Hıristiyanlık...
Cevaplar
0
Görüntüleme
24
  • Soru
Dil derneğinin yayınlarından olan Türkçe sözlük Hıristiyanlık'ı İsa Peygamberin dini diye tanımlanmaktadır. Ansiklopedilerde Hz. İsa'nın yaşamı ve öğretisine dayanan inanç sistemi diye geçer. Buna göre İsa halkı günahlarından özgür kılacak kurtarıcıdır. O Kilisenin başıdır. Peki Hıristiyanlık...
Cevaplar
0
Görüntüleme
41
  • Soru
HRİSTİYANLIKHıristiyan kelimesi Yunanca "khristianos" kökünden gelir. isa'nın adı bu dilde Khristos (2) olarak geçer. Bu kökten çıkan "khristianos" ve "khristian" kelimeleri de, isa'ya bağlanan, O'nun yolundan giden anlamına gelmektedir. Hıristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuştur. Nasıralı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
17
  • Soru
GİRİŞ:Yaklaşık 2000 yıllık tarihi süreç içine yayılan Hıristiyanlıkla alakalı, geniş muhtevalı bir kitabın özetlenmesinin zor olduğu ortadadır. Daha ziyade bu özet çalışmasında Hıristiyanlık hakkında bizim bildiğimizi zannettiğimiz bilmediğimiz yönlerine temas etmeye çalışacağız. KONUNUN GENEL...
Cevaplar
0
Görüntüleme
21
Üst Alt