zeberus1234
Üye
Hüseyin Kocadağ
İstanbul Eski Emniyet Müdür Yardımcısı.
Yeraltı dünyasının önde gelen isimleri ile ilişkisi olduğu iddiasıyla 1985 yılında polislikten uzaklaştırıldı; daha sonra mahkeme kararı ile mesleğine geri döndü. 12 Eylül öncesinde solcu polis örgütlenmesi POLDER'in kuruculuğunu da yapan Kocadağ, 11 kez disiplin soruşturmasına uğramış; 1986 yılında kesin olarak meslekten ihraç edilmiş; ancak Danıştay kararı ile geri dönmüştü. 1984 tarihinde Babalar Operasyonu sırasında Ankara'da Behçet Cantürk ile ilişkili olarak sorgulanmıştı. Özdemir Sabancı Suikastında tetikçileri binaya sokan DHKP-C militanı Fehriye Erdal'ın referansı Kocadağ idi. Kocadağ aynı zamanda Fenerbahçe Spor Klübü'nün kongre üyesiydi.Bucak Aşireti ile tanışıklığı Siverek İlçe Emniyet Müdürü olduğu döneme dayanıyordu. Bucak'ın yakınlarından işadamı Ali Oto'nun iddiasına göre Kocadağ, Abdullah Çatlı'yı gerçek ismi ile tanıyor ve ona Reis diye hitap ediyordu. 3 Kasım 1996'da Susurluk yakınlarında meydana gelen ve hayatını kaybettiği kaza sırasında Bucak'ın arabasını Kocadağ kullanıyordu .
****"""Hüseyin Kocadağ'ı belki de en iyi anlatan cümle şudur: "Susurluk arabasını o kullanıyordu." Evet, 3 Kasım 1996'da kamyona çarpan 06 AC 600 plakalı Mercedes'in sürücü koltuğunda o oturuyordu. Ama bu cümlenin başka bir anlam katmanı daha olduğu Hüseyin Kocadağ'ın hayatına biraz daha yakından bakıldığında fark edilecektir. 'Susurlukçular' olarak tanımlayabileceğimiz güruh nasıl 1993'ten başlayarak devlet denetiminin dışına çıkmış, yırtıcı bir balık sürüsü gibi her seferinde hukukun avucundan kayıp gitmişsse, bu yetenekli ve hırslı polis de emniyet teşkilatı içinde hep ele avuca sığmaz, tutan eli yakan bir kişilik olmuştur. Nasıl dağıldığına bakılırsa Hüseyin Kocadağ adında bir kişilikten söz etmek bile zor, en fazla parçalanmış bir kişilikten söz edebiliriz.
Hüseyin Kocadağ hayatı boyunca onu kendi tarafında sanan herkesi, her kurumu yanıltmış, şaşırtmıştır. Solcular 70'li yıllarda onu kendilerinden sanıyorlardı. O da polis teşkilatı içindeki sağcı solcu ayrışmasında safını belirlemiş ve ülkücü polislerin Pol-Bir'inin karşısına solcu polislerin örgütü Pol-Der'in kurucusu olarak çıkmıştır. Ama aynı Kocadağ doksanlı yıllarda solcular tarafından İstanbul'da Bağcılar ve Sultançiftliği katliamlarından, Güneydoğu'da ise birçok faili meçhul cinayetten sorumlu tutulacaktı.
Alevilerin hayal kırıklığı
1995'te Gazi Mahallesi olayları sırasında bölgeye geldiğinde barikatlardaki militanları bile bir süreliğine nöbet yerlerini terk edip kendisini dinlemek için cemevine gelmeye ikna edecek kadar nüfuzlu bir Alevi olan Hüseyin Kocadağ, çeşitli kişi ve kurumlar tarafından sık sık Alevi cemaatin önemli isimlerine şikâyet ediliyordu. En son Susurluk kazasından üç hafta önce Aleviler için çok önemli bir isim olan İmam Ceylan Abidin'in sülalesinden Muharrem Naci Orhan'a Fethullah Gülen cemaatinden bir rapor gelmiş ve "Bak, senin müridin neler yapıyor," denmişti. Susurluk kazasının ardından o güne kadar tereddütte olan solcu Alevi gençler, Kocadağ'ı savunmaktan tamamen vazgeçtiler.
