zeberus1234
Yeni Üye
Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden. Doğum târihi belli değildir. Nizâmüddîn-i Evliyânın sohbetlerinde bulunarak yetişti. İslâmiyetin emirlerini yerine getirmekte, hocasına olan muhabbet ve bağlılıkta, diğer arkadaşlarından ilerideydi. Hâce hazretleri bu talebesi hakkında; "Dehli, onun himâyesindedir" buyururdu.
Gönlü her ân Allahü teâlâ ile olan Hüsâmeddîn Mültânî, başka şeylerle pek ilgilenmezdi. Düşüncesi yalnız bu olduğundan, kendinden geçmiş hâlde bulunurdu.
Hüsâmeddîn Mültânî bir gün, omuzunda seccâdesi ile bir yerden geçiyordu. Bir ara seccâdesi omuzundan düştü. Fakat o bunu farkedemedi. Bunu gören birisi, ikâz etmek maksadıyla, "Şeyh! Şeyh!" diye seslendi. O ise, kendisinde şeyhlik sıfatı görmediği için, bu sesin kendisine hitâb ettiğini dahî düşünmemişti. Nihâyet o kimse, koşarak arkasından yetişti. "Kaç defâdır size sesleniyorum, duymadınız mı?" dedi. Buna cevâben: "Sesinizi duydum. Fakat kendimde şeyhlik sıfatı görmediğim için cevap vermedim. Kusûra bakmayın. Alâkanız, îkâzınız için teşekkür ederim." dedi.
"Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, Ehl-i sünnet îtikâdında olmak, haramlardan sakınmak ve ibâdetlerde gevşeklik göstermemek şarttır." kâidesini çok iyi bilen Hüsâmeddîn Mültânî, her hâlinin dîne uygun olmasına çok dikkat ederdi. Haramlarla birlikte şüphelilerden de uzak durur, devamlı ihtiyatlı hareket ederdi. Fıkha âit mevzûlarda Hidâye ve Pezdevî'nin usûlünü, tasavvufda da Kût-ül-Kulûb ve İhyâ-ül-Ulûm isimli eserleri sanki ezbere bilirdi.
Hüsâmeddîn Mültânî hazretlerinin hocası Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ, bu yüksek talebesine bir nasîhatinde buyurdu ki: "Evliyâlık yolunda bulunanların meşgûliyeti şu altı şeydir: 1) Nefsin arzularını kırıp, kötülüklerini yok etmek. 2) Devamlı abdestli bulunmak. Tamâmen uyku bastırmadıkça uyumamak ve uyanınca derhâl abdest almak. 3) Çok oruç tutmak. 4) Söylediği bütün sözler doğru olmak. Hak teâlânın zikri olmayan sözü söylemeyip sükût etmek. 5) Kendisini, mânevî olarak terbiye edip yetiştiren hocasını düşünmek, ona bağlılığı devamlı artması ve devamlı olarak Allahü teâlâyı zikretmek. Yaptığı bütün işlerinde O'nun rızâsını düşünmek. 6) Hak teâlâyı düşünmekten başka her hâtırayı, kalbe gelen düşünceyi söküp atmak."
Hüsâmeddîn Mültânî, Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ'dan icâzet ve hilâfet almakla şereflendiği zaman, hocasından nasîhat etmesini istedi. O da üç defâ; "Dünyâyı terk, dünyâyı terk, dünyâyı terk." buyurdu. Sonra da; "Kırda bir yere gidip orada yalnız kalmayı tercih etme! Şehirde insanlar arasında bulun ki, senden istifâde etsinler ve insanlardan bir şey bekleme." dedi.
Bundan sonra Gücerât (Ahmedâbâd) beldesine giden Hüsâmeddîn Mültânî, orada insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl olup,1334 (H.735) senesinde bu şehirde vefât etti. Kabri orada tanınmakta ve ziyâret edilmektedir.
1) Ahbâr-ul-Ahyâr; s.95
2) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.10, s.147
Gönlü her ân Allahü teâlâ ile olan Hüsâmeddîn Mültânî, başka şeylerle pek ilgilenmezdi. Düşüncesi yalnız bu olduğundan, kendinden geçmiş hâlde bulunurdu.
Hüsâmeddîn Mültânî bir gün, omuzunda seccâdesi ile bir yerden geçiyordu. Bir ara seccâdesi omuzundan düştü. Fakat o bunu farkedemedi. Bunu gören birisi, ikâz etmek maksadıyla, "Şeyh! Şeyh!" diye seslendi. O ise, kendisinde şeyhlik sıfatı görmediği için, bu sesin kendisine hitâb ettiğini dahî düşünmemişti. Nihâyet o kimse, koşarak arkasından yetişti. "Kaç defâdır size sesleniyorum, duymadınız mı?" dedi. Buna cevâben: "Sesinizi duydum. Fakat kendimde şeyhlik sıfatı görmediğim için cevap vermedim. Kusûra bakmayın. Alâkanız, îkâzınız için teşekkür ederim." dedi.
"Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, Ehl-i sünnet îtikâdında olmak, haramlardan sakınmak ve ibâdetlerde gevşeklik göstermemek şarttır." kâidesini çok iyi bilen Hüsâmeddîn Mültânî, her hâlinin dîne uygun olmasına çok dikkat ederdi. Haramlarla birlikte şüphelilerden de uzak durur, devamlı ihtiyatlı hareket ederdi. Fıkha âit mevzûlarda Hidâye ve Pezdevî'nin usûlünü, tasavvufda da Kût-ül-Kulûb ve İhyâ-ül-Ulûm isimli eserleri sanki ezbere bilirdi.
Hüsâmeddîn Mültânî hazretlerinin hocası Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ, bu yüksek talebesine bir nasîhatinde buyurdu ki: "Evliyâlık yolunda bulunanların meşgûliyeti şu altı şeydir: 1) Nefsin arzularını kırıp, kötülüklerini yok etmek. 2) Devamlı abdestli bulunmak. Tamâmen uyku bastırmadıkça uyumamak ve uyanınca derhâl abdest almak. 3) Çok oruç tutmak. 4) Söylediği bütün sözler doğru olmak. Hak teâlânın zikri olmayan sözü söylemeyip sükût etmek. 5) Kendisini, mânevî olarak terbiye edip yetiştiren hocasını düşünmek, ona bağlılığı devamlı artması ve devamlı olarak Allahü teâlâyı zikretmek. Yaptığı bütün işlerinde O'nun rızâsını düşünmek. 6) Hak teâlâyı düşünmekten başka her hâtırayı, kalbe gelen düşünceyi söküp atmak."
Hüsâmeddîn Mültânî, Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ'dan icâzet ve hilâfet almakla şereflendiği zaman, hocasından nasîhat etmesini istedi. O da üç defâ; "Dünyâyı terk, dünyâyı terk, dünyâyı terk." buyurdu. Sonra da; "Kırda bir yere gidip orada yalnız kalmayı tercih etme! Şehirde insanlar arasında bulun ki, senden istifâde etsinler ve insanlardan bir şey bekleme." dedi.
Bundan sonra Gücerât (Ahmedâbâd) beldesine giden Hüsâmeddîn Mültânî, orada insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl olup,1334 (H.735) senesinde bu şehirde vefât etti. Kabri orada tanınmakta ve ziyâret edilmektedir.
1) Ahbâr-ul-Ahyâr; s.95
2) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.10, s.147