Kendisi için daha öğrencilik yıllarından başlayarak büyük umutlar besleyen polis teşkilatı da Kocadağ'ı elinde tutmakta, denetlemekte zorlandı. 1984'teki Babalar Operasyonu'nun ardından 1985'te meslekten uzaklaştırıldı, mahkeme kararıyla mesleğe döndü. 1986'da Liceli uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk'le dostluğu deşifre olunca yine meslekten atıldı, bu kez de Danıştay kararı ile döndü. İstanbul'da PKK'ya yardım ettiği devletçe saptanan Cantürk'le dostluk yapan Kocadağ, 1993'te ise Siverek'te Korkut Eken'le birlikte aşiretleri PKK ile mücadelede devletin yanında yer almaya ikna etmek için konak konak dolaşıyordu. Arabasını kullanırken hayatını kaybedeceği Sedat Bucak'la bu vesileyle tanışacaktı.
Her taşın altından çıkan isim
Özdemir Sabancı suikastı sanıklarından Fehriye Erdal'ın, Sabancı Center'a sızabilmek için paravan olarak kullandığı temizlik şirketinde işe girerken Kocadağ'ı referans olarak gösterdiği ortaya çıktığında kamuoyu bir şok daha geçirdi. Hüseyin Kocadağ ismi yine hiç beklenmedik bir yerde, bir olayda gündeme geliyordu. Her zamanki gibi.
Hüseyin Kocadağ, kendisini yardımcısı olarak atayan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in de tahammül sınırlarının ötesine geçmeyi başardı. Hayri Kozakçıoğlu'nun Olağanüstü Hal Bölge Valisi iken karıştığı 3.5 trilyonluk casus uçağı alımı skandalında 'işe yaramaz' denilen uçaklara 'olumlu' rapor veren komisyonda birlikte yer alan ikilinin arası açılmıştı ve Menzir, Kocadağ'ı pasifize, hatta enterne etmek için elinden geleni yapıyordu.
Peki, Kocadağ'ı ne dağıtıyordu böyle? Onu ele avuca sığmaz, hiperaktif bir çocuğa dönüştüren etken ya da etkenler neydi? Neden Türkiye'nin yakın tarihindeki her karmaşık ilişkinin kadrajında onu da görüyorduk?
Poligonda aşk başkadır
İşte en son Gülben Ergen kasediyle gündeme gelen "İlyas Atak'ın masasında" da onu görüyoruz. Aslında polis şefleri ile popüler kültür figürlerinin ilişkisi alışılmadık bir şey değil. Bütün erkeklerin arzuladığı ünlü kadınlardan bazıları otoritenin kendilerini tahrik etmesi, bazıları ise otoritenin kendilerini zorlaması nedeniyle polis teşkilatının önde gelen isimleri ile aynı masaya oturuyor, hatta aynı yatağa giriyor.
Ama Hüseyin Kocadağ'ın durumu farklı. O nasıl resmi kıyafetiyle denetime girmiyor, giremiyorsa, sivil olarak da sürekli başka kadınlarla oluyordu.
Doksanlı yıllarda hemen her şarkıcı, türkücü, manken ya da oyuncu kadının Hüseyin Kocadağ ile bir hikâyesi anlatılıyordu. Ya kadınlar heyecanla hatırlayarak anlatıyorlardu bu hikâyeleri ya da üçüncü şahıslar.
Silah kullanmayı öğretmek için poligona çağırdığı kadınların Kocadağ'a aşık olduğu mütecessis gülümsemeler ve imalı vurgularla hâlâ dillerde. Manken Hülya Arık kızı Ecem'in kocasının değil, bir atış poligonunda tanıştığı Kocadağ'ın çocuğu olduğunu iddia ediyor.
Kocadağ'ın doksanlı yılların ilk yarısında İstanbul'da düzenlediği sazlı sözlü oturak âlemleri hâlâ özleniyor arabesk çevrelerinde. Mehmet Ağar, seçimini İbrahim Tatlıses'ten yana yapınca, o da Mahsun Kırmızıgül ile dost olmuştu. Kocadağ'ın her telefonuna çıkan Kırmızıgül, onun çağırdığı her eve saz arkadaşları eşliğinde intikal ediyordu. Prestij Müzik'le kontratı olan şarkıcıların tümü bu âlemlerde birçok Kürt işadamı ve Türk poltikacı ile tanışıklık kurmuştu. Belki bedavaya gidiyorlardı bu ekstralara ama en azından şirkete ve şahıslarına gelen tehdit telefonları bir süredir susmuştu.
Para değil libido
Ailesi Kocadağ'ın masum olduğunu söylerken onun kendilerine hiç para bırakmamasını kanıt gösteriyor. Doğru olabilir. Çünkü kamuoyuna yansıyan ve yansımayan fotoğraflara, çeşitli operasyonlarda biriken tutanak ve ifadelere baktığımızda onu böylesi dağıtan, parçalayan şeyin paranın aksiyomu değil de kendi libidosu olduğuna inanasımız geliyor.
Susurluk Mercedes'in de sadece bir kadın, Abdullah Çatlı'nın sevgilisi olduğu iddia edilen Gonca Us seyahat ediyordu. Gonca Us bir kurban olmanın ötesinde bir göstergeydi. Görgü tanıklarının ifadelerine itibar edersek, Kocadağ, Çatlı, Bucak ve Us'un yola çıktığı oteli iki kadın daha gizlice terk etmişti başka bir araçla. Doksanlı yılların ikinci yarısıydı, birazdan Susurluk ilişkileri açığa çıkacaktı ve kaçarcasına giden bu kadınlar gençliklerinin ve şöhretlerinin son demindeydi.
Doksanların ünlü kadınları Kocadağ'dan "O tam bir maçoydu" diye söz ediyorlar. Onu gerçekten sevmiş olsalardı onun için "O tam bir çocuktu, yaramaz bir çocuk" derlerdi. Bu yazıyla kırmamış olmayı umduğumuz eşi herhalde onu böyle hatırlıyor, böyle affediyordur.
Çünkü o sadece Fenerbahçe'ye sadık kaldı. Aynı bir çocuğun babasından anahtarlarını gizlice çaldığı arabayı çarptığında yaptığı diğer yaramazlıkların da ortaya çıkması gibi yaptığı kazayla yakın tarihin gizlerini karayolunun ortasına döktüğü o ana kadar.
Ünlü babalar ile kadınları
Gazeteci Arda Uskan da, 14 Eylül 2003'te Vatan Gazetesi'nde çıkan Rejisörün Yatak Odası başlıklı yazısında, kirli babalar ile ünlü kadınlar arasındaki ilişkiye değinmişti:
"Bundan yıllar önce hayali ihracatın kralı diye bilinen Turan Çevik'in üç yıllık aşkı Nazan Şoray, sevgilisinin kayıplara karıştığı günlerde 'O çok kibar bir adamdı, bana güller getirirdi' filan diyordu. Turan Çevik, Nazan Şoray'ın adına 'Naz İhracat' diye bir şirket kurmuştu. Ne ihraç ettiği hiç anlaşılmadı. Herhalde hayat ihraç ediyorlardı. Turan Çevik'in ön plana çıkarıldığı hayali ihracat olayında yargılananlar arasında kimler yoktu ki...Ünlü babalar: Fevzi Öz, Berber Yaşar, İnci Baba, Necdet Ulucan... Ve Nazan Şoray, Turan Çevik için 'Onu çok sevdim' diyordu. Bunların hepsi rastlantı mı acaba? Bu kadınlar ve bu erkekler hangi noktada kesişiyor. Bir minik bakış, bir gülümseme ya da mum ışığında yenen romantik yemek mi onları birbirine bağlayan? Bilinmez. Ama isimleri yan yana yazarsanız ortaya ilginç bir tablo çıkıyor: Gülben Ergen, Erol Evcil, Yeşim Salkım, Hakan Uzan, Turan Çevik, Nazan Şoray, Hüseyin Kocadağ, Fevzi Öz, Berber Yaşar, Necdet Ulucan, İnci Baba..."
İstanbul Eski Emniyet Müdür Yardımcısı.
Yeraltı dünyasının önde gelen isimleri ile ilişkisi olduğu iddiasıyla 1985 yılında polislikten uzaklaştırıldı; daha sonra mahkeme kararı ile mesleğine geri döndü. 12 Eylül öncesinde solcu polis örgütlenmesi POLDER'in kuruculuğunu da yapan Kocadağ, 11 kez disiplin soruşturmasına uğramış; 1986 yılında kesin olarak meslekten ihraç edilmiş; ancak Danıştay kararı ile geri dönmüştü. 1984 tarihinde Babalar Operasyonu sırasında Ankara'da Behçet Cantürk ile ilişkili olarak sorgulanmıştı. Özdemir Sabancı Suikastında tetikçileri binaya sokan DHKP-C militanı Fehriye Erdal'ın referansı Kocadağ idi. Kocadağ aynı zamanda Fenerbahçe Spor Klübü'nün kongre üyesiydi.Bucak Aşireti ile tanışıklığı Siverek İlçe Emniyet Müdürü olduğu döneme dayanıyordu. Bucak'ın yakınlarından işadamı Ali Oto'nun iddiasına göre Kocadağ, Abdullah Çatlı'yı gerçek ismi ile tanıyor ve ona Reis diye hitap ediyordu. 3 Kasım 1996'da Susurluk yakınlarında meydana gelen ve hayatını kaybettiği kaza sırasında Bucak'ın arabasını Kocadağ kullanıyordu .
****"""Hüseyin Kocadağ'ı belki de en iyi anlatan cümle şudur: "Susurluk arabasını o kullanıyordu." Evet, 3 Kasım 1996'da kamyona çarpan 06 AC 600 plakalı Mercedes'in sürücü koltuğunda o oturuyordu. Ama bu cümlenin başka bir anlam katmanı daha olduğu Hüseyin Kocadağ'ın hayatına biraz daha yakından bakıldığında fark edilecektir. 'Susurlukçular' olarak tanımlayabileceğimiz güruh nasıl 1993'ten başlayarak devlet denetiminin dışına çıkmış, yırtıcı bir balık sürüsü gibi her seferinde hukukun avucundan kayıp gitmişsse, bu yetenekli ve hırslı polis de emniyet teşkilatı içinde hep ele avuca sığmaz, tutan eli yakan bir kişilik olmuştur. Nasıl dağıldığına bakılırsa Hüseyin Kocadağ adında bir kişilikten söz etmek bile zor, en fazla parçalanmış bir kişilikten söz edebiliriz.
Hüseyin Kocadağ hayatı boyunca onu kendi tarafında sanan herkesi, her kurumu yanıltmış, şaşırtmıştır. Solcular 70'li yıllarda onu kendilerinden sanıyorlardı. O da polis teşkilatı içindeki sağcı solcu ayrışmasında safını belirlemiş ve ülkücü polislerin Pol-Bir'inin karşısına solcu polislerin örgütü Pol-Der'in kurucusu olarak çıkmıştır. Ama aynı Kocadağ doksanlı yıllarda solcular tarafından İstanbul'da Bağcılar ve Sultançiftliği katliamlarından, Güneydoğu'da ise birçok faili meçhul cinayetten sorumlu tutulacaktı.
Alevilerin hayal kırıklığı
1995'te Gazi Mahallesi olayları sırasında bölgeye geldiğinde barikatlardaki militanları bile bir süreliğine nöbet yerlerini terk edip kendisini dinlemek için cemevine gelmeye ikna edecek kadar nüfuzlu bir Alevi olan Hüseyin Kocadağ, çeşitli kişi ve kurumlar tarafından sık sık Alevi cemaatin önemli isimlerine şikâyet ediliyordu. En son Susurluk kazasından üç hafta önce Aleviler için çok önemli bir isim olan İmam Ceylan Abidin'in sülalesinden Muharrem Naci Orhan'a Fethullah Gülen cemaatinden bir rapor gelmiş ve "Bak, senin müridin neler yapıyor," denmişti. Susurluk kazasının ardından o güne kadar tereddütte olan solcu Alevi gençler, Kocadağ'ı savunmaktan tamamen vazgeçtiler.
Kendisi için daha öğrencilik yıllarından başlayarak büyük umutlar besleyen polis teşkilatı da Kocadağ'ı elinde tutmakta, denetlemekte zorlandı. 1984'teki Babalar Operasyonu'nun ardından 1985'te meslekten uzaklaştırıldı, mahkeme kararıyla mesleğe döndü. 1986'da Liceli uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk'le dostluğu deşifre olunca yine meslekten atıldı, bu kez de Danıştay kararı ile döndü. İstanbul'da PKK'ya yardım ettiği devletçe saptanan Cantürk'le dostluk yapan Kocadağ, 1993'te ise Siverek'te Korkut Eken'le birlikte aşiretleri PKK ile mücadelede devletin yanında yer almaya ikna etmek için konak konak dolaşıyordu. Arabasını kullanırken hayatını kaybedeceği Sedat Bucak'la bu vesileyle tanışacaktı.
Her taşın altından çıkan isim
Özdemir Sabancı suikastı sanıklarından Fehriye Erdal'ın, Sabancı Center'a sızabilmek için paravan olarak kullandığı temizlik şirketinde işe girerken Kocadağ'ı referans olarak gösterdiği ortaya çıktığında kamuoyu bir şok daha geçirdi. Hüseyin Kocadağ ismi yine hiç beklenmedik bir yerde, bir olayda gündeme geliyordu. Her zamanki gibi.
Hüseyin Kocadağ, kendisini yardımcısı olarak atayan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in de tahammül sınırlarının ötesine geçmeyi başardı. Hayri Kozakçıoğlu'nun Olağanüstü Hal Bölge Valisi iken karıştığı 3.5 trilyonluk casus uçağı alımı skandalında 'işe yaramaz' denilen uçaklara 'olumlu' rapor veren komisyonda birlikte yer alan ikilinin arası açılmıştı ve Menzir, Kocadağ'ı pasifize, hatta enterne etmek için elinden geleni yapıyordu.
Peki, Kocadağ'ı ne dağıtıyordu böyle? Onu ele avuca sığmaz, hiperaktif bir çocuğa dönüştüren etken ya da etkenler neydi? Neden Türkiye'nin yakın tarihindeki her karmaşık ilişkinin kadrajında onu da görüyorduk?
Poligonda aşk başkadır
İşte en son Gülben Ergen kasediyle gündeme gelen "İlyas Atak'ın masasında" da onu görüyoruz. Aslında polis şefleri ile popüler kültür figürlerinin ilişkisi alışılmadık bir şey değil. Bütün erkeklerin arzuladığı ünlü kadınlardan bazıları otoritenin kendilerini tahrik etmesi, bazıları ise otoritenin kendilerini zorlaması nedeniyle polis teşkilatının önde gelen isimleri ile aynı masaya oturuyor, hatta aynı yatağa giriyor.
Ama Hüseyin Kocadağ'ın durumu farklı. O nasıl resmi kıyafetiyle denetime girmiyor, giremiyorsa, sivil olarak da sürekli başka kadınlarla oluyordu.
Doksanlı yıllarda hemen her şarkıcı, türkücü, manken ya da oyuncu kadının Hüseyin Kocadağ ile bir hikâyesi anlatılıyordu. Ya kadınlar heyecanla hatırlayarak anlatıyorlardu bu hikâyeleri ya da üçüncü şahıslar.
Silah kullanmayı öğretmek için poligona çağırdığı kadınların Kocadağ'a aşık olduğu mütecessis gülümsemeler ve imalı vurgularla hâlâ dillerde. Manken Hülya Arık kızı Ecem'in kocasının değil, bir atış poligonunda tanıştığı Kocadağ'ın çocuğu olduğunu iddia ediyor.
Kocadağ'ın doksanlı yılların ilk yarısında İstanbul'da düzenlediği sazlı sözlü oturak âlemleri hâlâ özleniyor arabesk çevrelerinde. Mehmet Ağar, seçimini İbrahim Tatlıses'ten yana yapınca, o da Mahsun Kırmızıgül ile dost olmuştu. Kocadağ'ın her telefonuna çıkan Kırmızıgül, onun çağırdığı her eve saz arkadaşları eşliğinde intikal ediyordu. Prestij Müzik'le kontratı olan şarkıcıların tümü bu âlemlerde birçok Kürt işadamı ve Türk poltikacı ile tanışıklık kurmuştu. Belki bedavaya gidiyorlardı bu ekstralara ama en azından şirkete ve şahıslarına gelen tehdit telefonları bir süredir susmuştu.
Para değil libido
Ailesi Kocadağ'ın masum olduğunu söylerken onun kendilerine hiç para bırakmamasını kanıt gösteriyor. Doğru olabilir. Çünkü kamuoyuna yansıyan ve yansımayan fotoğraflara, çeşitli operasyonlarda biriken tutanak ve ifadelere baktığımızda onu böylesi dağıtan, parçalayan şeyin paranın aksiyomu değil de kendi libidosu olduğuna inanasımız geliyor.
Susurluk Mercedes'in de sadece bir kadın, Abdullah Çatlı'nın sevgilisi olduğu iddia edilen Gonca Us seyahat ediyordu. Gonca Us bir kurban olmanın ötesinde bir göstergeydi. Görgü tanıklarının ifadelerine itibar edersek, Kocadağ, Çatlı, Bucak ve Us'un yola çıktığı oteli iki kadın daha gizlice terk etmişti başka bir araçla. Doksanlı yılların ikinci yarısıydı, birazdan Susurluk ilişkileri açığa çıkacaktı ve kaçarcasına giden bu kadınlar gençliklerinin ve şöhretlerinin son demindeydi.
Doksanların ünlü kadınları Kocadağ'dan "O tam bir maçoydu" diye söz ediyorlar. Onu gerçekten sevmiş olsalardı onun için "O tam bir çocuktu, yaramaz bir çocuk" derlerdi. Bu yazıyla kırmamış olmayı umduğumuz eşi herhalde onu böyle hatırlıyor, böyle affediyordur.
Çünkü o sadece Fenerbahçe'ye sadık kaldı. Aynı bir çocuğun babasından anahtarlarını gizlice çaldığı arabayı çarptığında yaptığı diğer yaramazlıkların da ortaya çıkması gibi yaptığı kazayla yakın tarihin gizlerini karayolunun ortasına döktüğü o ana kadar.
Ünlü babalar ile kadınları
Gazeteci Arda Uskan da, 14 Eylül 2003'te Vatan Gazetesi'nde çıkan Rejisörün Yatak Odası başlıklı yazısında, kirli babalar ile ünlü kadınlar arasındaki ilişkiye değinmişti:
"Bundan yıllar önce hayali ihracatın kralı diye bilinen Turan Çevik'in üç yıllık aşkı Nazan Şoray, sevgilisinin kayıplara karıştığı günlerde 'O çok kibar bir adamdı, bana güller getirirdi' filan diyordu. Turan Çevik, Nazan Şoray'ın adına 'Naz İhracat' diye bir şirket kurmuştu. Ne ihraç ettiği hiç anlaşılmadı. Herhalde hayat ihraç ediyorlardı. Turan Çevik'in ön plana çıkarıldığı hayali ihracat olayında yargılananlar arasında kimler yoktu ki...Ünlü babalar: Fevzi Öz, Berber Yaşar, İnci Baba, Necdet Ulucan... Ve Nazan Şoray, Turan Çevik için 'Onu çok sevdim' diyordu. Bunların hepsi rastlantı mı acaba? Bu kadınlar ve bu erkekler hangi noktada kesişiyor. Bir minik bakış, bir gülümseme ya da mum ışığında yenen romantik yemek mi onları birbirine bağlayan? Bilinmez. Ama isimleri yan yana yazarsanız ortaya ilginç bir tablo çıkıyor: Gülben Ergen, Erol Evcil, Yeşim Salkım, Hakan Uzan, Turan Çevik, Nazan Şoray, Hüseyin Kocadağ, Fevzi Öz, Berber Yaşar, Necdet Ulucan, İnci Baba..."